Murat Aydın (M.A:) (1949) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Şükrü ASLAN (Ş.A:) Devim GECE (D.G)
Görüşmeden Öğrenci Hareketleri ile ilgili bölüm:
1963-64 gibi Tunceli Öğretmen Okulu’na girdim. O zaman bir uygulama vardı, iki yıl Tunceli Öğretmen Okulu’nda okuduktan sonra, not ortalaması yüksek olan 8,5-10 arası olanlardan, her bir okuldan dört-beş kişi seçilip İstanbul, Ankara, İzmir’deki yüksek öğretmen okullarına gönderilirdi.
1963-64 gibi Tunceli Öğretmen Okulu’na girdim. O zaman bir uygulama vardı, iki yıl Tunceli Öğretmen Okulu’nda okuduktan sonra, not ortalaması yüksek olan 8,5-10 arası olanlardan, her bir okuldan dört-beş kişi seçilip İstanbul, Ankara, İzmir’deki yüksek öğretmen okullarına gönderilirdi. Biz beş arkadaşımız İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’na geldik o zaman… Öğretmen okulunun ilk yıllarında Yakup Kadri’nin, Halide Edip Adıvar’ın, Yaşar Kemal’in kitaplarını okuyorduk. O zaman İnce Memed yeni çıkmıştı. Çetin Altan’ın yazılarını okumaya başladık, sanıyorum Akşam gazetesinde veya Milliyet birinde çıkıyordu o zaman. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’na gelince, biraz bilinçli gelmiştik az çok demokratik düşünceler taşıyarak gelmiştik. Yüksek Öğretmen Okulu’na geldiğimizde bütün arkadaşlar bilirler. Bir üstteki devreden arkadaşlar gelir hemen sizi kendi düşüncelerini vermeye çalışırlar. Bize de öyle oldu. Üst devrelerden arkadaşlar hep bizi etkilemek istiyorlardı hem dindar kesimden sağ kesimden hem sol kesimden arkadaşlar… Başta bir arada kalınabiliyordu Yüksek Öğretmen Okulu’nda. O süreçte İbrahim de Hasanoğlu’ndan gelmişti… Bizim okulumuz, İstanbul Tıp Fakültesi’nin yanındaki tarihi bir binaydı, çok güzel görkemli bir binaydı. Lise son sınıfı orada okudum… İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya’ya girdim.
’68 Olayları başladığı zaman biz 1. sınıftaydık. ‘68 yani onun içindeki kültür devrimi hareketi burada da dalgalanmaya yol açtı gençler arasında. Mitingler çoğaldı, konserler çoğaldı. Üniversitelerde hareketler çoğaldı. “Bağımsız Türkiye, Kahrolsun Amerika!” o sloganlarla… Fen Fakültesi ortak zaten bir tarafı Matematik, Fizik bir tarafı da Kimya. Biyoloji zaten arkaya doğruydu. İbrahim de Fen Fakültesi’nde, Fizik Bölümü’nde okuyordu… Bir gün sınava gireceğiz. Bizim yurdumuz Çapa’daydı. Çapa’dan yürüdük, Fındıkzade’ye, Haseki Hastanesi var orada. Hastanenin orada İbrahim’e rastladık. Ben, Kerpiç Mehmet, Selahattin vardı. Rastladık ona “nereye?” dedi, “sınava gideceğiz!” dedik. Onun sınavdan haberi yok İstanbul dışında olduğu için, götürdük onu sınava, geçti o sınavdan, çok zeki bir arkadaştı. İbrahim o dönemde, fakülteye çok devam etmedi. O hemen köy çalışmalarına başladı… İşçi Köylü gazetesi o zaman çıkıyordu, Aydınlık dergisinin yanında İşçi Köylü gazetesi çıkıyordu. Oraya çok gidiyordu. Bazen birlikte İşçi Köylü gazetesine giderdik. O gazetenin çıktığı günleri bilirdi. Gazete açık biçimde gelirdi, katlardık. O katlama işi yapılırdı, sonra okunurdu o gazete. Yeri Beyazıt’ta, Marmara Sineması vardı o zaman, Onun hemen arkasına doğru. İstanbul Üniversitesi’ne yakındı. O zaman değişik gruplar içerisinde olanlar arasında çok keskin ayrımlar yoktu. Birbirleriyle ilişkileri devam ediyordu. Bir genel olarak İşçi Partisi diyelim, bir de Milli Demokratik Devrim çizgisi savunanların yer aldığı Milli Cephe diyelim, o zaman aralarında böyle çok ciddi sertlik yoktu. Aydınlık ikiye bölününce, 15. sayıdan sonra, o zaman biraz sertlik oldu… Henüz Aydınlık’ta ayrım olmadan, biz Emek dergisini de okuyoruz Sadun Aren’in çıkardığı. Ne bileyim Ant dergisini okuyoruz, Aydınlık da okuyoruz. Hepsini okumaya çalışıyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Eskiden şimdi ki gibi ciddi bir birikim yok. Kaynaklar da yok. Kitaplar da yok. Sonra Sol Yayınları falan, Bilim ve Sosyalizm Yayınları çıkmaya başladı. Kitaplar çoğalmaya başladı. Çin’le ilgili, Mao’nun hareketi, düşünceleri çok yaygınlaşmıştı. Zaten iki düşünce çatışıyordu: “Mücadeleye esas kentlerden kırlara doğru mu olacak? Yoksa kırlardan mı kentler kuşatılacak?” Bize biraz romantik geliyordu; kırlardan kentlere doğru gelmek! Yoksa çok bilinçli değildi. Ama ona inanıyorduk! Biz o zaman sanki hemen yarın devrim olacak, yarın Türkiye’de siyasal iktidar değişecek. Öyle görüyorduk. Ama devrimci bir dalga da vardı gerçekten!