Baki İşçi (B.İ:) (1956) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Devim GECE (D.G:)
Görüşmeden Öğrenci Hareketleri ile ilgili bölüm:
1971-72 öğrenim yılı, lise birinci yılımdı. Lise 1 artık tamamen politikleştiğim, tamamen devrimci faaliyete başladığım yıl oldu. O yıl Dersim’e K. K. isminde bir arkadaş gelmişti, Aydınlık’ın oraya yolladığı, profesyonel faaliyet için yolladığı bir arkadaştı.
Babam, bizim resim öğretmenimiz birlikte bana bir ev tuttular, Derviş Komunda. Dersim’de Derviş Komu denilen mahalle, dağlık bir mahalledir, birkaç ev vardı, müstakil bir alan, başka da ev yoktu. Biraz aşağıda yapılan evler vardı, bütün mahalleyi böyle dolaşan tek bir yol, ara sokak zaten yok. Su yok, suyu biz düşün ki yani Demiroluk’tan testilerle taşımak zorunda kaldık öğrencilik hayatımızda. O benim için epeyce zor oldu, çünkü yani orada sürekli su taşıyorsun, kendin için değil, bir de bir sürü insana taşıyorsun… Arkadaşlarımıza su taşımak, yemek taşımak, içecek taşımak mükellefiyetiyle karşı karşıya kaldık… Bu ev aslında şekilsel olarak benim öğrenci evimdi ama bir nevi örgüt evi olarak tutuldu.
Artık okulu yavaş yavaş es geçmeye başlamıştım, okuma hedefim tamamen ikinci plana düşmüştü. O sene zaten boykot oldu, boykottan sonra hiç okula gitmedim, okula devam etmedim… [O dönem] bizim okuduğumuz yayınlar İşçi Köylü gazetesi, Şafak gazetesiydi… Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’nin faaliyetini yürütüyorduk fiilî olarak, bu anlamda Şafak gazetesi illegal çıkan, teksir edilmiş, basit, ilkel. Onu işte illegal olduğu için gizli dağıtıyorduk öğrencilere ya da ilgili insanlara dağıtıp kendi aramızda okurduk. İşçi Köylü legal gazeteydi. Tabii yani bunun dışında o dönem yine hazırlanmış, örgüt içerisinde yayınlanmış bazı broşürler vardı. Bunlar işte güya gizlilik adına, diyelim ki İşçi Köylü Partisi değil, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi değil de Endonezya bilmem ne partisi diye, hiç yani sanki bir metin tercüme edilmiş gibi böyle basılıyordu… Bunları tabii çok öyle dağıtılacak, bunları okuyacak kapasitede fazla insan yoktu ama evimde bunların bulunmasının sebebi, işte kadroların kalıyor olmasıydı ve dolayısıyla ben bundan dolayı bilgi sahibi, tanıklık etmiş oluyordum… 1972 Mayıs’ında Deniz’ler asıldığında… Tunceli’de idamların protesto edilmesi amacıyla tokyo lastiklerinden kalıplar hazırlamıştı, çok ilkel koşullarda, işte zamklı kâğıtlar üzerine mürekkeple sloganlar yazılmıştı. Altına “Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Fedaileri” imzası konmuştu. M.’nin buluşu tabii, fedailer daha çok Filistinlilerin ya da Arap örgütlerinin kullandığı bir tanımlamaydı, ondan esinlenme olmuş olacak… Şehir merkezinde, birbirinden habersiz gruplar halinde [dağıttık]. Grupların birinin içinde ben de vardım. Bu benim ilk eylemim oldu diyebilirim. O eylemde birçok arkadaşımız yakalandı maalesef! … Diyarbakır’a götürüldüler, bir süre yattılar sonra çıktılar… Mayıs artık okulların son bulduğu, öğrencilerin yavaş yavaş şehri terk ettiği dönemlerdi, ben de artık evi boşalttım… [Daha sonra] Z. A. ile bildiri dağıttığım iddiasıyla beni alıp Diyarbakır’a götürdüler tabii. Diyarbakır’da bir aylık bir soruşturma süreci. O dönemde soruşturma MİT’te yapılıyordu. Öyle çok yoğun işkenceler gördüğümü söylesem yalan olur, çünkü 15 yaşındayım! Kaba dayak, bir-iki sefer küçük elektrik, başka bir şey yok. İşte Diyarbakır inzibat taburu denen bir yerde kaldım, oradan sorguya götürülüyorum, sorgu bitince tekrar oraya götürülüyorum, bir ay gözaltı süresi. Orada gene rahat durmadım, can sıkıntısından duvarlara portakal kabuğuyla şey yazdım; “akın var güneşe akın, güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın…” Adamlar yemek verirken bakıyor, karşıda duvar yazısı gibi gözüküyor! Çıkarttılar beni, ibret olsun diye meydan dayağı attılar bana, herkes, bütün hücrelerde hiç çıt yok, herkes öfkeyle seyrediyor, insanlar üzüntülü, bir şey yapamıyorlar ama benim de dayak yememe müthiş üzülüyorlar… Neyse atlattık onu, … tutuklandım, cezaevine gittim…1974 25 Mayıs’ında çıkan genel afla salındık, tahliye edildik… Dersim’e döndüm… İşte gel zaman git zaman 1975 yılında ben Dersim’den Malatya İl Komitesi’ne atandım… Bahsettiğim bu dönemde henüz 18-19 yaşındayım, bir sürü politik misyon üstlenmişiz… Malatya’ya gönderildim, aslında benim için bir sürgündü tabii, ben öyle algıladım. Ama sonuçta Parti kararıydı, Parti kararına itiraz edilemezdi, gittim… Malatya’da çok öğrenci ilişkilerimiz vardı ama darmadağınıktı, hiç kalıcı örgütlülüğümüz yok. “Sen en iyisi bir-iki aya kal burada, bunları örgütle,” dediler. İki ayda çok hızlı bir şekilde Malatya’da olağanüstü bir örgütlülük yarattık. Turan Emeksiz Lisesi’nde mesela üç kişilik komite kurduk, Turan Emeksiz Lisesi’ndeki bahsettiğim dönem Mehmet Ali Ağca’nın da okuduğu döneme denk geliyordu… Faşistlerin en vurucu timlerinin olduğu zamanda Malatya’daydım… Atatürk Lisesi’nde komite kurduk… Artı endüstri meslek ve kız lisesindeki öğrenci arkadaşlar üzerinden bir biçimde komiteler kurduk. Ve tabii bütün bu komitelerin yanında öğrenci evlerinin olduğu mahallelerde eğitim çalışmaları yaptık.