Feryal Sarıoğulları (F.S:) (1951) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişiler: Gülay Kayacan (G.K:) Tahir Bozkurt (T.B:)
Görüşmeden Öğrenci Hareketleri ile ilgili bölüm:
Önce Çapa Tıp Fakültesi’ne kaydoldum o dönemde, fakat o günün koşullarında Kimya Mühendisliği revaçta olan, en çok tercih edilen, en yüksek puanlı bölümdü. Fikrimi değiştirdim, okulun açılacağı gün gittim, kaydımı İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’ne aldım.
1969 yılı ekim sonu gibiydi, öğrencilerde bir hareketlilik vardı, ailem itiraz etmedi ama benim Tıp Fakültesi’nde okumamı istiyorlardı aslında! Hatta İstanbul Üniversitesi’nin merkez bina bahçesinde babamla yürürken, aramızda şöyle bir diyalog geçti. Dedi ki “şu an şurada bir olay olsa, ya açıkta kalırsan!” Yani o kadar hareketli bir üniversite, neyse ben kaydımı aldırdım ve birkaç gün sonra okula başladım. Okula başladığımızın onuncu günü okulda bir boykot başladı. 1. sınıftayım daha kimseyi pek tanımıyorum. Boykotun sebebi dekanımız Saffet Hanım öğrencilerle tartışıyor: Çünkü her tarafa birtakım fotoğraflar, afişler asılıyor, okul idaresi buna sıcak bakmıyor. Dekan öğrencilerle tartışırken duvardaki resimlerden bir tanesini hırsla çekiyor ve yırtıyor. O da Mustafa Kemal’in fotoğrafıymış. Dev-Genç son derece güçlü üniversitede, “Mustafa Kemal’in fotoğrafını yırttı” diye boykota başlandı. Kadın “yırttığım fotoğrafın gerçekten nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum, o hırsla yırttım,” diye en azından özeleştiri verdi ama omu kimse dinlemedi. Bu basında da yer aldı… Boykota başlandı, amfide forumlar yapılıyor! Fen ve Edebiyat Fakültesi’nden gelenler oluyor, çok hararetli tartışmalar oluyor. Konuyla çok alakası yok tabii tartışmaların. Demokratik üniversite, özerk üniversite ilkdefa duyduğumuz bir şey, biz dinliyoruz tabii… Üç ay süren bir boykottu, sonuçta bitti ve döndük sınıflarımıza eğitim başladı…
Dev-Genç’le tanıştım o dönem, Dev-Genç kitlesel bir hareket tüm öğrencileri hedefleyen çok geniş üye sayısına sahip bir yapı, gerçek bir öğrenci hareketi o. Fikir Kulüpleri kuruluyor her fakültede, üye olduk tabii. Okulda kütüphanemiz var. Sol yayınlar o zaman zaten sınırlıydı ama onların hepsi mevcuttu. Bir bölüm yapıldı; küçük paralar veriyoruz oradan istediğin kitabı alıyor, okuyup bırakıyorsun. Sol yayınlarla gerçek anlamda tanışmam o döneme denk geldi. Bir de üniversitede demokratik bir ortam var, öğrenci temsilcileri var, herkes oy kullanıyor. Yalnız 1. sınıfların oy hakkı yoktu, biz kullanamamıştık mesela…Üniversitede forumlara katılıyoruz, tiyatrolar oynuyoruz. Fakülteden arkadaşlarla tiyatrolara, klasik müzik konserlerine gidiyoruz. Havana Duruşması oyununu yüzlerce öğrenci üniversitede yerlerde izliyor mesela, böyle canlı bir politik bir ortam ve sanat faaliyetlerine de eğilim var. Dev-Genç hareketinin öncülüğünü yapanlar daha çok şehirli orta sınıflardı. Çok sayıda da genç kadın vardı. Çok daha özgür o dönemde, “hani solcu ciddi olur, parka giyer, makyaj yapmaz” öyle bir anlayış yoktu. Biz, mesela hepimiz mini etekliydik, bu o kadar normal bir şeydi ki! Ben üniversiteye girdiğimde, hayatımın bir-iki senesi böyle olmuştur, makyaj falan yapıyordum, meraklıydım şık giyinmeye, o yaştaki diğer genç kadınlar gibi…
12 Mart dönemine doğru sol fraksiyonlar şekillenmeye başladı. Mesela Aydınlık Sosyalist Dergi’de ayrışmalar oldu. Milli Demokratik Devrim, Sosyalist Devrim tartışmaları o dönemde şekilleniyordu. Okuyoruz, takip edebildiğimiz kadar takip ediyoruz. O dönem ordu içerisinde de saflaşmalar vardı; daha demokrat, sosyalizme daha yakın bir kesim, bunun dışında farklı cuntalar da vardı. Mesela 12 Mart 1971 Askerî Darbesi’nden önce bizim fakültede yapılan bir forumda 9 Mart’ta darbe yapılacağı söyleniyordu. Askerî Darbe olacağını biz duymuştuk. 27 Mayıs’ı biz yaşamıştık! Çocukluğumda çok iyi hatırlıyorum, o zaman daha farklıydı tabii koşullar. Ailemden biliyorum, bizimkiler CHP’liler. Fakat Yassıada Yargılamaları başladıktan sonra babam birkaç kere gitti, takip etti. Orada ki mahkûmlara yapılan aşağılayıcı hakaretlere tanık olmuştu, o yüzden babamın 27 Mayıs Darbesi’ne karşı tavrında çok önemli değişiklikler oldu. Gidişatın kötü olduğunun bilincindeydi babam!.. Yassıada’dan neredeyse hasta olarak döndüğünü biliyorum babamın. Morali son derece bozulmuştu. Dolayısıyla 12 Mart 1971’de de Askerî Darbe’nin ne olduğunu kitleler tam kestiremedi. İlk bildiri okunduğunda biz fakültedeydik, radyo vardı kantinde, radyonun sesi sonuna kadar açıktı. Saat 13:00 ajansında, haberlerinde dinledik bildiriyi!… Bu gerici bir darbe fakat ne yapacağımızı bilmiyoruz… İlk günlerde pek bir değişiklik yoktu ama 24 Nisan’da sıkıyönetim ilan edildi ve o zaman durumun ne kadar vahim olduğu ortaya çıktı… Okulda bir kavga oldu, faşistler saldırdı. Bir arkadaş vardı bizim sınıftan, polisler arkadaşı yakaladı kapının önünde! Arkadaşı bir kolundan polisler çekiyor bir kolundan arkadaşlar çekiyor, sonunda arkadaşı içeriye aldık. Arkadaş camdan polislere bakıyor, onlar giremiyorlar, böyle bir durum vardı. Üniversitelere polis giremezdi… Silahlanma o dönemde başlamıştı… Faşist saldırılar, çatışmalar üniversitenin içerisinde! Üniversitelerde alınmalar başladı. İlk bizim okulda gözaltılar başladı. Bir dolapta molotoflar bulundu, yedi-sekiz kişi gözaltına alındı. Biri dışında geri geldiler, savcı bırakmıştı ama örgütlere yönelik tutuklamalar devam ediyordu. İlk başlarda Dev-Genç bölge yürütmeden arkadaşlar alındı, benim çevrem onlardandı daha çok! Cephelilere sonra saldırdılar! Ben Cephe’ye yakındım ama sıkıyönetimden sonra neredeyse hiçbiri kalmadı ortalıkta ve örgütlenme konusunda çok büyük zafiyet içerisindeydiler. Mesela bizim gibi bir sürü eleman vardı kazanabilecekleri, teşebbüs bile olmadı, THKO’lu yoktu çevremizde, TKP’liler vardı. O tutuklamalardan sonra bilfiil boşluk oldu. Aydınlıkçılar faaliyet gösteriyorlardı, onlardan da üst sınıflardan bir-iki arkadaş vardı. Şafak dergisi elimize geçiyordu, çok ilkel koşullarda basılmış illegal yayınlar elimize geçiyordu… Onları okuyorduk o dönemde, tabii Sosyalizmin Alfabesi, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Felsefenin Temel İlkeleri, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi gibi sol yayınları okumaya da devam ediyorduk.
Tutuklamalardan sonra sivil polisler dolaşmaya başladı okulda, tabii bu daha önce hiç yaşanmamış bir durumdu. Biz hatta bir süre laboratuvarlara, derslere girmedik… kantinimizi bile kapadılar o dönemde.