Mehmet Çobanoğlu (M.Ç:) (1944) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişiler: Meral Nergis ŞAHİN (M.N.Ş:) Devim GECE (D.G:)
12 Mart’tan sonra işte… söylediğim gibi en, en son bizim grup yakalandı. Ben o zamanlar işte İznikli bir arkadaşımdaydım, ona hiç çaktırmadan geldik, beni evden aldılar yani. Tutukla… öyle o şekilde tutuklanmam oldu yani benim, anlattığım gibi oldu tutuklanmam. Abdullah Cem Somel bize geliyordu, bizim nüfus kağıtlarını aldı, istedi bizden, verdik yani. Değiştireceğim dedi çünkü, isimleri değiştireceğim dedi ama değiştirmemiş, olduğu gibi kalmış! Sen niye bu kâğıtları verdin? Hanımı da getireceğiz buraya dediler. Ben hiç çekinmeden, ben bir de eşimi çok iyi tanıdığım için, getirin dedim yani! Tehdit ettiler beni, eşimle tehdit ettiler yani… ve getirmediler gerçi de ama Abdullah Cem Somel’in bize o şekilde bir etkisi oldu. Bana orada TKP/ML’yi sordular, TİKKO’yu sordular, açılımını sordular, ben de uydurukça bir şeyler yazdım.
Görüşmeden Siyasi İlişkiler-Gözaltılar-Mahkemeler ve Cezaevleri ile ilgili bölüm:
Ben hiç çekinmeden, ben bir de eşimi çok iyi tanıdığım için, getirin dedim yani!
M.N.Ş: Bugün 21 Nisan 2017 Cuma. Onur Vakfı Kadıköy Merkez Şubesi’ndeyiz, Mustafa Çoban ile 70-80 sürecine dair bir sohbet, sohbet gerçekleştireceğiz. Arkadaşım Mustafa, pardon…
Ö.İ: Özer İnal ve Mustafa Çoban ile beraberiz. Hoş geldiniz Mustafa ağabey.
M.Ç: Teşekkür ederim, sağ olun.
****
M.N.Ş: Siz 6.sınıfa orada başladınız?
M.Ç: (öğretmen okulun da) 6.sınıfa İstanbul’da başladım. Anlatamadım sanıyorum. 5.sınıftan sonra bizleri hazırlık lisesi, hazırlık lisesi denilen, lise son sınıfı okumak üzere Ankara, İstanbul ve İzmir’e gönderdiler.
…
M.N.Ş: Yıldızeli’nden mezun oldunuz?
M.Ç: Mezun olmadık! Lise son sınıf, yani öğretmen okulunda…
M.N.Ş: İstanbul’dan.
M.Ç: He İstanbul’da hazırlık lisesine geldik.
M.N.Ş: O sürece biraz gelelim.
M.Ç: Hazırlık lisesinde A-B-C-D-E-F diye 7 tane şube vardı. İbo sanıyorum ya E şubesindeydi, ya F şubesindeydi. Onunla bir şekilde orada sağda solda konuşurken tanıştık, nasıl tanıştığımızı şu anda söyleyemem ama Fikir Kulüpleri Federasyonu vardı, gençlik örgütü, ona dahil olmak istediğimizi söyledi, İbo söyledi onu, ne yapalım dedik? O zamanki genel başkanı da şimdiki Evrensel’de mi yazıyor, Evrensel’de yazıyor sanıyorum Veysi Sarısözen var, Veysi Sarısözen’di, onun oraya gittik, sadece ikimiz gittik yani.
M.N.Ş: Siz Fikir Kulüpleri Federasyonu’na dair bir bilgi aldınız mı yani?
M.Ç: Tabi, önce şeyi bitir… önce o hazırlık lisesini bitirdik.
M.N.Ş: Bitirmeden o süreci konuşalım, öyle geçelim Fikir Kulüpleri Federasyonu’na. Hazırlık sürecini bize biraz açabilir misiniz neler yaşadığınızı, kimlerle tanıştınız?
M.Ç: İşte hazırlık lisesinde İbo ile öyle bir şekilde tanıştık yani
M.N.Ş: Tamam, biz o zaman o hazırlık sürecine tekrar geri dönelim, orada…
M.Ç: Hazırlık Lisesi lise son ayarında bir lise. Bizim öğretmen okullarına üniversiteye giriş hakkı yoktu. Onun için bizleri, hangi dalda, edebiyat ya da fen dalında hangisinde güçlüyse o güçlü olduğu dallarda hazırlık lisesine gönderdiler. Üniversitelerde bizim kontenjanımız vardı, yani bir kişinin yüz metre yarışına girip de birinci gelmesi gibi biz üniversitelere sınavsız girdik. Ya Hazırlık Lisesi’ni bitirirsin üniversiteye girmek için, Hazırlık Lisesi’ni bitiremezsen geldiğin öğretmen okuluna geri dönersin.
M.N.Ş: İstanbul’a geldiniz?
M.Ç: Geldik, yani herkes sınıflarına girdi.
M.N.Ş: Belirli miydi daha önceden sınıflarınız?
M.Ç: Evet, belli oldu, onun (İbrahim’in) E sınıfında ya da F sınıfında olduğu, benim C sınıfımda, Arslan Kılıç’la biz yan yanaydık yani.
M.N.Ş: Çapa’dasınız?
M.Ç: Çapa’da, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nda.
M.N.Ş: Kimlerle tanıştınız orada? İlk karşılaştığınız, bildiğimiz arkadaşlar, bilinen arkadaşlar?
M.Ç: Ya bilinen arkadaşlarımız… bu Doğu Perinçek grubunda çalışan arkadaşlar var, Arslan Kılıç, H.K., M.U., bunlar hep bizim okuldan arkadaşlarımız yani. Hatta ben Cerrahpaşa’da çalışırken Mehmet Ulusoy yanıma geliyordu. ….Doğu Perinçek’in İbo’ya tuzak kurduğunu şeyden dinledim, Çakır’dan, İrfan Çelik.
M.N.Ş: Yani ilk yıl sorunsuz geçtiniz mi?
M.Ç: Geçti, sorunumuz, hiç sorunumuz ol… arkadaşlar arasında bir sorunumuz olmuyordu yani.
M.N.Ş: İkinci yıl?
M.Ç: İkinci yıl üniversitede, artık üniversitede başladı sorunlar yani.
M.N.Ş: Üniversiteye başladınız, o hazırlıktaki arkadaşlarla ilişkileriniz güçlenerek…
M.Ç: Elbette tabi güçlenerek, bizim 5 vakit namazını esirgemeyen arkadaşlarımız vardı. Şöyle bir şey söyleyeyim, bizim Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nun 800 mevcudu vardı, haydi arkadaşlar yürüyüşe gidiyoruz dediğimiz zaman da en az 500 kişi çıkıyordu, bizim fakültedeki arkadaşlar bize hayret ediyorlardı yani bu kadar insanı nasıl çıkarıyorsunuz diye! Çünkü onların inançları konusunda herhangi bir sözümüz de olmadı yani.
M.N.Ş: İlk yürüyüşünüzü hatırlıyor musunuz?
M.Ç: Hatırlamıyorum. Hatırlamıyorum da, bir, İşçi Partisi’nin bir toplantısı vardı oraya gittiydik. Biraz uzağımızda bir su motoru çalıştırdılar, özellikle çalıştırdılar ki gürültü yapsınlar yani.
M.N.Ş: İşçi Partisi TİP mi?
M.Ç: TİP, TİP he! He işte Doğu Perinçek’in partisi değil yani. O zaman Mehmet Ali Aybar vardı, Behice Boran vardı. Sonra işte, onlar işte burjuva partilerini parlamentoda mum gibi eriyen, partilerin mum gibi eriyişlerini seyredeceğiz filan deyince kopuşlar başladı yani onlardan.
M.N.Ş: Sizin okuduğunuz dönem onların dernekleri, partileri, kurumları vardı değil mi?
M.Ç: Var tabi, 65’de kuruldu onlar çünkü.
M.N.Ş: Gidip geliyor musunuz?
M.Ç: Türkiye İşçi Partisi’nin Aksaray’da şubesi vardı, biz oraya gidip geliyorduk yani.
M.Ş: Nasıldı ilişkileriniz?
M.Ç: Gayet güzeldi, bir sorunumuz yoktu. Onlar daha doğrusu parti olarak bizi kazanmaya çalışıyordu, bizim de zaten kazanılacak bir tarafımız olmadığı için onlarla birlikte hareket ediyorduk yani.
M.Ç: … İbo, bir gün, hadi dedi, Fikir Kulüpleri Federasyonu Genel Merkezi’ne gidelim dedi. Beni aldı, oraya gittik, Veysi Sarısözen’le görüştük.
M.N.Ş: İlk gidişiniz mi?
M.Ç: İlk gidişimiz. Oradan örnekleri aldık, tüzük örneklerini, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun, onun sadece başlığını değiştirdik,
Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü Federasyonu diye yazdık.
M.N.Ş: İbrahim’de kalmıştık ağabey, resminden bahsediyordunuz.
M.Ç: He, İbrahim’in bir resmi vardı, onun altına ben şöyle bir şey yazmıştım, siz hiç lan İbo diye konuştunuz mu ya da bir canın yarısı gibi yaşadınız mı, diye yazmıştım. İbrahim’le aramızdaki ilişkiyi bu sözcüklerin gayet iyi anlattığını düşünüyorum.
M.N.Ş: Çapa’ya geldiniz ilk yıl, İbrahim’le tanıştığınız ilk yıl mı örgütlendiniz?
M.Ç: Hayır. Üniversiteye girdikten sonra örgütlenmeye başladık.
M.N.Ş: Bu arada kitap okumaya başladınız…
M.Ç: Kitap zaten okuyorduk. … Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu kurduğumuz zaman biz, kurucu üye olmak için 40 kişiyle konuştuk, daha doğrusu İbrahim konuştu, hep beraber üye olmaya karar verildi.
M.N.Ş: Daha sonra.
M.Ç: …. İbo’yu anmalarında da yeri gelmişken söyleyeyim, anmalarından birinde İbo’nun dahi olduğunu söyledim ben. İbo benim gözümde gerçek anlamda bir dahidir. Türkiye’nin yetiştirdiği dahi insanlardan biridir. Nereden biliyorsun diye sorduğun zaman da, çok açık ve net şekilde söylüyorum, biz ona emrivaki yapardık problem çözmesi için, çözeceksin bunu derdik yani neyse artık çözemediğimiz problemleri, iyi yapalım bari derdi, kitabı da getir. Kitaba bakar şöyle hafif göz gezdirir, problemi tak tak tak çözerdi yani, ben İbo’nun karalama yaptığını hiç bilmiyorum. Murat Aydın diye bir arkadaşımız vardı. Kimdi soran, öbür arkadaş mıydı? Neyse bilmiyorum, İbo’nun [1]inskripsiyon derlerdi, bir ders alma işlemlerini yaptırırken bizim şeyde, parasını bizim Çapa Yüksek Öğretmen Okulu verdiği için ben İbo’nun karnesini de götürürdüm, orada yaptırıp getirirdik.
Bizim Genel Fizik diye bir kitabımız vardı, Hitler’in zulmünden kaçan [2]Kurt Zuber diye bir hocamız vardı, onun kitabından kopyalama bir kitaptı. Genel Fizik kitabının puanı yüksek, 10 puan, 10, 10, 10’dan fazla, 10.2 / 3 puandı. İbo’yu ben zorla Fen Fakültesi’ne götürdüm. Ben çalışmadım, yapamam dedi. Yaparsın, yapmazsın derken, M.A. diye bir arkadaşımız vardı, ikimiz birden bunu zorlla sınava soktuk. Ben çalıştım iyi biliyorum, ben 60 puan aldım, İbo 100 puan aldı. (gülüyor)
M.N.Ş: Nasıldınız, yani o politik çalışmaların içerisindeki İbrahim, siz?
M.Ç: Ha İbrahim, politikasından kesinlikle ödün vermiyordu. Kararlı bir şekilde, önyargısı da yoktu ama karar verdiği zaman da kesinlikle o konu üzerinde dururdu, onda hiçbir kimsenin de tereddüdü bile yoktu yani.
M.N.Ş: Devam ediyoruz sohbetimize. İbrahim’e gel… siz ısrarla İbrahim’i gündem yapalım diyorsunuz, biz de ondan yanayız, fakat İbrahim’i daha iyi tanıyabilmek için, bizden sonraki kuşaklara net bir şeyler bırakabilmek için soruyoruz bunları. Nasıldı İbrahim’in, sizinle ilişkisi çok iyi doğru anlatıyorsunuz. Sizin dışınızda diğer politik çevrelerle ilişkileri, görüşmeleri, yakınlaşmaları, sizin etkileyen olumlu-olumsuz, kafanıza…
M.Ç: Şimdi konuştuğu herkesi kesinlikle esir alıyordu İbo, onun sözünün üstüne söz koyamıyorlardı. Biraz önce örnek gösterdim, o sağcı arkadaşlarla tartıştığımız zaman da, örnek insan mı arıyorsun? İbo derdik yani!
M.N.Ş: Kızdığı, öfkelendiği anlar var mıydı?
M.Ç: Hayır! Kızgınlığını hiç ortaya koymazdı İbo. Çok sakin, her şeyi en ayrıntısına varıncaya kadar anlatabilen bir yapısı vardı yani. Ben dikkat ettiyseniz, boşuna İbo dahi demiyorum yani.
M.N.Ş: Ahmet Muharrem Çiçek.
M.Ç: Heh işte Ahmet Muharrem Çiçek’e sormuşlar, önderiniz kim diye, O da İbo’yu göstermiş. Git demiş ya, ondan önder mi olur, adam öyle demiş.
M.N.Ş: Kutsiye Bozoklar.
M.Ç: Hah Kutsiye Bozoklar…
M.N.Ş: Peki Meral Yakar’ı tanıdınız mı?
M.Ç: Heh, Meral Yakar’ı tanıdım, Meral benim kızımın adını önceden Bahar düşünüyorduk, Meral Yakar da Arslan Kılıç tarafından öldürülünce, daha doğrusu kaza kurşunuydu o, adını bizim arkadaşlar koydu şeyde, Davutpaşa’da.
M.N.Ş: Meral nasıldı?
M.Ç: Meral de ufak tefek bir kızdı.
M.N.Ş: Karakter olarak?
M.Ç: Çok yakından tanıyamadım, onu bir iki sefer gördüm ama biz zaten bu işlerin gereği olarak arkadaşlarımız hakkında herhangi bir soru sormazdık yani.
M.N.Ş: Örgütsel…
M.Ç: Örgütsel ilişkilerden dolayı.
M.Ç: Ben 76’da işe girdim, 1976’da Cerrahpaşa’ya girdim yani.
M.N.Ş: Oralara geleceğiz hocam. 70’lere gelelim, daha İbrahim’le görüşüyorsunuz.
M.Ç: İbrahim’le en son görüştüğümüz, bizim Gülsuyu’ndaki gecekonduları biliyorsunuz, iki arkadaşıyla birlikte bir gece bizim eve geldiler.
M.N.Ş: Tarihi hatırlıyor musunuz?
M.Ç: Tarihi hatırlamıyorum. Ben yeni evliyim o zaman.
M.Ç: Aklımızda kalan… İbo’nun öldüğü gece ben gözaltındaydım, şeyde, birinci şubede.
M.N.Ş: Niye alındınız?
M.Ç: C.S., eşimin ve benim nüfus cüzdanlarımızı aldı, onları alınca, o isimleri hiç değiştirmemiş olduğu gibi kullanmış, ondan dolayı beni aldılar içeri. Polisin birisi geldi, önderinizi öldürdük … dedi!
M.N.Ş: Nasıl davrandılar o bir ay süre içerisinde size birinci şubede.
M.Ç: Valla bize işte ilk sistematik gözleri bağlı işkenceyi bizde uyguladılar. Panama’da yeni eğitilmiş elemanlar yeni gelmişti yani, daha önceden bizden öncekilere, özellikle o Dev-Gençlilere şimdi, sonradan adlarını değiştirdiler ya, Dev-Gençlik oldu, o Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun üyelerine meydan dayağı çekiyorlardı yani, bize gelince sistemli işkenceye başladılar. Gözlerimiz bağlı, elektrik, sopa, askı, Filistin askısı.
M.N.Ş: Bunlar yurtdışından gelen adamlar tarafından yapılıyordu?
M.Ç: İlk kez bize uygulandı.
M.N.Ş: Eşiniz de alındı mı?
M.Ç: Beni tehdit ettiler eşinizi de alırız diye, getirin dedim. Ben biliyorum, eşime güveniyorum, getirin dedim ne diyeyim yani, getirme dersen onlara teslim olacaksın.
M.N.Ş:: Hatırladığınız isimler var mı emniyette sizinle birlikte kalan?
M.Ç: H.Ş. vardı, o çok dik kafalı duruyordu orada. Hatta bir gün, bir beni bırakın derdi şuraya kadar, oraya kadar müsaade ettik mi sen kaçarsın derlerdi yani ona.
M.N.Ş: Size elektrik verdiler.
M.Ç: Elektrik verdiler. Filistin askısına girmedim onu söyleyeyim, böyle ellerinden, ayaklarından biliyorum, birisi geldi, ulan dedi, sen dedi, ufak tefek birisin dedi, niye konuşmuyorsun, dedi! Hiç sesimi çıkarmadım! Asker kıyafetliydi, asker kıyafetli birisi.
M.N.Ş: Sizin polis aldı ancak değil mi?
M.Ç: Tabi, polis aldı. 30 gün civarında kaldık, sonra işte o hapishaneye gönderdiler.
M.N.Ş:: Tutuklandınız.
M.Ç: Tutuklandık he.
M.N.Ş: Nereye götürdüler?
M.Ç: Davutpaşa.
M.N.Ş: Gerekçe olarak neyle suçlandınız?
M.Ç: Gerekçe… işte örgüte üye olmaktan. Daha doğrusu biz 141.maddeden yargılandık yani. Yani bizi tutuklama nedenleri, 141 vardı o zaman.
M.N.Ş:: O dönem örgütlüsünüz değil mi?
M.Ç: Örgütlüydük tabi.
M.N.Ş:: Bize biraz o örgüt içi ilişkileri nasıldı, yani konum olarak, pozisyon, profil olarak neydi örgütteki arkadaşların profili?
M.Ç: Biraz önce siz söylediniz, o, deminki çatışmada adını siz söylediniz…
M.N.Ş: Ahmet Muharrem Çiçek.
M.Ç: Ahmet Muharrem Çiçek geliyordu bize, bizim orası gecekondu biliyorsun, o geliyordu işte, Meral Yakar geldi, oC.S. geldi, yani ilişkilerimiz onlarlaydı yani.
M.N.Ş: Yani halkla ilişkileri nasıl, sizinle görüşürken yanınızda komşularla, ailelerle görüşüyorlar mıydı?
M.Ç: Onlarla pek görüşmüyorlardı, halkla ben görüşüyordum, çünkü Gülsuyu’nda, benim yapımı biliyorsun yani, Gülsuyu’ndaki insanlar tarafından gerçek anlamda sevilen, sayılan birisiydim yani.
M.N.Ş: Peki Ahmet Muharrem Çiçek’le de tanıştınız. Ona dair özel bir paylaşımınız var mı?
M.Ç: Ahmet Muharrem… gerçekten de saygın bir insandı, hiç, hiç senli benli konuşuyorduk biz ama tarifi olanaksız, onlarla yaşamak gerekiyor (duygulandı)… O Altınova’da bir ağabeyimiz var, onların oraya, onun oraya gidiyordu Ahmet Muharrem Çiçek. Biliyorsun o tıp fakültesinde okuyordu, Bir gün geldi ki, orada kazmayla çalışmış, elleri patlamış. Kazmayla çalışmayı bilmiyordu yani Ahmet Muharrem Çiçek de, kazma sapını sıkıyor!
M.N.Ş: Onun o çatışma anına ait ne duydunuz, tepkiniz ne oldu?
M.Ç: Tepkim, Gülsuyu’ndayız, orada bitti, Kutsiye Bozoklar’ı belinden vurdular, Ahmet Muharrem Çiçek orada öldü, A.Ş. elinden yaralandı, sadece oradan sağ çıkan F.S. vardı.
M.N.Ş: Ne kadar kaldınız Davutpaşa’da?
M.Ç: Birazını da şeyde kaldık, ben Alemdağ’da kaldım, toplam 8 ay kaldım ben yani.
M.N.Ş: 15-16 Haziran’ı hatırlıyor musunuz?
M.Ç: 15-16 Haziran’da ben Topkapı’dan Aksaray’a kadar yürüdüm ama o şey, İbo’lar Cağaloğlu’nda filanmış yani, ayrıydık yani.
M.N.Ş: 15-16 Haziran’ı anlatıyordunuz bize.
M.Ç: 15-16 Haziran’da biz işte dediğim gibi, Aksaray’a kadar yürüdük ama bütün vapur seferlerini iptal ettiler, Kadıköy’deki Eminönü’ne geçemedi. Eminönü’ndeki Taksim tarafına geçemedi, Galata Köprüsü’nü de kapatmışlardı.
M.N.Ş: Nasıl duydunuz siz?
M.Ç: E yürüyüş yapılıyor diye! DİSK genel başkanı vardı o zaman, o, onun direktifleriyle işçiler yürüdü hep.
M.N.Ş: Biraz daha geri gideceğiz ama… 12 Mart’a dair aklınızda kalan bir şey var mı?
M.Ç: 12 Mart’ta işte bizi tutukladılar yani.
M.N.Ş: Tutuklu kaldınız 8 ay, 8 ay sonra beraat oldu, tahliye mi oldunuz?
M.Ç: Daha doğrusu, Ecevit bir af çıkardı. O aftan yararlandık.
(Gülsuyu gecekondulaşma faaliyetinden bahsederek)
M.N.Ş: Bu sürece dâhil oldunuz mu?
M.Ç: Dâhil oldum ya da olmadım ikisi de var, genelde bizim gruplar yapıyordu, TİKKO’cu gruplar yapıyordu, bu cesareti de benden aldıklarını düşünüyorum. Özellikle Gülensu Mahallesi’ni, yani heykelden öbür taraf var ya, orayı dağıtanlar o arkadaşlardı. Ben isteseydim oradan çok büyük araziler kapatabilirdim yani, kapatmadığım gibi, bulunduğumuz evi de ben satın aldım yani, yerini.
M.N.Ş: Yani ihtiyaç sahibi olup olmadığını…
M.Ç: Elbette oraya gelenler, gecekonduya gelenlerin hepsi ihtiyaç sahibi, o zamanlar öyle. Adam gecekonduya geldiği zaman nereye gidecek yani!
M.N.Ş: Partizan’ın dışında orada başka gruplar var mıydı bu çalışmayı örgütleyen?
M.Ç: Özellikle yukarı bölgelerde yoktu yani ve genelde Partizancı gruplardı vardı yani.
M.N.Ş: Partizan’ın hâkim olduğu bir çalışma mahallesi, Gülsuyu’ndan bahsediyorsunuz.
M.Ç: Gülensu bölgesi özelikle.
M.N.Ş: Gülensu, evet.
M.Ç: Gülsuyu 66’da zaten oradaki halkın gücüyle olmuş bir, yapılmış bir gecekondu. Bizim kayınpederler filan, zaten Mustafa ağabeyler o, onlar çevirmişler yeri, halk çevirmiş doğrudan doğruya.
…
M.N.Ş: Sloganları soracaktım, ne atılıyordu, nasıl belirliyordunuz, sloganları neye göre belirliyordunuz?
M.Ç: Valla sloganları şu anda çıkaramıyorum ama sessiz sedasız da yürüyüş yapılıyordu yani o zamanlar. Bir keresinde İbo’nun, bizi Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndan atmaya kalkıştılar, İbo’yu gördüm orada, bizi bırakmıyorlardı içeri, İbo, ben gücümü sizden değil arkadaşlarımdan alıyorum, buradaki öğrencilerden alıyorum dedi böyle parmak sallayarak hareket yaptığını iyi biliyorum.
M.Ş: Halk meclisleri halinde toplanılıyor.
M.Ç: Evet, aynen öyle.
D.G: (soru duyulmuyor) (Köy Enstitüleri ile ilgili bir soruya)
M.Ç: Hayır okumadım. O kapandı. Bulunduğumuz zaten öğretmen okulu eski Köy Enstitüsü kaynaklı bir okul. Arazisi vardı, arazisi 5-10 dönümden fazla bir arazisi vardı yani. Hatta bizim bir… Hasan amca derdik bir traktör kullanırdı, gazyağı kullanıyordu… traktörde de, oraları onunla sürüyordu yani. İneklerimiz vardı, hala bakım yapılan. 1942’de gelen bir tarım öğretmenimiz vardı, tarım öğretmenimiz bizi akşama kadar tarım derslerinde, çünkü tarım dersi bir günlüktü, sabahtan akşama kadar bahçelerde çalıştırırdı bizi yani.
D.G: (duyulmuyor)
M.Ç: Aynen, keşke Köy Enstitüsü olarak kalmış olsaydı. Köy Enstitüsü kaynaklı öğretmen okulunda okumaktan da gene de onur duyuyorum, öğretmenlerimizle arkadaş gibiydik, sadece sınıfta öğretmenimizdi, dışarı, kapıdan, sınıftan, sınıfın kapısından çıktığı zaman da arkadaşımızdı yani bizlerin hepsi. Cuma ve Cumartesi akşamları eğlence yapardık, öğretmenlerimiz gelirdi bizimle eğlenirdi onlar da. Sinemada hep birlikte otururduk, yemekhanede birlikte otururduk. Yani bize oldukça yakın insanlardı yani, alışkanlık olarak, herhalde Köy Enstitüleri’nden kalma bir alışkanlık olarak. Ben en basitinden şöyle, öğretmenlerimiz öğrencileri arasında kesinlikle bir ayrımcılık yapmıyorlardı, onu net şekilde biliyorum ama biz 5.sınıftayken Süleyman Hayri Bolay diye birisi geldi, din dersi öğretmen olarak geldi. O zaman bizim öğretmen okulunda yaz çalışmaları yapılırdı 1 ay Haziran’da, 1 ay da Eylül ayında. Eylül ayında bir çalışma yapılırdı, ondan sonra da okul açılırdı. Bu Haziran yaz çalışmasında kavga çıkmıştı yani, mezhepçilik kavgası, kışkırtan din dersi öğretmeni idi.
D.G: Anlattığınız dönemde siyasi partiler var mıydı?
M.Ç: Partiler zaten Türkiye İşçi Partisi yeni kurulmuştu yani, o başında da Mehmet Ali Aybar vardı yani. Biz de ona, ona sempati duyuyorduk. Üniversiteye geçtiğimiz yıllarda Türkiye İşçi Partisi’yle, biz hep işçi partisi diye söylerdik de, bazıları, genç arkadaşlar Doğu Perinçek’in işçi partisiyle karıştırıyorlar yani, karışmasın onunla. Aksaray şubesine giderdik, yani şimdi Çapa’yla Aksaray birbirine yakındır, yürüyerek oraya giderdik yani.
…..
Sonra İbrahim işte İşçi Köylü gazetesine girdi, orada yazılar yazıyordu, çalışmalar yapıyordu, bildiğim kadarıyla bu Ege yöresindeki grevlere filan da katılıyordu. O İşçi Köylü gazetesinde çalışırken bir İstanbul’a gelmişti, birlikte bir yemek yedik. Ha şöyle bir karnımız doysun bari diye söylediğini hatırlıyorum. Bir de bu Koko diye bir tatlı vardı, onu çok severdi İbo. Onu gördüğüm zaman ona almaya çalışıyordum, tabii param varsa.
[1] inskripsiyon İng. İng. inscription Kullanılacak ilaçların adlarının ve miktarlarının bulunduğu reçetenin bir kısmı.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts&kategori1=veritbn&kelimesec=170359
[2] http://fizikciler.info.tr/index.php/13-fizikciler/137-ord-prof-dr-kurt-zuber-1899-1991