Abbas TUNÇ (A.T:) (1955) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişiler: Özer İNAL (Ö.İ:) Özkan ULUCAN (Ö.U:)

A.T: İstanbul’a geldim direk fabrikaya girdim çalıştım, yani 5-6 ay çalıştım falan. yeniden bir toplu sözleşme dönemi başladı uyuşmazlık olunca greve gittik ama o zaman DİSK, genel grev yani büyük grev yaptı birçok yerde uyuşmazlıklar oldu. O uyuşmazlıklar sonucu hemen hemen Maden-İş’e, DİSK’e, Gıda-İş’e bağlı birçok işyeri greve gitti.

Sanki bir el bizim greve gitmemizi mi sağladı bilemiyorum ama o anlaşmaların içerisinde mesela bizim o kadar büyük talebimiz olmadı, yani ücret talebinde ya da bazı yerlerde böyle oldu Gıda-İş mesela çift, 2 tane 13’üncü aylık talep etmişti yani her 6 ayda bir 1 aylık fazla diye. Ama biz Maden-İş’te tek, aynıydı yani sadece saat ücretinde bir değişiklik vardı.

Büyük bir grev oldu. Bu grevin içerisinde aslında pek işçiler çokta, böyle hevesli değillerdi. Benim görebildiğim kadarıyla, yani hepimizde bu vardı.

Biz o kulübelerde sürekli bekleyen hep aynı adamlardık yani öbür işçiler gelmiyordu grev nöbetine ya da o barakalarda nöbet tutmaya, biz genellikle aynı adamlar gidiyorduk. Yani eskiden sendikal faaliyet yürüten, sendikal çalışmayı yapan adamlardık orada. Halkın Birliğinden gelenler vardı o zaman, Halkın Kurtuluşu genellikle bu sendikal faaliyetlerde çok az vardı o dönemde. Halkın Birliği çok vardı, TSİP’liler vardı, TKP vardı biz tek tük vardık yani çok azınlıkta TKP/ML’ye sempati duyanlar vardı. Bundan dolayı grev bittiği zaman aktif orada çalışanların bir kısmını işten çıkardılar.

Bizi işten sadece bizi değil yani birçok fabrika böyle aktif çalışanları çıkardılar ama bizi çıkardıklarında öyle grev mırev olmadı. İşçiler bir tepki vermedi yani.

Görüşmeden Fabrikalar Sendikalar Grevler ile ilgili bölüm:

Grev bittiği zaman aktif orada çalışanların bir kısmını işten çıkardılar.

Ö.İ…2017 Onur vakfındayız, Onur Toplumsal Kültür Vakfının sözlü tarih projesinin kapsamında bugün Abbas Tunç ile görüşeceğiz, görüşme yapan ben Özer İnal ve Özkan Ulucan. Abbas abi hoş geldin.

A.T:… Hoş bulduk.

Ö.İ… Uzun yoldan geldin seni çok yormak istemiyoruz yolun vermiş olduğu bir şeyden kaynaklı başlayalım sohbetimize. İlk etapta biraz kendinizden bahsedin nerede doğdunuz? Hangi şehirde doğdunuz? O şehrin yapısından aile ilişkilerinden, kaç kardeş olduğunuzdan bahsedin. Sohbetimize yavaş yavaş başlayalım.

Ö.İ… O zaman yavaş yavaş gidiyoruz Partizan ile ilişkiye geçtiniz, sizi işten çıkardıktan sonra bu sürece değindik. Partizan ile ilişkinize yavaş yavaş değinelim.

A.T:… Evet yani ondan sonra arkadaşlar bizim bu dalda yeteneğimiz olduğunu biliyorlardı. Dediler peki ne yapabiliriz. Dedik yani ya sendika kurarız ya da tekrar bu Maden-İş içerisinde belirli bölgelerde çalışıp önce bir bölge temsilciliğini ele geçirelim, sonra oradan devam edelim diye. Ama o zaman TKP bu işte çok uzman olduğu için, farklı düşünen insanları pek barındırmıyordu. Yani bir iki kelime de bir iki sorguda bir iki davranış biçiminde bizi hemen çözüyorlardı herhalde… Bizim de kendimizi pek fazla kamufle etmek diye bir derdimiz yoktu, çok çabuk ele veriyorduk, kendimizi yani.

Bilemiyorum belki de bizim zaafımızdı o zaman ya da ideolojik olarak bizde bir eksiklikti. Onun için oralarda yapamayacağımızı anlayınca, kurulmuş olan sendikalar vardı. O dönem de, diyelim ki ben bir işyeri kurdum ya da bir yan sanayi ürünü üreteceğim, ben makine mühendisiyim işte cıvata üreteceğim. Birkaç tane makine bana veriyorlardı bir yer açıyordum o açtığım yerde atölye daha sonra adamlar onu çok iyi yaptığımı ve iyi koordine ettiğimi görünce işte Koç bana oranın daha genişletilmesi için biraz daha bütçe ayırıyordu e ben orada 20-30 kişiden 100-150 kişiye gidince bu işi bilen. Sendikalı işi bilen biriyle gidiyordum sendika kuruyorum diyordum ki Ali sen git bir sendika kur gel biz 3 yıllık bir toplu sözleşme kendi aramızda yapalım, işçiler başka sendikayı getirip başımızı ağrıtmasın.

Bunu bildiğimiz için, dedik ki böyle bir sendika ele geçirelim ve Tüm Maden-İş’i öyle ele geçirdik. Bizden önce Tüm Maden-İş’i kale kilit diye bir fabrika…. Atölye yani ama büyük bir atölye böyle bir bodrumda 200-250’ye yakın işçi çalıştıran…. Sadık’tı sanıyorum adamın adı öyle biri, yani. O işveren Sivaslıydı, Divriğili… bizden önce gene Sivaslı birine böyle bir sendika kurdurtmuş 3 yıllık bir toplu sözleşme yapmış. Biz gittik adamda alevi Sivaslı olduğu için Zaza’ydı yani, onun yanında örgütleme, benden önce Kahraman orada çalışıyordu, Kahraman dedi gel beraber burada bu işi yapalım.

Ben aslında daha çok işçiler içerisinde kalmayı tercih ediyordum yani onlarla beraber kalıp tekrar Maden-İş içerisinde kalıp birtakım çalışmalar yürüteyim dedimse de işte bu arkadaşların bir kısmı tarafından kabul görmedi. O zaman, H.Ü. işçilerin içerisinde daha iyi çalışıyor, onu alalım diye önermiştim ama Süleyman Cihan dedi, o zaman iyi hatırlıyorum ‘yok’ dedi ‘Kahramanla beraber sendika kursunlar, bu sendikayı ele geçirsinler, bunun dışındaki sendikaları da.

Ve ben geldim Tüm Maden-İş’te Kahramanla beraber o adama örgütleme çalışmaları yapacağız derken adamın elinden sendikayı aldık. Kongreye gittik yani o sendikayı aldık birlikte orada uzun yıllar çalıştık fakat biz orayı aldıktan sonra 3 yıllık yapılan toplu sözleşmeyi 2 yıllık yapacağız ya ister istemez Kale Kilitle uyuşmazlığa girdik yani. Artık kale kilit anladı yani bu sendika el değiştirdi, buraya gelen çocuklar biraz daha yaramaz önce bizimle ilgili soruşturuyor.

Birlik partisinin iyi bir finansörüydü o benim anlattığım Kale Kilit’in sahibi aslında bura sanki daha kolay orayı ele geçirir gibi gitmiştik, benden önce gidenler öyle gitmişti. Ben de gittim yani çok zorda olmadı ele geçirmemiz. Oradaki toplu sözleşmeyi yapan o sendikaya başkan olan adamın elinden biz o sendikayı aldık. Aldık önce Kahraman bir müddet genel başkanlığını yaptı ben sekreterliğini yaptım beraber biraz devam ettik. Önce 2 kişiydik sonra yanımıza bir arkadaş daha aldık H.Ö. adlı birini.  3 kişi olduk bir müddet örgütlenmelere yani küçük küçük atölyeler ya da işletmeleri örgütledik, getirdik, sendikalı olarak. Ama onların pek fazla getirisi olmadığı için ayakta durmaya zorlanmaya başladık.

Kale Kilit bizim elimizden çıkarsa sendika olarak ayakta durmamız çok zor olacaktı. Onun için 75-150’ye yakın işyerlerini örgütlemenin yolunu seçtik. Bir tane elektrik parçalarını üreten yere geldik 75 kişide orada, bu Küçükköy tarafında bir yerde, ismini hatırlamıyorum ama öyle bir işyerini örgütledik, biraz daha ayakta durabiliyorduk. Kiramızı verebiliyorduk, elektrik, telefon paramızı verebiliyoruz yani yasal olarak yanımızda çalışanların ücretlerini ödeyebiliyoruz en azından bu durumu getirdik.

Ama Kale Kilit giderek büyüyor büyüdükçe de bizim dışımızda bir yol arıyordu. Biz tekrar toplu sözleşmemiz biterken, duyduk ki orada yeni bir sendika örgütleniyor, gittik oralarda birkaç gün adamı bekledik falan. Bizde orada yeniden üye tazeleme yeniden toplu sözleşmeye oturmak için bizden istifa etmişler o tarafa geçmişler bir kısmı ama bunlar nasıl olmuş. Naylon üye yapmışlar o zaman bir naylon üye vardı bu olayın önüne geçmek çok zordu şimdiki gibi değil çok tedbir alabiliyorsun, o zaman öyle değildi. Naylon üyeleri o tarafa geçirmişler biz bir baktık önümüzde toplu sözleşme yani adam yetki almış, ama çoğunluk bizde bu nasıl yetki aldı derken, adam geldi tak tak bir gün bizim kapıyı çaldı, aldı bizi beni Kahraman’ı dedi gidelim bir yemek yiyelim.

 O zaman top çevirmeyi daha yeni yapıyorlar, oturduk biz bununla beraber yemek yedik dedi ki ‘ben toplu sözleşmeyi yapayım, yaptıktan sonra bu sendikayı da size bırakayım’. Şimdi biz o zamana kadar çok fazla paranın peşinden gezmediğimiz için yani tamam bu toplu sözleşmeyi yapacak, bu toplu sözleşmede ilk doğan haklarını o parayı aldığı zaman gidecek daha sonra bu sendika bize kalacak aidatları tekrar biz alacağız diye. Yani bunların pek bu çakallığını bilmediğimiz için adamın çakal olduğunu da bilmediğimiz için sözleşmeyi yaptı adam.

Biz, aslında adam sözleşme yapmasın diye adamı biraz şey yapıyoruz ‘bak böyle bir şey yaparsan bu işçiler senin evini basar senin evini başına yıkarlar’ diye bir nevi tehdit ediyoruz yani. Adamda araştırmış bizim orada çalışanların genellikle sola meyilli olduklarını duyunca hafiften bizimle uzlaşmanın yolunu arıyor, ben bu işi yapayım. Toplu sözleşmeyi yaptı. Bu levent tarafına bir sanayi vardı orada bir yerde oturuyordu, ‘adresim budur bakın inanmıyorsanız’ dedi, ama zaten biz adresini de tespit etmiştik.

Sabahleyin gittik, adam o gece evini yükleyip gitmiş…

Biz Kale Kilit’i kaybettik, Kale Kilit’i kaybedince tabi ayakta durmamızda zor oldu. Yeniden küçük yerleri örgütlemeye başladık. Gücüm Cıvata diye bu şey tarafında bir yer örgütledik bu sefer. Onu da bizim bu Kartal tarafında Ankara asfaltının üzerinde bir yerdi onu da bizim arkadaşlar demişler bu işveren bizim kaç aydır paramızı vermiyor, demişler bizim bir sendika var sizi oraya götürelim gelin sendikalı olun diye. Biz tabi haber salmışız bize işçilerle kontak kurdurun diye, geldiler işçiler tabi toplu sözleşme için onları önce üye yaptık yetki aldık bölge çalışma müdürlüğünden.

Yetki bize verdiler adama randevu istiyoruz gidip görüşeceğiz adam hiçbir randevuya gelmiyor. Bunun bir çaycısı vardı bir gün ben dedim, Kahraman dedi işte git görüş ben dedim ya gidiyorum adam yok, 1-2 kere de beraber gittik gene yok e dedik biz bu adamı peki nasıl buluruz, işçiler dediler ki çaycı biliyor o geldiği zaman genellikle ona çay yaptırıyor o zaman gelin görüşürsünüz. Ben bir gün gittim adam böyle camın kenarında oturmuş dışarıyı seyrediyor çay içiyor ben kapıya vurdum içeriye girdim ya dedim ‘selamın aleyküm babam sen neredesin, gel bir konuşalım. Biz yetki aldık işyeri senin ne diyorsun ne derdin var yani biz sendika olarak senin işyerine girdik bizi tanıman yani bir kere görüştük seninle telefonla bunun dışında’, ya dedi ‘bende sizi bekliyordum’, ‘hayrola bizi niye bekliyorsun’. Bende sandım toplu sözleşme için konuşacak ‘gelin burayı size vereyim’ dedi ‘biz burayı alıp ne yapacağız’ dedim ‘toplu sözleşme yapacağız’, ‘ben bitmişim’ dedi ‘iyi ki siz geldiniz beni de kurtardınız’, ‘nasıl yani’ dedi ‘siz grev kararı alın bende lokavt ilan edeyim buradan çıkıp gideyim’, ya dedik bu ‘halla halla’ dedim.

Şimdi geldim o ankesörlü telefonlar vardı böyle şeylerde Kahraman’ı arıyorum yav Kahraman dedi ne oldu buldun mu? Dedim buldum buldum adam diyor gelin burayı size vereyim dedi ne diyorsun? Dedim adam böyle böyle yani biz yetkiyi metkiyi de başımıza bela almışız. Şimdi bu işçileri ne yapacağız zaten bu adamın verecek kuruş parası yokmuş, bu iflas etmiş ben yan sanayiydim diyor ondan sonra üzerimize kaldı, orası da kaldı. Ya işçilere anlattık tabi.

 Şimdi bize o işçileri getiren ya da bize sempati duyan yakın gören insanlar yav sizde ne biçim sendikasınız bizim bir işimizi beceremediniz, onlar çünkü sendika her şeyi beceriyor diye böyle bir algıda oluşmuş insanlar üzerinde. Bizde araştırmadan öyle bir yere girmişiz, biz oturduk kendi aramızda dedik ki ya gelin biz düzgün bir değerlendirme yapalım biz yanlış bir şey yapıyoruz. Benle Kahraman oturduk bunun değerlendirmesini yaptık o zaman bize gelen birkaç tane arkadaş vardı karşı çıkanlar oldu biz muhalefet olarak yok dedik yoksa yapmayacağız, bırakıp gideceğiz yani biz, bu iş böyle olmaz.

Yani oradaki arkadaşlar hiçbir şey araştırmadan işçi sadece bize üye olduğu zaman biz onun hakkını hukukunu anlamıyoruz yani. Bizim bir işyeriyle ilgili önce etüt yapmamız lazım adam ne üretiyor piyasada bunun alıcısı yani bunun arz talebi nedir yani mal için bir talep var mı? Adam bu işi işletecek mi? Ne kadar süre işletecek? Nereye satıyor? Yani biz giderken adamla toplu sözleşmeye oturduk mu elimiz güçlü olsun, sorunlu işyerleri bize geliyor başımızı kaldıramıyoruz şeyden. Ne yapalım ne yapmayalım o zaman dedik bu algıyı değiştirelim herhalde bir 3-4-5 aya yakın böyle kendi aramızda biz bırakacağız onlar bırakmayın derken yapmayın etmeyin o zaman dedik bizim dediğimiz olsun yani böyle yapacağız. Bir de eşitliğe gittik e dediler kimle beraber çalışacaksınız, dedik bu sendikal işi iyi bilen ben varım Kahraman var Uğur Cankoçak diye tanıdığımız bu işte epey de uzman, hukuku iyi bilir siyasaldan ayrılma biriydi.

 Nakliyat-İş Sendikasıyla bir ilişkimiz var Uğur’u da oranın üzerinden tanıyoruz, E.N.  diye bir avukat var, onunda bize telkiniyle, yahu siz bu işi biliyorsunuz, işçiye nasıl gidileceğini biliyorsunuz nasıl örgütleyeceğinizi biliyorsunuz ama  sonunu getiremiyorsunuz. Bir eksik var yani bu eksiği de işçiye, hani bir önce ayakta durun toplu sözleşme yapın bu sendikanın bir geliri olsun, Bir akarı olsun ki bir şey yapasınız.

Ben bunu böyle savunuyorum Kahramanda böyle savunuyor ama örgüt, akar bizi pek ilgilendirmiyor deyince, sendikayı örgütleyemiyoruz. Bizde o algıyı değiştirdik Uğur geldi, Uğur’la beraber daha sonra o algı değişince bizim yeniden böyle işçilere yakın sendikalara yakın duran arkadaşlarla, o düzeyde olan arkadaşlarla bağımız gelişti. Yani yeniden öyle bir bağ gelişti Otosan örgütlenmesine girdik, o bağ üzerinden.

Ö.U… Şey soracağım şimdi siz öyle örgütleme yapıyorsunuz ya işçilerin sendikadan beklentisi ne? İşçiler arasında nasıl o işçileri örgütlüyorsunuz ya da yani devrimci bir tarzda nasıl çalışmalar gelişiyor.

A.T:… Şimdi biz devrimci tarzdan gelişmeden ziyade diyelim ki Kartal bölgesinde yaşayan arkadaşlar, Tüm Maden-İş bize yakın sendika olduğunu bildikleri için, ilişki kurdukları işçiler, bizim işyerinde adam bize 1 aydır maaş vermiyor, dediklerinde, o işyeri hakkında herhangi bir araştırma yapmadan, işçileri alıp bize getiriyorlar.  

Biz araştırmayı yapıyoruz, diyoruz ki biz bunları örgütlemeyelim, çünkü işyerinin durumu ücret ödemeye elverişli değil. Arkadaşlar diyor ki hayır yani bunların haklarını almasak ta bunları greve götüreceğiz orada çadır kuracağız, bunları bilinçlendireceğiz.

Biz genellikle öyle yani hiçbir toplu sözleşmenin hak hukukunun alınmadığı bir çadırı kabul etmiyorduk, taraf değildik çünkü işçi ekmek bekliyor yani eve bir şey götürmeyi bekliyor.

Bizim sendikanın zaten ona vereceği yarım maaş bile yok, gücü yok sen öyle birini örgütlediğin zaman o sana yük teşkil ediyor. Yani komple ailesiyle beraber, çocuklarıyla beraber korkunç bir yük ve biz o sorunların içerisinde boğuşunca yeni yerleri örgütlemeye de gidemiyoruz çünkü sorunlarla boğuşuyoruz. Yani bize sürekli sorunlu bölgeler sorunlu işyerleri gelirse sorunun içinden çıkışta bulamıyoruz.

Şimdi bu sorunlu yerleri örgütlemeyeceğiz dedik bunun münakaşasını yaptık kendi aramızda, tartışmasını peki dediler ne istiyorsunuz? Sorunlu yerleri değil araştıracağız biz buraya girince toplu sözleşme yapabileceğimiz, bura çok zorda olabilir bura ne bileyim ama biz orayı örgütleyeceğiz yani böyle yerler alacağız. Bir iki fabrika olsun elimizde bir iki işyeri olsun elimizde ama piyasada malını satan kazancı olan yerlere girelim ki yani orada işçilerde işyeri de bizde kalsın. Bizim sendikada ayakta dursun.

Bu mantık bizi Otosan’a yöneltti daha sonra bu arkadaşların bir kısmı Otosan’da çalışıyor orada Çelik-İş sendikası vardı. İşte bu arkadaşlarla oturun konuşun dediler biz oturduk konuştuk bu arkadaşların bir kısmı 1 Mayıs’ta oturuyordu bir kısmı Kartal tarafında oturuyordu. Onlarla beraber toplu sözleşmelerinin bitimine 1 yıl kala örgütlemeye başladık yani birlikte çalışmaya başladık o süreç o zaman Uğurcan Koçak bizimle beraber çalışıyordu iyi koordine ettik, birbirimizi de iyi koordine ediyorduk iyi çalışmayla arkadaşlarla birlikte ne yapmamız gerektiğini. Ve gerçekten başarılı bir mücadele yürüttük ilk dönemlerde.

Ö.İ… Hangi dönemlerdi?

A.T… 80’e yakındı evet 77’nin içerisindeydi tahmin ediyorum. Biz oradan o çalışmayı yönettik dedik büyük yerlere yönelelim, küçük atölyeleri küçük işletmeleri yan sanayiyi bırakacağız buralara yöneleceğiz dedik. Bu çalışmanın içerisine girdik oradan noter kanalıyla Çelik-İş’i istifa ettirip üye kayıtlarını Tüm Maden-İş’e üye yapmaya başladık.

O dönemde, İGD’liler bize saldırıyordu. Biz bir taraftan Otosan’la bu çalışmayı yürütürken bir taraftan da bu şey tarafında bir iplik fabrikası vardı onunla ilgili de bir çalışmayı öbür arkadaşlarımızla beraber yürütüyorduk.

Tekrar bizden farklı bir çalışma yürütenlerle ama daha donanımlı olduk daha bir rahat olduk çünkü bir şeyden kurtulduk yani salt ideolojiyle gitmeyelim işte bu işyerlerini bu türde örgütleyelim. Yani önce sendika bir şeyler elde edebilsin diye gönülsüz de olsa bir kesime kabul ettirdik bunu. Tam o çalışmanın içerisine girdik saldırıya uğradık geldiler bir kere işte sendikadan istifa ettirip bize kayıt yaparken Kartal meydanında bir kahve vardı böyle camlı açık bir yer. Otobüslerle işçileri götürdük orada Çelik-İş’ten istifa edip Tüm Maden-İş’e noter huzurunda kayıt yapıyorduk orada Kartal’da bir noter vardı onu getirmiştik.

Onlar otobüsle geldiler bir grup saldırdı bize işçiler arabadan, otobüslerin camlarını kırdılar o kahvenin camları kırıldı yani biz saldırıya uğradık, biz hepimizde oradaydık. Bir kısım işçi direndi bir kısmı dağıldı oradaki zarar ziyanın bir kısmı üzerimize kaldı zaten sendika olarak da gücümüz pek fazla yoktu ama biz gene de zararın bir kısmını karşıladık yani. Tekrar faaliyete oradaki çalışmaya devam ettik o dönemde MES bize bir tane elçi gönderdi.

Ö.İ… MES’ten önce çatışmanın ana şeyi nedir?

A.T:… O sendikadan bizim sendikaya yani çoğunluğu biz aldık anlatabiliyor muyum? İstifa, çoğunluğu biz aldık, yetkiyi biz aldık toplu sözleşme yetkisini e yetkiyi biz alınca bu sefer dedik o şeyi toplu sözleşme yoluna gideceğiz ya onlar bize elçi gönderdiler, anlaşma yolunu seçmeye gittiler.

Biz o anlaşma yolunda da pek sıcak bakmadık, yani o zamanki arkadaşlarımızın herhalde….  Bu Maden-İş. Maden-İş bir taraftan orada örgütlülüğünü sürdürürken onlarda bir taraftan o çalışmayı yürütüyordu. Biz Maden-İş’te çatışmaya girdik, Disk Maden-İş’le o çatışmada bizim de yanlışlarımız oldu onların da yanlışları oldu.

Ö.İ… O çatışma bu dereceye geliyor.

A.T:… O kadar çok şey birbirimize sunmamız gerekmiyordu sadece nasıl ki bir mahalle

Ö.İ… İdeolojik mi?

A.T… Tabi ideolojik. Nasıl ki bir mahalle şunların ya da bunların etkisinde yani çoğunluğu bunlara sempati duyuyor, işyerleri fabrikalar da aynı bu şekildeydi. Yani bize Maocu goşistler diyorlardı ya da Maocu kesim diyordu, bu kesimin eline bu fabrikanın geçmemesi için bir çaba sarf ediyorlardı öyle bir çaba içerisindeydi insanlar.

Aynı şey bizde de vardı yani belki Disk Maden-İş’le olduğu bir yere bizim fazla girip girmemiz yani girmek bize fazla bir şey getirmez yani daha sağcı sendikaların bulunduğu işyerlerine yönelelim diye çalışma yerine. Biz daha hafif sola sempati duyan TKP’ye İGD’ye ya da o çevrenin olduğu yerlerde daha yoğunlaşıyorduk çünkü öbür taraflar daha zordu bizim için herhalde bunlar daha kolaydı buralara daha yoğun yöneliyorduk biz.

 Öyle tahmin ediyordum yani e onlardan da kaynaklanıyordu yoksa biz mesela sağcıların elinde olan öyle sendikal alanlara gitmedik oralarda böyle örgütlenmelerde yapamadık yani o semte uğramıyorduk bile ya öldürürlerdi ya ölürdü. Ama bu tür yerlerde böyle çalışmalarımız oldu genellikle Maden-İş’le çatışmamızda oradan başladı.

Ö.İ… Bununla birlikte şeyde var galiba hareketle çatıştığınız noktalar oluyordu galiba hani hareket daha ideolojik düşünürken siz şey çok az bir şey daha açabilirsek.

A.T… Evet tabi tabi şimdi ben daha böyle sendikal hareketten geldiğim için Kahraman biraz daha ideolojik, harekete çok yakın durduğundan dolayı o biraz daha örgüt penceresinden bakıyordu. Ben biraz daha reformist daha sendikal yani hak, hukuk işçinin biraz ekonomik haklarını hukuklarını hatta şöyle diyeyim bu Bank-İş, Bank-Sen o çevrelere daha yakın sendikal alanda düşünüyordum biraz o yönlü de ben daha farklı bakıyordum.

Yani Maden-İş Disk içerisinden geldiğimden bu çevrelerle böyle daha bürokratik daha bu resmi ilişkiler yani işçiler devrim falan değil de şu anda evine götüreceği birkaç lokma ekmeği düşünüyorlar genellikle bundan dolayı sol kesimi tercih ediyorlar. Biraz daha iyi haklar almak biraz daha iyi haklara kavuşmak biraz daha rahat yaşamak için. Bundan dolayı örgütte de ya da örgüt çevresindeki arkadaşlarımda o dönem yani Kahraman arkadaşımda bana genellikle bana bu yönlü bakıyorlardı. Yani bu biraz böyle diye-ki benim ayrılmamda o yüzden oldu genellikle. Yani ben sizinle bu işi yapamam biz buradan bir şey çıkaramayız bir sonuca da gidemeyiz diye kongre olduğu zaman ben dedim ben aday olmuyorum ayrılıyorum.

Ö.İ… Hangi yıldı?

A.T… 80’di, 80’de ayrıldım ben yani bütün bağımı her türlü kopardım, biz bir şey yapamıyoruz işçi sınıfı içerisinde.  

Ö.İ… Evet Otosan meselesi üzerinden MESS’i anlatacaktınız sanırım öyle bir şey dediniz.

A.T…MESS tabi…  Uğur Cankoçak’ın sendikada olması önemliydi, yetkiyi alırsak ne yapabiliriz diye bizi yoklamak için bir elçi gönderdi. B. isminde bir avukatı göndermişlerdi. Turgut Özal o zaman MESS’in başkanıydı. Geldi adam şöyle bir bizi yokladı gitti. Bunlarla nasıl çalışırım kimdir çünkü ön etüt yapıyorlar. Yani bu işverenler, kendilerine ileride sorun teşkil eden insanlar varsa onları devre dışı bırakmanın yolunu tedbirini alıyorlar.

Onun için biz kendi içimizde değerlendirdik, bu görüşmenin de bu nedenle olduğunu tahmin ettik. Yani bunlar bizi test ediyor. Yok, biz taviz vermeyiz dediler arkadaşlar. Yani bizimle sendikal çalışmada aynı komitede olan ve İstanbul’da siyaset adına faaliyet yürütenler, taviz vermeyelim devam edelim, dediler. Biz toplu sözleşme ile elde edilecek haklar birazda tavizi gerektirir, yani birbirimize taviz vereceğiz diye gene bir tartışmaya girdik. Biz o dönem o Otosan’daki çalışmalar ve bizim Otosan’a girmemiz yani işverenle bir anlaşma bir diyalog yolunu seçelim mi seçmeyelim mi noktasında biz kendi içimizde ikiye ayrıldık,

O ayrılığın içerisinde ben M. isminde bir arkadaşım, yine o dönemde bizimle çalışan Uğur Cankoçak biz ayrıldık. Kongreye gidildi, H. arkadaş kaldı H.U., E. onlar geldiler E.la beraber Otosan’da birkaç kişi daha tekrar sendikanın yönetimine seçildi ve biz ayrıldık, ama tabi Otosan’ı kaybetmiştik yani grev oylamasında. O oylamada Maden-İş girdi biz kaybettik.

O çocuğun vurulması da etkili oldu ardından oradaki birtakım olaylar ve bizim de genellikle militan davranışlarımız işçileri ürküttü çünkü onlar ekonomik haklarını daha ön planda tutuyorlardı, diye biz kendi içerimizde bunun üzerine çok tartıştık. Bu tartışmalara E. arkadaş da katıldı adını şu an da hatırlamadığım o bölgelerden, 1 Mayıs’tan gelen birkaç tane işçi arkadaş daha vardı onlar katıldı, içlerinden sadece isim olarak E. aklımda kaldı. Biz beraber çalışamayız diye ben sendikal alandan elimi çektim, ayrıldım.

Ö.İ… Onun tarihi neydi?

A.T:… 80’nin ilkyaz aylarıydı yani Haziran-Temmuz gibi bir şeydi, 80’nin, Sıkıyönetim vardı o dönemde tabi sıkıyönetim her tarafta ilan edilmişti, Maraş olaylarından dolayı.

Geleneğin Belleği Ana Sayfa