Erol Çiftçi (E.Ç:) (1952) ©Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Gülay KAYACAN (G.K:)

E.Ç: Bizimde işte benimde o dönem yer aldığım TKP/ML saflarındaydım artık 74 de örgütle falan çalışmaya başlamıştık, daha çok semt ve fabrika örgütlenmeleri…

Birçok yere gidiyorduk işte gece yazılamaları daha çok o dönemlerde kapı altlarında bildiri falan atıyorduk biz işte semt sakinlerine halk falan zaten 74 den sonra 75 itibariyle yoğun bir şekilde fabrika grevleri falanda gündeme geldi. O ara yine bizim saflarda olan yani TKP/ML saflarında olan ileri maden-iş diye bir sendikamız vardı ,Aksaray’daydı ileri Maden-İşin yeri onun örgütlediği işyerleri vardı işte akarlar vb. aklıma gelen birde bir çok yerde grevler vardı, direnişler vardı çok yoğun bir şekilde, Singerdi, Arçelik’ti şu an aklıma gelemeyen ama bir çok fabrikalarda şeyler vardı. Daha çok Maden-İş eksenli, otomobil de o zaman yaygın bir şekilde önemli yerlerde bulunuyor ediyordu bizde koşturmaca gidiyorduk, işte grevden greve, oradan oraya nerde bir direniş varsa mesela SSK direnişlerinde vardık. SSK’nın meşhur direnişlerinde Göztepe ve karşıda o zaman SSK’nın kendi içinde örgütlenip kendi içindeki işte o memur işçi ayrımında yapılan anti demokratik bir yasa vardı ona karşı meşhur SSK çadır direnişleri başladı tarihi tam hatırlamıyorum ama 75 civarıydı e bizde artık örgütlüydük. Nerde bir direniş varsa, nerde bulunmamız gerekiyorsa oradan oraya koşturuyorduk. Pendik’i geçince kaynarca da ELKA fabrikası vardı, zaten en uzun grev olarak tarihe geçen fabrikaydı orası. Hemen hemen diyebilirim ki 74 hareketlenmesinden sonra ilk böyle popüler olan herkesin yer aldığı yaptığı ettiği bir grevdi, hemen herkes ordaydı, her gün gidiyorduk işte biz nöbetler falan tutuyorduk, değişik gruplar vardı. Bizden de arkadaşlar çok gidiyorduk oraya geceli gündüzlü çok uzun bir şekilde sürdü.

Görüşmeden Fabrikalar Sendikalar Grevler ile ilgili bölüm:

Söğütlüçeşme ‘den baktığın zaman Çamlıca’nın en tepelerini görüyorduk hiç ev yoktu hep tarlaydı.

Daha sonra, hep tarlaydı o kartal da, bizim kaldığımız evin yanıbaşına küçük baş hayvanlar geliyordu akşamları, ahır köm falan yani karlık tepe mahallesi ama kartalın her tarafında denize girebiliyorduk, ürküyorduk daha küçüktüm denize  yeni yeni alışmaya başlamıştım ama işte bizden daha  büyükler vardı onlar denize giriyordu ediyordu diyorlardı işte böyle yüzeceksin  şöyle yüzeceksin açılmayacaksın etmeyeceksin bizde yavaş yavaş alıştık ettik o ara o kartal bölgesinde  su işleri vardı  böyle kanal kazılıyordu, kazma kürekle çalışılıyordu geçici olarak  öyle bir işe  başladım ben, işsiz kalmak istemiyordum ben, çalışmaya da ihtiyacım vardı mutlaka, çalışmam gerekiyordu başka bir desteğim yok çünkü birde köyden babamın rızası olmadan kaçıp geldiğim için mutlaka kendimi kanıtlamam gerekiyor bir şekilde ,çalışacağım edeceğim şeklinde, o inşaat işlerine  başladık ettik sonra mahalleden tanıdığım bir arkadaş dedi ki  gel seni Çamlıca gazoz  fabrikasına (ben orda çalışıyorum) güzel bir yer  dedi, Çamlıcagazoz fabrikası nedir nerededir, Kadıköy’de Çamlıca gazoz fabrikası, iyi dedik, gitmedim işe orda bir ay mı  iki ay mı çalıştım işte belki de iç ay falan zaten orda da  kavgalı ayrıldık biz, tam ramazan ayına denk gelmişti, biz üç orda yemek yiyorduk işte diğerleri hep oruçluydu, diğerleri bize saldırdı gazoz fabrikasında siz niye oruç tutmuyorsunuz etmiyorsunuz gibi şeylerle, bizde üç kişiydik sırt sırta verdik ve biz onları dövdük biliyor musun…

Gerçekten dövdük, ben bile şaşırdım ama dövdük, çok korkaklardı biz ne yapıp ettiysek, orda da o vukuatla ayrıldım ettim, gittik sonra onları bulduk paramızı da aldık kaç gün çalışmışsak, artık param da vardı paramı da cebime koyduk ..Çamlıca gazoz fabrikasına geldik, Çamlıca gazoz fabrikası o zaman Kadıköy’de kurbağalı dere ile Fenerbahçe stadının arasında bir dere geçiyor o derenin sol tarafındaydı, fabrikanın kurulduğu yer orasıydı, Çamlıca gazoz fabrikasının ilk kurulduğu yer orasıydı …

Sırrı bey diye bir müdürleri vardı, göçmen, Bulgar göçmeni, onunla konuşmuştuk bizi o işe aldı, küçük küçük atölyeler vardı, Söğütlüçeşme tren istasyonunun olduğu yer, ağaç merdivenle çıkıyorduk biz o zaman pötür pötür yukarıya fabrikaya giriyorduk, fabrikanın peyzaj bölümü vardı, N. Bey vardı Arnavut kökenli mimar, iyi bir mimardı günümüzün deyimiyle sosyete mimarıydı zengin tabakaya şeyler yapıyordu, fabrikada bazen peyzaj işleri olduğu zaman N. bey mutlaka beni çağırırdı beraber götürüp ediyorduk, gazoz fabrikasında çalışmak çok hoşuma gitmişti bol bol gazoz içiyorduk biz, Çamlıca gazozda o zaman çok ünlüydü çok tutulan bir gazozdu ve yani Kadıköy’ün göbeği işte şuanda oralarda bırakın fabrikadan söz etmeyi anlatmak bile hayal gelecek ama o dönem öyleydi, orda bir mezarlık vardı hemen fabrikanın yanıbaşında sanıyorum 70-80 mezarın olduğu bir yer, fabrikanın da devamıydı oda…

Bir sabah geldik baktık o mezarlık yok yanlış yere mi geldik Çamlıca gazoz fabrikası burasıydı meğersem gece nasıl uydurmuşlarsa inşaat işçilerini toplamışlar mezarlığı yok etmişler kaldırmışlar, mezar taşlarını kırmışlar, fabrika yapıyor bunu Çamlıca gazoz fabrikası orayı kendi yerine katsın, fabrikanın arazisine katsın diye onları kırmış dökmüş etmiş, yeşillik bile ekmişler tabi yeşeren bir şey yok ama kimi yere ağaç dikmişler kimi yere gül dikmişler sabaha kadar bir iki ekip koymuşlar öyle bir düzenleme olmuş tabi çok şaşırmıştım yani çok dikkatimi çekmişti birde Salı pazarı o zaman yanı başımızda kuruluyordu bir iki arkadaş vardı daha böyle uyanık tipler normal maaşın dışında da para kazanmak isteyen tipler vardı onlar para verip kasayla fabrikadan gazoz alıyorlardı öğlen saati tatil olunca koşup gidip pazarın orda satıyorlardı hoşuma gitti bende başladım öğlen saati olunca hemen gidip bir kasa gazoz parası alıp işte fabrikaya atıyorum iki buçuk üç kuruş vermişsek orda 4-5 liraya satıp para kazanıyorduk, kasayı tabi tekrar geri getirip tabi şişeler rehinli olduğu için  yeniden fabrikaya iade ediyorduk…

Gidip geliyordum artık İstanbul’u yavaş yavaş tanımaya başlamıştım, trenle, kara trenle gelip gidiyorduk, trende o zaman birinci ve ikinci mevki vardı, birinci mevki böyle koca koca yeşil böyle yeşil tonu bir rengi vardı deri kılıflı böyle yumuşacıktı, o birinci mevkiiydi tabi çok para vermen gerekiyordu, bileti de aynı zamanda yeşil ve beyazdı birde ikinci mevki dediğimiz daha az ücretli ama tahta döşemeleri olan tahtalı oturduğumuz  yer vardı bazen o ikinci mevkiinin biletlerini alıp korsan bir şekilde birinci mevkiye geçiyorduk, oturuyorduk kondüktör dolaşıyordu o zaman başında şapkası elinde o biletleri delme aletleri  ile bazen yakalanıyorduk bazen yakalanmadan geliyorduk bazı zamanlar Haydarpaşa’dan kartala  kadar kendi aramızda yarış yapıyorduk yakalanmadan  hangimiz gideceğiz diye işte ikinci mevkiinin biletini aldık birinci mevkide gidiyoruz ediyoruz diye o çünkü trenin kendi içinde kendi arasında geçebiliyorduk birde koca kapılar vardı kondüktörü orda görüp kaçacak yer yoksa kapıyı açıp trenin dışında kalıyorduk  giderken tabi çok tehlikeli saçma sapan bir şey ama yapıyorduk onu işte gençtik macera falan …

—Fabrika da peki hangi bölümde çalışıyordunuz  siz?

E.Ç…Şişeleme olayı işte orda onun değişik bölümleri vardı, benim oturduğum yerden gazozlar dolup makineyle geliyordu onu alıp kasaya koyuyorsun kasadan da depoluyorsun o tak tak tak yapıyor onu …

—Haftalık yevmiye mi veriyorlardı ?

E.Ç…Hayır aylık olarak çalışıyorduk sonra oradan N. bey beni yanına aldı, fabrikanın mimarı olan N. bey, peyzaj işlerini yapıyordu ediyordu…N. bey başladı şimdi hatırlıyorum Çamlıca da birkaç tane köşk vardı onların peyzaj işlerini yapıyordu, çiçekti şuyu buyu ağaçtı falan…Moda da tabi o zaman bizim Söğütlüçeşme ‘den baktığın zaman Çamlıca’nın en tepelerini görüyorduk hiç ev yoktu hep tarlaydı, konut yoktu bir şey yoktu yemyeşil tarlaydı, oradan baktığım zaman N. beyin gittiği o köşkün tavanından istiyordum ben böyle baktığın zaman görünüyordu birde moda da bir eve peyzaj işi yapıyordu çok güzel evdi beni mutlaka çağırıyordu ediyordu…

G.K: Niye sizi şey yaptı çağırdı?

E.Ç…Onu sonradan öğrendim ben daha sonra devam etti bizim işte muhabbetimiz hatta ilk vapura da N. beyle bindim ben çok şaşırmıştım, Kadıköy’den, N. beyin bir yakını ölmüştü Taksim de, tam taksime çıkışta o tünelin bir ilerisi var ya şimdi ismini unuttum ben Gümüşsuyu’ndan yukarı doğru çıkarken bir taziyeye gitmiştik, çiçekte almıştık, altıyola gelmiştik koca bir fay kutusunun içinde trafik polisi var işte dur kalk et ve o zaman işte indik biz aşağı vapura bindik çok ilgimi çekmişti vapur ilk defa o gün vapurla tanıştım ettim ve tabi Necmi beyin sayesinde birinci mevki ile geçtik karşıya…

G.K: Kadıköy’den Karaköy’e geçtiniz

E.Ç…Evet Kadıköy’den Karaköy’e geçtik ve birinci mevkide keyifli keyifli oturdum vapura ilk defa biniyorum zaten bana çok değişik ve çok kocaman geldi…

G.K: Kaç sene olmuştu İstanbul’a  geleli?

E.Ç…Bir ya da iki sene falandı çünkü çok hızlı değişiklikler yaptım ben işte 6 ay orda 3 orda 4 ay orada falan…

G.K: Çamlıca gazoz fabrikasında kaç sene çalıştınız ?

E.Ç…işte oradan da bir seneyi dolduktan sonra falan oradan da yine bir kavga ile ayrıldım ben ama oradan ayrılmadan önce N. bey o zaman çifte havuzlarda oturuyordu çok büyük evleri vardı onların, evlerine götürdü beni sonra işin aslını öğrendim N. bey beni evlatlık almak istiyormuş, çocuğu yokmuş bunların ,bunun eşide Erzincan da ilk senatörlerden çok varlıklı birinin kızıymış, depremde bunlar çok büyük zarar görmüşler ailece ve İstanbul’a gelip yerleşmişler N.bey kendisi de Arnavut’tu,evine gittim birkaç kez çocukları olmadığı için herhalde bana sahip çıkmak istiyordu işte gel bizimle kal bizim çocuğumuz ol şeklinde demişlerdi ama evlatlık olmak başkasının evladı olmak o zaman çok zoruma giden bir şeydi annem babam var doğru olur mu diye…

N. beyi o zaman fark ettim niye benimle özel olarak ilgilendiğini çünkü N. bey her öğlen yemeğinde mutlaka pırasa  istiyordu, pırasayı çok seviyordu bende e  şimdi Fenerbahçe stadının olduğu yerde  koca bir tarla  vardı işte pırasası envaı çeşit şeyi, gidip oradan pırasa koparıyordum taze taze  pırasa, kaçak köçek yapıyorduk tabi yoksa o yerin sahibi vardı belki o hareketliliğimde hoşuna gitmiştir bende ki o hareketlilik çünkü bir sürü kişi vardı beni gönderiyordu işte hadi  pırasa falan diye o şekilde devam etti sonra o esna da 6 ay mı 7 ay mı 8 ay mı ne çalıştım ettim birisiyle kavga ettim fabrika da Çamlıca gazoz fabrikasında, elimde  boş kasa vardı boş kasayla vurdum adama, kafası kırıldı şu oldu bu oldu ben tabi oradan da devre dışı kaldım N. Beyde benim peşimi bırakmadı illahi geleceksin falan dedi ben kalmak istemedim çıktık oradan da…Döndük gittik yine kartala işsiz kaldık zaten kartal da oturuyordum ama o işsizlik olayı devam etti ondan sonra farklı şeyler gelmeye başladı ben tabi şuan tarihleri çok iyi hatırlamıyorum gerekirse çok da ihtiyaç hissedilirse onları sonra düzeltebiliriz edebiliriz…

Kartal da ambalaj fabrikası var tugay yolunda yanından geçerken görüyorum ben o halen var ama atıl durumda yani sahipleri orayı çalıştırmıyor etmiyor çoktan bitmiş ama arazi olarak duruyor orası henüz kimse bir şey yapmamış o ambalaj fabrikası d metan kutular üretiyordu yani bu konserve kutuları gibi benzer şeyler…Vardiyalıydı orası gece vardiyası gündüz vardiyası ama artık kartal da  kendime göre bir çevrem oluşmuştu, bir arkadaş grubu oluşmuştu artık denizle haşır neşir olmuştuk yazın, hafta sonları özellikle cumartesi Pazar ki o zaman cumartesileri yarım gün falan çalışıyorduk, fırından  ekmek alıp kartalda ki bizim rahmanlar dediğimiz durağa, kartaldan başlayıp cevizli tekel fabrikasına kadar  o bölge  Mehmet ağa diye birisine aitti, Erzincan kökenli, çok eskiden gelmiş etmiş oralar  hep tarlaydı işte envaı çeşit sebze ekiyorduk orda ve orda  her yer de denize girebiliyorduk, kumluk plajı vardı, tekelin oradan giriyorduk, her yerden denize giriyorduk oradan, şuan da isimleri aklıma gelmiyor …

Biz daha  çok o kumluğa gidiyorduk çünkü giderken o Mehmet ağanın tarlasında hıyar, domates biber koparıyorduk akşama kadar  kalıyorduk çünkü ekmeğimiz de vardı  hem onu yapıyorduk hem de orası ücretsizdi kimse çok karışmıyordu  bize artık böyle yavaş yavaş kendi kültürümüze kendi birikimimize göre tadını çıkarmaya başlamıştık, böyle bir dönem başlamıştı ….

G.K: Sol hareketle tanışmanız nasıl  başladı?

15-16 haziran

E.Ç…O dönemde artık başladı, bizim işte kartal da yükseköğrenim derneği vardı o zaman oraya gidip geliyorduk biz… Birde bu 15-16 haziran olaylarını yaşadık biz,o gün ben gece vardiyasında  olduğum için gündüz evdeydim, kartal da oturuyorduk yine ama  o on kişilik evde değil de biz iki üç kafa dengi arkadaştık, biraz seçici davranıyorduk işte kalacağımız edeceğimiz yerde…Herkes yığıldı işte dalga dalga sesler geliyor televizyon falan da yok o zaman, televizyon sonradan çıktı…

69 muydu 70 miydi işte o tarihlerde inanılmaz bir uğultu hani böyle uzaktan bir arı uğultusu duyarsın ya öyle bir şey bekliyoruz biz işte izliyoruz, sürekli haberler geliyor işte herkes fabrikayı terk etmiş, koşa koşa geliyor neyse kartala inanılmaz bir kalabalık bir kitle iniş,giriş yaptı tabi biz hemen katıldık arkadaşlar olarak,bir grup arkadaş var hemen katıldık onlarla,herkes dükkanını kapatıyordu ve Türk bayrağı asıyordu öyle bir şey olmuştu ya alkış tutuyordu yürüyenlere ya da katılıyordu saflara,biz yürüdük tabi zaten baktığın her yerde işçi görüyorduk,yürüyen insan görüyorduk, muazzam bir kitle vardı işte kartaldan yürüdük yukarı doğru SİMKO fabrikası TOPÇELİK  vs e 5 e kadar çıktık kartaldan,olan her yeri boşalttık, gittiğimiz her yerde fabrikadaki tüm işçiler kilitliyordu fabrikayı kitleye katılıyordu eğer öyle bir pozisyon yoksa mutlaka giden kitle fabrikaya girerek onları çıkarıyordu herkes istisnasız bir şekilde katılıyordu, Oradan e 5 e çıktık, E 5 den çimento fabrikasına dönüş yaptık, yunus çimento fabrikası çok büyük bir fabrikaydı, kartalla Pendik arasında yunus diye bir tren durağı da vardı orada herhalde şimdi değişti ismi orda şimdi plazalar falan yapıldı tabi en görkemli en prestijli fabrikalardan biriydi tabi orda bir çok fabrika daha vardı ama en gözde olanı çimento fabrikasıydı, sosyal hakları çok geniş,herkes orda çalışıyorsa mutlaka sonradan böyle Almanya ya gitmiş gibi falan oluyordu ona eşdeğerdi, her sene 3- 4 tane ikramiye falan…

Hiç unutmuyorum biz oraya gittiğimizde ustabaşı geldi karşıladı,o ilk ekibin içerisindeydim bende,rica etti herkes çıktı dedi ki siz silolar çalışıyor, koca koca silolar ya dedi bu siloları durdurmayalım çünkü bu siloların devreye girmesi çok zaman alıyor dolayıyla tamam fabrikanın her tarafını kapattırıyor ettiriyor ama o silolar dönsün durdurmayalım öyle bir tartışma oldu sonra o yürüyüş grubu içerisinde birisi müdahale etti tamam kalsın dedi silolar, boşalttık orayı da komple gittik ve tekrar e5 e çıktık tabi Gebze kolu var ayrı karşı taraf kolu var oda ayrı benim anlattığım sadece Kadıköy’den kartala kadar yürüyen ekip gelen şey gelen kitle,çok heyecanlıydık tabi çok mutlu oluyorduk işte rastgele bağırmalar slogan atmalar, Demirel o zaman başbakandı, iktidarda o vardı, EAS fabrikası vardı e5 de, EAS mutlu akümülatör şimdi taşındı, onların yerinde şimdi dev plazalar var,tam o nokta da bitirdik işte arkadaşın biri çıktı kamyonun üstüne ki orda bir kaç tane kamyonda devrildi.

Çok iyi hatırlıyorum koca koca kamyonlar devrildi,yük kamyonları o kadar ki güç vardı, inanılır gibi değildi yani böyle yer yerinden oynuyordu her taraf yürüyordu herkes yürüyordu hatta biz orda tekrar kartal dönüşünde kartal karakoluna baskın yapılmıştı, karakol terk edilmişti polis tarafından terk edilmişti,hiç kimse açık tutamıyordu zaten açık olan yerler varsa müdahale ediliyordu bayrağı asıp ve terk ediliyordu orası güçler ya katılıyordu ya da alkışlıyordu bir şekilde bir arkadaş çıktı orda arabanın üstüne bilmiyorum tabi kim olduğunu dedi ki arkadaşlar karanlık düştü artık bugünlük bu kadar yarın sabahleyin şu saatte aynı nokta da buluşacağız ve devam edeceğiz yürüyüşe Kadıköy’e doğru tuzla da aynı noktaya bizde kartal bölgesi, işte Pendik Kartal Cevizli, Cevizli zaten fabrikaların en kilit noktası cevizli kartal bölgesi falan ve tabi tuzla da var ama en çok kartal bölgesi tuzla daha sonra geldi işte ertesi gün yürüyeceğiz dedi peki tamam ertesi gün aynı noktada buluştuk.

İşte yürüdük inanılmaz bir güç ve kalabalıktı ve Demirel’in kardeşinin fabrikası ali Demirel’di sanırım çünkü herkes Demirel’e kin duyuyordu bu bir yasa  çıkarmıştı işçi haklarıyla ilgili böyle tepkiler gelişmişti falan  tabi ben bu tür olaylara katılıyorum ama henüz örgütlü falan  değilim çok bilimsel bir şey de yok hani  nedir niye yürüyorum ne yapıyorum sadece mevcut  düzene olan tepkim baskıya olan tepkim ve tabi öğrenci hareketleri her yerde var  çok ilgimi çekiyordu mutlaka katılmak istiyorum  gitmek istiyorum görmek istiyorum mevcut devlet  yapısına  tepki göstermek  istiyorum ama  örgütlü bir şey yok bireysel olarak katılıyorum bir arkadaş grubumuz  var işte kafa  kafaya gidiyoruz  beraber, gittik Demirel’in fabrikasına  baskın  yapıldı tabi herkes çıktı  orda, demirdöküm fabrikasıydı ismini şuan tam hatırlamıyorum hemen soğanlının orda, bir grup içeri girdi, birinci kattaydı oranın ofis  bölümü işte yazıhane vs oradan işte başladılar ne bulduysalar aşağı atmaya yiyecek içecek buzdolabı, daktilo aklına ne gelirse içerde ne varsa tabi kimisi müdahale  ediyor arkadaşlar  yapmayın etmeyin diye ama o anda durdurma da  söz konusu  değil inanılmaz bir kitle  var çünkü, asker toplu bir şekilde var asker hiç müdahale etmiyor ellerinde silah bizi  izliyorlar en ufak bir  müdahale  yok askerden sonra orda daktilonun birisi düştü önüme, hoşuma gitti daktilo siyahtı ya dedim ben bunu alayım kullanırım diye her şey çöpe atılıyordu yazık bari bunu alayım dedim indim daktiloyu aldım ben yürümeye başladım baktım rütbeli birisi  geldi dedi ki hayır mal götürmeyin, mal götüremezsin diye bana müdahale etti  bana  önce şaşırdım ben götürürüm götürmem çok kalabalıktı zaten orda askere eyvallah deme gibi bir durum yok sonra oradan  daha sakin birisi ya gerek yok bırak dedi askerle tartışmaya gerek yok dedi  dinledim ama  ben tuttum daktiloyu koydum  yere birde taş buldum o daktiloyu  parça parça parçaladım  orda öyle bir kin madem götürmeyeceğim bari kırayım dedim işlerine yaramasın  etmesin diye devam  etti yürüyüş.

Biz o zaman Kadıköy’e kadar yürüdük kurbağalı derenin oraya falan ama işte askeri müdahale başlamıştı, bırakmıyorlardı Kadıköy’e geldim, Kadıköy’de polis ateş açtı Kadıköy’de şuanda iskelenin tam karşısında belediye başkanlık binası var o belediye binası kaymakamlık mıydı işte tam hatırlamıyorum karakolda ordaydı, karakol teslim olmadı bayrak astırmadı, itiş kakış olmuştu yer yer o tür çatışmalar oluyordu daha çok asker ve polis müdahale ediyordu, yürüyüşün ikinci günüydü oradan ateş açıldı işte tekel işçilerinden bir kız sanıyorum bayrağı asmaya çalışırken polisin ateşiyle kız orda öldü, öldükten sonra tabi orda artık giren girene polislerde çok dövüldü. kavga döğüş.. derken döndük geldik…

G.K: 15-16 Haziran 1970   o büyük işçi grevi ve yürüyüşleri konuştuk aslında en son şeye geldik Kadıköy’de iskelenin karşısında kaymakamlığın yanındaki karakolda bir arbede  oldu ve bir tekel işçisi kız  vuruldu dediniz  oraya ekleyeceğiniz  başka  bir şey var mı?

E.Ç…Yani o gün artık olayın noktalandığı bir gündü…

G.K: Şimdi diskin tabi çağırdığı

E.Ç…Tabi DİSK’in öncülüğünde yapılan bir şeydi SİNGER mesela çok önemli bir fabrikaydı Anadolu yakasında TEKEL mesela önemliydi bunlar çok kitlesel aynı zamanda örgütün karşısında çok prestijli fabrikalardı, tekel de işte sanırım altı bin kişi falan çalışıyordu yanlış hatırlamıyorsam şimdi yeri satıldı devre dışı bırakıldı, singer çok önemli bir firmaydı yani ismi duyulan edilen çok fabrika vardı…

Diskin başlatmış olduğu işçi hak ve özgürlüklerine karşı baskıcı bir yasanın parlamento da geçip geçmemesi kabul edilip edilmemesi konusunda… ben sadece  yaşadığım olayı kısa ve öz  olarak  anlatmaya  çalıştım. Biz artık dağıldık. Tabi  polis tarafından gözaltına alınanlar oldu.

Her tarafta bir yakalama furyası  başladı, biz eve geldik arkadaşın birisi  bizi  uyardı saçlarım o zaman  uzundu benim omzumdaydı çok az  kişi vardı ama artık daha böyle delikanlılığımızın gün ışığına  çıktığı aha ben buradayım denilecek bir dönemdi uzun saçta kimsede  yoktu aslında  bir grup müzikle uğraşan genç vardı Pendik’te bir kaç kişi de kartal da  vardı bende bırakmıştım o zaman tektipler falan vardı o zaman ama ben onlardan ziyade biraz kendime özgü bir şeydi saçlarım omzuma  kadar  gelmişti dediler ki işte bu olaylardan bir çok kişinin resmi çekildi edildi polis yakalama furyası da başlattı çünkü disk de açıklama  yaptı eylemden artık vazgeçtiğini vs benim gibi uzun saçlı kimselere  dikkat çektiği için saçlarınızı  kesin dediler… istemeye  istemeye  kestim üç numara yaptım kısalttım böyle bir önlem aldık kendimizce ama tabi  bir çok tanıdığımız  gözaltına alındı ama benim bildiğim çevreden  birçok  kişi daha  çok böyle fabrika  temsilcisi böyle daha çok öne çıkmış ve içeride yatmış çıkmış kimseler, legal platformda örgüt içerisinde  olanlar  ya da gençlik içerisinde olanlar.

İşte o zaman  her yerde Dev-Genç vardı dev-genç dev genç falan çok hareketliydi  o olayda öyle bitti ama böyle bir coşkuydu inanılmaz bir güçtü  falan onun  hayaliyle yatıyorduk. ne yapıyorlar ne ediyorlar diye daha  sonra  onu takip eden şuan tarihleri çok hatırlamıyorum 6ncı filo eylemleri  başladı o zaman  bu kartal da sanıyorum Yusuf küpeli o bölgede oturan biriydi zaten Dev-Genç’in ileri gelenlerinden biriydi zaten Ömer ayna da vardı galiba Harun Karadeniz gibi bunlar yüksek öğrenim derneğinde  seminer falan veriyordu toplantı falan yapıyorlardı biz o toplantılara katılıyorduk ediyorduk dinliyorduk tabi…

G.K: Orayı biraz açar mısınız o yüksek öğrenim derneği nasıl bir dernekti kimler kurmuştu?

E.Ç…Onun sürecini tam bilemiyorum ben Dev-Genç’e paralel mi açıldı Dev-Genç’in dışında mı açıldı ama yüksek öğrenim derneği olarak bir çok yerde açılıyordu. mesela kartal yüksek öğrenim derneği yada Pendik yüksek öğrenim derneği gibi zincir şeklinde öyle bir dernek vardı çok hikayesini ya da içeriğini bilmiyorum ama işte sol muhaliflerin gittiği yüksek öğrenim derneği. Çavuşoğlu mahallesinde kurulan İşçi Partisi vardı oralara gidip geliyorduk artık herhangi bir grupla örgütle bir bağım yoktu ama işte kendimizce işçi partiliydik ya da işte muhalif kanatlardık oradaki bütün eylemler bizi ilgilendiriyordu sahip çıkmaya çalışıyorduk örgütsel bir bağ olmamasına rağmen sisteme düzene karşı yapılan bütün hareketler hoşumuza gidiyordu ve orda  yer  almak  istiyorduk  biz…

Yine akşam bir hareketlilik olmuştu Pendik’te sabah kalktığımızda baktık her tarafta 6ncı filo defol devrimci gençlik…  nereye bakıyorsak mutlaka o imzalı yazıyı görüyoruz tabi çok hoşumuza gitti. Bizde  gittik katıldık.

G.K: Nasıl katıldınız çünkü Anadolu yakasındasınız

6.filoyu protesto

E.Ç…Biz bir grup olarak trenle Haydarpaşa’ya  gittik kartaldan bindik Haydarpaşa’ya oradan Karaköy’e geçtik,Karaköy de zaten çok yoğun bir kalabalık vardı. Amerikan gemisi  6cı filoyu gördüm ben.   Koca bir dağ gibi böyle Karaköy’ün önünde demirlemiş O olayı yaşadım ben. Kanlı Pazar’ı…..gericiler saldırdılar…. Ölenler oldu…

 Mimak  denen fabrika da çalışırken ben arada kaldım boşta kaldım çok yapabileceğim bir şey  kalmadı, daha böyle ciddi  fabrikalara  girip çalışmak istiyordum ama askerlik sorunu vardı  bir çok fabrika almıyordu mutlaka askerlik soruyorlardı askerlik sorunu varsa almıyorlardı ya iyi bir mesleğin olacak işte tornacı gibi geçerli olan o fabrikanın imalat  pozisyonuna göre geçerli olan bir mesleğin olacak ya da  işte düz  işçilik yapacaksın askerlik mutlaka engeldi. Askere  gittim onun üzerine…  yalnız işte askere gitmeden  önce bu ambalaj fabrikasından çıktım ayrıldım bostancı da  sahilde  o zaman  binalar  beş  katlı  falandı 6-7 kat ya var  ya  yoktu o tarz  bir şey iki üç blok şeklinde yapan bir inşaat  firmasına  girdim ben orda puantörlük yapıyordum, orada  kalıyordum. hem çalışıyordum gece de bir yatakhanem vardı.  kaç kişi işe  geldi sıvacılar ne yaptı betoncular  ne yaptı vs. günübirlik not tutuyordum o kendi notlarımı  muhasebeye veriyordum  muhasebe de ona  göre onların hak edişlerini veriyordu…

Deniz gezmişler olayı başlamıştı artık her yerde hayranlıkla deniz gezmişi dinliyoruz ….Kahveler vardı o zaman işte haberleri dinlemek için kahvelere  gidiyorduk şimdiki o kahve kültürü  ile mukayese etmeye çalışıyorum ne zaman ki haber verilmeye başlıyor işte denizlerle ilgili işte son anda polislerin elinden kurtuldu kaçtı etti  haber geliyor herkes  oynadığı  oyunu bırakıyor ya da  dışarıdaysa  koşa koşa  içeri giriyor heyecanlı bir şekilde televizyonu izliyor  ne yaptılar ne ettiler falan …bende o zaman  bostancı da kaldığım yerde  çıktım çatı katına  böyle geniş karton kutular yaydım, dedim bunlar her tarafta  kaçıyorlar aranıyorlar ediyorlar  bakarsın  yolları buraya  düşer  ne yapar eder  terasta  saklarım ben  bunları öyle bir yer ayarladım kendi kendime…  denizlerin saklanacakları müsait bir yer  aslında… birde dedim ne yapsam  ben bunlara  işte günübirlik alışveriş  yaptığım bir  bakkal  var işte bazen  iki kişi oluyoruz  yanımda  kalan  eden  birisi  oluyordu başladım  çevrede  bakkal  aramaya aynı bakkaldan alırsam dikkat çekmesin diye çevrede de  bakkal araştırdım ettim  sonra işte bir ekmek oradan  alacağım iki oradan alacağım  böyle bir beklenti içerisine  girdim ama tabi yakalandılar çok üzülmüştük. Daha sonra da yargılanmalarını takip etmeye başladık…

O zamanlar Kadıköy’de bir mühendislik fakültesi  vardı rıhtımdaydı. Bu bina sonradan  maliye  binası  oldu. Şimdi de  Aysan oteli galiba. Mimarlık binasında forum  yapılıyordu. Ben bir iki kez  katılmıştım Harun Karadeniz’in  konuşmalarıydı çok böyle etkili konuşmalar  yapan biriydi. Ben okula camdan içeriye çünkü dışarıda  polis vardı. Beni götürenler kartal yüksek öğrenim derneğinde tanıştığım sohbet ettiğim arkadaşlardı. Okula polis girmesin diye  kapının arkasına bol miktarda ağaçtan eşya  koymuşlardı kapı açılmıyordu bu nedenle camdan içeri  girdik. Harun Karadeniz’in bir konuşma yaptı. Ben artık dev-genç nerde ne yapıyor, onlara daha yakın olabilirim eylemlerine nasıl katılabilirim,  onları takip ediyordum aynı zamanda.

Biz kartaldayken o dernekte toplantı  vardı ve bir  haber  geldi.  

Mahirle Hüseyin cevahir, Maltepe de evde polis etrafını sarmış… toplantı dağıldı. bizde  oraya  gittik iki üç arkadaşım daha  vardı orda beraber mahallede görüştüğümüz  kişiler, biz  hemen bindik  minibüse  Maltepe’ye  gitmek için minibüs geldi  tugay  yolunda çevirdiler  minibüsü ve oradan itibaren  Maltepe girişini kesmişler minibüsten indik o tugay yolunda çıktık orda e5 de tekel evleri falan  var dar sokaklardan oradan Küçükyalı’ya gidiliyor Maltepe’ye kesmişler  yolları… bizi Maltepe’ye ortak bir noktada  indik yürüdük tabi ana baba  günü çok büyük bir kalabalık  var ama o kalabalığı ben şimdi  çok daha  iyi anlıyorum o kalabalık çok büyük bir hayranlıkla  Mahirleri izliyordu. Şimdiki dönemden farklı olarak  oradaki işçiler mahirleri linç etmeye değil alkışlamaya destek olmaya gitmişlerdi .

Orda  bir gece  iki gün mü iki gece bir gün mü tam hatırlamıyorum tam Hüseyin’in vurulduğu an mahirlerin yakalandığı güne kadar  bekledik biz  orda gece de eve gitmedik şuan  gibi hatırlıyorum hatta Hüseyin’in dayısı mı amcası  mı Hüseyin’e Kürtçe işte teslim olmaları  için bir çağrı da  bulundu ve o noktadan sonra işte Hüseyin’in Sibel ’ide siper alarak cama gelince, kafasından vuruldu. Mahirin önceden vurulduğunu söylemişlerdi böylece olay öyle noktalandı.

G.K: İki gün iki  gece miydi? Kalabalık mıydı ?

E.Ç…Yani  ben o süreci  tam hatırlamıyorum, çok çok kalabalıktı…

G.K: Binlerce  kişi var mıydı?

E.Ç…Gayet tabi orda daha fazlaydı…. Kalabalık sürekli değişiyordu, akşam gidenlerin yerine başkası  geliyordu. Tabi polis ve asker o evin etrafını sarmıştı. Ev, şuan  Maltepe merkezde büyük camiye daha varmadan minibüs  yolu üzerinde bir yerdi, üç katlı falandı öyle hatırlıyorum. Polis benim arkadaşlarımdan iki tanesini aldı,  bayağı içeride kaldılar,  bayağı bir işkence  yapmışlardı. Mahirleri kurtarmak  için kaçırmak için onlara  destek olduğumuzu sandıkları  için…..

G.K: Orda  toplanırken  mi kalabalığın arasına girip aldı polis  yoksa sonrasında mı?

E.Ç…hayır zaten silahlar patlamaya başlayınca içerden de karşılık  geldi. Kitlede  bir hareketlilik  oldu  artık polis ve askerde  kitleye  saldırdı onlar işte  yakın  kim  varsa çünkü o ara slogan da atıldı bulduklarını alıp arabaya attılar. Hani orda gerçekten örgütlü olanda  vardı ama benim beraber gittiğim arkadaşlar, benim gibi onlara  çok büyük sempati duyan destek vermek  isteyen ama örgütlü bir bağı olmayan insanlarda  vardı.  onları da  alıp götürdüler, Mahirin öldüğünü biz  haber almıştık radyo dinliyorduk tabi sonra  birgün sonra  ölenin  Hüseyin Cevahir olduğunu Mahirin olmadığını mahirinde yoğun bakımda  olduğunu söylemişlerdi derken olaylar böyle arka arkaya devam edip gidiyordu…

O esnada  ben Afyon karahisar  Emirdağ’a askere gittik gittim. Sonra bitti acemi birliği,  ben, jandarma olarak Trabzon’a gittim. Yirmi dört ayı tamamladık ben tekrar memlekete  gittim. Bir süre sonra İstanbul’a geldim.  

G.K: Kartala mı?

E.Ç…Kartala geldim tabi çocukluğum kartalda  geçti.

G.K: Rumlar da var mı Rum Ermeni komşularınız?

E.Ç…Tabi mesela  ben orda askerden  geldikten sonra  benim ilk  başladığım lokanta ve restoran köfteciydi o Rumeli  köftecisi  olarak  geçiyordu, Ramiz  usta da vardı ramiz amca çok dünya güzeli bir insandı ramiz usta Rumdu. Köfteci dükkanı vasıtasıyla alışveriş  yaptığımız  kasap Rum’du. Kuruyemişçi vardı aynı yerde, bunlarla  çok haşır neşirdik. Kilise vardı mesela kiliseye sık sık gidiyorduk ama ibabet etmek değilde bunlar  ne yapıyor diye  kiliseyi  ziyaret ediyorduk  kartalda kilise halen duruyor.  tabi açık mı kapalı mı bilmiyorum ama bina  olarak duruyor. Çavuşoğlu, Karlıktepe … birkaç mahalle daha vardı… Orda gazoz  yağı fabrikası vardı, Gazelle  vardı hemen tren yolunun altında kartal merkez de…Yukarda yüzlerce fabrika vardı

G.K: Siz 74 demi geldiniz?

E.Ç…Askerde işte ben 73 sanıyorum .

G.K: Şimdi bu Ramis  usta köftecimiydi?

E.Ç…O köfteci den sonra, Silvan sanayi diye demir döküm fabrikası vardı orda işe başladım.. Bir taraftan da politika ile ilgileniyordum..

TÖB-DER var işte biz TÖB-DER’e  gidiyoruz. birde 74 sanıyorum TSİP  kuruldu  Türkiye Sosyalist İşçi Partisi. Oya Baydar’ın sık konferanslar  veriyordu.  Sol örgütler, 12  marttan sonra büyük darbeler  aldı. Tek yasal  parti TSİP idi,  herkes  o çatı altında  toplanmaya çalışıyordu. Silvan sanayinde çalışırken diğer taraftan da bir tiyatro çalışmamız başladı. Bizim  tiyatro olayı ile yüksek öğrenim derneğinde  tanıştım bizim  H. adlı bir kız vardı. Babası  O.Y. … ünlü bir tiyatrocu idi. Bir tiyatro kurma önersine evet dedik.

işçi partisine gidip geliyor muydunuz  o zaman ?

E.Ç…İşçi partisi 12  mart öncesiydi, Behice  Boranların kurduğu…12 Mart sonrası kurulan ilk parti  TSİP di.

G.K: Orda  ne yapıyorsunuz Silvan sanayi  fabrikasında

E.Ç…Dökümcü kalıp dökümleri falan yapıyorum normalde biz kalıp yapıyoruz kumdan oluşan kalıplar var normal düz işçi olarak çalışıyorum orada.

G.K: Ne  üretiyordu?

E.Ç…Orası döküm kalıpları yapıyor işte araba parçaları gibi makine parçaları gibi koca koca makinelerin döküm olan kısımları var gelen siparişe göre kalıp yapıyorduk…

G.K: Sendikaya üyemiydiniz  peki ?

E.Ç…Orda Sendikal faaliyetlere başladık …TSİP lilerin dışında, yine PDA’cı biri de tartışmalarına tanık oluyoruz vs..

G.K: Onu açalım PDA yani  Proleter Aydınlık Dergisi …

E.Ç…Proleter devrimci aydınlık dergisi  PDA… TİİKP dediğimiz Türkiye ihtilalci işçi köylü partisinin yasal dergisi… İbrahimlerinde   o siyasi  yaşama girerken  yer aldığı bir örgüt.  Silvan sanayi  ve tiyatro olayı  vs…. bir gün TSİP’liler ile birlikte bir bildiri dağıtmaya çıkmıştık çok hoşuma gitmişti… bildiri gecekonduların yıkılması ile ilgiliydi…

Ayrıca TÖB-DER’e  gidiyorduk. H.K. vardı, eski  TÖB-DER’in başkanıydı o oda Dev-Yolcuydu oda  siyasi  olarak artık örgütlü insanlarla  daha haşır neşir daha böyle birebir sohbetlerimiz  başlamıştı  bir taraftan sorguluyordum işte ,bakıyordum hepsi  ayrı ayrı örgütler THKO, THKP/C, TİİKP, TİKKO… niye ayrı ayrı gruplar vardı ne oluyordu, bir taraftan bunu sorguluyoruz, araştırıyoruz.  Tiyatro oyunumuz devam ediyordu. Ben de rol almıştım.

G.K: Nereler de  sergiliyordunuz?

E.Ç… Mesela Kartal da ışıklar  sineması  vardı karlık tepe  mahallesinde… Erenköy’de psikiyatri hastalarının tedavi  gördüğü yerde sergiledik… Yalova’ya  gittik bursa  Yenişehir miydi bursa da oynadık ve Bakırköy  ruh hastalarının  olduğu yerde sergilemiştik. Burada,  apayrı şeylerle  karşılaştım ben… mesela  o hastalar çiçek vermeye geldiler sahneye  korkuyorduk tabi  biz onlardan bize  saldıracaklar diye oysa onlar bizi tebrik etmeye gelmişler.

G.K: Ücretsiz  yapıyordunuz değil mi?

E.Ç…Yok. Onlardan ücret alıyorduk. Mesela hastaneden ücret aldık, ama çok cüzi bir ücret… Ben o ara artık örgütsel faaliyetle tanışmaya başlamıştım çünkü tiyatro artık bizim için yerleşik bir yerdi  bir çok kişide  geliyor gidiyordu ama  bende  daha çok böyle denizden  dolayı THKO ya sempati duyuyordum. Birçok arkadaş gelip  gidiyordu tiyatroya sonra baki vardı  bizim  çok genç yaşta rahmetli  oldu, kanserden öldü, eğitim enstitüsünde  okuyordu  oda bizim  o taraflı  Gümüşhaneliydi. Baki sonradan Partizan adını alan siyasetdendi. Kartal da  bir dernek kurmuştu  bunlar o zaman… Karlık tepe de  onlar bizim  oyunumuzu  oynadılar o dernek  öncülük yaptılar.

G.K: Derneğin adı ?

E.Ç…Karder’di sanırım tam  hatırlamıyorum karder  olabilir,kartal eğitim ve kültür derneğimiydi kartal dayanışma  derneği miydi, yıllar geçti 74’lerde  falan…

G.K: Tiyatro grubunuzun  adı neydi?

E.Ç…Uygar, uygardı grubun adı amatör bir grup zaten o üçüncü olarak oynamaya çalıştığımız  o nazım hikmetin oyunu henüz başlamadan ben artık tiyatroyla ilişkimi koparıp yıllardır özlemini çektiğim  bir örgütsel mücadelenin içerisine  girmeye  başladım o yüzden tiyatro falan  yani artık legal  işler bize  şey geliyordu….Baki’nin kurduğu derneğe gidiyordum. Orada  başka insanlarla tanıştık Ü.N. vardı (Adil Ovalıoğlu olayıyla bilinen biri…) Baki ve birkaç arkadaş daha vardı Mehmet kara vardı benim köyden beraber  olduğum bir arkadaşım o dersim 38 katliamında  ailesi bütün yakınlarını  kaybetmiş sonra  işte bizim oraya  sığınmışlardı falan çok beraber olduğumuz bir arkadaş o günden beri hiç kopmadık halen devam ediyor dostluğumuz arkadaşlığımız  böyle öne çıkan bir şey eziyet gören bir aileydi Mehmet de o derneğe gelip gidiyordu orda  işte bir sıcak  ilişkimiz  olmaya  başladı…THKO, THKP-C, TİKKO….  işte başladık tartışmaya…  İbrahim Kaypakkaya’nın çizdiği strateji bana daha  mantıklı ve yatkın geldi.

G.K: Neden? Biraz açar mısınız?

E.Ç…Devletin güçsüz olduğu yerlerde  mücadele  başlatmak  gerekir… Türkiye de  henüz  toprak  sorunu  çözülmediği için mutlaka  toprak  devrimi  yapmak gerekiyor,topraksız  köylülerle başlamak  gerekiyor,topraksız  köylülerin toprak talebi en ciddi en öne  çıkan bir mücadele  biçimi dolayısıyla oradan başlamak  gerekiyordu….  o dönemde gerçekten  doğu da  güney doğuda yoğun bir toprak ağalığı vardı  işte henüz kapitalist ilişkilerin  yoğun olmadığı,hakim olmadığı…. çünkü şehirlerde hareketin güçsüz olduğu  için köylerden başlamak  lazımdı  işte o seçimi de artık  yapmam  gerekiyordu evet  bence de demeye  başlamıştım  birde İbrahim’in  hayat hikayesi de anlatılıyordu,işkencede  nasıl  katledildiği vs onun yazıları falan vardı  o zaman teksir  şeklinde…

Evet devlet şehirlerde  daha  güçlü denetimi daha güçlü dolayısıyla  işçi sınıfı olmasına rağmen çok cılız  çok güçlü bir işçi sınıfı  yok ama  kırda devlet daha  güçsüz ve talep acil olan toprak devrimi şeklinde buradan  başlanmalıydı ve mutlaka  silahlı mücadele verilmeliydi işte parti ordu ilişkileri  vs buradan bana daha mantıklı ve yatkın geldiği için o tarih itibariyle  74 ün ortaları mı sonları mı  tam hatırlamıyorum,ilk örgütlü mücadem başladı.

Daha  çok 74 affıyla birlikte, 68 kuşağının bir çok kadrosu tahliye olmaya başladı.

Ben de TKP/ML saflarındaydım, daha çok semt ve fabrika  örgütlenmeleri yapılıyordu. Ben ,kartal  bölgesinde askeri birimde yer almıştım o zaman.. birçok yere gidiyorduk  işte gece yazılamaları daha  çok o dönemlerde kapı altlarında  bildiri dağıtımı yapılıyordu. 75 itibariyle yoğun bir şekilde  fabrika grevleri falanda  gündeme  geldi o ara  yine bizim saflarda  olan yani TKP/ML saflarında  olan ileri  maden-iş diye bir sendikamız vardı ,Aksaray’daydı ileri maden-işin örgütlediği işyerleri vardı  işte akarlar vb. aklıma  gelen birde bir çok  yerde grevler vardı,direnişler vardı  çok yoğun bir şekilde,singerdi Arçelik’ti şuan aklıma gelemeyen ama  bir çok fabrikalarda daha  çok maden-iş eksenli….  koşturmaca  gidiyorduk  işte grevden greve,oradan  oraya nerde bir direniş varsa  mesela SSK direnişlerinde vardık,SSK’nın meşhur direnişlerinde Göztepe ve karşıda  o zaman SSK’nın kendi içinde örgütlenip kendi içindeki işte o memur işçi ayrımında  yapılan anti demokratik bir yasa  vardı ona karşı meşhur SSK çadır direnişleri başladı tarihi tam hatırlamıyorum ama  75 civarıydı e bizde  artık örgütlüydük  nerde bir direniş varsa nerde  bulunmamız  gerekiyorsa  oradan  oraya koşturuyorduk.

Sonra  ELKA grevi başladı, as-iş sendikasına bağlı cenan bıçakçı vardı o zaman  daha çok  bunlar Mehmet ali Aybar’ın çizgisinde  olan  bir  gruptu. Pendik’i geçince kaynarca da ELKA fabrikası vardı zaten en uzun  grev olarak tarihe geçen grevdi. hemen herkes oradaydı. DİSK’te grevi biraz yalnız  bıraktı çünkü as-iş sendikası aynı zamanda  diskin sendikal anlayışı ve yönetimine muhalif  bir çizgideydi.  dolayısıyla ELKA grevinin  yani as-iş sendikasına bağlı olarak ELKA  grevinin yürümesi daha  çok  devrimci kuruluşların devrimci kurumların,devrimci gençlerin,devrimci örgütlerin desteğiyle yürümeye  başlamıştı falan güçlü bir hale  geldi, grevin kırılması  için  birkaç deneme yapıldı, beceremediler  yapamadılar bütün o baskılar  falan  geri tepti çok başarılı  olamadılar şuan tarihini hatırlamıyorum ama  artık  grevin sonlarına doğru, işverenlerin piyasaya  mal yapamama  müşterisini kaybetme gücünü kaybetme  eğer öyle bir tedirginliği  varsa öyle bir sıkıntısı varsa  o zaman sizin  taleplerinizi kabul edecek  yok eğer öyle bir sıkıntısı derdi  yoksa çokta kabul etmiyor.

Fehmi Altınbilek hepimizin bildiği gibi, kamuoyununda bildiği gibi katil biri,devletin  konturgerillası görevli  olan gönüllü olarak CİA bağlantılı falan subayların dışında farklı eğitimde gören biri…  İbrahim Kaypakkaya’nın yakalanması  ve katledilmesinde çok büyük bir  payı  var, Vartinik baskınında  işte  Ali Haydar’ın öldürülmesi, İbrahim’in  yaralanması onu takiben yapılan  diğer şeyler böyle işte  azılı bir halk  düşmanıydı… oda o dönem  kartalda  ne yazık ki  jandarma  komutanıydı, yüzbaşıydı sanırım  rütbesi,, sonra  haber aldık biz  ELKA grevini  jandarma ve polis  ortaklaşa  baskına  gelecekler,baskına gelmeden birgün önce   toplantı yapıldı bizimde  bölgesel  olarak bir çok arkadaşlar ortada  birleştik ne yapacağız ne edeceğiz nasıl  bir direniş sergileyeceğiz  diye herkes  hazırlıklıydı  ertesi  gün nasıl bir direnişler  karşılaşacağımızı  belirliyorduk sonra sabahın erken saatlerinde  daha  gün yeni yeni ağrımaya başladığı saatlerde  çok güçlü  bir askeri birlikle başında  Fehmi Altınbilek olmak üzere  grevi  bastırdılar ama onların geldiği saatlerde  henüz toparlanmayan işçilerde vardı çünkü nöbetleşe  bir çok insan kalıyordu hem işçiler  hem de oradaki greve destek veren devrimci  arkadaşlarda dönüşümlü nöbetlerde  kalıyordu kimisi  gidiyordu kimisi geliyordu sabahın o saatinde herhalde çok beklenmeyen bir şeydi gün içerisinde gelmeleri bekleniyordu  henüz bizler hazırlıksız  haldeyken daha işte  kimisi gözünü  yeni açmış kimisi  nöbette  bir baktık çok güçlü bir şekilde  bir baskın düzenlediler. hem de çok güçlü  gelmişlerdi yani orda sergilenecek herhangi  bir direnişin sonuç vermeyeceği  çok belliydi dolayısıyla grevi dağıttılar…. ELKA  grevi noktalanmış  oldu,tarihe de geçen en uzun  grevdi.

Tam  o grev süreci içerisinde  bizim  Zeytinburnu  operasyonu  başlatılmıştı  Atilla Özkan öldürüldü ,Hasan  Aksu yakalandı. Orada da önemli kayıplarımız olmuştu.Başka yerlerde  benzeri operasyonlar olmuştu  bizim için o gün bayağı sıkıntılı bir durum  olmuştu,Atilla’yı kaybetmiştik artık. Bu süreç devam etti işte,75-76- …75’in ortalarına doğru … KK  diye o dönem koordinasyon  komitesi olarak bir komisyon oluşturulmuştu…Komitenin görevi de  tabi bunlar  daha çok  o dönem parti üyesi ve üst düzey olan arkadaşlarımızdı,onların görevi de bir konferans  çalışması yapıp partiyi  yeniden merkezileştirmek …

G.K: Kim vardı onlardan?

E.Ç…Valla bir çoğu.. Aziz Vatan vardı, bu İstanbul’un sorumlusu… cezaevinde birkaç arkadaşımız  vardı…. Özellikle İstanbul bölgesin de  her taraf ta  koşturan A.C.

’74 affı ile birlikte içeriden çıkan arkadaşlar bir sevinç ve heyecan yarattı. 75 in sonu  76’ın başlarıydı sanırım  bizim beklemediğimiz şahsen benimde  içerisinde yer aldığım hiç beklemediğimiz bir tarzda  koordinasyon komitesi darbeci bir tarzda  İbrahim’in temel  görüşlerini reddetti.  Sosyo ekonomik yapı ve mücadele konularında…. buna karşı tabi duruş sergilendi. Ama ne yazık ki o dönemdeki  ’73 lerde parti kurucuları olan kadroların bir çoğu karşı tarafta  yer almış oldu.  

Bizde  karşı tavır koyduk, daha sonra halkın birliğinde yer alan bu koordinasyon komitesinin bu tavrı darbeci bir anlayıştı. Eğer gerçekten İbrahim’in  sosyo ekonomik yapısındaki tahlilleri konusu eksikse hatalıysa yanlışsa hatta  dönem itibariyle değişiklik arzetmişse bunun tabandan itibaren demokratik  bir şekilde tartışarak  kongreye yada konferansa  gidilmesi  gerekiyor  çünkü zaten koordinasyon komitesinin  görevi de buydu bunu üstlenmişti, merkezileşmek için örgütü yeniden  derleyip toplayıp bu aşamaya getirmekti yoksa  kalkıp  TKP/ML’nin temel taşlarını oluşturan görüşlerini reddedip o temelde bir şeyler yapmak bize  çok doğru gelmiyordu bizde  tavır koyduk…

İstanbul bölgesinde  tepede ki arkadaşlar  hariç diğer bütün semtlerde  çok güçlü  bir karşı  duruş sergilendi bizde esas  TKP/ML olarak kalmış olduk bunlarda parti demediler TKP/ML parti değildir bir harekettir dediler. bizler benimde içinde yer aldığım gruptaki bizlerde TKP/ML  bir partidir şeklinde karşılık  verince bu tabi tartışmaları detaylandırdı, sonra  76’nın mayıs ayı itibariyle mayıs ve mayıs sonrası bir bölünmeye gitti ne yazık ki tabi bizi de üzen  sıkıntıya sokan rahatsız eden, biz birlik birlik diye çabalarken tabi iki ayrı grup olmak zorunda  kaldık. Bizim grup yani daha sonra Partizan dergisi çevresinde yer alan arkadaşlar,TKP/ML esas  taşını oluşturan kişiler olmuş oldu  birde diğerleri de halkın birliği gazetesini  çıkartan arkadaşlarımız  oldu,onlarda  işte TKP/ML’nin parti olmadığı işte hareket olduğunu ve Türkiye’nin yarı feodal yarı sömürge bir ekonomik yapı değil geri kalmış bir yapı kapitalist bir yapı diye onlarda  temellerini buraya oturtmuş oldular böylece  76 itibariyle çok ağır bir darbe bölünme olmuş oldu bizde karşı tarafta  yer almış olduk…

İşte yeniden bu sıkıntılar… kim nerde kaldı hangi bölgede nasıl bağlantıları kuracağız yeniden bir örgütlenme..  bir konferansa  hazırlık dönemi 78 deki Konferans’a hazırlık dönemi…

Birde işte bir çok arkadaşın (özellikle Süleyman Cihan’ın)  çabası ile 1 ci konferans hazırlıkları başlası. Ben p zaman İstanbul kartalda  askeri  birimde  çalışıyordum …76 da biz Mehmet’le beraberdik, 76 1 Mayısında biraz yine itiş kakış oldu özellikle Aziz Vatan’ın kortejden çıkarılması için bir hareketlilik oldu Beşiktaş da. Bizim kortej Beşiktaş’taydı güçlü bir katılım oldu, 76 1 Mayısı  bitti biz  çıktık çalışmalarımız  falan  devam ediyordu,sıkıntılı bir süreçti aynı zaman da  onun arkasını  takip eden farklı ayrılıklarda  gündeme  geldi …

77 1 Mayısına kadar benim aynı tarzda  aynı tempoyla  işte o dönem bizim profesyonel çalışma mantığıyla 24 saati devrime adayacaksın koşturacaksın mantığıyla devam etti  çalışmalarımız..Bir  çok grev gündeme geldi o dönem çok hareketli bir dönem yaşandı şuan tabi tek tek bunları  hatırlamıyorum keşke onların notlarını alabilseydim ama sonuçta bunlar  araştırıldığında ortaya çıkabilecek şeyler,internet  ortamına girdiğin zaman o döneme ait grevler, olaylar çıkıyor …

O dönem Dev-Genç, Halkın Kurtuluşu, Halkın  Yolu (Militan Gençlik dergisi), halkın sesi PDA dediğimiz doğu Perinçek’in başını çektiği kurucusu olduğu TİİKB- Aydınlık… O dönem  özellikle Aydınlık arasında çok ciddi  çatışmalarımız vardı. Biz aydınlığa karşı net tavır  koyuyorduk çünkü aydınlığın nasıl  bir devlet çizgisi, ajan pozisyonunda devrimcilere  nasıl saldırdığını, İbrahim’in yok edilmesi için özellikle doğu Perinçeğ’in  nasıl  çaba  harcadığını biliyorduk, konuşuyorduk ama  bizim konuşmalarımıza  rağmen ne yazık ki bizim diğer Halkın Kurtuluşu,Halkın Yolu,Halkın Birliğinde ki arkadaşlar  çok böyle net şekilde net tavır sergilemiyorlardı.

Kartal da,kartal işçi derneği vardı… Halk Gücü gazetesi çıkarılmaya çalışıldı, ancak çıkarılamadı… Daha sonra Partizan olarak çıkarmaya başladık…

G.K: Tarih neydi?

E.Ç…77-78 arası,77  ortalarıydı  sanırım …

’77 1 mayıs Taksim

Derken bu tartışmalar  süregeliyordu bizde… Tunceli, Siverek bölgesin de örgütlenmeler yapılıyordu,bir çok bölgede Trakya da,Karadeniz de  örgütlü çalışmalar sürüyordu ben o dönem hep İstanbul bölgesindeydim.  derken 77 1 mayısına gelindi. ,77 1 mayıs öncesi TKP  ile  yani İGD ile diğer halkın kurtuluşu başını aydınlığın çektiği  üç dünya teorisi  çıktı, Kıbrıs meselesi yoğun tartışılıyordu. ……üç dünya  teorisinde bizim tavrımız farklı oldu çünkü biz  Mao Zedung’un düşüncesini esas alıyorduk.

Çin devrimine  biz  sahip çıkıyorduk.  Başını Aydınlık Dergisinin çektiği ve Halkın Kurtuluşu,Halkın Yolu,Halkın Birliği  olmak üzere sonra süreç içerisinde  üç dünya teorisini savunanlar, kabul edenler, etmeyenler….  77 1 mayısın hazırlıkları sırasında daha  çok aydınlık  grubu ve TKP’liler  yani İGD’lilerle kavga ediyorduk. Üç Dünyacılar mesela  Sovyetler  birliğini baş düşman olarak  görüyordu ilk etap da  mutlaka Sovyetler birliğine karşı çıkmak gerekiyordu…  Evet bizde o zaman  Sovyetler birliğini sosyalist değil de sosyal emperyalist olarak  görüyorduk öyle bir değerlendirmemiz vardı, ama başdüşman olarak görülmesini doğru bulmuyorduk.

77 1 mayısı  öncesi yoğun bir şekilde  tartışmalar  oldu, İGD maden-iş  üzerinden DİSK ‘e  hakim olan TKP’ye bağlı olan onun gençlik kuruluşuydu.  İGD   ve TKP  yoğun bir şekilde Maocu goşistleri biz alana bırakmayacağız şeklinde bildiriler yayınladılar dağıttılar. Aydınlık ve halkın yolu halkın birliği cephe oluşturdular ve halkın kurtuluşu da  ayrı bir cephede  işte sosyal faşistler girmeyecek biz gireceğiz  gibi kamplaşma çok ciddi bir  biçimde kamuoyu  oluşturuldu. Yani tehlikeliydi ben o zaman  hatırlıyorum o zaman  kartal da bizim bir toplantımız  olmuştu  bende  katılmıştım o toplantıya biz bu arkadaşların tavrını çok doğru bulmadık bu şekilde bir kamplaşmaya gitmeyin bu aynı zamanda devletin saldırıları  içinde  haklı bir zemin hazırlamış  olacak ve arkasından da  işte Maocu’larla Leninciler ya da işte sosyal faşistlerle Maocu gruplar birbirine girdi şeklinde bir damgayla devlet işin içinden sıyrılacak hem devrimciler katledilecek  hem de olay yine bizim başımıza kalacak şeklinde uyardık… O tartışmanın içerisinde bizzat bende bulunmuştum,1 mayıstan birkaç gün önceydi ama  işte bunlar yok işte biz gireceğiz onlar  girmeyecek diye devam etti .

Sonra 77 1 mayısından birkaç gün kala  Aydınlık herhalde olayı fark etti ya da işin hazırlanması konusunda  bir  payı  oldu  bilemiyorum ama sonuçta  misyonunu  doldurduktan sonra  ayrı  hareket etti. Aydınlık o zaman  sanıyorum  bursa da  mı  nerede  1 mayısı  kutladı yani o kamplaşma da  o cepheyle  yürümedi. Geriye  işte halkın kurtuluşu,halkın yolu,halkın birliğinin ortaklaşa   oluşturdukları kortej onlar Aksaray tarafından taksime yürüyeceklerdi biz  ayrı yürüyecektik  yani hiçbir taraftan olmayacaktık,tek başımıza  yürüyecektik  öyle bir karar aldık  diğerleri  disk ve bildiğimiz   bütün gruplar Beşiktaş’tan taksime  yürüyeceklerdi.

Bizde Beşiktaş’ta  Yıldız üniversitesinin önünde ayrı bir kortej oluşturduk,baktık  ki biz kortejin sonunu  beklersek  bize sıra  gelemeyecek, hiçbir şekilde  Taksim alanına  ulaşamayacağız çünkü yoğun bir katılım  vardı her taraf  doluydu,bizde  Mecidiyeköy’den yukarıdan yürümeye başladık Partizan  grubu  olarak,mecidiye köyden taksime kadar  yürüdük,Taksim postanesinin önüne  geldiğimizde saat sanırım  beş,beş buçuk civarıydı,Kemal Türklerin konuşması  vardı,kemal Türkler  konuşmaya devam ederken biz  alana  girmek istedik fakat alana bizi  bırakmadılar  öyle yoğun bir şekilde güvenlik  önlemi vardı, kimdi güvenlik görevlileri, disk gömleğini  giymiş Maden-İş  gömleğini  giymiş kişiler  vardı daha çok bunların yeni  örgütlendiği ama bunlar  hep işçilerdi bizim onlara  zor kullanmak  gibi ne bir niyetimiz  vardı, ne de  bu doğru olabilirdi. Bizi içeri sokmadılar,bir set  oluşturdular,biz o setin dışında  kaldık. Kemal  Türkler konuşuyordu,nereyi görüyorsan  insan seli akıyordu orda biraz itiş  kakış oldu ama bizde o itiş kakışa  çok alet olmak  istemedik,kenarda kaldık sloganlarımızı  atıyorduk,kahrolsun sendika ağaları gibi 1 mayısın özelliğini anlatan sloganlarımız  vardı o ara  sanıyorum Tarlabaşı tarafından Aksaray’dan yürüyüşe geçen grupta Tarlabaşından doğru alana ulaşmış gibilerdi.

Kemal Türklerin de  konuşması  bitti  tam saygı duruşunda  bulunuluyordu bizde  tam taksim  postanesinin önündeydik o ara bir silah sesi  geldi ardından sular idaresi  tarafından silahlar patlamaya başladı karşılıklı olarak tabi bizim  grupta da  vardı silah çünkü güvenlik için bizde  bayağı tedbirli gitmiştik, bizde silah hiç kullanılmadı. Muazzam bir panik meydana  geldi,bağrışmalar,kaçışmalar falan derken bizim  onlara  hakim olma  şansımız  yoktu çünkü çok yoğun bir panik vardı önce  terk etmeyin terk etmeyin diye bağırıyorduk ama o pozisyonda kimsenin kimseyi dinlediği  yoktu. kaçışmalar  vardı, hemen polis devreye  girdi taksimdeki  o yüksek otelde yoğun bir şekilde silah  sesleri  gelmeye  başladı sonra  bir çok yerde silah sesleri gelmeye  başladı,silah seslerinin yoğunlaşması ile  birlikte  panzerler  alana girdi,askeri birlikler alana girdi kitle kaçışıyordu bizde  bir tarafta kendi kitlemizi  kontrol etmeye çalışıyorduk  bir taraftan da  alanı mecbur terk ediyoruz  çok kimse  kalmamıştı.

En son birkaç arkadaş kalmıştık ,gittik… herkes dağıldı bizim birlikte hareket ettiğimiz gruptan birkaç kişiyle birlikte Gümüşsuyu’ndan aşağıya kaçmaya başladık, bir taraftan askerler geliyor bir taraftan  işte askerlerin  yakalamaya  çalıştığı kişilerin kollarından tutup kendi saflarımıza  çekiyoruz bir taraftan asker onları çekiyor…  aşağıya indik biz, Kabataş  vapuruna bindik biz o zaman  kaptan köşkünü işgal eden arkadaşlarımız  oldu, 3-4 tane kaptan yönlendirildi tam vapur  kalkmıştı arkadan  gelen bazı  arkadaşlar vardı döndük onları da  aldık  devam etti vapur o ara  2-3 silah bulduk biz  işte o telaşla silahla askere  yakalanmamak  için silahını yere atmışlar ve o izdihamda  bir kaç çanta vardı onları topladık.

Vapurla döndük geldik… alandan haber alamıyorduk…sonra radyo ve televizyonlardan çok sayıda ölüm olduğunu ve yakalanan çok sayıda kişi olduğunu öğrendik.  Ölen 37 kişiydi sanırım. Gazeteler işte hürriyetten tercümana o zaman  tercüman gazetesi  vardı  devrimcilere çok niteliksiz kalitesiz  bir şekilde saldıran manşetler attılar. İşte  Maocu  goşistlerle sosyal faşistler,Lenincilerle Maocular  taksim alanını kana buladılar, gibi…  Bu olay, Türkiye devrimci hareketi için işçi sınıfı için o kitlesel  mücadele için çok büyük bir kayıptı, ‘77 1 mayısı  için her siyasi yapı kendi içinde, kendi dünyasında değerlendirme yapmış oldu…

Bizde benimde içinde bulunduğum grup olarak oturduk onun tartışmasını değerlendirmesini  yaptık… işçi sınıfı dedik, ama alana gittiğimiz de  baktık ki bizim karşımızda işçiler var,sendika ağaları var…. işçi sınıfı mücadelesi için azimle çalışıyoruz bütün fedakarlıklarımızı gözümüzü  kırpmadan  yapıyoruz ama şehirler de mutlaka fabrikalar da olmak gerektiğini,işçilerle kol kola olmak gerektiğini doğru olanın bu olduğu sonucuna vardık.

Biz alanlara  gittiğimiz  zaman bizim sendika ağaları diye tanımladığımız sendikacılar, işçiler tarafından alkışlanıyor herkes onların yanlarındaydı ama biz dışlanıyorduk.   bu tartışma sabaha kadar sürdü birim içerisinde, ben bu saatten sonra  bizlerin mutlaka  fabrikalara  girmesi  gerektiğini belirttim öyle bir duruş sergiledim tabi bir taraftan da partinin merkezileşmesi  için  kongre çalışmaları falan vardı tamda bu nokta da benimle beraber bir arkadaşta aynı şeyi düşündüğünü belirtti oda benim düşünceme katıldı,fabrikalara  girip çalışmak gerekir evet  devrimci hayatına  devam edeceksin ama  mutlaka fabrikalara girmek  gerekiyor olur mu olmaz  mı tartıştık..  sonuçlanmadı bizim tartışmamız, bizde iyi bir birimdik Anadolu yakasında  askeri alanda görev yapıyorduk ama her yerde  vardık sonra üstten bir arkadaş geldi daha tepeden işte il düzeyinde  bir günde onunla tartıştık kaldığımız evde tartışmalar sonuç vermedi sonuç olarak işte Lenin in  bir söylemi var profesyonel bir devrimci 24  saatini devrime adamalı, üretimde olmamalı   şeklinde sloganla çıkış yapıldı  o zaman bizde kendimize  göre farklı şeyler söyledik yaptık ama ben mutlaka fabrikaya girmek gerekir şeklinde sonuç alınmadı ben aslında bağımı koparmak değilde mutlaka  işçi içinde  fabrika içinde çalışmak gerekir diye düşündüm …

G.K: O zaman  hangi sendikalar vardı ?

E.Ç…İleri  maden-iş ve bank-iş sendikası vardı .

….

İşte ‘ 77 1 mayısından sonra sanıyorum 15-20 mayıs  günleri falandı kopmalar  oldu dolayısıyla bana o zaman ceza verildi işte disiplini tanımadan kendi başına hareket ettiğim için çünkü benim fabrikaya  o zaman  girişimi  arkadaşlar  doğru  görmüyorlardı bende hayır böyle olacağım deyince oradaki disipline uymadığım için haklı olarak ve doğru olarak benimle olan bağ koparıldı ben artık kendi başıma kalmış oldum. örgütsüz kalmıştım, örgüte ait bazı  şeyler vardı işte malzemeler şunlar  bunlar onları da  tabi verdim diğer benimle birlikte hareket eden M. arkadaşa…. ben artık bir fabrikaya girip  kendimi orada  kanıtlamalıyım diye oradan ayrılıp iş armaya  başladım.

Ben siyasi olarak kopmuş değildim ama örgütlü bir çalışmanın içerisinde de değildim zor  bir dönem olmuştu, eziyetli geçmişti,bir çok arkadaşımız ölmüştü,tutuklananlar var yakalanmalar var tam bu nokta da kendimi sanki böyle kaçmış gibi hissettim.İş aramaya başladım işte nerde bulurum diye sonra tanıdık birilerini buldum otosan var şimdi otosanın yerinde akasya alışveriş  merkezi yapıldı çok büyük bir fabrikaydı koçun en büyük fabrikalarından bir tanesiydi,koç grubuna bağlı ford arabaları üreten,imal eden minübüs  kamyon .. otosan …

Gittik işte bizim Maltepe’de bir akraba vardı o Maltepe’de   belediye de yetkili etkin birisiydi onun vasıtasıyla Otosan’a gidip müracaat  ettik bir şeyler sordular üç sonra gün verdiler,üç gün sonra tekrar  gittim,beni Otosan’a  aldılar tabi çok mutlu oldum çok sevindim o kadar  mücadelenin  içinde inişli çıkışlı kalkıp da Otosan  gibi işçi sınıfının en prestijli olduğu fabrikalardan bir tanesine girip çalışmak benim için çok değerli bir şeydi kendime öyle pay biçmiştim …

Otosan’a gittim işte beni aldılar işbaşı yapacaksın dediler işbaşı değil pardon şu gün gel dediler, pazartesi mi Salı mı gittim ben,bir sürü otobüs yanaşıyordu çok dikkatimi çekiyordu,üç bin insanın çalıştığı çok ciddi bir yer servis arabaları geliyordu her semtten her yerde işte herkes servis arabalarından indi kartını bastı  gitti en son bizi aldılar içeriye benimle birlikte sanırım 3-4 kişi daha  vardı.  Asker emeklisi T. Bey ,Tuğrul bey bize  nasihat vermeye,Otosan’ı anlatmaya başladı…  işte Otosan’ın çok prestijli bir fabrika olduğunu,Otosan da çalışmanın bir ayrıcalık  olduğunu,Otosan’a başlayanın burada işçi gibi değil Otosan’ın ortağı gibi olacağı  şeklinde  güzel  kendisini yetiştirmiş etmiş,insanların kafasını  çok ikna edebilecek ya da işte karıştıracak  söylemlerle o günü anlattı,öğlen yemeğine çıktık geldik tekrar  anlatı bayağı bir hikaye anlattı işte herkesin aklı başında bir şekilde  uslu uslu çalışması gerektiğini  sendikal vb.  şeylerden kaçının böylece işyerinize  daha hayırlı menfaatle bir eleman  olacağımızı falan verdi veriştir tuttu  etti tabi dinledik ettik birgün sonra geldi bize yaka  kartı verdiler girdik artık Otosan’a,sosyal hizmetler birimine verdiler.

Sosyal  hizmetler diye bir birim var işte orada dosya getir dosya  götür vb. işler daha çok sosyal alanlarda  sosyal  bölümlerde  fabrikanın içinde değilde  çünkü fabrika çok büyük bir yer kasaba gibi bir yerdi onun bölümleri vardı  bölümler  arası arabayla gidiyorduk işte boyahanesi.. ferepesi..montajı mamul geliştirme  atölyesi demir atölyeleri varda var  bir sürü birim birim  böyle kaynakhane dedikleri yer çünkü o kadar güzel bir sistem oluşturmuşlardı ki bu ferepe dedikleri bu arabanın gövdesini  oluşturdukları ,bu ana temelden başlıyorsun bant türü  çalışıyor arabanın o gövdesi bir taraftan hazarla geliyor onu banta  koyuyorsun bantın öbür  tarafından araba  olarak çıkmış oluyor,herkes bir şey yapıyor,biri  koltuğu takıyor biri direksiyonunu  takıyor bilmem neyini takıyor öyle güzel  bir sistem devasa oturmuş bir fabrika …

Sosyal hizmetlerde başlamam benim biraz  canımı  sıkmıştı rahatsız  etmişti beni  çünkü  Otosan tamam fabrika artık Otosanlısın işçisin tamam birde istediğin bir potansiyele sahip hem konum olarak  coğrafi olarak çok önemli Anadolu yakasının göbek yerinde çok prestijli bir fabrika ama ben o atölyelerin dışındayım,benim bulunduğum alan sosyal hizmetler bölümü diğer alanlardan biraz  kopuk,yemekten yemeğe,tabi yine buluşup görüşüyoruz ama ben tabi farklı niyetler fabrikaya  girdiğim  için hemde  birazda  orada   hem kendime hem arkadaşlarıma  orada kendimi kanıtlamak istediğim için benim  çok hoşuma  gitmemişti öyle başladım çalışmaya  bir hafta  on gün geçti,bu iş çok hoşuma  gitmemişti.

Ne yapacağım ne edeceğim  baktım sosyal hizmetler birimine  bağlı çöp arabası  var hani bütün birimleri  gezen çöp arabası  var,onun bir ekibi vardı,bir şoför iki tanede  eleman  vardı,fabrikanın bütün birimlerine giriyor kamyonla sabahtan akşama kadar fabrikanın içindeki çöpleri işte birimlerin içinde çalışan kişiler hemen işte arada  arabanın  geçtiği şekilde yol  tarzı  bir şey  var fabrikanın içerisinde,herkes makinesinin başında  çöpleri yere  atmıyor,bidonun içerisine  atıyor  sende  geçerken o bidonları arabaya dolduruyorsun ve ana çöp deposuna götürmüş  oluyorsun oradan da  dışarı çıkartılıyor baktım bu iş çok hoşuma  gitti  ya dedim bu bölüme nasıl geçebilirim ben madem ki bu fabrikayı örgütlemek  için yola  çıktım  madem ki bu işi başarmak istiyorum,bu işi mutlaka  başarmalıyım diye kendi kendime  söz veriyorsam,kendimi kanıtlamak  istiyorsam  ne yapıp edip mutlaka bu çöp arabasında yer almam  gerekiyor.

Çünkü her birimine ulaşmam gerekiyor çünkü diğer türlü kimse kimsenin  alanına gidemiyor işte atıyorum adam  ferepedeyse  zaten sabah 8 de işbaşı yapıyor bir öğlen paydosu  var bir saat  kadar yemeğini yiyor dinleniyor kimisi kestiriyor kimisi arkadaşıyla şakalaşıyor akşamda çıkıp evine gidiyor dolayısıyla diğer birimlerle  çok bağlantısı  olmuyor çünkü birimler birbirinden çok kopuk  oysa çöp arabası bütün birimleri  dolaşıyor oradan oraya giriyor fabrikanın her tarafını biliyor gidiyor mutlaka bu birime girmeliydim.. Sonra F. Bey vardı oda asker emeklisiydi, albaylıktan gelme, ben onun yanına çıktım işte bizim birime o bakıyordu, F. bey dedim ben bu oda içerisindeki hizmetten çok memnun kalmadım ben yer değiştirmek istiyorum dedim,şaşırdı nasıl dedi dedim ben çöp arabasına  geçmek istiyorum alla alla şimdi bir durdu düşündü nasıl dedi çöp arabasına geçmek bulunduğun yer daha rahat çöp arabasına geçip gönüllü bir şekilde çalışmak istiyor diye şaşırdı emin misin nerden çıktı diye öyle  biraz  sorguladı,ben dedim öyle istiyorum mümkünse eğer daha hareketli bir iş istiyorum,… tamam dedi ben bir T. hanımla bir konuşayım dedi…

Hanımda fabrikanın personel müdürü avukat kökenli bir kişi ve beni torpilli olarak işe alan kişi, beni fabrikaya iş için gönderen o arkamızla bunlar ahbaplar,tanışıyorlar ,birgün sonra T. hanım beni çağırdı dedi ki Erol sen böyle bir şey demişsin evet dedim söyledim oda biraz şaşkın karşıladı, nerden çıktı senin bu kadar  rahat işin varken burada duruyorken  tertemiz  çöpçülük nereden çıktı işte kendimce bir şeyler uydurdum ben işte bu hareketi sevmiyorum falan filan ikna ettim sonra N. beye  karşı ayıp olmasın dedi,  adam demesin işte adam gönderdik işte daha düzgün daha rahat daha sakin bir iş olsun diye bizim elemanı götürüp çöpe verdin demesin dedi ona da  gerekli cevabı verdim e peki dedi bir daha düşün iki gün sonra yine görüşürüz  çıktım işte..İki sonra hafta içi geldi sonra F. bey çağırdı ne yaptın dedi dedim evet ben bunu  istiyorum iyi peki dediler ve beni çöp arabasına verdiler  ben tabi çok mutlu oldum orada  çünkü çöp arabası  fabrikanın her tarafını geziyor  dolaşıyor tamda  benim örgütçü  bir kişi için arayıp da bulamayacağım bir şeydi çünkü oraya o amaçla girmiştim onu yapmak istiyordum ben …

Çöp arabasına başladık tabi  başladık dolaşmaya onun iki elemanı vardı birde şoförümüz vardı, kısımlar arası başladık dolaşmaya  tabi fabrikayı da  tanımaya çalışıyorum bir taraftan da en ağır bölüm hangisi, kimler  nerede  çalışıyor fabrikanın ana gövdesi, haritasını çıkarmaya çalışıyorum ..Fabrika da  cevher-iş sendikası var  cevher iş sendikası bağımsız  bir sendika patronların sendikası ve yönetimde de MHP’liler var tabi o dönemde ki MHP’liler çok azılı militan insanlar işvereninde iyi elemanları  başında da  bunlar var daha önce orada  bir sürü sendikal  çalışmalar  yapılmış mesela maden-iş denemiş, otomobil-iş denemiş ama  her dönem bunlar bayağı mücadele vermişler ama her defasında sendikalı işçiler cevher-iş sendikası  yani memnun olsanda  olmasan da  devam etmiş oluyorsun tabi korkudan çok kimse örgütlenemiyor ve her dönem bir sürü insan çıkarmışlar başladım işte.

Orada yavaş yavaş çevre  edinmeye başladım,kim nerede  oturuyor tabi  dolaşırken laf da atıyorum merhaba kolay  gelsin önce bir bakıyor çünkü o makine de  kendi kendisiyle uğraşırken  yıllardır sistem o şekilde  çalışıyor yapıyor ediyor ama  benim gibi onlara içten selam verip eden biri  yok,adam çöpünü alıyor bidonuna koyup devam ediyor işte bende merhaba  kolay gelsin şeklinde bir sıcak ilişki de  kurmak  istiyorum derken öğlen vakti  bir saatlik paydos  oluyor,öğlen vakti olunca da  ben işçilerin böyle küme küme oturdukları yerler var,çamların altı var,subaşı var değişik yerler  var,gölgede oturup sohbet ediyorlar  aralarında  dolaşıyorum kim ne yapıyor ne ediyor neler oluyor kimle bağlantı kuracağım  şeklinde  birazda  eski şeyini araştırıyorum işte eskiden sendikal çalışma da  kimler var kimler yok kimler yer almış kim nereli kimin kökeni ne kimle daha rahat  ilişki kurabilirim şeklinde sürekli araştırıyorum…

Kartal Karlıktepe mahallesinde yine bir ev  tuttum oradan servisimiz  vardı bizim,serviste ki arkadaşlarla tanışıyorum ona merhaba buna  merhaba birde bizim Otosan’ın her ay çıkarmış olduğu  bir yayın organı  vardı futbol takımı vardı basketbol  takımı vardı birçok sosyal faaliyetleri  vardı,Otosan’a başladım bir ora bir bura derken birkaç ilişki kurmaya  başladım işte ferepeden bir iki arkadaşla sohbet ediyordum daha çok böyle bilgi edinme amaçlı işte sendikamızı değiştirelim örgütlenelim şunu yapalım bunu yapalım sohbet anlamında  ne oluyor ne bitiyor nerelisin kimsin kaç çocuğun var öyle sosyal ilişkiler bir taraftan da  fabrikanın çöplerini falan  toplamaya devam ettim.

       Bizim hiç unutmuyorum kalıp geliştirme  bölümünde S. diye  bir arkadaş vardı, S.G. işçi partisinin en  parlak  olduğu dönemde 64 yıllarında  Gelibolu ilçe  başkanlığı yapmış, daha sonra da o ayrılık  dönemlerinde 68- 69’larda TİİKB saflarında  yer almış, 12  martta  yurt dışına  kaçmak  zorunda  kalmış sonra  dönmüş gelmiş otosan da işçi olarak çalışıyor,S.  ile büyük muhabbetimiz oldu belli bir alan çalışması yaptıktan sonra oldu,S  eve davet etti,evli değilsen ben Fikirtepe’de  oturuyorum istersen çıkınca bir akşam eve gel konuşalım dedi bende olur dedim benimde arayıp bulamadığım bir durum gittim işte esin diye bir eşi var,esinde bir albay  kızı, S.  eski siyasi.. mücadele içinde kalmış halen de  kendince  bir şeyler  yapmaya çalışıyor daha çok  işte bu N.  ve İ. D. Avukat H.  Vardı onlarla birlikte.

          İşte başladık insanlarla tanışmaya derken yavaş yavaş hem fabrikaya  ısındım hemde  kimle nasıl  bağlantı kuracağım işte kendime göre  bir şablon çizdim ve kendimce öyle bir örgütlülük ağı kurdum yavaş yavaş her bölümden kendimce  bir arkadaş yakaladım bir iki sohbetten sonra beraber yürüyebileceğimiz insan olduğunu fark edince onda  yoğunlaşıyordum derken 78’nin sonlarımıydı ya da  ne kadar  zaman  geçti etti  bilmiyorum ama ben fabrika da  artık kurmam  gereken ilişkileri  kurdum derli toplu bir şekilde  hangi bölümde kimleri örgütledim,bu saatten sonra ne yapmam gerekiyordu bu saatten sonra ben yine örgüt  çalışmaları içerisine  girmem gerekiyor diye düşündüm çünkü tek başınaydım orada da  biraz tıkandım  ve orada tekrar  Partizanla tekrar ilişkiye geçtim.

Ali Yılmaz ile görüştüm. Ali ölen bir arkadaşımız.  Ali’ye ben yeniden ilişki  kurmak  istiyorum işte Otosan da  çalışıyorum  çalışmamda belli bir evre ye  kadar  geldi,iyi bir noktaya da  geldi tekrar ilişki kurmak istiyorum dedim bir iki görüşmeden sonra tekrar ilişki kurdum ve  artık örgütlü mücadelenin içine yeniden girmiş oldum bir taraftan da  Otosan’ı örgütlemek için elimden geldiğince bir şeyler yapmaya  çalışıyorum,örgütledik belli bir noktaya  geldik sanırım 78’dı, şimdi kendimize  bir sendika bulmamız  gerekiyordu.

       Tüm Maden-İş sendikası bu gücü  kaldırır mı kaldırmaz  mı evet tüm maden-iş sendikası güzeldi yöneticileri de düzgündü  ve kendi sendikamızdı bizim kendi arkadaşlarımızdı bazı  ufak tefek  işyerleri vardı onları da örgütlemişlerdi ama küçük yerlerdi. Otosan güçlü ve büyük bir yerdi Otosan da mutlaka büyük ve güçlü bir sendika gerekiyordu bir grev falan olursa onların şeyini karşılamak  için ne yaparız ederiz sonra bir iki sefer sendikaya gittim  ben biraz  bilgi edindim sonra Efendi de gelmişti Efendi  ile sohbet ettik Efendi Diril… onunla da biraz  sohbet ettik bu şeyleri başarabilir miyiz tüm maden-iş sendikasında  diye hatta tüm maden-iş sendikasının Aksaray da  yapmış olduğu bir kongresi vardı o kongrede  Efendi ile beraberdik  Efendi buradan ayrıldıktan sonra, faşistler tarafından  takip edilmiş ve öldürülmüştü. Sendika kongresinden çıktıktan bir saat sonra öldürülmüştü . Derken biz artık tüm maden-iş sendikasının çatısı altında Otosan’ı  örgütlemeye karar verdik şimdi tabi işler yine yoğunlaştı bir taraftan Otosan örgütlenmesi bir taraftan tüm maden-iş sendikası  küçük güçsüz  bir  sendika örnekleri çok yok ufak tefek  fabrikalarda biraz haklar edinmiş onları örnek gösteriyoruz  ama yetmiyor tabi bir taraftan da ürküyoruz acaba  doğru mu yapıyoruz falan ama neresi  var  otomobil-iş sendikası var,maden-iş sendikası var ama biz orada kendimizi var etmek istiyorduk tüm Maden-İş’te karar kıldık.

O zaman bir toplantı yapılmıştı sendika da  o dönem İstanbul’a bakan sorumlu arkadaşla çünkü yol ayrımına gelmiştik artık ya biz bu işi tüm maden-iş sendikasında sürdürmüş olacaktık ya da  otomobil-iş ve ya  maden-iş sendikasına kaymış olacaktık ben tüm maden-iş sendikasından yanaydım kendimizi  bu şekilde var edebiliriz şartlarımızı  zorlamalıyız,sendika binasında tartışma olmuştu olur mu  olmaz mı şeklinde orada  da ben çok gergin bir şekilde  olursa bu iş böyle  olmalı yoksa  hiç yapamayız şeklinde tavır  koydum derken orada karar da  almış olduk tüm maden iş sendikasıyla artık Otosan’ı örgütleyeceğiz …

77-78 bu ara  konferans da  yapılmıştı,birinci konferans  dediğimiz 78li yıllarda bu örgüt artık merkezi bir yapısına  da  kavuşmuştu. artık merkezi  yayın organı olan partizan dergisi de  çıkıyordu,ismi de gayet güzeldi hoşumuza da gidiyordu,partizan dergisi biraz da kendisini diğerlerinden halkın kurtuluşu,halkın yolu halkın birliği nden ayıran güçlü bir isimdi.  

G.K: Siz  Konferansa  katıldınız mı?

E.Ç…Ben birinci konferansa  katılmamıştım  çünkü ben dediğim gibi 77 1 mayısında  kendimce karar  alıp bağımsız  hareket edip fabrika  örgütlenmesine gittiğim için o saatten sonra benim birinci konferansa  bir fiil gerek alt bölge komitelerinde olsun gerek  üstte olsun o tür çalışmalar benden sonra ki dönem o dolayısıyla sadece ben kendi çevremdeki ya da  günü birlik görüştüğüm ya da karşılaştığım zaman böyle soru cevap şeklinde bilgi  alacağım şeklindeydi birde  tabi  o dönem  bizim çok sıkı  illegal bir çalışma sistemimiz olduğu için  dışarıdaki kişilere de bu bilgiler çok verilmiyordu ben o süreçte  dediğim  gibi ben fabrika da  çalışıyordum kopuktum…

78-79 artık benim örgütsel ilişkilerimde  sıkı bir şekilde devam ediyordu bir taraftan semt çalışmalarında yer alıyordum bir taraftan Otosan çalışmalarında yer alıyordum, birde  77 yılında ismi sinekli tepe olan sonradan 1 mayıs  mahallesi olan  mahallenin çalışmalarına da katılıyordum.

Benim fabrika da daha çok görüştüğüm,mücadeleye kazanamaya çalıştığım bir çok arkadaşa da 1 mayıstan  ev verilmesi  için önayak olduk ev aldılar 1 mayıs ta hem de 1 mayıs mahallesindeki semt çalışmalarına katıldılar dolayısıyla benim bir ayağımda 1 mayıs mahallesinde olmuş oldu, fabrika,1 mayıs ve daha çok da işçi sınıfı sendikal alanda da örgütsel çalışmalar sürüyordu …

        Tabi  Otosan olayı bir örgütlenme  işin ciddi  boyutunda önemsenmesi gereken bir konu  oldu, ders oldu arkadaşlara  o dönem mesela ileri boyutta  arkadaşlar Otosan’ın dışarıdan  örgütlenmesinde yer alan arkadaşlardı işin doğru ve ciddiyet boyutunu anlamış oldular,sadece dışarıdan  destekle dışarıdan  mücadeleyle bu işin olmadığını,kökün işçi sınıfı içerisinde  olması  gerektiğini bizzat onlarla hareket içinde olursan onları  kazanabileceğini,dışarıdan işte onlara zaman zaman  bildiriler dağıtarak,süslü laflar yaparak bir yere varılamayacağını da  kavratmış olduk,otosan çok önemli bir deneyimdir  ben çünkü çok iyi hatırlıyorum o dönem  yurtdışından da  bir çok arkadaş otosan örgütlenmesinden bahsediyordu,bizim için çok önemli bir deneyim tecrübe oldu.

78 in ortalarıydı tarihi tam olarak  şuan hatırlamıyorum ama tabi o ara siyasi mücadele  Türkiye de o kadar gergin o kadar yoğun şeyler yaşanıyor ki  işte her sokak  başında devrimciler pusuya düşürülüp katlediliyor özellikle bu MHP’nin militanları tarafından,ülkü ocakları tarafından bir çok arkadaşımıza  pusu kuruldu bir çok devrimci yok edildi bir çok ayrın mesela  o dönemde gazeteciler işte o yazarlar çizerler,bilim adamları aydınlar,profesörler hocalar,öğrenciler hemen hemen her yerde  birkaç kişi öldürülüyordu, kahveler taranıyordu, Maraş katliamı çok vahşi çok iğrenç bir şekilde gündeme getirilip  katledildiler insanlar canlı canlı yakıldı hamile kadınlar  bile süngüden  geçildi, aziz  oralı olduğu  için buna dair ciddi  çalışmaları vardı,işte çorum katliamı ama bir çok yerde bu katliamlar  yaşandı etti ama bunlar en vahimleri işte Maraş Sivas çorum mesela Erzincan’da da  yaşandı bu olaylar ama Erzincan’da  çok başarılı olamadılar bu tür katliamlar sürekli sürüyordu insan kaçırmak gibi konturgerilla bir  taraftan  ülkü ocaklarını kullanarak bir çok arkadaşımızı da katlediyordu dışarıdan bir taraftan da  yakalanalar vardı, devrimcilerinde oluyordu kendi aralarında…

işte özellikle Rusya ve Çin bağlamında gündeme gelen gruplar arasında çatışmalar oluyordu işte bu İGD’lilerle Aydınlık grubu arasında daha çok oluyordu, İGD’lilerle Halkın Kurtuluşu arasında da çok sıkı  ciddi çatışmalar yaşanıyordu, doğuda ayrı bir şekilde kavgalar  yapılıyordu yani böyle tam karmaşa her gün birkaç cenazenin kalktığı bir çok yerde mutlaka birilerinin öldürüldüğü bir döneme girmiş olduk. olaysız gün yoktu artık.

79’ların sanırım ortaları mıydı sonları mıydı henüz 80’lere gelmeden kısmi sıkıyönetim ilan edildi milliyetçi cephe hükümeti  kurulmuştu o birinci MC ikinci MC şeklinde  Ecevit’in o zaman parlamento da çoğunluğu olmasına rağmen ve çoğunluk elde ediyor olmasına rağmen hükümet kuramamıştı az bir sayıyla Süleyman Demirel başkanlığında milliyetçi cephe dedikleri Erbakan birde turan feyzi oğluydu galiba  milli güven partisiydi galiba o turan feyzioğlu’da  profesördü galiba CHP’ den ayrılmıştı onun  partisi, o birinci milliyetçi  cephe de oda  yer almıştı ama ikinci milliyetçi cephe de  yer almadı çünkü ona ihtiyaç kalmamıştı..Bu MC  hükümeti oluştu çok daha vahim bir şekilde saldırılar yoğunlaştı, Ecevit’e hükümeti kurdurmamışlardı ve katliamlar sürüyordu işte gerçi bir çok katliamın yapıldığı dönemde Ecevit’in de başında olduğu cumhuriyet halk partisi de o zaman hükümetteydi ama onun döneminde de çok katliam yapılıyordu bu artık devlet politikası haline gelmişti çok kimsenin yapabileceği bir şey yoktu.

        Polis teşkilatında bile Pol-der,Pol-bir diye örgütlenme olmuştu ,Pol-Der işte bizim sol yelpaze de daha çok yer alan  bir teşkilat haline gelmişti,Pol-bir de işte bu ülkü ocaklarının daha çok sağcıların yer aldığı bir çizgi haline gelmişti,böyle sıkıntılı bir dönem yaşıyorduk herkes hangi köşebaşında kendisine kurşun gelecek diye yürüyordu tabi bu dönemde bir Otosan’da  artık su yüzüne çıkmıştık,örgütlenmeye başlamıştık…

79’larda belli bir evreye geldik işte mutlaka işçileri sendikaya üye yapmamız  gerekiyor bir taraftan tüm maden-iş sendikasının  propagandasını yaparken onun bildirilerini dağıtırken bir taraftan da  tüm maden-iş sendikasını  tanıtmaya çalışıyorduk çünkü tüm maden-iş sendikası  bilinen bir sendika  değildi,sarı  sendikalar  dediğimiz Türk-işe bağlı bir sürü sendikalar  var metal kolunda  metal dalında  diğer taraftan diske bağlı maden-iş sendikası  var diğer taraftan bağımsız  otomobil-iş sendikası  var ama bunlar  güçlü sendikalar bilinen işte çok fabrika da örgütlenmiş sendikalar bunlar var gündem de ama tüm maden-iş sendikasında örnek olarak göstereceğim bir şey yok tabi bu ayrı bir handi kapımızdı ayrı bir zorluktu ,onu da  zorlanarak anlatmaya çalışıyoruz sonuç olarak biz tüm maden-iş sendikasını  örgütledik. henüz 12 eylül gelmemişti ama kısmi sıkıyönetimde  vardı o zaman belli bölgelerde  çünkü sokak  kavgaları çok yaygın hala gelmişti devlet de çok zor durumdaydı gerçekten üstesinden gelecek pozisyonu yoktu sıkıyönetimle işi götürmeye çalışıyorlardı bizde işte işçilere  mevcut  olan sendikadan istifa etmeleri  gerekiyor arkasından da  üye olmak istedikleri sendikaya  üye  olmaları  gerekiyor bunlarda da noter imzası  olması  gerekiyordu. Fikirtepe de bir düğün salonu tutmuştuk o düğün salonuna biz işçileri götürelim dedik hem Otosan’a  yakın bir mesafede hem de FikirTepe’de de bizim örgütsel bir gücümüz vardı, konuştuk akşam iş çıkışıydı işçiler servislere  binmeyi reddettiler ,servislere  binmediler ve direk  Fikirtepeye götürdük önce korktuk tabi gelecekler mi gelmeyecekler mi  Uğur Cankoçak abiyle beraberdik biz,en  önde biz gidiyorduk, yanımızda Kahraman Yılmaz ve M.Y. vardı oda  sekreterdi.

Biz kol kola Otosan’dan çıktık en önde yürüyorduk, köprünün altından geçtik, köprüyü geçtikten  sonra içim tabi pır pır atıyor acaba  başarılı olacakmıyız, işçiler  gelebilecek mi gelemeyecek mi diye sonra döndüm bir arkamıza  baktım ki gerçekten inanılmaz bir şekilde herkes böyle oluk gibi akıyor arkamızdan ben o zaman  çok duygusallaşmıştım ağlamıştım sevinçten bunu hiç unutmuyorum, gerçekten başarmıştık biz ve Fikirtepe de  toplantı yapıldı orada istifalar yapıldı ve tabi üyeler yapıldı çünkü oraya  gelmeden önce akşamları tek tek ev  çalışması yapıyorduk.

Sendikanın merkezinde o zaman bilgiler almıştık biz sendikanın üye  kayıt defteri vardı onu gizli tutuyorlardı o sendikanın üye kayıt defterini biz almıştık o kayıt defterinde kim nerede oturuyor kim nereli derli toplu bir şekilde o bilgileri almıştık o rehber doğrultusunda bir çalışma  başlatmıştık, gruplara  ayırmıştık evleri tek tek  geziyorduk birazda  bizim semt deki arkadaşları da devreye  soktuk örneğin Pendik’te hangi arkadaş vardı kim yardımcı olabilirdi biri gidiyordu mutlaka onunla beraber örgütlenme  yapıyordu işte Üsküdar da  kim var  Ümraniye de kim var Bakkalköy’de  kimler var semt semt bölgesel çalışmalar  yapıyorduk arkadaşlarla ama tabi o bizim denetimimizde olan mutlaka bizim Otosan da  örgütlediğimiz çünkü Otosan da bir  şema yaptım her birimde fabrikanın her biriminde  üç kişiden  oluşan bir komite vardı onları da  toplayıp  üst komite oluşturmuştuk güzel  şemalı bir sistem zincirleme böyle tepeden aşağıya  doğru herkes birbiriyle çok rahat bir şekilde haberleşebiliyordu, örgütlenebiliyordu birde dışarıdan da hangi semtte kim varsa  arkadaşlarla  bağlantılı olduğumuz için isim veriyorduk biz bağlantı kuruyorlardı dışarı da  o şekilde tek tek evlere gidiyorduk mutlaka konuşuyorlardı.

Bizim o zaman tüm Maden-İş sendikasının bir pullamasını  yapmıştık yumruk şeklinde birlik mücadele ve başarıydı sanıyorum öyle güzel  bir yumruğun altında sloganımız vardı biz öyle bir pullama yapmıştık bir gece nasıl bir örgütlenme  yaptıysak ertesi gün herkes geldiğinde fabrikaya ki fabrika da  belli bir saatten  sonra birileri varsa onlar çalışıyor yoksa bekçiler falan var içeriye giremezsin etrafı tellerle sarılmıştı, bütün makinelerin başına o pullamayı yapmıştık biz içeride müthiş bir şeydi herkes şaşkına  döndü ,makinesinin başına gidiyor aynı şekilde pullama var işte kendi birimine gidiyor bakıyor aynı şekilde pullama var her yerde pullama var herkes şaşkın kim yaptı herkes yanı başındaki  insandan şüpheleniyor öyle çok güçlü bir örgütlenme ağı  kurduk ve artık tüm maden-iş sendikasının biz şeyini aldık, cevher-iş sendikasından bir çok kişi, o sıkıyönetime rağmen tüm baskılara  rağmen tüm maden-iş sendikasına  üye yapmıştık birde o resmi hale gelmişti noterden tam o sıra beni yönetime çağırdılar benimle beraber iki arkadaş daha vardı. T. abi dedikleri personel  müdürü bu işlerde usta avukat kökenli ama yönetimin ilk kadrosu, akıl hocalarından bir tanesi akşam benimle birlikte iki arkadaşı evine  çağırdı sizi evime çağırıyorum dedi Pazar  günüydü ev adresini verdi sizi eve bekliyorum dedi biz tabi şaşırdık ama kabul ettik,gitsek mi gitmesek mi bir ara ben tereddüt ettim yani ismimiz farklı çıkar mı diye yani böyle bunlarla anlaşmışız etmişiz gibi falan  çünkü bu tür şeyler yayılır edilirse oradaki senin varlığında zedelenmiş  olur.

Gittik arkadaşlarla birlikte işte bizi ağırladı, kuru pasta çay falan, evi de Erenköy de çok güzel bir  bahçe içinde köşk  tarzı bir evi var, orada bize  bir şeyler teklif etti yani dedi sizin  tazminatınız  işte on lira tutuyorsa , ben size  kırk lira  vereyim elli  lira vereyim kendinize  göre işler kurarsınız edersiniz gibi teklifler yaptı biz tabi onu reddettik  birde bizi  niye çağırdın bizim sanki bir şey den haberimiz yokmuş gibi çünkü bizim oradaki  çalışmalarımız henüz açığa çıkmamıştı evet fabrika da bir örgütlenme var birileri  bir şeyler  yapıyor ama bu işin başını kim çekiyor henüz açığa çıkmamıştı bu şekilde devam etmiş oldu derken  işte  biz artık güçlü bir şekilde CEREV-İŞ sendikasından istifa ettik  bir taraftan da maden-iş sendikasının çalışmaları var onlarda  boş durmuyordu onlarda ayrı bir  gruptu, idareye çok yakın insanlar hariç herkes cevher-iş den ayrılıyordu ama kimisi maden-iş sendikasına gidiyordu fakat genel çoğunluk bizdeydi esas  almamız gereken genel çoğunluğu almıştık …

 Hiç unutmuyorum Kartala götürmüşlerdi bizi  o zaman notere, iki gün mü üç gün mü  noter o üyelikleri noter vasıtasıyla, evraklar  noterdeydi bizde sabaha  kadar  nöbet tutmuştuk işte dışarıdan arkadaşlar  gelmişti, İGD’liler işte noteri basıp  o üye fişlerini kaçırmasınlar  diye derken biz fabrikayı kendi ablukamıza  aldık, kendimizi  kanıtladık orada…

Birgün içerdeyiz biz yine dışarıda da silah sesleri  var fabrikanın önünde  meğersem o ara İGD’liler bildiri dağıtırken bizim çevreden bir grupta bildiri dağıtımını engellemek isterken onlarda  İGD’lilerle çatışmaya giriyor ve  orada İGD’lilerin işçi içerisinde çok sevilen Ümraniye de fabrika temsilcisi olan fabrikayı hatırlamıyorum ben bu  telefon işleri falan oluyor ya imal eden önemli  bir fabrikaydı, direnişleri ve grevleri çok yaygın bir fabrika oradan bir arkadaşı vuruyorlar işte  o ölünce  işler karıştı birbirine ertesi gün sabahleyin beni aldılar fabrikadan bir arkadaşı daha aldılar işte olaya bizim karıştığımız şeklinde  söylediler ve gözaltına aldılar beni. gittik ama  olayla bizim bir ilgimizin olmadığını bizim zaten o saatte çalıştığımızı ettiğimizi söyledik ama iki gün üç gün tuttular bıraktılar sonra döndük geldik biz tabi idareye çağırdılar nedir olay dediler  ya dedik bizimle ilgisi  olmayan bir şey yok alakamız dedik ama bu yetmedi dışarı da  başladılar daha  çok işte maden-iş sendikası, tüm maden-iş sendikası nı hedef alarak, bunlar TİKKO’cudur,  bunlar insan vuruyor vb. içerikli bildiriler dağıtmaya başladılar.

Tabi hakkımızda bildiriler dağıtılınca bu kez fabrika da farklı sorunlarla karşılaşmaya başladık… böyle bir şey  yok diyoruz ama maalesef böyle acı bir gerçekle karşılaşmış oldum. BU propagandaya daha sonra 1 mayıs mahallesinde öldürülen 5 kişiden 3’ü de otosanda çalışan kişiler çıkınca…..

Bu propagandalara rağmen, artık bu işi başardık derken bu sefer sıkıyönetim ilan edilmiş olduğu için, işçilerin sendika değiştirme olayları durduruldu ama bizde  ciddi  darbeler almaya başlamıştık çünkü özellikle sendikanın örgütle  bağlantısı olduğunu vs yayınlıyorlardı bu da  haklı olarak işçilerde tedirginlik yaratıyordu çünkü işçilerin amacı derdi bir örgüte bir x örgüte üye olmak değil fabrika da  daha sosyal güvenceleri olan daha iyi koşullar  altında çalışabilen,daha iyi haklar elde edebilen daha iyi bir maaşla çalışacakları bir iş yapmak istiyorlar bu tabi bizi sıkıntıya soktu ister istemez bir süre sonra sanırım bir altı ay falan geçmişti 80 li yıllara dayanmıştık gülsuyunda bir  çatışmada bir yakalanmalar falan olmuştu herhalde çağırdılar beni tekrar gittim ben yine beni aldılar bu kez Ümraniye karakoluna götürdüler bir arkadaş daha vardı aynı fabrikadan,bizi Ümraniye karakoluna götürdüler,Ümraniye karakolunda on beş gün tuttular,üstümde ifade vardı,birileri konuşmuş örgütlü olduğumu falan söylemiş yok dedik tabi  böyle bir şey yüzleştirme oldu derken 15 gün tuttular bizi ondan sonra 1ci şubeye götürdüler bizi,15 kişi falan vardık,birinci  şubeye  gittik.

Birinci şubede de ifadeler alındı, Selimiye’ye geldik 15 gün Selimiye’ye de  kaldık, iki satırlık ifadeyle böyle bir şey  yok dedik yalandır dedik  kabul  etmedik dönüp  geldikten sonra  ben aranır duruma düştüm, hakkımda arama  kararı çıkmıştı. Bu nedenle (79 un sonları 80 ) Otosan’ı terk etmek zorunda kaldım, Otosan’dan  ayrıldım,  evi değiştirdim başka yerlere geçtim derken yine eski profesyonel örgütlü çalışmaya  yeniden başladım.  Bu arada ikinci konferans hazırlıklarına başlamıştık ama  bir taraftan artık 80 darbesi olmuştu.

Şimdi hatırladım  ben 80 deyince  sabah erken kalktım ben Otosan’a işe gidecektim,servise binecektim normal kartal sahilden kalkıyordu böyle 50 metre kadar gittim asker dikildi karşıma dedi ki işte gidemezsin işe gideceğim dedim yok dedi yasak sokağa çıkma yasağı var,askeriye olaya el koydu dedi,yönetime el koydu onun için sokağa  çıkma  yasağı var şaşırdık tabi biz  döndük eve geldim.

 O zaman  küçük  bir radyom vardı, radyoyu açtık  radyoda  o artık alıştığımız gür sesli vatandaşın Türküleriyle asker iktidara el koydu diye yayınlıyordu 80 askeri darbesi yapılmıştı Darbeden bir süre sonra, yakalanan kişilerin ifadesi üzerine, aranır duruma düştüm.

Tekrar örgütlü mücadelemize devam etmiş oldum kaldığım yerden konferans hazırlıkları vardı bir taraftan onun çalışmaları yapılıyordu bir taraftan işte kendimizi koruyup koruma dönemi başladı 80 darbesinden kısa bir müddet sonra bir çok örgüt çok ağır darbeler yemişti merkezi  düzeyde hemen hemen bizim dışımızda illegal görev yapan bir çok arkadaş bir çok siyasi grup merkezi  olarak çok ağır darbeler almışlardı ama biz henüz merkezi olarak darbe almamıştık ve derli toplu çalışmalarımız  sürüyordu çok ciddi  operasyonlar yapıldı çok kan kaybediyorduk ama merkezi  olarak henüz  bir darbe  almamıştık artı  biz ikinci konferansa hazırlanıyorduk yani ikinci  konferans olayı devam etmiş oluyordu,ikinci  konferans da  ben Anadolu yakası bölge olarak  çalıştım birimdi bir taraftan işte bir işçi sınıfı içerisinde bir komiteydi bizim Anadolu yakasında Anadolu yakasına bakan birim içerisinde yer aldım ben orada mücadeleme devam etmiş oldum  işte asker işçi gençlik vs komple aynı birimde yer alıyordum oradan konferans hazırlıklarından  ben  bu alt  bölge komitesine bizim o dönem Anadolu yakasında değişik semtlerden gelen arkadaşlarla konferans  çalışmalarına katıldım 4-5 gün öyle bir çalışmamız olmuştu 9 kişi falan katıldık galiba…

Derli toplu tartışmalar yapıldı orada  işte askeri süreç değerlendirilmesi,Kürdistan’daki mücadele değerlendirildi yeniden masaya yatırıldı edildi farklı çizgileri olan arkadaşlardan devam edildi,geriye çekilme ki yoksa  mücadeleye devam mı şeklinde yani böyle temel sorunlar doğrultusunda  üç gündü galiba  aynı evde kalarak  herkes söylemesi gereken  şeyleri  söyledi biz orada karar  aldık bizim orada delegemiz olan iki arkadaşı da seçtik onları merkezi  bölgeye gönderecek şekilde derken konferans başarılı bir şekilde yapıldı önemli bir süreçti gerçekten askeri darbeye rağmen biz o şartlar altında konferans yapmıştık …

Geleneğin Belleği Ana Sayfa