Hikmet Özpolat (H.Ö:) (1956) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişiler: Devim GECE (D.G:) Özer İNAL (Ö.İ:)
[Almanya’da babam PDA (Proleter Devrimci Aydınlık) ın seçimleri kazandığı bir derneğin lokalini çalıştırıyordu, ben de orada işe başladım. Devrimciler gelip gidiyorlardı. Lokalde tiyatro çalışması yapan ekip bana tiyatroda bir rol teklif ett. Ben de kabul ettim.
Akrabam V. A. Aydınlıkçı idi… ben de etkinliklere katılmaya başladım. Önder PDA’lılardan Yıldırım Dağyeli tutuklanmıştı, açlık grevleri yapılıyordu.
…
Açlık grevlerine katıldım
Açlık grevi sırasında İbrahim’in yazıları elimize geçti. Fotokopi idi. Tartışmalar başladı. Okuyan ayrılıyor. TKP-ML’yi o zaman duydum.
Ve bizim orada topluca herkes İbrahim tarafına geçti, PDA’da doğru dürüst kimse kalmadı ama ATÖF onların elindeydi, ATÖF öğrenci derneği federasyonu, o seçimi alma hikayesi var.
Bizim ATÖF H. diye bildiğimiz öğrenci o federasyonun başkanıydı,
PDA’da hiç kimse kalmadı. Ömer Özer Turgut sonradan adam gitti Köln’e kitapevi açtı, Yıldırım Dağyeli Almanca tercümanlık, yazarlık vs. yaptı. Öğrenci derneğinde onlarla beraberdik, onları kongreye çağırdık, kongreyi alacağız diye, gittik gerçekten kongreyi de aldık. Federasyonu (ATÖF) da, işçi derneği de bizim, zaten işçilerin onlarla bir alakası yoktu, onlarla bağımız koptu. Yani doğru dürüst tanımadık da…
D.G: Peki sonrasında siz orada kitleselleşmek için çalışmalara başladınız galiba?
H.Ö: İşçi derneği, evet.
D.G: Bu işçi derneği ne zaman kuruldu ve nasıl oldu o kurulma aşamasından biraz bahseder misiniz?
H.Ö: İşçi derneği önceden kurulmuştu Almanya’da, Almanya’da iki işçi dernekleri federasyonu vardı. Birisi TKP’lilerindi. Küçük bir Federasyon. Diğeri, MHP’lilerin, İslamcıların, CHP’lilerin, Adalet Partisililerin bulunduğu ve solcuların bulunduğu işçi derneklerinin birlikte kurdukları Türk İşçi Dernekleri Federasyonu. Bizim ele geçirdiğimiz dernekte (Darmsadt’ta) ona üyeydi.
Bizim dışımızda bizim gibi solcuların aşağı yukarı kontrol ettiği 10’a yakın dernek vardı. Onun için biz o federasyonun içinde kalıp federasyonu ele geçirmeyi planladık, çıkmayalım dedik, solcuyuz ama federasyon faşistlerin filan kontrolünde ama ve bir sürü faşist, İslamcı dernek var, MHP’li dernek de üye ama planladık programladık, dedik ki, biz seçime kadar sabredeceğiz, seçimde federasyonu ele geçireceğiz. Yeni federasyon kurma planımız yoktu başlangıçta. Ve federasyon seçimi Frankfurt’un yakınında bir kasabada yapılacak, bizim için çok önemliydi, çünkü biz federasyonu ele geçirecektik.
Biz ele geçirdikten sonra bazı dernekler ayrılabilirdi, faşistlerin kontrolündeki dernekler ama federasyonu ele geçirmek başka bir şeydi. Ve önceden toplandık, dedik ki, olay çıkartmamaya çalışacağız, dikkatli olacağız, konuşmayı sadece bir kişi yapacak vs. Seçim sırasında kontrol ATÖF yöneticisi bir arkadaş olacak.
Seçime başladık, divan başkanlığı seçimini onlar kazandı. Fakat iki tane de yazıcı oluyor ya sağda solda, onlardan birisi de bizden oldu nasıl olduysa, umutlandık tekrar, dedik herhalde yüzde elli, yüzde elli gidiyor, konuşmalarla bir iki tane daha ikna edersek veya bir iki üyeyi alır götürürüz diye düşünüyoruz biz.
ATÖF yöneticisi arkadaş önümde oturuyor, ben onun arkasında oturuyorum, delegeler bir yerde oturuyorlar. Tam o anda divan başkanı dedi ki, Turan Güneş konuşma yapacak dışişleri bakanımız. Kıbrıs çıkartması olmuştu, Kıbrıs çıkartmasından sonra Turan Güneş Dışişleri Bakanı’ydı Avrupa’ya geziye geliyor, Avrupa’yı gezerek Kıbrıs çıkartmasını anlatacak Avrupalı dostlarımıza, mesele bu. Ve Frankfurt havaalanında inince önceden bunları haber veriyorlar, konsolosa diyorlar ki bizim tam o anda federasyon seçimimiz var, gelsin bir konuşma yapsın, iyi olur Türkiye için de diye, Turan Güneş içeri girdi, Turan Güneş Dışişleri Bakanı, CHP’li ama ortağı Nizam Partisi o zaman. Bu başladı konuşmaya Kıbrıs çıkartmasını anlatıyor, zaten mesele hep Kıbrıs çıkartmasıydı o zaman. İkide bir Türk lafı geçiyor, bize işte sakin olacağız diyen ATÖF yöneticisi arkadaş ikide bir laf atmaya başladı, önümde oturuyor, o Türk dedikçe bu Türkiyeli diyor, zaten Türkiyelinin çıkma şeyi orasıdır, tabii! O Türk diyor koskocaman dışişleri bakanı, o Türkiyeli diyor! Adam bir iki sefer işitmemezlikten geldi yani koskocaman bakan, profesördü bir de yani atabilir diye şey yapmadım ama bir değil iki değil, benim de önümde oturuyor. Adam tabii üçüncüye mi, dördüncüye mi cevap verdi, Türk… Türk’üz filan dedi işte… Arkasından konuşmayı bitirdi, divan başkanı teşekkür etti, tokalaştı onunla, polislerin eşliğinde salondan çıktı gidiyor….
Çıkar çıkmaz hemen bir tane tipsiz bir tip ama böyle ayı yavrusu gibi birisi geldi Hüseyin’in tam önüne Türk’üz lan, Türk’üz! Müslümanız, Türk’üz falan böyle cinnet getirme halinde. Hüseyin bir şey yapmadı, güldü sadece, tamam tamam dedi filan ama o arada bizim ayarladığımız iki tane vurucu tim dediğimiz tiplerden ikisi geldi, birisi sağ kolundan birisi sol kolundan tuttu, dışarı doğru, yahu ayıptır dedi filan, tabii Türk’üz filan diye… Kimse kimseyi tanımıyor orada doğru dürüst. Dışarı doğru götürürken ben de kalktım bir şey yapmasınlar diye, çünkü seçimi alma ihtimalimiz var. Daha salonun girişine çıktılar daha dış kapıya çıkmadan biri sağdan biri soldan çocuğu yumruklamaya başladılar. O arada onlardan birisi görmüş içeriye koştu bağırdı, yetişin bilmem kimi öldürüyorlar! Bu cümleden sonra o çıkanlar… kimin kime vurduğu belli değil, kavga dövüş, camlar kırıldı, çiçekler darmadağın oldu! Meğerse Turan Güneş daha şeye binmemiş, orada gazeteci soru soruyor onlara cevap veriyormuş orada dışarıda, polisler geldi, coplarla vurdular herkese, darmadağın ettiler bizi ayrılalım diye. Ayrıldık, Turan Güneş’i polisler aldı götürdü, zaten bir şey olmayacaktı. Tercüman Gazetesi, Kemal Ilıcak’ın gazetesiydi, Nazlı Ilıcak’ın kocası, Turan Güneş, elinden zor mu kurtuldu, bölücüler Türkiye’ye laf ettiler, Türkiyeli dediler vs. diye bir şeyler yazmışlardı Almanya baskısı, Türkiye baskısını bilmiyorum ne yazdılar, yazdılar mı, yazmadılar mı? Ve olay böyle kapandı, o federasyon yönetim kurulu tespit ettikleri “solcu” “anarşist” “bölücü” dernekleri federasyondan attılar. Yalnız bizi atmadılar Darmstadt’tan, bizi tespit edememişler solcu olduğumuzu. Yeniden bir seçim ayarladılar, bu sefer bizim dernek sayısı 10-11 iken 3-4 dernekle gittik ama gittik, şey için gittik, çıkacak söz alacaktı bizim ATÖF yöneticisi arkadaş, etkili bir konuşma yapacaktı, çekip çıkıp gidecektik. Öyle yaptık biz de gittik seçime, söz aldı, konuşma yaptı, gereken şeyleri söyledi, çıktık
derneklerle geldik… 1-2 hafta sonra Darmstadt’ta toplandık, 10-11 dernek ve bizim federasyonu kurduk.
D.G: Yani hangi federasyon bu? ATİF mi, ATÖF mü?
H.Ö: Yo, yo ATİF, ATİF. Almanya, Türkiyeli İşçiler Federasyonu ATİF onu kurduk.
D.G: ATİF’i kurdunuz.
H.Ö: He 76 yılı olması lazım.
D.G: Kaç dernekle kuruldu bu?
H.Ö: 10-11 diye, tam hatırlamıyorum, ya 12 olmuştur. Yani oradan atılan ve sonradan ayrılan, yönetiminde solcuların olduğu, şu örgüt bu örgüt değil solcuların olduğu yani CHP’lisinden şeyine kadar solcuların olduğu dernekler.
D.G: Kimdi o kurucu arkadaşlar… buna karar veren ve yönetimde kimler vardı?
D.G: Evet, evet, isimler kimlerdir?
H.Ö: Nihat Bakış, Osman Uludağ, ben, bir de Erol… Erol’un soyadını unuttum, beşinci kişiyi de sıradan bir tane CHP’li koyduk.. kuruluş bildirisinde sosyal emperyalizm geçsin mi, geçmesin mi? Hiç unutmuyorum onu, saatlerce konuşuldu ya, sosyal emperyalizm olsun mu, olmasın mı? Sonra olmasın diye karar verdik herhalde. İlk bildiride sosyal emperyalizm kelimesi geçmiyor, emperyalizm geçmiyor faşizm geçiyor da…
D.G: Şimdi bu dört arkadaş tabii o CHP’linin dışında bunlar da değişik sol akımlardan olan insanlar mıydı?
H.Ö: yo bunların hepsi PDA’dan ayrılan gelen ve siyasi şeyi olan… dördümüz de İbrahimi savunuyorduk…
D.G: Evet buyurunuz.
H.Ö: Böylelikle federasyonu kurduk, ben genel sekreter oldum ve bizim dernekte ben o dönemde dergi çıkardım için Dernek adlı bir, 15 günde bir dergi çıkarıyordum, o yüzden federasyonun ilk gazete sayılarını bizim orada benim çıkartmam kararlaştırıldı. Ben genel sekreter oldum, vay genel sekreter oldum, oldum, yaş 19- 20 filan bir şey…
ATİF… sonradan Almanya, Fransa, Hollanda’da da işçi federasyonları kurulunca hepsi birlikte topladılar ATİK (Almanya Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) oldu bu sefer.
D.G: ATİF daha sonra ATİK oldu.
H.Ö: ATİK Avrupa’da daha üst çatı kuruluşu…
D.G: Peki hangi, yayın organının adı neydi, nasıl oldu?
H.Ö. Mücadele.
D.G: Mücadele yayın organı?
H.Ö: Mücadele evet, Mücadele gazetesi, Mücadele adını koyduk. İlk iki sayısını biz çıkardık, esas ağırlık bendeydi. Sonra Berlin’e aldılar, Başkan Berlin’de oturuyordu, ATÖF yöneticisi arkadaşta Berlin’de oturuyordu.
Ben 1 yıl kaldım, Sekreter olarak… ondan sonra, sadece Darmstadt derneğinde kaldım.
U.D. hangi dernekte kaldınız? O derneğin adı neydi?
H.Ö: Darmstadt.
D.G: İşçi derneği miydi?
H.Ö: Türkiyeli İşçiler Derneği adı oldu, hepsini Türkiyeli yaptık sonra.
………
D.G: Evet küçük bir meyve arasından sonra görüşmemize, sohbetimize devam ediyoruz. Hikmet ağabey biraz ATİF üzerinde duralım istiyorum, ATİF’i konuşalım. Zaten araya girmeden önce de bunu söylemiştim. ATİF’te çalışmalarınız nasıl oluyordu? Şimdi Gelecek diye bir yayın organı çıkarttınız iki sayı galiba.
H.Ö: Gerçek.
D.G: Gerçek.
H.Ö: Gerçek.
D.G: Evet Gerçek diye bir yayın organı, bununla başlayalım, bu yayın organı nasıl çıkıyordu? İçerikler neydi? Yazılara nasıl karar veriyordunuz? Amacı neydi? Biraz Gerçek’ten bahsedelim.
H.Ö: Ya ilk sayısı şey değildi, bir iki sayısı öyle… basit ilk çıktığı için, işte kuruluş bildirisini koydum herhalde, resim koyduydum… haberler öyle kısa kısa haberler yazdık herhalde öyle şey değil, esas başladığı zaman bir ana makale korlardı Berlin’de çıkmaya başlayınca, ana bir şeyi değerlendirir, genellikle bu Türkiye’yle ilgili haberdir seçim dönemi bilmem nedir işte o ay neyse, ayda bir çıkıyor. Zaten haber şeyi eskiyen bir şey o yani ayda bir çıkan dergi ama işte iyi tarafı çıkıp satıyorduk fabrika önlerinde filan ve sinema önlerinde, böylelikle yeni kişiler tanımaya vesile oluyordu, iyi tarafı oydu, zaten öyle biz büyümeye başladık ve iyi büyümeye başladık yani. Yani şimdi diyelim bizim Darmstadt’ta bir dernek var, Darmstadt’a komşu yerlerine gazete satmaya, gazete dağıtmaya giderdik, hatta ev ev bile dolaşan arkadaşlar vardı, orada yeni kişiler tanıyıp orada da dernek kurma şeyi, böyle bir büyüme faaliyeti ama esas şey Türkiye üzerinedir hep, yani Almanya’da kurulmuşsun hiçbir şeyi yoktur, esas şey Almanya’daki insanları sola çekmek, budur yani esas. Onun için de dergi satmak, dergi vermek, dernekler kurup işte derneklerin gelmelerini sağlamak, tercümanlık hizmeti vermek, işte tiyatro çalışması yapıp gençleri örgütleyebilmek için bu şekilde, böyle yani Türkiye’yle ilgili onları saflarımıza katmak, esas mesele….