Mehmet Çetin (M.Ç:) (1955) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: (D.G:) Devim GECE

Görüşmeden Aidiyetler Kökenler ile ilgili bölüm:

 

Türkiye Gençlik Birliği’ne AYÖD’e gide gele oradan bazı ilişkiler yarattık.

M.Ç: Dersim ağırlıklı bir kadro ve taraftar gerçeği vardı. Ama mesela daha sonraki daralmanın daha fazla bir tarafı da vardı, o da mesela Siverek gibi İbrahimlerin Muzafferlerin eski çalıştığı bölgelerden işte Amed’in kırsalında yukarı kuzey ilçelerinden, işte Erzincan’ın ilçelerinden arkadaşlarımız vardı. 76 itibariyle Ankara ve İstanbul’dan sürece katılan etnik olarak Kürt ya da Kırmençi olmayan, Türk olan Çerkez olan ve doğal ki 73’lerden beri bizim Armenakların da etkisiyle Ermeni cenahından gelen İbrahim’in tabi ki hazırladığı siyasal atmosfer siyasal konsept itibariyle de o tür katılımlar vardı. Daha sonra renklendi epeyce yapı değişik etnik kültürlerden, dillerden, Lazlardan az önce anlattığım gibi Ankara’daki ilk ilişkilerimiz Laz arkadaşlarımızdı.

“O dönem için pek çok ismi yâd etmek mümkün ama benim alıp başımı gitme halimle her zaman işte kavgada da alıp başımı giden bir başka işte de alıp başını giden halimi hep besleyen birçok yoldaşım arkadaşım oldu o dönem. Bunları temsilen C.M’i yâd etmek isterim. Hem beni maddi anlamda hem manevi anlamda her açıdan çok besleyen destekleyen yoldaşça ikrarından dönmeyen bir karakterdi çok değerliydi hala da çok değerli hayatımda, görüşmemiz olmasa da. O da tasdiknamesini aldı, beraber işte, Malatya kabul etmedi beni daha sonra Ankara’ya gedik.”

“O dönem kazandığım taraftar kıldığım bazı ilişkiler, işçi özellikle gençliktendi tabi ama birkaç işçi arkadaş da vardı onları devrettim ama o vesileyle bir arkadaşı yâd etmek isterim. Murat Sever arkadaşımız Elazığ’daydı o zaman ailecek oraya taşınmışlardı ve daha ben Elazığ’dayken onu ikna etmeye çalışırken ikna etmekte zorlanıyordum. Çünkü hakikaten doğru soruları olan mantıksal yanıtlar arayan bir arkadaştı hepimizden farklı olarak. Biz daha ütopik daha romantik bir yerden bakarken o daha sahici bir yerden sorular soruyordu. Son ikna sürecinde hatırlıyorum bizim gecekondu öğrenci evinde, gene çok sevgiyle yâd etmek istediğim hem çocukluk arkadaşım hem mücadele arkadaşım işte geçen yıl kaybettiğimiz, Nadir Demirçivi ile birlikte, ki Murat ile onlar Ovacık’tan zaten yakın arkadaştılar aynı zamanda. Uzun bir tartışma sonrası ikna olmuştu ve Murat Sever’in Elazığ’da örgütsel faaliyete dâhil olması H. arkadaş üzerinden sürdü ve önemli bir katkıları da oldu o arkadaşımızın.”

“Ankara’da dediğim gibi böyle bir il gençlik komitesi kuruldu biz Türkiye Gençlik Birliği’ne AYÖD’e gide gele oradan bazı ilişkiler yarattık. Ama Ankara’daki ilk taraftar ilişkileri bu dediğim il gençlik komitesi dışındaki taraftar ilişkileri, esas olarak Altındağ semtinde oluştu. Altındağ semtinde gene bizim Dersim’den tanıdığımız birkaç arkadaşımızla hemen ilişki kurup onları ikna sürecinde örgütsel faaliyete çektik ama önemli olan orada iki arkadaşımız daha var, çok yâd edilmiyorlar parti tarihinde, yitirdiğimiz arkadaşlar bunlar. Bunlar Karadenizli Fındıklılı Laz ailelerin çocuklarıydılar Ahmet Yılmaz ve Erdinç Yılmaz iki kardeş. Altındağ’da kırtasiyeleri vardı bunların oradan başlayan bir ilişkiydi bu arkadaşlarla Ankara’daki bizim ilk taraftarlar arasında yer aldılar ve çok sevgi dolu çok sahici katkılarda bulundular oradaki çalışmalara. 1980 yılında 12 Eylül Askeri Faşist Darbesinden sonra ailesi bunları Fındıklı’ya göndermiş ve orada başka gerekçelerle öne sürülen gerekçelerle de olsa iki kardeş de faşist bir çete tarafından öldürüldüler. Onları 12 Eylül 1980’deki o ölümlerinden ötürü özellikle yâd etmek isterim Erdinç ve Ahmet Yılmaz kardeşler.”

Türkler ve Çerkezler de var dediniz Lazlardan ve iki isimden bahsettiniz. Türkler ve Çerkezlere dair isim sayabilir misinizi hatırlıyor musunuz? Kimler vardı mesela Türk olup Çerkez olup o dönem yoldaşınız olan?

Bizim 1978 sürecinde daha öne çıkan birçok arkadaşımız yani adlarını burada vermem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama mesela işte Erhan Gencerler o dönemden sonra katıldılar 76 sonrası, 77 ya da. Gene böyle dönemin Ankara Valisi’nden Anayasa Mahkemesi savcılarından birinin kızına varan böyle değişik etnik köken ve soysal statüden gelen kişiler katıldılar, epeyce katılım oldu. Hatta bizim Süleyman Cihan’ın bana anlattığı bir anekdottu sonra onu Armenak Bakır çalışmasında da tekrar doğrulanmış olarak gördüm. Bu 74-75’lerde böyle bizim Armenak Bakırlar Orhan Bakırlar o kadar iyi örgütlenmişler ki orada yani çocuklar, kolej çocukları ama bir tarafında işte İbrahim’in portresi, arkasında bilmem neyin TİKKO yazısı gibi böyle kolyeler takmaya kadar varan geniş taraftar çevresi oluşmuştu. Azınlıklardan oluşmuştu, daha çok Ermeni arkadaşlardan. Tabi ki daha çok da bizim Orhan Bakırlar Armenak Bakırların burada kuşkusuz onun ekibinde fiilen yer alan, birlikte mücadeleye başladığı örgütleyip mücadeleye kattığı Hrant Dink’i yâd etmek isterim. Gene birlikte çalışma şansı ve fırsatı bulduğum 1980’lerde kaybettiğimiz acı şekilde kaybettiğimiz Hayrabet Honca’yı yâd etmek isterim bu arkadaşların da o süreçlerde önemli emekleri var.”

“Ankara’daki Elektrik Gaz Otobüs İşletmeleri EGO’nun işçileri grev sürecindeydi ve biz kazandığımız birkaç arkadaşla grev bölgesini mekân tutmaya çalışmıştık işçi ilişkilerini yakalamak anlamında. Yakaladığımız ilişkilerden biri anlatımlarından hareketle şeyden söz etmişti ya Ufuktepe’de de senin gibi konuşan biri var senin bu anlattıklarını anlatmaya çalışan biri var demişti. Ve hemen tanışmaya tabi gittim Hasan Özüm ile orada karşılaştım. Ankara Ufuktepe Mahallesi bir gecekondu mahallesi daha çok Dersim’in bu Nazimiye Karakoçan bölgesinden ailelerin yer aldığı bir yer. Dernek kurmuşlar arkadaşlar ve bizim semt çalışmaları anlamında söyleyecek olursak Altındağ’dan sonra ilk elle tutulur semt çalışması Ufuktepe oldu. Hasan Özüm’den öteye başka yoldaşlar katıldı sürece içinden çok acı çekenler oldu, yitirdiklerimiz oldu.”

Antidemokratik uygulamalarda Hasan Özüm’e bir uzaklaştırma vermiştiniz. Ama Hasan Özüm sizin için çok değerli biri

“Evet değerine atıfta bulunmak istemiştim daha sonraki yıllarda sonra beyin kanamasından kaybettik o arkadaşı sürgünde.”

“Ben çok indirgeyerek belki söylemiş olacağım ama mutlaka bunu anlatmak istiyorum İrfan Çelik ismini anlatmak istiyorum. O dönemde KK’nın sekreteriydi bu, yapılan yanlışın belki de birinci derecede sorumlusuydu sekreter olması sıfatıyla ama hakikaten çok çaba harcadı doğru bir şeyler yapalım diye bu olamadı. Onlar ‘Hareket’ olarak örgütlendiler, kendilerini zaten parti görmeme fikriyatı üzerinden gelişen bir eğilimdi bu. Bu Halkın Yolu, TDKP’den önceki THKO kadrolarının birleşerek bir parti kurma fikriyatıydı. Nitekim daha sonra işte 90’lı yıllarda mı, 80’lerin sonunda, Halkın Yolu ile Hareket’in kadroları birleşerek MLKP’yi oluşturdular. İrfan Çelik ile bağım şu, benim için İbrahim’in çok sevdiği bir arkadaşım, Doğu Perinçek ve şürekâsının İbrahim’i öldürtmek istediği kişi aynı zamanda daha önce konuşabildik mi bunları bilmiyorum ama İbrahim’in emanetine de çok sevgiyle bağlı olan bir karakter Yozgatlı gerici bir ailenin çocuğu olarak yetişen büyüyen biri. Hatıraların silinmesinden söz ettim, şudur kastım: Onun ön ayak olduğu TKP/ML hareketi daha sonra MLKP süreci olduktan sonra, MLKP geçmişe dönük bir ilişkilendirmede bulunmadı yani kendisi kendi tarihini yeniden başlatmış oldu. Bizim TKP/ML ardılı gruplar da İrfan Çelik 76’da ayrılıp başka bir yere gittiği için sahiplenmediler. Ve İrfan Çelik Kaypakkaya kökenli herhangi bir yapının grubun çevrenin yâd ettiği andığı hatırasını yaşatmak için bir şeyler yaptığı bir karakter değil ne yazık ki. Oysa TKP/ML’yi oluşturan ana etkenlerden ana enerjilerden biri, İbrahim’in en yakını bana kalırsa. 1980 yılında Davutpaşa cezaevindeydi 12 Eylül’den sonra ilk öldürülen kişi oldu, 13 Eylül’de öldürüldü. Öldürüldü diyorum çünkü hücresinde kendini asma biçiminde gerçekleşmiş olsa da tek gerekçesi çözülüp halka ve örgütüne ve devrime zarar vermektense kendi canını almayı tercih etmesiydi. O dönem onunla aynı ortamda olan bir yoldaşımız, bunu o dönem bize özel kuryeyle yani ilişkimizin olduğu kuryeyle bildirmişti. Mektubu beraber okumuştuk Süleyman Cihan ile, o zaman aynı evde kalıyorduk birlikte kalıyorduk yani çok canımızı acıtan bir şey olmuştu sonrasında ama ez cümle bir atıfta bulunmak istedim. Yani o dönem bizlerin gençliği yetersizliği bir projeye bir düşünceye aidiyet yerine onu mülk edinen cahilliklerimiz nedeniyle böyle bu mücadelede hakikaten eksiğiyle fazlasıyla, ki diyalektikten söz ediyoruz zıtların birliğinden söz ediyoruz bütün varoluşların birbirinin sebebi olduğundan söz ediyoruz ama akla ve uygulamaya gelince tek tipçi bir yaklaşımla meselelere bakıyoruz. İrfan hepimizin ortak hatırası olarak ve İrfan şahsında pek çok yoldaşımızın öyle bir hatıra olarak yaşatılması gerektiği kanaatindeyim bu da bir arı dilek olarak tarafımdan gelmiş olsun.”

“Bir daha buluştuğumuzda sondan başlayarak isimler üzerinden geriye gitmeyi önereceğim. Çünkü hep içinden geçip gelmekle onur duyduğum geleneğimde en çok arzu ettiğim şeylerden biri ah etmeden hayatı ölümle karşılayan arkadaşların yaşanan tüm süreçlerde çok tahin edici bir rolü emeği ve etkisi var. Belleksizleştirilen toplum, giderek bu meselelerde de belleksizleşmeye ve olan biten her şeye kendisiyle başlatma ya da sonlandırmaya yatkın duruyor. Hakikat bu değil, hakikat hepimizin hazır olduğu haliyle hiç ah etmeden gözümüzü kırpmadan ölümü göğüslediğimiz yer bir inanma hali elbette ki, eksik bilme hali elbette ki gecikerek öğrenme hali ama sonuçta bu iman değildi bu inanma haliydi. İnanma hali neyi talep eder sizden içinde olduğunuz hayattan nasıl bir ilişkide duruşta olacağınızı aynı zamanda ideolojik öğreneceğimiz, etik değerlerimizi önemli ölçüde belirler. Etik değerler arasında eğer kendi yitirdiklerini hatırlamak da gecikiyorsa burada hakikaten temel bir sıkıntı var demektir. Her gün ve her an belki pek çoğumuzun hatırlaması gereken şey bugün yüz akımız alın akımız diyeceğimiz kimi şeyler varsa aynı zamanda bu insanlar.

Geleneğin Belleği Ana Sayfa