Mehmet Çetin (M.Ç:) (1955) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Devim GECE (D.G:)

Görüşmeden Öğrenci Hareketleri ile ilgili bölüm:

Ankara’daki Elektrik Gaz Otobüs İşletmeleri EGO’nun işçileri grev sürecindeydi ve biz kazandığımız birkaç arkadaşla grev bölgesini mekân tutmaya çalışmıştık.

M.Ç: 76’da ilk kez Ankara’da İbrahim’i anma etkinliğine yani tahmin ettiğim ilk de değildi böyle spontan biraz korsan bir etkinlikti.

Siyasal Bilgiler Fakültesi ile Hukuk Fakültesi arasındaki bölgede öyle çok az taraftarımızın olduğu İbrahim adına ilk kez 18 Mayıs’ta İbrahim’i anma etkinliği yaptığımızda babasını da getirmiştim rica etmiştim orada ilk kez orada seslenmişti bizim taraftarlarımıza. O dönem işte partide dağıtılan İbrahim’in o şapkalı fotoğrafını da işte İrfan Çelik istemişti benden, yani aileden bir fotoğraf bulalım İbrahim’in bende fotoğrafı yok diye. O fotoğrafı aileden almıştım, işte çoğaltılıp partiye eğer başka kanaldan da gelmediyse aile kanalından böyle bir fotoğraf da alma ve çoğaltma fırsatı şansı bulduk, şapkalı fotoğrafı İbrahim’in ailede bir o vardı. Bir başka faktör Hasan Özüm’den söz ediyorduk Ankara. Ankara’daki Elektrik Gaz Otobüs İşletmeleri EGO’nun işçileri grev sürecindeydi ve biz kazandığımız birkaç arkadaşla grev bölgesini mekân tutmaya çalışmıştık işçi ilişkilerini yakalamak anlamında. Yakaladığımız ilişkilerden biri anlatımlarından hareketle şey söz etmişti ya Ufuktepe’de de senin gibi konuşan biri var senin bu anlattıklarını anlatmaya çalışan biri var demişti. Ve hemen tanışmaya tabi gittim Hasan Özüm ile orada karşılaştım. Ankara Ufuktepe Mahallesi bir gecekondu mahallesi daha çok Dersim’in bu Nazimiye Karakoçan bölgesinden ailelerin yer aldığı bir yer. Dernek kurmuşlar arkadaşlar ve bizim semt çalışmaları anlamında söyleyecek olursak ilk elle tutulur Altındağ’dan sonra ilk elle tutulur semt çalışması Ufuktepe oldu.

D.G: Teknik okul yıllarında) herhangi bir haksızlığa karşı bir organizasyonunuz oldu mu bir eylem bir tepki yani kendi kendinizi inisiyatif alarak demokratik çıkışlarda bulundunuz mu hani hak arama yöntemi olarak okul içinde mesela kantin işgal ettiniz mi ya da ne bileyim okul içerisinde bir yürüyüş?

M.Ç: “Yok, yok o dönemler çok bir de taşra burası insanların yani mesela sınıf arkadaşım vardı Paluluydu benden de daha yoksul bir gençti ben o yoksulluğumla bir şeyler paylaşırdım onunla kendi imkânlarım dâhilinde. Bir gün yolda yürüyoruz ve durduk yere Dev-Genç’e küfretmeye başladı ben de ona uygun dille yani kendimin de Dev-Genç’li olduğunu komünist olduğum falan söylediğimde ona çocuğun haletiruhiyesi değişti yüzü değişti zaten bir daha selam vermedi bana. Üstelik aynı kaderi paylaştığımız yoksul bir Zaza çocuğuydu yani. Siyasal bilgi ve bilinç çok geç ulaştı taşralara yani bizim temasımız açıkçası çok abartılı bir meraktan ilgiden bir çıkış arıyor olmaktan kaynaklandı diye düşünüyorum. Ben o dönem TÖS’le de orada ilişki kurmuştum Türkiye Öğretmenler Sendikası zaten dernek yönetimine geçtikten sonra artık daha Elazığ’daki demokratik mücadelede pozisyonu olan insanlardan birine dönüştük zaten sosyal çevremiz de iyiydi. Yani Adana ve Mersin’deki sözüne ettiğim sosyalite eksikliği meselesi çok sosyal olamamakla ilgili bir şeyden ziyade ötelenmiş olmaktan gelen bir şeydi yani işte aranıyor olmaktan.”

Öğretmenlerle çok özel hukukumun olduğunu hatırlamıyorum. Ben çünkü gene tercihler üzerinden siyasal tercihler üzerinden ilişkimin olduğu öğretmenler vardı. Mesela bir tane öğretmenimiz yeni gelmişti 1972 artık bu. Bizim İbrahim’in okul arkadaşıymış, Kaypakkaya’nın. Mahirler öldürüldüğü zaman 30 Mart 1972’nin ertesi gün olabilir ya da bir gün sonrası olabilir yani hangi güne denk geldiğini hatırlamıyorum ama sınıfa girdiğimizde ben duyuru yapmıştım sınıfta. Bugün sınıfta gülmek, türkü şarkı söylemek yasak diye duyuru yapmıştım. Tesadüf olacak benden sonra yani konuşmamın derse başladı ve ilk iki derste o bizim öğretmenin o dediğim öğretmenin dersiydi ve o da iki saat ders yok kendi kendinize çalışın dedi. O da çok acı çekiyordu demek ki. Birinci teneffüste gene Palulu olduğunu hatırladığım Ahmet diye biri bağda güller açıyor diye bir türküye başladı ben de hemen ulaştım kendisine boks yapıyorum yumrukladım öğretmenler gördü disipline götürdüler bizi filan vesaire. Öğlen yemeği için çıkacağız bu dediğim Ahmet dışarıdan okulun içine geldi ve beni buldu hadi gidelim dedi dışarıda hesaplaşalım kozumuzu paylaşalım dedi. Ben de olur dedim hadi gidelim dedim düştüm onunla beraber gidiyorken işte az önce söz ettiğim boksör arkadaş H.T. dışarıdan içeriye geliyordu ve şey dedi sakın çıkma dedi çünkü dedi bütün Palulular toplanmışlar dedi. Onlarca Palulu dışarıda dedi linç ederler dedi bu durumda dedi çıkma dedi. Tabi biz artık erkekliğe bok sürdük o konuda çocuğa dedik hani şimdi öğlen zamanı olmaz akşam çıkışta hallederiz dedik kozlarımızı paylaşırız dedik. İşte o arada Atatürk Lisesi’ne haber gönderildi Ticaret Lisesi’ne haber verildi işte yan taraftaki liseye haber verildi sınıftaki okuldaki birkaç arkadaşız onlar işte atölyelerde sopa yaptılar bir şeyler yaptılar falan filan böyle herkes hazırlandı kavgaya. Ve biz akşam beş gibi çıktığımızda altı yedi kişiydik. M.Ş.,Y.Ç., M., Ö., beş altı kişiyiz yani çok fazla değiliz, etrafımızı sardılar. Söz konusu Ahmet geldi benimle bana diklenmeye kalktığında yine seri bir şekilde karşılıkla onu indirdim o boksa gitmenin avantajıyla orada yumruklarla falan. Ama asıl ürkütücü olan bizim M.Ş. pat diye şurasından bir sustalı çekti böyle Yeşilçam filmlerinde gördüğümüz gibi, hani yakarım yıkarım muhabbeti ile, saldıramadılar. Yani devrimciliğin de işte Denizlerin falan o büyük saygınlığı ürkütmüştü onları o büyük kalabalığa rağmen saldıramadılar. Fakat sonra durumu fark ettiler ki biz çok azız onlarca kişi saldırmaya başladı. Onlar saldırınca bizim taktik gereği Ticaret Lisesi duvarın arkasında aldırdığımız Atatürk Lisesi’ndeki öğrenci arkadaşlarımız Elazığ Lisesi’nden çıktılar birden birkaç yüz kişilik bir Mohaç Meydan Muharebesi yaşanır hale geldi. Bunlar hazırlıksız oldukları için sopalar bizimkilerde falan böyle mahalle araları, sokak araları kovalamacaya kavgaya dönüşmüştü. O dönem başladı işte bu tür kavgalar. Öğretmenlerden de dediğim gibi sadece o öğretmen vardı iyi gördüğüm iyi bildiğim. Kalanlar esas olarak bir hatıra biz iz bırakacak öğretmenler değillerdi bende yani.”

“(İz bırakan öğretmenin) Adını hatırlayamayacağım.”

Ankara’da önce Türkiye Gençlik Birliği kurulmuştu Perinçekçilerin kurduğu dernekti ama gideceğimiz bir başka dernek o anda yoktu. Çünkü ADYÖD yani Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği kapatılmıştı, Öcalan’ın da yönetimde olduğu dernekti. THKP/C geleneğinden gelen kadroların dernek çalışması vardı nitekim o zaten yanlış aktarılan bir isim, 1 Haziran 1975’te Ankara Yüksek Öğrenim Derneği AYÖD olarak kuruldu. Zaten daha sonra orayı mekân edindik ilişkiler ve bazı çalışmalar anlamında. Ankara’ya geldiğimde parti taraftarı sadece iki üç arkadaş vardı bunlar yurtdışından gelen, yani nasıl demeli orada üniversite sınavlarına girmişler kazanmışlar burada herhangi bir okulu işte Siyasal Bilgileri, Gazi Eğitim Enstitüsü, Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni kazanıp gelen arkadaşlardı. Güner Alakoç öncelikle benimle bu arkadaşları buluşturdu ve bir gençlik komitesi kuruldu. Yani Ankara örgütlenmemizin ilk ayağı Ankara il gençlik komitesi şeklindeydi ve bu arkadaşlarla birlikte kurmuştuk Güner Alakoç’un sorumluluğunda. O dönemde yeni tahliye olanlardan bir arkadaşımız da Elazığ’a gelmişti o faaliyet için daha önce benim kurduğum ilişkileri devretmemi rica etmişti, tekrar Elazığ’a gittim.”

Geleneğin Belleği Ana Sayfa