Mete Dalgın (M.D:) (1962) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Devim GECE (D.G:)
Görüşmeden Öğrenci Hareketleri ile ilgili bölüm:
Benim birader o zaman Tarsus Lisesi’nde okuyordu bitirmemişti, onun bir arkadaşı gelmişti. O arkadaş bahsetti, devrimci hareket şu, üç tane akım var esas olarak, bunlar bunlar!
“Siz hangisindensiniz?” dedim. “Bizim ismimiz yok, kendimize isim vermiyoruz ama bizim düşüncelerimiz bu, önderimiz de İbrahim Kaypakkaya,” dedi, anlattı. “Ne okuyayım?” dedim. Bana önce Komünist Manifesto’yu verdi, “bunu oku,” dedi, “iyi” dedim! Sene 1974, o zaman, Adana’da lise sondayım. Onu okudum hoşuma gitti. Ona “İbrahim’le ilgili bir şeyler versene,” dedim. Bütün yazıları o zaman çıkmamıştı, el yazısı bir şeyler verdi onları okudum… Sonra ilişki koptu. Fakat benim kafamda devrimcilik var! …1975’de liseyi bitirdim… Benim gönlümde İstanbul var. Ertesi sene kendim hazırlandım. 1976’da İstanbul Edebiyat Fakültesi’ni kazandım, Sanat Tarihi Bölümü’nü yazmıştım, okula başladım…
O zaman babam “oğlum liseye kadar okudun, okulu da kazandın ama bundan sonra kendi çabanla okuyacaksın, seni okutmaya gücüm yetmez,” dedi. Ablam dayımın oğluyla evliydi, o da Kayseri’de bir firmada çalışıyordu, İstanbul’da da nakliyat şirketi vardı. Bana “madem Edebiyat Fakültesi’ni kazandın İstanbul’daki ofiste çalışacaksın,” dedi. Ben öğrenciliğime aynı zamanda bir işe girerek başladım… Bir buçuk yıl orada çalıştım… Bu arada tabii istediğim bölüm olmadığı için bir daha sınava girdim. İktisat Fakültesi’ni kazandım, İstanbul İktisat. Tabii okul değiştirdik ama biz ondan sonra okumadık! Yani benim siyasi mücadeleye başlamam, işin bilincine varmam İstanbul’a geldikten sonra İstanbul’daki öğrencilik yıllarımda oldu. Ama gönlümde ta 1974’ten beri bu Hareket olduğu için, TKP-ML olduğu için çok çabuk adaptasyon sağladım. İstanbul’da ilk önce altı ay kimseyle ilişki kurmadım, Aksaray’da bir öğrenci evinde kalıyorduk, yani bir ev tutmuştuk, o ev soyuldu. Ondan sonra bende gittim Niğde Yurduna, o zaman Dev-Yolcuların elindeydi orası. Benim kimseyle örgütsel ilişkim olmadığı için normal sıradan bir devrimci olarak girdim oraya, iki-üç ay da orada kaldım fakat saldırılar, polis baskısı vesaire çok oluyordu. Sonra tesadüf Aksaray’da, Kadırga’da Adana Erkek Lisesi’nden bir arkadaşımla karşılaştık, o da Tarih Bölümü’nde okuyordu. “Ya gel bizim yurtta kal,” dedi, kaçak olarak kaldım Kadırga Öğrenci Yurdu’nda. O zaman siyasi çalışma yapıyordum, gidiyordum tartışmaları dinliyordum ama kendimi belli etmiyordum, açığa çıkarmıyordum, çünkü düşüncemi açığa çıkardığım anda Dev-Yolcular beni kapının önüne koyardı… [Sonra] İstanbul’dan Adana’ya geldim, Adana’da genellikle devrimci mücadelede profesyonel olarak çalıştım… Devrimci yaşamımda hiç fotoğraf çektirmedim, polise belge vermeme anlamında hiçbir arkadaşımızla hiçbir şekilde resim çektirmezdik ki doğru bir şeydi bana göre. Tam hatırlamıyorum ama bir örgütlenme kitabında okumuştum zannediyorum Lenin’in, “iyi bir ajan üç yıl yaşar,” diye, biz de onu ilke edinmiştik! Diyorduk nasılsa biz ya öleceğiz ya içeri düşeceğiz, onun için düşmanın eline belge vermeyelim! Yani kendimizi bu davaya adadığımız için kendimiz için hiçbir şey istemedik.