Metin Yılmaz (M.Y:) (1962) ©2017 Onur Vakfı
Devim GECE (D.G:)

Görüşmeden Gecekondu Hareketleri ile ilgili bölüm:

 

Derince’de Erzurum Mahallesi denilen bir alandı, dağın eteklerinde hazine arazisi üzerinde gecekondular yapıldı.

M.Y: Benim bulunduğum alanda da, özellikle 1 Mayıs Mahallesi sanırım örnek alınarak gecekondu mahallesi oluşturma çalışması oldu. Derince’de Erzurum Mahallesi denilen bir alandı, dağın eteklerinde hazine arazisi üzerinde gecekondular yapıldı. Başından itibaren yapılma sürecinde hem parti hem de ben yer aldım, görev aldım. Yani inşaatların oluşmasından, inşaatlarda işçilikten, bazen büyük inşaatlardan demir çalmaya kadar bir sürü şeyimiz oldu, girişimimiz oldu, gece nöbet tuttuk yıkılmaması için ve yani belki tabi 1 Mayıs Mahallesi ya da 18 Mayıs Mahallesi kadar büyük değil ama o bölge ölçeğinde fena sayılmayacak bir gecekondu mahallesi oluşturulmuştu, iki üç sokaklık bir mahalleydi orası. O çalışmayı diğer siyasetlerle de birlikte yaptık, gene bir gecekondu mahallesi, komite kurulmuştu, Derince’de siyaset yapan, bizim de halk safında gördüğümüz diğer siyasetlerle birlikte bir komite oluşturuldu ve işin organizasyonu ve savunması onlarla birlikte yapıldı.

D.G: 26 Temmuz Perşembe tarih, Onur Vakfı’ndayız Kadıköy Rıhtım’da, İçeride İsmail Göksu ağabeyimiz var. Ben görüşen kişi Ufuk Demirbilek, aynı zamanda kamerada. Metin ağabey senin çocukluk dönemlerinle başlayalım diyorum, yani çocukluk, ergenlik, gençlik, bu ilkokul, ortaokul ve lise süreçlerini bugün konuşalım. Politik mevzulara hiç girmeyelim, onları bir sonraki görüşmemize atalım. Nerede doğdunuz, kaç yılında doğdunuz ve nasıl bir ortamda dünyaya geldiniz? Biraz böyle kendinizi ilk böyle hatırlamaya başladığınız yılları, ailenizi, annenizi babanızı, kardeşlerinizi konuşmaya başlayabiliriz ama ilk olarak nerede doğdunuz ve kaç yılında doğdunuz? Biraz o doğduğunuz yerlerle biz geçmişe, bayağı geçmişe gidelim.

D.G:: İstanbul’da 1 Mayıs Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gülsuyu Mahallesi ve benzeri gibi semtler var, mesela Ankara’da da 18 Mayıs Mahallesi var, bu gibi mahallelerde işte halkın konut ihtiyacını karşılanmaya dönük birtakım çalışmalar oldu, kolektif çalışmalar, sol da bu çalışmalar içerisinde yer aldı. Mesela sizin hareketinizin bu gibi mahallelerde ne gibi çalışmaları oldu? Bu yerleşim yerlerinin oluşmasında bireysel katkınız hiç oldu mu? Olduysa nasıl gerçekleşti? Hareketinizin bu yerlerdeki çalışmalarıyla ilgili bir şeyi var mı, sizin bir bilginiz var mı ya da bir gözleminiz, ne söylemek istersiniz?

M.Y: Şimdi bu büyük kentlerdeki gecekondu mahallelerine ilişkin bir çalışmam ya da tanıklığım olmadı, 1 Mayıs ya da işte 18 Mayıs Mahalleri’ne ilişkin. Ama benim bulunduğum alanda da özellikle 1 Mayıs Mahallesi sanırım örnek alınarak gecekondu mahallesi oluşturma çalışması oldu. Derince’de Erzurum Mahallesi denilen bir alandı, dağın eteklerinde hazine arazisi üzerinde gecekondular yapıldı. Başından itibaren o yapım, yapılma sürecinde hem parti hem de ben yer aldım, görev aldım. Yani inşaatların oluşmasından, inşaatlarda işçilikten, bazen büyük inşaatlardan demir çalmaya kadar bir sürü şeyimiz oldu, girişimimiz oldu, gece nöbet tuttuk yıkılmaması için. Ve yani belki tabi 1 Mayıs Mahallesi ya da 18 Mayıs Mahallesi kadar büyük değil ama o bölge ölçeğinde fena sayılmayacak bir gecekondu mahallesi oluşturulmuştu, iki üç sokaklık bir mahalleydi orası. O çalışmayı diğer siyasetlerle de birlikte yaptık, gene bir gecekondu mahallesi, komite kurulmuştu, Derince’de siyaset yapan, bizim de halk safında gördüğümüz diğer siyasetlerle birlikte bir komite oluşturuldu ve işin organizasyonu ve savunması onlarla birlikte yapıldı. Tabi ama şey yani gecekondu mahallesi kültürü 1 Mayıs’tan dolayı belki bize daha yakın olduğu için ya da biz biraz daha belki kitlesel olarak da fazla olduğumuz için biz daha çok yer aldık ve daha çok görev aldık. Gecekondu mahallesinde ikamet edecek insanların da çoğu bizim taraftarımızdı sanırım. Öyle bir çalışmada yer aldık. O çalışmanın kurallarını koyduk, örneğin şeyi hatırlıyorum, bekârların ev sahibi olamayacakları, ondan sonra gecekonduların satılamayacağı, kat çıkılamayacağı gibi bazı kendimizce kurallar koymuştuk.

Bizim varlığımız döneminde yani 12 Eylül’e kadar o kurallara sadık kalındı ama daha sonra (gülüyor) hepsi ya sattı ya da kat çıktı.

D.G: Peki, bu gibi mahalleler oluşturulurken, örneğin Erzurum Mahallesi, diğer sol yapılarla nasıl ortaklaştınız, böyle çelişkileriniz hiç oldu mu, arazilerin bölüşümü olsun, konutların yapımı olsun, önceliğin tanınması olsun ve benzeri gibi konularda?

M.Y: Ufak tefek sıkıntılar yaşanıyordu ama böyle çok o eylemliliği bozacak ya da oradaki iş birliğine, dayanışmaya gölge düşürecek sıkıntılar olmadı, yani öyle bir sorun yaşamadık. Büyük ölçüde sorun o mahallenin oluşturulmasıydı zaten, biraz da yani kitlesel olarak da bizim çok güçlü olduğumuz, egemen olduğumuz alanlar olduğu için ya da o işe sahip çıkan halktan insanların da birçoğu bizim tarafımızdı, çok sorun yaşamadık. Ama tabi bu muhtemelen bizim oraya has bir şeydir, bizim yaşamadığımız çelişkilerdir, başka alanlarda yaşandığını, oranın tarihlerini okuduğumuzda görüyoruz. Özellikle 1 Mayıs Mahallesi’nin tarihini falan okuduğumda diğer siyasetlerle sıkıntıların yaşandığını biliyorum ama Derince’de benim hatırladığım çok ciddi şeyler olmadı. Tabi sonuçta o siyaset… siyasetler arası rekabet her ne kadar tatlı sert yürüse de sonuçta bir rekabet ve bazen anlamsız yerlere varabiliyor, bazen siyasal ideolojik hattan sıyrılıp kişiselleşebiliyor, yani oradaki insanların tutumuna bağlı olarak da gelişen sıkıntılar olabiliyor ama genel olarak yaşanmadı. Dediğim gibi yani orası böyle çok, ilişkilerin çok sertleştiği bir yer değil, daha çok, birbirine insanların daha çok ihtiyaç duyduğu, hani politika içerisinde politikleşme dediğim bir şey var, siyaset, yani toplum politikleşiyor ama onun içinde biz de fazla politikleşiyoruz, siyasetler arasındaki ilişkiler keskinleşiyor böyle olduğunda. Yani İzmit çok yaşamadı bu sıkıntıları.

D.G: Peki siz bu Erzurum Mahallesi ve diğer mahalleyi oluştururken sene kaçtı ve mevsim neydi?

M.Y: 79, 78-79 yılları falandı yani, 79 yılıydı yanılmıyorsam.

D.G: 79’da.

M.Y: Mevsim neydi? Muhtemelen… şimdi tam hatırlamıyorum ama…

D.G: Yaz olsa gerek.

M.Y: Yaz ya da ilkbahardır ya da sonbahardır yani çok öyle kötü hava koşulları yoktu.

D.G: Peki, bu gecekondular gerçekten de yani bir gecede yapılan kondular mı oldu yoksa yani ne kadar sürdü ne kadar zamanda yaptınız?

M.Y: Valla tabi bir gecede olmamıştır ama yani çok kısa sürede gerçekleştiği de kesin. Yani adını çağrıştıracak kadar bir kısa süre, çünkü devletin ilgisini, dikkatini çekmeden yapılması, bitirilmesi ve tahkim edilmesi gerekiyor ki hani bir noktadan sonra müdahaleyi çok şey yapamasınlar, gerçekleştiremesinler diye, çünkü biraz da oldubittiye getirilen şeyler bunlar. O yüzden de sanırım çok kısa sürede oldu ama tabi adı üzerinde gibi bir, bir gecede değildir.

D.G: Peki bu mahallelerin oluşturulmasındaki planlamayı nasıl yaptınız, nasıl bir yol haritası izlemeye karar verdiniz? O karar alma süreçleri nasıl gerçekleştirildi? Bir korkularınız, kaygılarınız var mıydı? Bir de kimler vardı yanınızda, hangi arkadaşlarınız? Özellikle yani…

M.Y: Şeyin planlanmasında…

D.G: Parti olarak, hareket olarak?

M.Y: Mahallenin oluşumunun karar mekanizması içerisinde ben yoktum, yani sanırım daha il komitesi ya da bölge düzeyinde arkadaşlar gerçekleştirmişti ama işin pratiğinde ben vardım. Planlamaların, yani o karar aşamasının nasıl gerçekleştirildiğini falan hala bilmiyorum ama kentsel anlamda bakıldığında bir plan söz konusu değildi tabi. Yani çok düzgün, iki tane, iki üç tane sokak vardı, o sokağın sağı, solu, kenarlarında o gecekondular yapıldılar, gecekondular aşağı yukarı standarttı, toplu konut gibi yapılmıştı. İşte kullanımına ilişkin kuralları koyduk, bekârlar alamayacaktı, işte satılamayacaktı falan. Onun dışında yani kentsel kaygılarımızın olması çok mümkün değil, çünkü yani o konuda bir birikimimizin olmadığını düşünüyorum. Özellikle ben çok gençtim, yani kent, kente ilişkin, bir kent yönetimine ilişkin ya da kent oluşturmaya ilişkin ne okumuşluğum ne yazmışlığım vardı, herhangi bir birikime sahip değildik. İçimizde bizden daha yaşlı, daha birikimli arkadaşların da böyle bir yeteneğe ve birikime sahip olduğunu sanmıyorum. Yani muhtemelen kabaca bir kent nasıl olur? Düzgün sokaklar olsun, işte mesela bir altyapısı yoktu hatırlamıyorum yani kanalizasyon sistemi şu bu, çünkü kent örgütlenmesinin çok dışında bir yer, kanalizasyon hizmetini de alsan alsan belediyeden alırsın, işin içinde belediye olmadığı için muhtemelen tuvaletler arkada kendilerinin açtıkları çukurlarla gideriyorlardı. Ya da daha sonra emrivakiiyle su bağlanıyordu belki ki başka, suyun başka bir yerde taşındığını hatırlıyorum kuyulardan ya da çeşmelerden. Biraz emrivakiydi, yani kente ilişkin bir kaygıyla yani kent oluştururken kente ilişkin kaygı ve birikimler söz konusu değildi açıkçası.

D.G: Yanınızda hangi yoldaşlarınız vardı bu çalışmayı örerken, bu karar alma süreci olur, işçilik olur?

M.Y: Karar alma sürecindeki arkadaşları yani işte kim vardı o zaman? K. vardı, K.E. …. S. ağabey yoktu, U.E. onlar vardı, hatırladığım bunlardı, M. diye bir arkadaşımız vardı, bunlar gençliğin dışındaki arkadaşlardı. C.  diye bir arkadaşımız vardı, Uzun diye çağırıyorduk, bir de yerel bizim gençlik örgütlenmesinden gençlik içersindeki arkadaşlar vardı. Onlarla gece nöbet tutuyorduk, işte inşaatında çalışıyorduk, su taşıyorduk şeylere, inşaatlara, gece de dediğim gibi güvenliğini alıyorduk.

D.G: Peki, mesela İstanbul’da 1 Mayıs Mahallesi’nin adı daha sonrasında Mustafa Kemal Mahallesi olarak değiştirildi. Bu değişiklik bir tesadüf müdür yoksa bu gibi mahallelerin kuruluşunda katkısı olan hareketinizin Mustafa Kemal hakkındaki değerlendirmelerinin bir sonucu mudur, ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

M.Y: E tabi hiç öyle değildir, Mustafa Kemal hakkındaki değerlendirmelerimizle… onun, şey, bir mahalleye adını verecek sempatiyi taşımıyor Mustafa Kemal bizim nezdimizde. O olsa olsa bir yenilgi sonrası yani düşmanın bizim için en ağır isimlerden birini vermesidir. Çünkü Mustafa Kemal’i benim bağlı olduğum hareket hala herhalde faşist olarak değerlendiriyordur, yani onu bir halk kahramanı olarak görmüyor. O yüzden de bir mahalleye ismini vermesi mümkün değil ya da bu işe sıcak bakması mümkün değil. Ama 12 Eylül’den sonra özellikle bu kültürel, bu bizim sahip olduğumuz kültüre karşı devletin bir itibarsızlaştırılması, yenilgiyi, yani bir bayrak dikmesi gibi, aslında bizim kendimizi en iyi hissettiğimiz alanda, alana, bizim hiç sevmediğimiz birinin ismini vermesi sanırım böyle bir duyguyla yapılmıştır. Yani hem bizim yenilgiyi kabul etmemiz ya da onun yendiğini gösterir gibi bayrak dikmesi anlamına gelir, biraz öyle bu… Tabi ağırına gidiyor, çünkü senin emek harcadığın yani niyetin, yöntemin, anlayışının ne olursa olsun doğru ya da yanlış, eksikleri fazlaları şimdi tartışılabilir bunlar tabi, bir hem kentleşme açısından hem siyaseten, hem örgütlenme açısından bunların hepsi tartışılabilir.

Ama sonuçta harcadığın bir emek var ve o emeğin üzerine inşa edemediğin bir yapı var ya da düşman tarafından ele geçirilmiş bir yapı var ve o yapı bir süre sonra ismiyle ve mahalle kültürüyle sana karşı kullanılıyor. Bu tabi ağır bir durum, benim açıkçası ağırıma gitti, çünkü ben aynı şeyi İzmit’te de yaşadım. Ben cezaevinden çıktıktan sonra o bizim oluşturduğumuz, kendimizi iyi hissettiğimiz gecekondu mahallelerinde uyuşturucunun, fuhuşun yaygınlaştığını ve özelikle oradaki eski arkadaşlardan o dönem içeriye girmeyen arkadaşlardan aldığım bilgilerde mesela İzmit’e ve Derince’ye gelen bütün polis tayinlerinin o bölgelerde ikamet ettirildiğini, özellikle oralarda ev bulunup yeni gelen polislere oralarda yerleştirildiğini öğrendim. Ağırıma gitti tabi, yani sonuçta biz, ben o mahallelerde bir yılbaşı gecesi bir kahveye gidip kumar oynanırken durdurduğumu ve yoz kültüre karşı bir bildiri hazırlamıştık, onu okuduğumu hatırlıyorum, o yüzden de kadınlar bizi çok severdi mesela mahallenin kadınları, kocalarına kumar oynatmadığımız için (gülüyor) bizi çok severlerdi. Böyle bir çalışmadan sonra işte aynı alanın, yani dönüştürdüğümüz alanların bize karşı kullanılan üs bölgeleri haline getirildiğini gördüm, bu da sıkıntılı tabi, üzücü bir durumu, ben de çok üzülmüştüm.

Geleneğin Belleği Ana Sayfa