Muzaffer Bal (M.B:) (1948) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişiler: : Yücel DEMİRER (Y.D:) Devim GECE (D.G:) Özer İNAL (Ö.İ)
Görüşmeden Öğrenci Hareketleri ile ilgili bölüm:
‘Şimdi, okuyacağım liste var, bu listeyi okuduğum zaman bu öğrenciler yarından itibaren, hatta tören bittikten sonra okulu terk etsin hemen, sizi istemiyorum burada’ dedi.
M.B: Lise son sınıftık, 68 şeyinde. İşte şey yapmaya başladık, İşçi-Köylü satmaya başladık, Garbis de satıyor ben de satıyorum. Diğer arkadaşlar da satıyordu. İşçi-Köylü ve Aydınlık daha sonra Aydınlık hatta şey oldu. İşçi-Köylü gazetesi satarken ben Garbisle genellikle çıkardım, fabrika önlerine çıkardık, Şeyde, İstinye’de Kavel kablo fabrikası var, ondan sonra Belde-San var, Türkay kibrit var, bir de altta, deniz kenarında tersane var. Daha yukarıda da taş ocakları var niye bu kadar detay gösteriyorum, çünkü buranın çalışan işçileri hepsi birbirinden farklı bir yapıda oldukları için işte gidiyorduk Belde-San daha çok ilgi gösteriyordu, Belde-San işçileri çünkü Hisarüstü’nden, gecekondudan Belde-San’da çalışanlar vardı, onlar alıyordu diğerleri de alıyordu. Belde-San biraz farklıydı ama Türkay’la şey, Kavel kablo yani çok almıyorlardı, bakmıyorlardı bile.
M.B: “Garbislerle tanıştım, Garbisler kitap alışverişi yapıyorlar, kitap getiriyorlar, okuyorlar. Eğitim çalışmaları filan başladı o ara bizim sanat okulunda, sanat okulları üniversite alınmıyordu, belli bölümler alınıyordu. Mesela bizim okula bir tek makine mühendisliği alınıyordu, diğerleri alınmıyordu ve bunun üzerine direnişler döktürdük okulda, direniş komitesi başkanlığını yaptım ben orada, bir buçuk ay okulu işgal ettik.”
“O dönem sanat okulunun üniversitelere, tüm üniversitelere alınması için boykotlar hatta bütün İstanbul çapında hatta yer yer bazı İstanbul dışındaki illerde de devam eden direnişler, yürüyüşler oldu. Bizim avantajımız biz işgal ettik okulu yani öğretmen topladık, öğrenci topladık. İki tane kapısı vardı iki kapıya da nöbetçiler bıraktık müdür de içerideydi, müdürün evi de içeride. Gıcıklık olsun diye bizim arkadaşlar kimlik istiyorlardı. Direniş bir şekilde bazı haklar kazandı, imam hatip liselerinde şu anda bütün üniversitelere giriş şeyi orada kazanıldı, onu da sanat okulu olarak kabul ediyorlardı. Bizim o direnişlerin sonucunda aldılar o hakkı da yani biz kendimize yaparken onlara da yapmış olduk. Direnişler bitti, Dev-Genç’ten arkadaşlar geliyordu bizim tam okulun karşısında kafe gibi bir şey vardı oraya oturuyorlardı, Ömer Ayna filan gelmişti hatırladığım kadarıyla. Yani ihtiyacınız var mı, direnişi sürdürürken size bir saldırı oluyor mu, biz Dev-Genç olarak size takviye yapalım mı filan diye sormuştu. Öyle bir şey olmadığı için yok dedik normal gidiyoruz, direniş bitti şimdi İstiklal Marşı ile okulu yeniden açtı müdür hepimizi topladı dedi, ‘Şimdi, okuyacağım liste var, bu listeyi okuduğum zaman bu öğrenciler yarından itibaren, hatta tören bittikten sonra okulu terk etsin hemen, sizi istemiyorum burada’ dedi. Biz birbirimize baktık işte direniş komitesinde olanlar artık ben başta zaten kendimi gidiyor hissediyorum, listeyi okudu biz yokuz, direnişe hiç katılmayan 4 tane öğrencinin adı var, ‘Bunlar çıksın’ dedi. Çıktılar, yanına aldı, dedi ‘Arkadaşlar, bu arkadaşlarınız hain, burada bütün öğrenciler direnişe girdi, işgal etti bana da eziyet ettiler, aileme de eziyet ettiler tanıdıkları halde kimlik sordular, belli saatten sonra içeri almadılar ama kendi hakları için mücadele ettiler. Bu 4 kişi ihbarcılar, bunlar bana liste getirenler. Ben bunları bu okulda görmek istemiyorum, nereye giderlerse gitsinler beni ilgilendirmiyor’ dedi.
Öyle de bir anı yaşadım. Sonra Garbislerle tanıştım ve Garbislerle uzun şey, İşçi-Köylü gazetesi, şu bu… Boğaziçi Üniversitesi’nde bir şeyler oluyordu, konferanslar vs. Biz rahatlıkla girip çıkıyorduk, o zaman serbestti, kırmızı oda diye bir oda vardı orada konferanslar veriliyordu.”