Sabri Koçyiğit (S.K:) (1942) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Gülay KAYACAN (G.K:)

Görüşmeden Toprak İşgalleri ile ilgili bölüm:

Neyse aradan bir 10 gün falan geçti bölge komitesinden işgale onay geldi, biz yerel komite toplandık durum değerlendirmesi yapıyoruz.

S.K: O Deşt denilen bir mezradır, Sin köyünün mezrası nahiyenin merkezi ama. Orada boş arazi var %95’i dağlık %5’i düzlüktür anca buradaki köylüler kendi un ihtiyaçlarını Elazığ’dan un çuvalları getirip oradan ekmek ihtiyaçlarını temin ediyorlar, o tarlanın etrafında 5-6 tane ev var ya bu önünüzdeki tarlayı niye ekmiyorsunuz diyorum o mezradaki köylüler diyorlar ki orası bizim değil devletin, niye devletin?Tabi bizim köylüler diyor ki bizim gücümüz yetmez biz burayı işgal edemeyiz orası ulaşımı olan, günlük araç şehir merkezine gidip geliyor, 2 tane 3 tane kahvesi var lokantası var, 3-4 tane bakkalı var o çevre köyler oradan ihtiyaçlarını temin edip gidiyorlar, merkezi bir yer sayılıyor, çevre köylerde orada bir yerlerinin olmasını istiyor ama yer devletin. Şimdi o yerdeki köylülere diyorum ki işgal edin yok gücümüz yetmez diyorlar yani biz burada 5-6 eviz, buna güç lazım, köylülere diyorum ki bakın çevre köyler herkes burada bir dükkanının işyerinin olmasını istiyor, sizin dediğiniz doğru orada 3-5 evin olmasıyla oranın işgal edilmesi zor, işgal edebilmek için kitlesel olmak lazım. Bu köylülerde buradan yer sahibi olmak için can atıyorlar yani bunlardan kitle oluştursak işgal yapsak, işgal sonrası burada işgalciler arası eşit paylaşıma razı mısınız? Yani biz köylüler arasında kavga çıkmasını istemeyiz sonra siz burası dedemizden kalma bizim yerimiz deyip de bu işgalcilere itiraz etmezseniz kitlesel oluşturulur. Onlar zaten kendilerinin değil kabul ediyorlar, ısrarla kabul ediyorlar. Neyse aradan bir 10 gün falan geçti bölge komitesinden işgale onay geldi, biz yerel komite toplandık durum değerlendirmesi yapıyoruz. Köydeki kitleyi katmamız için kitleye ulaşmamız lazım, her köyden birer tane temsilci çağırdık, toplantı yapacağız köylülerle. Ulaşım rahat olsun diye karakolun yanındaki bir kahveyi yani Deşt ’de ki bir kahveyi tespit ettik toplantı yerine. Köylülerden haber verdiğimiz temsilciler geldiler, toplantı saati geldi bende kahveye girdim karakol komutanı orada oturuyor, astsubay, köylüler şapkalarının altından bana gizli gizli kaş göz ediyorlar, bunun yanında biz konuşamayız diyorlar, e doğruda. Neyse oturdum komutanım dedim bugün burada toplantımız var bize müsaade et dedim, adam sanki ben izin istiyormuşum gibi ‘’ e yapın toplantınızı’’ dedi, dedik ‘’ yok bizim yerel toplantımız, yabancıların olmaması lazım, sen kahveyi bize bırak’’ dedik yani ben kibarca teklif ettim o dedi ki ‘’ ben çay söyledim, çayım gelsin içim gideyim’’ dedi, çayı geldi, çayı yarı etmeden kalktı gitti komutan. Köylüler oxx be dediler rahat bir nefes aldılar, başladık konuşmaya, toprak işgalinin propagandasını yapıyoruz, her temsilci kendi köyünün örgütlenmesini yapacak, işgale katılacakların isim listesini alacak ve bizde örgüt olarak her köyde gece düzenleyeceğiz katılım olsun diye.

S.K: Yani kadın erkek ayrımı yok geceye herkes katılsın diye de her köye gece düzenleme saati tespit ettik. Geceye bizim aşık kimdi…Rençber bir tane de daha oda zazaca biliyor şuan da adını çıkaramadım, yerelde bir tane Rençber var o yerel Hozatlı ötekinin ismini şuanda çıkaramadım, 3 tane aşıkla da her köyde gece düzenledik. Biz önce işgalin propagandasını yapıyoruz, katılımın listesini hazırlıyoruz sonuçlarını kitleye açıklıyoruz peşinden de ozanlar konser veriyorlar o şekilde iki ay köylerde çalıştım.Şey kararı alınmıştı 5 tane traktörle işgal yapacağız yani tarla sürümü, niye 5 tane, devlet haber alıp bastırmadan biz işi bitirmiş olalım, 150 teneke buğday ekeceğiz, buğdayın parasını nakit veya aile olarak işgalciler karşılayacak bunu tercih etmelerinden ben sorumluyum. 5 tane traktör, 150 teneke buğday ve bölgedeki taraftarlarımızın katılımını da Orhan Bakır üstleniyor.

S.K: İşgal günü geldi yaklaştı bölgede Orhan Bakır 150 teneke buğday bulamıyor yani adamlar reçberlik yapmıyor kidediğim gibi hep dışarıdan satın alarak, ne yapıyor işte keçisini satıyor, koyununu satıyor güya çalışarak dışarıdan alıyor. Bir haber gönderdi 150 teneke buğday bulamadım, 120 teneke arpa Elazığ’da o olur mu? Ya oda tahıl oda tahıl buğday olmazsa arpa olsun dedik. İşgal gününden bir gün önce 5 tane traktör 120 teneke de bu arpayı Deşte getirdiler, arpayı bir yere indirdik stok ettik, traktör sürücülerini orada ki evlere misafir verdik ki sabahlasınlar. Traktör sahipleri kaldıkları evde işgalin kanunsuz olduğunu öğreniyorlar mı? Şimdi orada da Orhan Bakır’ın eksikliği yani onlara işi ayrıntılı anlatıp ikna edip göndermesi yerine işte öyle alelade göndermiş, onlarda köylü işte ya örgütlüdür ya değildir onu da tam bilmiyorum. Bunlar kaldıkları evde işgalin kanunsuz olduğunu öğrenince gece motorlarına binip kaçıyorlar mı, sabah kalktık traktörler yok. Biz 5 tane traktörle daha devlet güçleri müdahale etmeden bitireceğiz derken temelli traktörsüz kaldık.

S.K: Yerel komitede ki arkadaşlar köylülere diyor ki sabana koşun ya kimse reçberlik yapmamış saban da yok öküzde yok şimdi o köyde bizim bir arkadaş var, babası Hasan Hayri onun bir yarım traktörü var daha önce biz istemiştik vermedi. neyse yan tarafta bir mezra var, kızılçekinmi neydi orada da bir traktör var. Gittim o traktör sahibine biraz yalvar yakar biraz neydi aba altından birazda sopa gösterme neyse ondan razılık aldık o traktörü getirdik, lan bu traktör yetmez. Yani biz 120 teneke arpayı ekeceğiz 2 saat 3 saat içerisinde.yani kolluk kuvvetleri gelmeden biz işi bitirmek istiyoruz. Hasan Hayri’nin traktörünü karakolun bahçesinde sürükleyerek, insan gücü ile iterek tarlaya getirdik onunda anahtarı yok. Hasan Hayri’nin kahvede oturduğunu söylediler, Hasan Hayri anahtar istiyorum, zaten daha önce istemiştik vermemişti gene vermiyorum falan dedi. Tabi biz anlatıyoruz ‘’bak karakolun bahçesinden aldık traktör tarlada, sen anahtarı vermezsen düz kontak yaparım traktörün yanarsa mesuliyet almam, ver şu anahtarı’’adam vermiyorum dedi zorla cebinden çıkarıp masanın üzerine koydum.

S.K: Şimdi ben Hasan Hayri’nin şeyini anladım yani işgal sonrasında Hasan Hayri sorguya götürülürse niye traktörünü verdin diye soracaklar Hasan Hayri’de ben vermedim zorla aldılar demek için bütün kahvedekilerin duyabileceği yüksek ses tonuyla karakolun bahçesinde traktöre el koydum şimdi de anahtara el koydum diyorum Hasan Hayri’nin önünü açıyorum, anahtarı alıp geldik traktörü çalıştırdık. O arada destek için dışarıdan gelen 2 kişiyi karakol gözaltına almış, bizim insanımız yani karakolun etrafında etten halka oluşturduk, kişi muhatap değil bütün kitle sloganlarla gözaltına alınanların bırakılmasını istiyoruz. Tabi karakolda 8-10 tane jandarma var, karakol komutanı astsubay onları kuşandırdı karakolun güvenliğini alıyor, silahlı müfreze vs. biz ona aldırmıyoruz halen sloganlarla gözaltına alınanların bırakılmasını istiyoruz.Hasan Hayri bunları görüyor ulan birde baktık Hasan Hayri karakola girdi biz abluka altına almışız arkadaşların bırakılmasını istiyoruz tabi niçin girdiğini bilmiyoruz. Hasan Hayri girdikten biraz sonra bizim arkadaşlar.Neyse arkadaşları aldık tarlaya döndük biz sürmeye devam ediyoruz o arada biz karakolu muhasara aldığımızda bu takviye istemiş. 30-40 kişilik bir askeri birlik geldi önce karakolun etrafını onlar çembere aldılar bu sefer onlar çember kurdu tabi baktılar bizim karakolla işimiz kalmamış biz tarlayı sürmeye devam ediyoruz.Onların başındaki yüzbaşı mı asteğmen mi bilmiyorum karakoldakini de kendi birliğine katarak geldi bizim etrafımızda yarım ay kurdu, çember kurdu, sayı yetmiyor alan geniş hepsi kucaklayamıyor.karakoldaki jandarmayı da yanına alarak bizim etrafımızda yani kitle tarlanın etrafında halay çekerek sürüm devam ediyor onlar da yarım ay şeklinde çevirdiler orada askerler yere yattı gözdağı vermek için yani korkutmak için, kitle aldırmadı işgale devam ediyoruz, halayda devam ediyor yani kaç saat sürdü sürüm bilmiyorum tohumluk serptiğimiz alan bitti arkadaşlar bildirdiler artık sürülecek yer kalmadı. El koyduğumuz traktörler zarar görmesin diye tarlanın dışına attık yok kenarına yani hem işgal bitti hem de olası bir durumda traktörler zarar görmesin diye. O arada bir piyade birliği geldi, tarlanın dört bir köşesine makineli tüfekleri kurdular halka dönük, onlarında katılımıyla çemberi genişlettiler bizi tamamıyla çember içine aldılar.

S.K: Şimdi piyade birliği geldiğinde benim aranır durumda olduğumu bilen arkadaşlar orayı terk etmemi istediler dedim ‘’olmaz burada kitlenin önünde birinci piyonum, şimdi ben gidersem bizi bıraktı kaçtı diyecekler bu güvensizlik yaratır, bedeli ne olursa olsun ben gitmiyorum’’ dedim kaldım. O gelen piyade birliği ile beraber, jandarmayla beraber başlarında ki komutan artık şuan da bilmiyorum binbaşı mıydı neydi herhalde süngü taktırdı halkın üzerine saldı, dipçikle vuruyorlar, süngü taktılar ama süngüyü kullanmıyorlar. Silahların dipçikleriyle halka saldırdılar. Halkta kendini savunmak için yerdeki toprak kezekleriyle müdahale ediyor e tabi kezekle toprakla müdahale dipçik yanında zayıf kalıyor. Halk dağılmamak için kendisini o şekilde savunurken geri geri çekiliyor, bizim çember daraldı tarlanın ortasında etten blok oluşturduk omuz omuza.

S.K: Şimdi binbaşı diyor ki aranızda yabancı var, kimlik kontrolü yapın sizi serbest bırakacağım yabancıyı verin bize diyor, birey olarak öne çıkmıyorum arkadaşlarıma söylüyorum sloganla cevap veriyorlar ‘’aramızda yabancı yok, götürecekseniz hepimizi götürün’’ diyor kitle tabi arada itiş kakışlar sürüyor karşılıklı. Oradaki evlerden bir kadın kucağında bebek kitlenin içerisinde, bebek kitlenin sıkışıklığından mı kendi rahatsızlığından mı ciyak ciyak ağlıyor, hem biz etkileniyoruz hem de asker etkileniyor. Sloganlarla bebeğin annesinin bırakılmasını istedik binbaşı kimliğini versin gitsin dedi, kadın çıkardı kimliğini verdi. Etrafımızda oluşturulan asker kordonunda koridor açıldı kadın gitti çocuğunu bir eve bıraktı tekrar geldi direnişe dayandı, asker çemberine dayandı yani bizde hayret ettik askerde hayret etti yani gitmişken niye geri geldi, belki kimliğinden dolayı belki de bizim yanımıza dönmek için. Asker sordu niye geri geldin dedi ‘’ben arkadaşlarımın yanında yer almak istiyorum ‘’ dedi tekrar koridor açtı, geldi bize katıldı ama bize bir moral oldu kadını hepimiz alkışa tuttuk.

S.K: O arada yani yine o itiş kakış, ararsın arayamazsın şeyi devam ediyor, bir teğmen gitti binbaşının kulağına bir şey fısıldadı, o fısıltıdan sonra tabi biz duymuyoruz fısıltı şeklinde olduğu için o binbaşı şöyle bir etrafa baktı, tepelere bakıyor. Tepelerde de işgal dışında ki köyler çıkmış kuş bakışı işgali izliyorlar. zannediyorum ki o fısıltı da etraflarının çevrili olduğunu söyledi binbaşıya artık akşamda karanlık çökmek üzere yani hem karanlıkta orada kalamazlar hem de bizimle uğraşıp vakitte kaybetmek istemiyorlar birde kendilerinin de çevrilmiş olduğunu düşünerek arama yapmaktan vazgeçti kimlik kontrolünden vazgeçti. Askerlere bir koridor açtırdı bizi koridordan dışarı götürüyor sağımızda solumuzda asker, tarladan çıktık yolun kenarında orman bir ormana girdik asker geri çekildi.

S.K: “Beni gönderdiler Dersim’e, Ovacık’a gittim bir iki hafta o yerel kılavuzlarla köyleri gezdik, karşıma çıktı H.D.  Uğur Gür’e suikast yapmaya çalışırken yakalanan, ancak cezaevinden firar eden biri…. karşıma H.A. çıkıyor o da cezaevi firarisi, karşıma H.B. çıkıyor o da cezaevi firarisi… şimdi bunlarla takıldık birbirimize köyleri geziyoruz. Şimdi ben biraz aceleciyim herhalde ya bakıyorum bunlar ne yapıyorlar? Köylülerin evinde yatıyorlar, yiyip içiyorlar ha karşılaştıklarında diğer siyasetlerle tartışma yapıyorlar onun dışında bir çalışma yok ben de daha yeni gitmişim örgütten çalışma alanı istiyorum, örgüt beni Kürecik’e gönderiyor, Kürecik’te bir arkadaş var yani oranın sorumlusu, beni ona teslim ettiler, konuya yardımcı olma temelinde Kürecik’te faaliyet sürdüreceğim. O faaliyet sürdürülürken gene bu örgütler arası yarış var ya birbirinden adam kazanma şimdi Halkın Birliği ile aynı kökenden ayrılmışız bize en yakın onlar en fazla kazandığımız taban da onların tabanı.

S.K: Bir köye gittik, Halkın Birliği’nden köy öğretmeni, bununla biraz tartışıyoruz daha o zaman Mao Zedong’u reddetmemişlerdi, Mao Zedong’u hala usta olarak kabul ediyorlardı. Şimdi öğretmenle biz tartışırken yani toplu ayaklanma mı halk savaşı mı tabi her ikisi de İbrahim’e sahip çıkıyor ya Mao Zedong’un kızıl kitabı, bütün yazıları değil de, İbrahim Kaypakkaya’nın bütün yazılarını alıp öğretmene götürdük öğretmenle tartıştık, öğretmenin kafası bulandı öğretmen hemen karar da veremedi ya dedi ben bir arkadaşlarımla görüşeyim dedi dedim tamam biz yangından mal kaçırmıyoruz ki istediğinle görüş. Dedi size haber göndereceğim gelirsiniz tartışırız, iyi dedik gene çalışma alanımıza döndük benim sorumlum izine çıktı yani alanın dışına çıktı kendi memleketine gitti, öğretmenden de haber geldi, gün vermiş işte gelin görüşelim. Ben yetersizim yani o yetersizliğimi ta mahalle sürecinde de dile getirmiştim, ben örgütten yetkili arkadaş istiyorum bana gönderilen lise mezunu bir çocuk S.Ö. lise mezunu, örgütle aramdaki bağı sağlıyor. Bana önderlik yapmasını beklerken adamın kendisinin önderliğe ihtiyacı var şimdi karşımızdaki rakiplerde E.B. halk hukukçusu öğretmen, K.B. Halkın Yolu’ndan öğretmen, ben ilkokul mezunuyum yani ben ilkokul bilgilerimle siyasi olarak onlara ne kadar cevap olabilirim, el yordamıyla gittik işte öyle ve Halkın Birliği’nden ayrıldığımız zaman biz ha bitti ha bitecek gözüyle bakıyorduk, 1 Mayıs mahallesinde en güçlü örgüt olduk. Yani o el yordamıyla da olsa deminki söylediğim o kriterlerle de hareket ederek en güçlü örgüt olduk, bilinçliliğimizden dolayı değil, tutarlı davranmamızdan dolayı, söylediğimizde samimi olduğumuzdan dolayı biz en güçlü örgüt olduk orada.

S.K: Tekrar kıra dönelim, öğretmen çağırdı dedim şimdi ben gitmesem, ama randevu verdik kaçtılar gelmediler diyecek yani oradan da örgüte karalama gelecek, ne olursa olsun dedim ben gittim yani sorumlum yok ben de yetersizim. Tabii gene Mao Zedung’un kızıl broşürünü ve İbrahim Kaypakkaya’nın şeyini de götürdük. Karşıma şaşı gözlü birisi çıktı Halkın Birliği’nden meğer Garbis Altınoğlu’ymuş o zaman Garbis Altınoğlu olduğunu bilmiyorum. Adam tabi tartıştı biraz İbrahim’e de sahip çıkıyorlar daha o zaman Mao Zedung’u reddetmemişler, adam Mao Zedung’un kızıl kitabını karıştırdı karıştırdı en sonunda koydu, dedi Mao Zedung’un söylediği Çin için geçerli bizim için geçerli değil dedi öyle kapattı meseleyi. Şimdi ben İbrahim Kaypakkaya’dan alıntı yapmaya çalışıyorum, İbrahim Kaypakkaya’nın bütün yazılarını okumuşum da hangi iddiası hangi tabiri hangi sayfada bulamıyorum, bütün yazıları habire karıştırıyorum bulamıyorum Garbis Altınoğlu orada toleranslı davrandı yani baktı ki ben eziliyorum yani o ezilmemi daha da bastırabilirdi belki de tesadüfen bulabilirim korkusuyla belki de tamam dedi kapattı. Öyle ayrıldık oradan.”

S.K: Kısa bir süre sonra Maraş katliamı gerçekleşti, Kürecik bölgesi Elbistan’la beraber sıkıyönetim alanına girdi, ben de aranır durumda olduğum için o dönem Elbistan’daydım, A.K. diye bir arkadaşımız vardı onun evindeydik. Örgüt beni Dersim’e geri çekti şimdi sıkıyönetimden dolayı, aranır olduğum içinde yakalanmamı önlemek için tekrar Dersim’e gittik. Dersim’de böyle bir iki dolaştık falan bir iki çalışma alanı verdiler, Dersim’in merkez köyleri Türüşmek nahiyesi, Çiçekli nahiyesi ve köyleri çalışma alanım hatta Pertek’in bir kısmı, Petek’in o dere nahiyesi ile bazı köylerini de verdiler burası benim çalışma alanım.

S.K: Şimdi il komitesinin başkanlığında bölgedeki sorumlular toplantı yapıyoruz, her bölge sorumlusu kendi bölgesinde yaptığı çalışmaların raporunu veriyor il komitesine. O toplantıya ben ilk defa katılıyorum diğer arkadaşlar herkes raporunu verdi herhalde en son sıra bana geldi. Onların verdiği raporda işte şu kadar köy ziyaret ettik, şu kadar çelişki çözmeye çalıştık şu kadar bildiri şu kadar dergi sattık şeklinde raporlar var. Sıra bana geldi ben de aynı düzeyde raporumu veriyorum, ilk olarak da sığınakların hazırlanmasını veriyorum raporda, diyorlar bu nereden çıktı yani il komitesindeki toplantıda ya diyorum Komünist sayı 2’de bizim gerilla savaşına hazırlık döneminde olduğumuzu söylüyorlar, yazılar, legal yayınlarımızda bildirilerimizde veya sorumlularımızda bizim gerilla savaşına hazırlık döneminde olduğumuzu söylüyorlar. Şimdi açalım bakalım bütün yazılara İbrahim Kaypakkaya gerilla savaşına hazırlık döneminde neler yapılması gerektiğini söylüyor yani sığınak hazırlayacaksın sığınakların içini tahkim edeceksin yani basın sığınağı, barınma sığınağı, cephanelik sığınağı gibi sıralamış niye bunları yapmıyorsunuz? Cevapsız, tartışıyoruz, sonuca varamıyoruz. Tekrar dağılıyoruz bölgemize sonuca varmadan.

S.K: Benim çalışma alanımda 5 kişiden oluşturduğum bir komite var, bölge komitesi onlarla biz çalışmamıza devam ediyoruz, yeni sığınaklar, iki tane kazdığımız sığınağı köylüler gördü diye terk ettik, yeni doğal sığınaklar mağara gibi yerler, sığınaklar yapıyorduk onları köylüler biliyor ama bizim kullanıp kullanmadığımız şaibeli. Şimdi o çalışma sırasında bu H.Ş. diye birisi vardı, Tuncelili kendisi Nazmiyeli burada kambur diye geçer yani kod adı kambur da esas ismi H.Ş. o zaman Dersim’de Adalet Partisi, tabela partisi, H.Ş. de o tabela partisinin Tunceli il başkanı, onların da köyünde kaldım.”

G.K: Kaç ay kaldınız?

S.K: Üç buçuk yıl.

G.K: Hiç şehre dönmeden.

S.K: “Yok arada fırsat buldukça kaçıyordum yani gelip çocukları ziyaret ediyordum, illegal olarak gelip gidiyordum şimdi o bizim yarım kalan tartışmalardan tekrar biz toplanınca ben meselenin üzerine biraz daha yoğunlaştım MK’nın sağ oportünist olduğu tezini il komitesine kabul ettirdik, ettirdim. İl komitesi imzasıyla MK sağ oportünisttir eleştirisi yazdık merkez komitesine gönderdik, bekle bekle cevap gelmiyor. Ha bu arada bu çalışmaların içerisinde bir de Deşt işgali var.

G.K: Toprak işgali değil mi?

S.K: “Hıhı.

Şimdi biz MK sağ oportünist eleştirisi gönderdik ben tekrar bölgeme döndüm. Deşt denilen yer bir mezradır, Sin köyünün mezrası nahiyenin merkezi ama. Orada boş arazi var yüzde 95’i dağlık yüzde 5’i düzlüktür ancak buradaki köylüler kendi un ihtiyaçlarını Elazığ’dan un çuvalları getirerek ekmek ihtiyaçlarını temin ediyorlar, o tarlanın etrafında 5-6 tane ev var ya ‘Bu önünüzdeki tarlayı niye ekmiyorsunuz’ diyorum o mezradaki köylüler diyorlar ki orası bizim değil devletin, niye devletin? 38 isyanından sonra Abdullah Alpdoğan köylülerin arazisini işgal ediyor oraya süvari alay kışlası yaptırıyor daha sonra o kışlanın öbür tarafı oraya da eğitim alanı olarak el koyuyor, Türk Silahlı Kuvvetleri motorize olduktan sonra süvari alanı lağvediliyor, boş alanı, o kışlayı, Adalet Bakanlığı’na devrediyor. Adalet Bakanlığı binayı yarı açık cezaevi olarak kullanıyor, boş araziyi de tarım alanı olarak kullanıyor. Sonra Adalet Bakanlığı yarı açık cezaevini kapatıyor, Milli Eğitim Bakanlığı’na devrediyor, Milli Eğitim Bakanlığı da orayı yatılı bölge okulu yapıyor.

S.K: Şimdi burası Dersim isyanının merkezi, askeri kışla yaparken yerinde hemen müdahale sonra cezaevi yaparken adalet komisyonu müdahale yatılı bölge okulu yapıyor asimilasyon uyguluyor yani çocuklar orada yatılı kalıyor orada yiyip içiyorlar, Türkçe’yi öğreniyorlar Türkçe eğitim görüyorlar dolayısıyla asimile oluyorlar yani her 3 şeyde Demokles in kılıcı gibi halkın kafasında geziyor dolayısıyla o yerinde devletin olduğunu şimdi askeriye zamanında eğitim alanı olarak kullanıyor, cezaevinden tarım alanına kullanıyor, Milli Eğitim Bakanlığı’na gelince binanın etrafındaki boş alan çocukların oyun alanı için yetiyor oraya ihtiyaç kalmıyor orası boş kalıyor.

S.K: Tabi bizim köylüler diyor ki bizim gücümüz yetmez biz burayı işgal edemeyiz orası ulaşımı olan, araçlar şehir merkezine gidip geliyor, 2 tane 3 tane kahvesi var, lokantası var, 3-4 tane bakkalı var. O çevre köyler oradan ihtiyaçlarını temin edip gidiyorlar, merkezi bir yer sayılıyor, çevre köyler de orada bir yerlerinin olmasını istiyor ama yer devletin. Şimdi o yerdeki köylülere diyorum ki işgal edin, yok gücümüz yetmez diyorlar. Yani biz burada 5-6 eviz, güç lazım, köylülere diyorum ki bakın çevre köylerden herkes burada bir dükkanının işyerinin olmasını istiyor, sizin dediğiniz doğru orada 3-5 evin olmasıyla oranın işgal edilmesi zor, işgal edebilmek için kitlesel olmak lazım. Bu köylüler de buradan yer sahibi olmak için can atıyorlar yani bunlardan kitle oluştursak işgal yapsak, işgal sonrası burada işgalciler arası eşit paylaşıma razı mısınız? Yani biz köylüler arasında kavga çıkmasını istemeyiz sonra siz burası dedemizden kalma bizim yerimiz deyip de bu işgalcilere itiraz etmezseniz kitlesellik oluşturulur. Onlar zaten kendilerinin değil kabul ediyorlar, ısrarla kabul ediyorlar.

S.K: Benim yerelde oluşturduğum komitede bir rapor tutup örgüte gönderiyoruz biz burada örgüt adına işgal yapacağız, örgütten onay istiyoruz. Aylar geçiyor cevap falan yok, her gördüğüm, bildiğim sorumlu örgüt üyesine anlatıyorum sözlü şekilde olur diyor geçiyor, bir şey yok ben sonuç bekliyorum. Tesadüfen bir gün Orhan Bakır’la karşılaştık, Orhan Bakır’a durumu anlattım, Orhan Bakır dedi ki bu işi daha ciddi konuşalım ileriye doğru bir randevu tespit ettik. Tekrardan Orhan Bakır’la konuştuğumuzda dedi ben de katılıyorum. Ya dedik böyle böyle örgütten cevap gelmedi dedik, ya dedi öyle bir şey geldi bölge komitesine, öyle bir rapor geldi biz ciddiye almadık dedi, ama şimdi senden dinledikten sonra ben bunu savunacağım, bölge komitesinden onay çıkarmaya çalışacağım dedi. Kendisi de bölge komitesi üyesi mi sekreteri mi onu da tam bilmiyorum yani zaten sormam da mümkün değil.

S.K: Neyse aradan bir 10 gün falan geçti bölge komitesinden işgale onay geldi, biz yerel komite toplandık durum değerlendirmesi yapıyoruz. Köydeki kitleyi katmamız için kitleye ulaşmamız lazım, her köyden birer tane temsilci çağırdık, toplantı yapacağız köylülerle. Ulaşım rahat olsun diye karakolun yanındaki bir kahveyi yani Deşt’teki bir kahveyi tespit ettik toplantı yerine. Köylülerden haber verdiğimiz temsilciler geldiler, toplantı saati geldi ben de kahveye girdim karakol komutanı orada oturuyor, astsubay, köylüler şapkalarının altından bana gizli gizli kaş göz ediyorlar, bunun yanında biz konuşamayız diyorlar, e doğru da. Neyse oturdum komutanım dedim bugün burada toplantımız var bize müsaade et dedim, adam sanki ben izin istiyormuşum gibi ‘E yapın toplantınızı’ dedi, dedik ‘Yok bizim yerel toplantımız, yabancıların olmaması lazım, sen kahveyi bize bırak’ dedik yani ben kibarca teklif ettim o dedi ki ‘Ben çay söyledim, çayım gelsin içim gideyim’ dedi. Çayı geldi, çayı yarı etmeden kalktı gitti komutan. Köylüler ‘oxx be’ dediler rahat bir nefes aldılar, başladık konuşmaya, toprak işgalinin propagandasını yapıyoruz, her temsilci kendi köyünün örgütlenmesini yapacak, isyana katılacakların isim listesini alacak ve biz de örgüt olarak her köyde gece düzenleyeceğiz katılım olsun diye.

S.K: Yani kadın erkek ayrımı yok geceye herkes katılsın diye de her köye gece düzenleme saati tespit ettik. Geceye bizim Aşık Rençber bir tane daha o da Zazaca biliyor şu anda adını çıkaramadım, 3 tane aşıkla da her köyde gece düzenledik. Biz önce işgalin propagandasını yapıyoruz, katılımın listesini hazırlıyoruz sonuçlarını kitleye açıklıyoruz peşinden de ozanlar konser veriyorlar o şekilde iki ay köylerde çalıştım. Bu arada bizim işgal komitesi olarak diğer örgütlere de çağrımız var, katılım çağrımız var onlar da kendileri merkez ya bize kuyrukçu olmamak için işgale karşı çıkıyorlar. Biz devlete karşı işgal propagandası yaparken aynı zamanda onları kazanma çalışmaları çabası yapıyoruz. Şimdi onlar da orada işgal tutarsa bizim ayağımız yere bastığı zaman onların ayağı kayacak o panikteler onun için karşı tavır alıyorlar.”

G.K: Hangi örgütler onlar?

S.K: “Bizim dışımızda Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, Kawa, THKP/C’liler pek yoktu onun içinde tabi onlardan ayrılan uzantıları da var. Karar alınmıştı 5 tane traktörle işgal yapacağız yani tarla sürümü, niye 5 tane, devlet haber alıp bastırmadan biz işi bitirmiş olalım, 150 teneke buğday ekeceğiz, buğdayın parasını nakit veya aile olarak işgalciler karşılayacak bunu tercih etmelerinden ben sorumluyum. 5 tane traktör, 150 teneke buğday ve bölgedeki taraftarlarımızın katılımını da Orhan Bakır üstleniyor.

S.K: İşgal günü geldi yaklaştı bölgede Orhan Bakır 150 teneke buğday bulamıyor yani adamlar rençberlik yapmıyor ki dediğim gibi hep dışarıdan satın alarak, ne yapıyor işte keçisini satıyor, koyununu satıyor güya çalışarak dışarıdan alıyor. Bir haber gönderdi 150 teneke buğday bulamadım, 120 teneke arpa var Elazığ’da, olur mu? Ya o da tahıl bu da tahıl buğday olmazsa arpa olsun dedik. İşgal gününden bir gün önce 5 tane traktör 120 teneke de bu arpayı Deşt’e getirdiler, arpayı bir yere indirdik stok ettik, traktör sürücülerini oradaki evlere misafir verdik ki sabahlasınlar. Traktör sahipleri kaldıkları evde işgalin kanunsuz olduğunu öğreniyorlar mı? Şimdi orada da Orhan Bakır’ın eksikliği, yani onlara işi ayrıntılı anlatıp ikna edip göndermesi yerine işte öyle alelade göndermiş, onlar da köylü işte ya örgütlüdür ya değildir onu da tam bilmiyorum. Bunlar kaldıkları evde işgalin kanunsuz olduğunu öğrenince gece motorlarına binip kaçıyorlar mı, sabah kalktık traktörler yok. Biz 5 tane traktörle daha devlet güçleri müdahale etmeden bitireceğiz derken temelli traktörsüz kaldık.

S.K: Yerel komitedeki arkadaşlar diyor ki sabana koşun ya kimse rençberlik yapmamış saban da yok öküz de yok şimdi o köyde bizim bir arkadaş var, babasının  bir yarım traktörü var daha önce biz istemiştik vermedi, işgal günü bize vermemek için götürüp karakolun bahçesine park ediyor. Yani hem bizimle arası iyi hem de devletle arası iyi yani köylü kurnazlığı yapıyor ne suya ne sabuna, kendi kılıfında gitmek istiyor, benim arkadaşımın babasıydı. Neyse yan tarafta bir mezra var, kızılçekin mi neydi orada da bir traktör var. Gittim o traktör sahibine biraz yalvar yakar biraz aba altından sopa gösterme neyse ondan rıza aldık traktörü getirdik, ama bu traktör yetmez. Yani biz 120 teneke arpayı ekeceğiz 2 saat 3 saat içerisinde yani kolluk kuvvetleri gelmeden biz işi bitirmek istiyoruz. H.H.’nin traktörünü karakolun bahçesinde sürükleyerek, insan gücü ile iterek tarlaya getirdik onun da anahtarı yok. H.H. nin kahvede oturduğunu söylediler, anahtarı istiyorum, zaten daha önce istemiştik vermemişti gene vermiyorum falan dedi. Tabi biz anlatıyoruz ‘Bak karakolun bahçesinden aldık traktör tarlada, sen anahtarı vermezsen düz kontak yaparım traktörün yanarsa mesuliyet almam, ver şu anahtarı’, adam ‘Vermiyorum’ diyor. Zorla cebinden çıkarıp masanın üzerine koydu.

S.K: Şimdi ben H.H.nin şeyini anladım, yani işgal sonrasında H.H. sorguya götürülürse niye traktörünü verdin diye soracaklar H.H. de ben vermedim zorla aldılar demek için bütün kahvedekilerin duyabileceği yüksek ses tonuyla ‘Karakolun bahçesinde traktöre el koydum, şimdi de anahtara el koydum’ diyorum H.H.’nin önünü açıyorum. Anahtarı alıp geldik, traktörü çalıştırdık. O arada destek için dışarıdan gelen iki kişiyi karakol gözaltına almış, bizim insanımız yani karakolun etrafında etten halka oluşturduk, kişi muhatap değil bütün kitle sloganlarla gözaltına alınanların bırakılmasını istiyoruz. Tabi karakolda 8-10 tane jandarma var, karakol komutanı astsubay onları kuşandırdı karakolun güvenliğini alıyor, silahlı müfreze vs. biz ona aldırmıyoruz halen sloganlarla gözaltına alınanların bırakılmasını istiyoruz.

S.K: O arada çevrede bizim silahlı adamlarımız da var yani işgal alanının dışında ormanın içinde. Onlar da karakola yaklaşıyor, ateş mevziisinin içine girmeye çalışıyorlar. H.H. hani hem bizimle hem karakolla iyi geçiniyor ya, H.H. bunları görüyor ulan bir de baktık H.H. karakola girdi biz abluka altına almışız, arkadaşların bırakılmasını istiyoruz tabi niçin girdiğini bilmiyoruz. H.H. girdikten biraz sonra bizim arkadaşlar bırakıldı yani tahmin yürütüyorum o esnada H.H. karakolun etrafının silahlarla sarıldığını söyledi ki adamları bıraktılar yoksa bırakmaz, nezarete atmış adamı bırakır mı hiç. Neyse arkadaşları aldık tarlaya döndük biz sürmeye devam ediyoruz o arada biz karakolu muhasara aldığımızda takviye istemişler. 30-40 kişilik bir askeri birlik geldi önce karakolun etrafını onlar çembere aldılar bu sefer onlar çember kurdu tabi baktılar bizim karakolla işimiz kalmamış biz tarlayı sürmeye devam ediyoruz.

S.K: Onların başındaki yüzbaşı mı asteğmen mi bilmiyorum karakoldakini de kendi birliğine katarak geldi bizim etrafımızda yarım ay kurdu, çember kurdu, sayı yetmiyor alan geniş hepsi kucaklayamıyor. Karakoldaki jandarmayı da yanına alarak bizim etrafımızda halay çekerek sürüm devam ediyor, onlar da yarım ay şeklinde çevirdiler orada askerler yere yattı gözdağı vermek için yani korkutmak için, kitle aldırmadı işgale devam ediyoruz, halay da devam ediyor yani kaç saat sürdü sürüm bilmiyorum tohumluk serptiğimiz alan bitti. Arkadaşlar bildirdiler, artık sürülecek yer kalmadı. El koyduğumuz traktörler zarar görmesin diye tarlanın dışına attık hem işgal bitti hem de olası bir durumda traktörler zarar görmesin diye. O arada bir piyade birliği geldi, tarlanın dört bir köşesine makineli tüfekleri kurdular halka dönük, onların da katılımıyla çemberi genişlettiler bizi tamamıyla çember içine aldılar.

S.K: Piyade birliği geldiğinde benim aranır durumda olduğumu bilen arkadaşlar orayı terk etmemi istediler dedim, ‘Olmaz, burada kitlenin önünde birinci piyonum, şimdi ben gidersem bizi bıraktı kaçtı diyecekler bu güvensizlik yaratır, bedeli ne olursa olsun ben gitmiyorum’ dedim, kaldım. O gelen piyade birliği ile beraber, jandarmayla beraber başlarındaki komutan artık şu anda bilmiyorum binbaşı mıydı neydi herhalde süngü taktırdı halkın üzerine saldı, dipçikle vuruyorlar, süngü taktılar ama süngüyü kullanmıyorlar. Silahların dipçikleriyle halka saldırdılar. Halk da kendini savunmak için yerdeki toprak tezekleriyle müdahale ediyor, e tabi tezekle toprakla müdahale dipçik yanında zayıf kalıyor. Halk dağılmamak için kendisini o şekilde savunurken geri geri çekiliyor, bizim çember daraldı tarlanın ortasında etten blok oluşturduk omuz omuza.

S.K: Şimdi binbaşı diyor ki aranızda yabancı var, kimlik kontrolü yapıp sizi serbest bırakacağım yabancıyı verin bize diyor, birey olarak öne çıkmıyorum arkadaşlarıma söylüyorum sloganla cevap veriyorlar ‘Aramızda yabancı yok, götürecekseniz hepimizi götürün’ diyor kitle, tabi arada itiş kakışlar sürüyor karşılıklı. Oradaki evlerden bir kadın kucağında bebek kitlenin içerisinde, bebek kitlenin sıkışıklığından mı kendi rahatsızlığından mı ciyak ciyak ağlıyor, hem biz etkileniyoruz hem de asker etkileniyor. Sloganlarla bebeğin annesinin bırakılmasını istedik binbaşı kimliğini versin gitsin dedi, kadın çıkardı kimliğini verdi. Etrafımızda oluşturulan asker kordonunda koridor açıldı kadın gitti çocuğunu bir eve bıraktı tekrar geldi direnişe dayandı, asker çemberine dayandı yani biz de hayret ettik asker de hayret etti yani gitmişken niye geri geldi, belki kimliğinden dolayı belki de bizim yanımıza dönmek için. Asker sordu ‘Niye geri geldin’, ‘Ben arkadaşlarımın yanında yer almak istiyorum’ dedi. Tekrar koridor açtı, geldi bize katıldı ama bize bir moral oldu kadını hepimiz alkışa tuttuk.

S.K: O arada yani yine o itiş kakış, ararsın arayamazsın şeyi devam ediyor, bir teğmen gitti binbaşının kulağına bir şey fısıldadı, o fısıltıdan sonra tabi biz duymuyoruz fısıltı şeklinde olduğu için o binbaşı şöyle bir etrafa baktı, tepelere bakıyor. Tepelerde de işgal dışındaki köyler çıkmış kuş bakışı işgali izliyorlar, onların içerisinde bizim silahlı adamlarımız da var ama silah ne 3-5 tane Porsayt işte tamburalı falan aradaki mesafe 250 metre.

S.K: Şimdi zannediyorum yani ben tahmin yürütüyorum orada zannediyorum ki o fısıltı da etraflarının çevrili olduğunu söyledi binbaşıya artık karanlık çökmek üzere yani hem karanlıkta orada kalamazlar hem de bizimle uğraşıp vakit kaybetmek istemiyorlar bir de kendilerinin de çevrilmiş olduğunu düşünerek arama yapmaktan vazgeçti kimlik kontrolünden vazgeçti. Askerlere bir koridor açtırdı bizi koridordan dışarı götürüyor sağımızda solumuzda asker, tarladan çıktık yolun kenarında orman, ormana girdik asker geri çekildi. Hemen orada ayaküstü bir değerlendirme yaptık yani bir kayıp vermeden toprak işgali başlamıştır, destek için gelenler de kendi aralarında bir temsilci seçsinler herkesi geldiği yere geri dönsün. Yani çevre ilçelerden Mazgirt’ten, Nazmiye’den, Hozat’tan, Ovacık’tan gelenler var, gidenler gitsin gidemeyenler de yani karanlık çökmüş komiteye bildirsinler onları misafir edeceğiz, gece yürüyemeyecekler. İki grup gidemeyeceğini söyledi Ovacık ve Hozat grupları, mesafe bayağı uzak onların, onların her grubu bir köye yolladık o gece orada misafir olacaklar sabah geldikleri yere dönecekler. Tunceli merkezden gelen grup dağ yolunda gitse bir kaza yok.

S.K: Asker geri çekilmiş onlar da düz yolda Dersim merkeze gidiyorlar, yolda asker bunlara pusu kuruyor mu, bunlar bir pusunun içine mi düşüyorlar, kimisi yakalanıyor kimisi dağlara kaçıp kurtuluyor, yakalanalar gözaltına alınıyor, bir müddet kalıp çıktılar. İşte toprak işgali o şekilde bitti biz hasadı bekliyoruz, arpalar 15-20 cm yükselmiş o arada bende Partizan’dan ayrıldım, GKK’ya geçtim.”

Geleneğin Belleği Ana Sayfa