Seza Mis Horuz – Fabrikalar Sendikalar Grevler

Seza Mis Horuz (S.M.H:) (1956) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Devim GECE (D.G:)

S.M.H: O dönemde mesela grev, dayanışma, dayanışma fonu diye bir şey vardı sendikalarda. Yani herkes kendi grevi için bir fon ayırır. Diyelim ki başka bir sendikanın grevi varsa, sorunu varsa, onunla dayanışma diye bir de fon vardı, sadece kendi şeyini destekleme değil, grev, çünkü grev sürecince hani işsizlik, yoksulluk, açlık insanların kapısını çalıyordu, hani onlara belli bir ücret verme, ihtiyaçlarını giderme gibi, o tabi direnişi daha sürekli kılıyordu! Çünkü hani grev sürecinde asgari de olsa kirasını ödüyor ya da karnını doyurabiliyordu, bu direnişi daha uzun soluklu olabiliyordu, yani daha güçlü kılıyordu. Artı, dayanışma sendikaları vardı, hem dayanışma fon vardı hem de diyelim ki o sendikada bir direniş varsa, bir başka sendika da ona destek için greve giriyordu, dayanışma grevi gidiyordu daha kısa süreli.

Görüşmeden Fabrikalar Sendikalar Grevler ile ilgili bölüm:

Tabi süreç içinde gittiğim sendikalarda ya da işçi grevlerinde ya da işte mahalle çalışmalarında ya da yaşanan şeylerde sürekli böyle bilgim artmaya  başlıyordu.

Yani çünkü memurların sendikası olmadığı için hani örgütlenme, hakkını arama noktasında bir çalışma yapılması gerekiyordu, öyle bir dernek oluşturulmuştu Aksaray’da, gerçekten ilgi de fazlaydı yani, oraya kaydoldum, oraya gidip geliyordum. Tabi sadece şey, memurlarla ilgili etkinliğe katılmıyordum, aynı zamanda işçilerle ilgili çalışmalara da katılıyordum. Yani o dönemki süreçlerimiz sanırım her şeye ilgiyle anlatılan bir tavırdı diye düşünüyorum. Mesela yani hem öğrencilikle ilgileniyordum hem işte sendikalarla gidiyordum onların şeylerine, grevlerine falan, mitinglerine katılıyordum hem memurlarla ilgileniyordum hem de mesela gecekondu çalışmalarına katılıyorduk, mahalle çalışmalarına katılıyorduk. Yani böyle bir açlık bir şekilde, aç bir şekilde yani nerede bir hareket orada bir bereket, orada bir güzellik, orada bir gelişme olsun diye çok yönlü bir hayata balıklama dalmış, dalmıştım diye düşünüyorum o dönemki yaşamımda, böyle bir, hızlı bir çalışmaya başlamıştık. Tabi süreç içinde gittiğim sendikalarda ya da işçi grevlerinde ya da işte mahalle çalışmalarında ya da yaşanan şeylerde sürekli böyle bilgim artmaya  başlıyordu, hem pratik olarak yaşamı tanımaya başlıyordum hem de gerçekten  kitaplar falan okuyorduk, romanlar okuyorduk, o dönemin devrimci romanlarını falan okuyorduk. Gerçekten kendim bile, kendimin bile şaştığı, şaşırdığı bir gelişme şeyi aldım, ivmesi aldım o zaman. O zaman bizim işyerinde işçi arkadaşlar greve girdiler, Sosyal İş Sendikası vardı, orada şeylerdi, onlara mesela temizlikçi, bayağı 700-800 kişi çalışıyordu, geniş bir yerdi, büyük bir yerdi. Onları mesela işçi oldukları halde memur statüsüne almak istiyorlardı yani hizmetli adı altında, yani temizlik işçiliği yapıyor, hademe dediğimiz şey ama işte hizmetli adı altında onları sendikasız bırakmaya,  statülerini değiştirmeye çalışıyorlardı. İşte o dönemde  çalıştığım işyerinde işçilere yönelik bir saldırı vardı, örgütlenmelerine, ekonomik haklarının gasp edilmesi noktasında, memur olduk… işçi oldukları halde memur statüsüne hizmetli statüsü olarak kaydettirmek istiyorlardı, hani toplu sözleşme, grev olmasın babında. O dönemde işte işçi arkadaşlarımız da greve gitmişlerdi bu haklarının gasp edilmemesi için ve iş yerinin kapısında çadır kurmuşlardı, grev çadırı kurmuşlardı. Ve o dönemde hatırlıyorum bize, memurlara hiç olmadığı bir yerde bize iki tane, iki maaş ikramiye verdiler hani bizi hani daha direnişten uzak tutmak ya da diğerlerini memur olmaya özendirme açısından bir şey vermişlerdi bize, ikramiye vermişlerdi. Biz tabi hemen örgütlenme yaptığımız için kendi içimizde memur olarak, bu maaşın, bu ikramiyenin bir tanesini hiç dokunmadan grev yapan arkadaşlara vermiştik. O zaman ben çok çarpılmıştım yani, insanlara karşı neden bu haksızlık yapılıyor ve hatırlıyorum bir kış dönemiydi, Aralık ayıydı, soğuktu ve birçoğu yani işçiydi, çoluk çocuğu vardı, insanların böyle sokağa atılması beni gerçekten çok üzmüştü. Yani o açıdan onların direnişine sürekli destek veriyorduk, ailelerine yardımcı oluyorduk, o direnişin içindeydik. O dönemde, 6 ay dolunca asalet onaylama diye bir şey vardı memurluğun, asalet onaylanıyor yani memurluk onaylanıyor ve o onaylandıktan sonra artık fazla işten atamıyorlar ya da sürgün yapamıyorlardı. Şimdi artık onlar kalmadı yani, gözünün üstünde kaş var deyip insanları sürebiliyor da, işten atılabiliyor. O dönemde hani yüz kızartıcı bir şey yapmadığı müddetçe işten atılamıyordun. Onun için ben mesela sürekli direniş çadırına gidiyordum, katılıyordum, omuz veriyordum, onların yanındaydım. Tabi mesai saati dışında yani saat, öğlenlerde ya da sabah ya da akşamları oralardaydım. Tabi bazen bize de şey yapıyordu, işte yapmayın etmeyin başınız belaya girer, idareden insanlar, ya şey yapmayın diye. Tabi biz o dönem hiç bunları takmıyorduk, yani sonuçta arkadaşlarımız zor durumdaydı ve biz onların yanında olacaktık. İlk böyle direniş çadır şeyi kendi işyerimde şahit oldum, oraya omuz verdim. Onun dışında tabi o dönemlerde çok yaygın bir şey vardı, direnişler vardı, grevler vardı o dönemlerde, onlara da gidiyorduk yani sadece onlara değil, diğerlerine…

….

S.M.H: Ve gerçekten orada bir arkadaşımız o zaman şey yapmıştı, bir işçi arkadaşımız asansör boşluğuna düşmüştü ve gerçekten şey olmuştu, nedir, her tarafı hurdahaş olmuştu, kırılmıştı, kaza…

D.G: Hangi arkadaşınız?

S.H: Yaşar diye bir arkadaşımız, işçiydi, o da devrimci bir arkadaştı, Urfalı bir arkadaştı. İşte o şey oldu, nedir, kaza geçirdi ve işten de çıkarttıkları için şey, nedir, sağlıktan da yararlanmıyordu falan. Neyse, biz onu o zaman hatırlıyorum Cerrahpaşa Hastanesi’ne götürüp yatırdık, yardımcı olduk. fakat şimdi çıkaracağız paramız yok, onun da sosyal güvencesi yok falan. Bir gün işte gittim, oraya gittim, o da pijamayla dolaşıyor, hasta, revirde kalıyor falan. Öyle çaktırmadan şey yaptık, onu oradan kaçırdık, yani para ödeme gücümüz de yoktu, sonra da tabi oradan ayrıldı gitti. Hani bu tür şeyleri de yaşıyorduk yani zorlukları aşmak için. daha sonra ve tabi iş, patron  şey, patron diyorum da, gerçekten patron gibiydi müdürümüz, birinci müdürümüz ….çok suratsız birisiydi. Bazen işte servisleri dolaşırdı hani teftiş için, hani o girince herkes böyle bir tedirgin olurdu yani gestapo subayı gibiydi falan, çok katı bir adamdı. Yani izin alma noktası çok zordu, yani şey falan kuramıyordun yani diyalog kuramıyordun. Ve o dönemde Sosyal İş Sendikası diye bir sendika vardı bizim işyerinde işçiler için ve bir skandala imza attılar bizim orada müdür, 25 yaşındaki eşini hile hurdayla emekli yapmış, emekli maaşına bağlamış falan, daha sonra o açığa çıktı. Sonra görevden aldılar sanırım ya da uzaklaştırdılar mı ne öyle bir şey oldu, işyerimizde de böyle bir sorun yaşandı.

« GERİ DÖN