Zeynel Demirçivi (Z.D:)  (1958) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Yücel DEMİRER (Y.D: )

Görüşmeden Aidiyetler Kökenler ile ilgili bölüm:

Z.D: TKP/ML’nin kadrolarına merkez komite ve bölge komitelerine bak içerisinde bir tane köylü yoktur, bakın bunu çok arkadaşımız bilmez, bizim kadrolar hep şehircidir hep İstanbul’dan gelmedir, içerisinde köyden gelme iki adam var biri benim benimde hayatımda köylü diye bir şey yok birde Kazım Çeliktir, Kazım Çelik’te lisedir yani şu söylenebilir öğrenci gençlikten gelmiştir küçük burjuva kökenlidir bu denilebilinir ama köylülük asla İsa Güzel doğma büyüme yani belli bir yaştan sonra Almanya’ya gitmiştir kaç tane üniversite okumuştur, Erhan Gencer işte az çok bilirsiniz çok ekabir bir aile çocuğudur anadan babadan dadıyla büyümüştür Amerika’da eğitim görmüş gelmiştir, Süleyman Cihan köylü diye bir şey yoktur, şimdi bizim kadroların ezici çoğunluğu %99’u şehir kökenlidir ve İstanbul kökenlidir ve bakın ben devrimci işçi sendikalarının 12 yıl, devrimci iş sendikalarına bağlı genel-İş’in bölge başkanlığını Tekirdağ’dan Sakarya’ya başkanlığını yapmışım, devrimci İş’inde yani DİSK’inde İstanbul bölge temsilciliğini yapmışım.

Y.D: Kervan dergisini çıkarırken birlikte çalıştığınız arkadaşlarla hep yeni şeyler yapmaya özen gösterdiğinizi söylediniz orada da çok duyarlı konuştunuz şimdi bu anı hissederken bir de bu arkadaşlardan bir bölümünü kaybettiğinizi biliyoruz. Bunlardan bir bölümünden bahsettiniz Orhan Bakır, Ali Mete, Ali Uçar hakkında ne söyleyeceksiniz yani bu yakın çalıştığınız arkadaşlar için….

“Şimdi dün Ali Uçar’ı anma toplantısında da arkadaşlar konuşma hakkını bana vermişlerdi orada da söyledim, yani o salonda bulunan arkadaşlarımızın yüzde 98’inin yaşaması tesadüf. Yani bugün nasıl sözünü ettiğimiz arkadaşları kaybettiysek onların yerine bizler de olabilirdik çünkü yanımızda, önümüzde arkamızda böyle beraber yürüdüğümüz arkadaşlar. Veysel Uyar, Orhan Bakır’la çok ciddi badireler atlattık, ölebilirdik de dolayısıyla yaşamımızın en önemli,  en değerli şeylerini bu arkadaşlarla birlikte yapmışız, beraber örgütlemişiz, köylere beraber gitmişiz, mağarada beraber kalmışız, yemeği beraber yemişiz, silahı beraber temizlemişiz dolayısıyla hayatınla aynılaşmış bir insanı kaybetmenin insan yaşamında ne kadar bir boşluk yarattığını tarif etmek hakikaten mümkün değil. Hele bugün mesela 30 yıl geçmiş 35 yıl geçmiş de konuşabiliyoruz belki ben Orhan’ın öldüğünü duyduğumda inanın üç gün kendime gelemedim, Süleyman Cihan’ı duyduğumuzda bilmem kaç gün gelemedim bunlar öyle nasıl diyeyim arkadaşlar tam o sözcüğü bulmak istiyorum ama öyle kolay kolay kabul edilir, hazmedilir şeyler değil, ama daha sonra aklınla, mantığınla işte devrim mücadelesinin verdiği şeyle teselli bulmaya çalışıyoruz ya bu devrim mücadelesidir bunda böyle şeyler doğaldır diyerek. Biz de olabiliriz bugün olmadık, yarın biz de ölebiliriz gibi şeylerle kendi kendimizi bir teselli etme aracı olarak mı ya da başka söylenebilecek bir söz bulamadığımız için mi bu olayları böyle kabul ediyoruz yoksa hakikaten dayanılabilir, kaldırılabilir bir yük, bir ağırlık değil. Yani bayağı ağır bir şey, en değerli en kıymetli arkadaşların şeylerini… Mesela Orhan’la ben 4-5 yıl beraber çalıştım.”

Zaman zaman aklınıza geliyor mu bu arkadaşlar?

“Hiç unuttuğumuz mu oluyor ki… yani her toplantıda her gittiğimiz yerde onun siması, onun şekli her yerde Kazım Çelik’tir, Veysel Uyar’dır, BehzatFirik’tir, Süleyman Cihan’dır, Ali Mete’dir. Hele  benle Ali Mete Erzurum Cezaevi’nde sembol olmuştuk yani Ali derlerken Zeynel derlerdi Zeynel derlerken Ali derlerdi. Şimdi böyle bir arkadaşı unutmak mümkün mü? Kazım Çelik ile ilk bölge konferansında birlikte olduk 2-3 yıl daha sonra merkez komitesinde beraber olduk yani hakikaten en gençleri bizdik, her türlü işi  biz yapardık,  dolayısıyla bize karşı arkadaşların, büyüklerin şefkati de vardı. Yani biz nasıl unuturuz, unutulacak gibi değil. Onların yarattığı boşluk hakikaten dediğim gibi artık diyorsun ki devrim mücadelesinin olmazsa olmazları, bunlar, devrime böyle gideceğiz işte öle öle gideceğiz, kalanlar gidecek bir teselli yani yoksa öyle kolay kolay yeri doldurulacak insanlar değiller bunlar her biri bir cihan parçası yani Orhan Bakır şimdi gittiği bir yerde karşılaştığı insanların üzerinde öyle bir etki bırakan, öyle nüfuz sahibi bir arkadaştı ki onu nasıl unutacaksın, ya da Süleyman Cihan? Türkiye devrimci hareketi sadece Partizan’ın değil, diğer devrimcilerin sıradan insanların bile saygıyla hürmetle andığı biri yani bunun şeyini nasıl unutabilirsin ki?  E bir de bizim şans mı dersin şanssızlık mı ben mesela eminim ki tüm devrimci arkadaşlarım benim gibidir benim ailem Sarıgazi’de şurada iki dakikalık, arabam var, dolmuş taksi var 15 dakikada gidiyor ben 3 aydır 4 aydır oraya gidip abimi kardeşlerimi görmediğimde çok da umursamıyorum ama inanın dava arkadaşlarımdan, en az 30 tanesiyle haftada iki kez konuşmasam bir eksiklik hissediyorum bir şey var diyorum yani bu kadar içselleştirmişiz bu olguyu demin dediğim belki espri gibi geldi ama ben 18 Mayıs’ta karşımda biri olunca İbrahim’i anmak geliyor içimden bu ister mahkeme heyeti olsun ister okur heyeti olsun isterse başka bir şey olsun.

Ben zaman zaman arkadaşlarıma demişimdir şimdi kardeşim ben çocukluğumdan az çok bahsettim eğer ben devrimci olmasaydım yani TKP/ML’nin düşüncesiyle yüz yüze gelmeseydim muhtemelen benden iki tane şey çıkardı ya böyle işe yaramaz bir entelektüel çıkardı ya da vallahi iyi bir gangster çıkardı. E ama ne oldu bu dediğim arkadaşları aldılar yani bir şey çıkardılar en azından kendi kendimize belki dostlarımıza çok büyük yararlarımız olmasa da zararımız da olmadı en azından insan gibi yaşamamızı sağladılar bunu Süleyman Cihan yaptı, Kazım Çelik yaptı, Orhan Bakır yaptı Ali Mete yaptı. Yani bizi devrimci yaptılar, bizi insan yaptılar. E şimdi tabi ki bunları unutmak, onları anmamak mümkün değil ve ben şuna inanıyorum sevgili Mustafa Özenç’in bir sözü var, Dev-Yol davasından astılar ‘O mutlu gün geldiğinde sesli de olsa sessiz de olsa aranızda olacağım’ diye. Ben eminim ki hepimiz orada olacağız; ister sesimizle ister sessizliğimizle o açıdan ben bu sözünü ettiğim ve daha adını sayamadığım, birlikte mücadele ettiğim dostlarımı, arkadaşlarımı asla unutamam. Her zaman onlar yüreğimizde yer alıyor, mümkün değil yani unutmak.”

Şimdi arkadaşların isimlerini sayacağım mücadele içerisinde tanıdığınız bildiğiniz var mı şu an burada olmayan, sayacağım şimdi isimlerini, örneğin mesela Meral Yakar, Ali Haydar Yıldız, A. Muharrem Çiçek, Atilla Özkan, Mehmet Kocadağ, Erdoğan Yalçıngil, Naci Güven, Tuncay Bali, Cemil Oka, Hüseyin Arslan, Hüseyin Çaparoğlu, Cuma Gül, Hasan Yıldırım, İsmail Poyraz, Hasan Kızılkaya, Müzeyyen Keskin, Zülfikar Uralçin, M. Zeki Şerit, Selahattin Doğan, İsmail Hanoğlu, Sırma Boyoğlu, Ali Yılmaz, Orhan Bakır, Efendi Diril, Raci Yılmaz, İbrahim Kara, Ali Geçgel, İrfan Çelik, Haydar Aslan, İhsan Parçacı, Süleyman Cihan, Behzat Firik, Ali Sarıbal, Veysel Uyar, Erdoğan Tekin, Ali Uçar, Niyazi Gündoğdu, Medet Özbadem, Hasan Hakkı Erdoğan, Hayrettin Bakış, Zeki Uygun, Aziz Vatan, Bedii Avcı, Erhan Gencer, Kahraman Yılmaz, İsmail Özgül, Ali Yavuz Çengeloğlu, Sedat Yılmazsoy bunların arasında.

“Bunların hepsi öldü.”

Y.D Buraya yazılmayan var mı? Birlikte mücadele ettiğiniz, tanıdığınız.

“Kazım Çelik’i yazmamışsınız genel sekreterimizdi o, Süleyman’dan sonra partinin genel sekreteri, Erdoğan Tekin var o da yok orada, bu Veysel Uyarile birlikte Süleyman Cihan’ın köyünde girdikleri çatışmada şehit olan arkadaşlar, bildiğim kadarıyla Erdoğan yoktu ya.”

Geleneğin Belleği Ana Sayfa