Erol Çiftçi (E.Ç:) (1952) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Gülay KAYACAN (G.K:)
E.Ç: Aynı koğuşta 16 kişiydik,16 kişiden bir arkadaş dk’ dandı Sadık diye bir arkadaş diğer hepsi bizim davadan arkadaştı, İrfan Gültekin, Mehmet Hanif’i, Yusuf Köse kardeşim Yusuf, Mehmet Çelik Alaattin Çelik. Neyse işte 15 kişi aynı gruptan bizim arkadaşlardı çok güzel günlerimiz geçti orada tabi kavga dövüş direniş metris sürekli direniş halindeydi yani öyle rahat ettiğimiz yerler yoktu, mors şeklinde yani tık tıklarla biz anlaşıyorduk diğer koğuşlar arası işte böyle tak tak duvardan duvara haberleşiyorduk örgütlenme devam ediyordu orada sonra o tıktıkları idare engellemek için başladı marş çalmaya bu sefer başka bir yöntem bulduk biz çapraz koğuşlar şimdi tıktıklarla yan koğuşa o oradan diğer koğuşa, koğuştan koğuşa dalga dalga örgütleniyorsun ama çapraz alanlara ulaşmıyoruz birde o arada camekan var, çapraz havalandırmalara elle yazmaya başladık onu öyle devam ettirmiş olduk arkasından idare onu engellemeye çalıştı o koridor boyunca camekan vardı karşı koğuşu görebileceğimizi şekilde o havalandırmayı başladılar parmak şeklinde boyamaya, şerit şeklinde kahverengi boyalarla boyadılar ki karşı taraf görünmesin o boyamaya karşın bu sefer biz elimize çarşaf bağlıyorduk böyle net görünsün diye çarşafı yırtıyorduk çarşafla başlıyorduk yazmaya falan yani böylece bizim haberleşmemiz için çok önem teşkil eden haberleşme ağını idare sürekli engellemeye çalıştı bizde sürekli bir yöntemini bularak engellenmesini kestik.
Görüşmeden Siyasi İlişkiler – Çalışmalar – Gözaltı – Mahkemeler – Cezaevleri ile ilgili bölüm:
Yüklendiler kapıya kapı kırılma noktasına geldi ben ışıkları yaktım zaten dumandan görünmüyoruz.
E.Ç: Biz işte 18 haziran gecesi saat 4 de ev basıldı ev basıldığı zaman daha önce yapılan bir toplantıdan konferans belgeleri falan vardı, kapı zili çaldı önce ben kalktım gece saat 4dü hiç ışıkları yakmadım ben dışarıya baktım perdenin arkasından, en üst katta kalıyordum ben bostancıda etrafımız boştu arsa çoktu yaygındı yapılaşma çok yaygın değildi, baktım dışarıda çok ciddi boyutlarda askeri cemse ve polis var sarılmış evin etrafı, sarıldığımızı anladım ben ama bu operasyonun başladığını bir gün önce bilgisini aldım ben birgün önce arkadaşların yakalandığını kimin yakalandığını ve evi verme ihtimalinin olacağını aslında hiç ihtimal vermiyordum bu evi vermez dediğim arkadaş çünkü evi vermek zorunda değil bazı durumlarda bazı pozisyonlar oluyor es geçebiliyorsun ama bazı durumlarda telaşlanınca neyi koruyacağım neyi korumayacağım neyi ne kadar söyleyeceğim bunları karıştırıyorsun maalesef soğukkanlı davranma şansın çok az dolayısıyla beklemediğim bir operasyon ama ona rağmen ama işte iki gün önce evde kalan başka arkadaşlar vardı işte onları başka ayrı bir yere götürdük birazda evde başka yere taşınması gereken malzemeler şunlar bunlar vardı bir kısmını da taşımıştık ve evi de topladık ettik sabah 6 saatlerinde araba gelecekti çünkü sokağa çıkma yasağı da vardı, araba gelecekti ve evi boşaltacaktık ama bizim boşaltma saatimiz gelmeden önce polis bastı, gece 4dü,her şey derli topluydu eşyalar falan özellikle o dokümanların hepsi bir aradaydı, ben girdim başladım dokümanları yakmaya, banyo vardı banyoda bunların ele geçmemesi gerekiyordu kendi kendimi biraz kurmuştum şekillendirmiştim yani bir şey söylemeyeceğim ama bunlarında ele geçmemesi gerekir filizde (eşim) baktık bizi alacaklar kalktı o ara birde kendi aramızda ifade düzenledik.
Ben daha önce iki sefer girip çıktığım için aynı zaman da aranma pozisyonunda olduğum için üzerime de ifadeler olduğu için benim orada söyleyecek çok şeyim kalmamıştı ama filizi bir şekilde mutlaka boşa çıkarttırdık işte biz tanıştığımızı birbirimizi sevdiğimizi ama örgütle onun işinin olmadığını işte aramızda ortaklaşa bir ifade düzenledik ama ben içeride sürekli başladım yakmaya polis habire zili çalıyor bir ara zil sesi kesildi, ses kesilince dedim herhalde evde kimse yok diye gittiler mi ya da başka bir daireye mi gittiler ne yaptılar meğersem o ara kapıcıyı getiriyorlar ve kapıcıyı önde sürerek kapıyı kırıyorlar ve içeri giriyorlar Ahmet Ateş- o zaman emniyet amiri özellikle talimatı var mutlaka sağ ele geçirilmesi gerekiyor bu evde baskında yakalananlar ama polisler içeri girdiğinde her tara duman içerisindeydi ellerim falan yanmıştı tabi o peluş kağıtlarında bir sürü notlar vardı onlar sıkı bir şekilde sarıldığı için pat diye harlanıp yanmıyordu mutlaka onları karıştırarak yakmam gerekiyordu ki yansın tutuşsun yoksa öyle sıkı bir şekilde olunca yakamıyordum aynı zaman da kimlikle ilgili mühürler falan vardı kendimiz yapıyorduk onlardan bir tanesini atmıştım tuvalette yerdeydi, onun iki bölümü vardı dişi erkek gülbahar mıydı neydi öyle bir ilçenin mührü damgalarıydı kimlik yapmak için kullandığım mühürlerdi, dokümanların bir çoğu hemen hemen yandı diğer kalanlarda kısmen yanmış oldu ama evin içerisini duman sardı ben bile duramaz hale geldim o ara baktım yeniden yüklendiler kapıya kapı kırılma noktasına geldi ben ışıkları yaktım zaten dumandan görünmüyoruz.
İşte silah sesleri ve hemen arkasından biri seslendi dedi ki amirin talimatı var kesinlikle sağ ele geçireceğiz, silah kullanmayacağız diye aldılar götürdüler bizi işte o zaman çok ciddi bir operasyon yapılmıştı bize ve yakalanan grup 60 kişiye ulaşmıştı ve partinin almış olduğu en ciddi darbeydi bizim grupla birlikte çünkü bizim grupla birlikte işte onu takip eden, aynı grubun devamı olan operasyon da H.’ı aldılar H.’la birlikte arkasından Süleyman’ı aldılar işte Erhan Gencerlerin grubu alındı derken bizim kadro düzeyinde üst düzey ya MK üyesi ya yedek üye, bölge komitesini oluşturan bir çok arkadaş bizim grupla birlikte yakalandı çok ciddi bir darbe almış olduk bizi o zaman şubede tuttular, birinci şubede yer yoktu ikinci şubeye götürmüşlerdi, ikinci şubede sol örgütler tabi 110 gün falan kaldık çok uzun süre tuttular, çok şey yüklemeye çalıştılar oma orada da ben kimseyi tanımadığımı, bir şey bilmediğimi işte olan ifadelerin dışında, sormak istedikleri kişilerin hiçbir bende yoktu.
Benim açımdan noktalanmıştı kapanmıştı ama onların açısından çok bilgi ve çok insan toplamaları gerekiyor benimle birlikte, onu beceremediler işte artık filiz çıkacaktı, filizle ortaklaşa verdiğimiz ifadeyi biz tutturduk onlarda inandılar gerçekten sordular neden birlikte kalıyordunuz diye onu da anlatmak da yarar görüyorum ben dedim ben aleviyim bu da suni biz birbirimizi sevdik dolayısıyla ailesi bizim evliliğimize karşı olduğu için biz kaçtık yani bizim birlikteliğimiz gönül bağı siyasi bir şey değil dedik imam nikahı o zaman imam nikahı duyuyorduk imam nikahı diye bir şey vardı normal nikah imam nikahı birde devrimci nikah vardı, imam nikahı nasıl bir şey ben bilmiyorum söyledik dedik geçer herhalde gözlerimiz bağlı imam nikahı nasıl yaptınız anlat bakalım dedi 90 gün olmuş işkencedeyim zor ses çıkıyor benden, kaburgalarım kırılmış ayakta zor duruyorum vallahi dedim biz birbirimize gönül verdikten sonra camiye gittik hocayı gördük oda oturdu nikahladı ben böyle bir şey uydurdum bilmiyorum böyle bir şey meğersem öyle olmuyormuş gerçekten bunlar tabi bir taraftan gülüyorlar da kahkaha seslerini de duyuyorum bir taraftan da dediler ulan bu gerçekten hem dinsiz hem komünist meğersem imam nikahı öyle olmuyormuş birde böyle bir anımız geçti sonra 15 gün sonra filizi bırakacaklardı seslendiler hatta filizin babası şubede ziyarete gelmişti filiz de bana 10 lira mı 20 lira mı para bırakmıştı ben gidiyorum diye de o nöbetçi polisler oluyordu şubede o tür alışverişler yapılıyor ediliyordu, dedi hadi kandırmışsın hemşire kızı o da acıdı sana bu parayı gönderdi böyle laflar da etti gittim baktım 15 dakika sonra hemşireyi çağırın dediler.
İşte oradan bir arkadaşı o pozisyonda çözülünce filizle ilgili bir öldürme olayı çıktı ortaya onunda bilgisi dahilinde olduğunu söylemiş hem koştular yeniden bizi sorguya çektiler filizi de alıp getirdiler bu sefer tam oradan çıkacakken işte 62 küsur galiba bizde idamı istenen 62 kişiden birde dişi militan işte Erol Çiftçi ve devrim nikahlı eşi filiz de var gibi o idamla yargılandı gerçi sonradan filiz beraat etti o iki sene yattı öyle bir suç kabul etmemişti ve beraat etti arkadaş tabi istemeyerek söylemişti orada birçok kişi bir çok şeyi istemeyerek söylüyordu orada ama maalesef orada çok kendine hakim olamıyorsun neyi ne kadar ne zaman söyleyeceksin ne edeceksin falan birde böyle bir süreç yaşamış olduk ondan sonra aldılar beni arkasından geldi işte Süleyman geldi H. geldi, Süleyman ı öldürdüler orada işkence de tabi, Süleyman’ı sorguda öldürdükten sonra da bostancıda bizim kullandığımız eve götürüyorlar ve Süleyman’ı işte evde öldü diye Süleyman’ın ölüsünü atıyorlar işte bize örgüt evini gösterirken intihar etti kaçtı atladı falan süsünü verdiler, arkadaşların Erhan’ın falan şeyi oldu daha baktık daha ilk günden götürdükleri arkadaşlar baktık patır patır, bir ay sonra 15 gün sonra 20 gün sonra bir çok kişi geldi tabi bu şekilde kötü bir süreç yaşamış olduk.
İşte Selimiye, Selimiye’den Kabakoz’a göndermiş oldular Kabakoz cezaevi vardı o zaman Kabakoz da kaldık ve başladık kendimizi sorgulamaya neyi doğru yaptık neyi yanlış yaptık ne yapsak ne yapardık ama iş işten geçmişti artık önceden bir çok şeye tedbir almış olsaydık belki o kadar ağır darbe yemezdik bence bizim yapmış olduğumuz tartışma konusunda geri çekilme olayı konusunda benimde o zaman kendi şahsi düşüncem özellikle yoğun bir şekilde devlet tarafından aranan merkezi kadroların yurt dışına çıkmasından yanaydım bende,kendi aramızda tartışırken hayır daha çok saldırı devam diyen arkadaşlarımız oldu ama onlar ön plana çıktıkları için tabi uyuyorsun o senin işin derken cezaevi ve cezaevinde mücadelemiz devam etti işte parti üyesi işte elimizden ne geliyorsa yapıyoruz direnişler açlık grevleri orada daha çok mücadele devam ediyor daha yaygın bir şekilde daha somut bir şekilde kabakoz’da ben 6 ay kaldım ama hiç ağrılarım durmadı sürekli yoğun bir şekilde ağrılarla yaşıyordum birkaç kez revire çıktım göndermediler hastahaneye en son gönderdiler hastaneye,Haydarpaşa askeri hastaneye gönderdiler işte gittik hastaneye orada hiç unutmuyorum rapor çıkardılar trafik kazası geçirmiş raporu verdiler,7 kırık kaburga kemiği diğerleri de çatlak şekliden işte trafik kazası geçirdi şeklinde öyle rapor vermişlerdi hiç unutmuyorum döndük işte.
Kendi kendine öyle kaynadı bir süre sonra kabakoz’da ki şartlar daha farklıydı sayım alıyorlardı,koğuş durumu iç içeydi 4 koğuş vardı her koğuşta 40-50 kişi kalıyordu herkes içiçeydi orada çok örgütlü olarak da ayrılamıyorduk ,orada da demir kapı dedikleri bir yer vardı sık sık hücreye oraya götürüyorlardı,kendi bünyemizde kendi içimizde bir örgütlenme yapmaya çalıştık işte idarenin yaptırımlarına karşı nasıl ayakta dururuz ne yaparız ne ederiz ama orada çok başarılı olamadık,kardeşim de vardı o benden küçük o metriste,Y. çok küçükken yakalanmıştı,ilkokulu bitirir bitirmez üstünde silah çıkmıştı orada öldürme olayları falan vardı oda idamla yargılanıyordu,16-17 yaşındaydı,Y. orada kalıyordu,filizde oradaydı bende birkaç kez dilekçe verdim metrise gitmek istediğimi söyledim 6 aydan sonra beni gönderdiler metrise,metrise götürdüler ama ne Y. ’un yanına koydular ne başka bir yere koydular beni götürüp orada bağımsızlar koğuşuna koydular.
Bağımsızlar koğuşu denince şimdi o zaman bu bağımsızlar meselesi çok devlet safında yer almış itirafçı değil de ama böyle örgütlerin dışında kalan mesela dışarıdaki örgütlü mücadelesini sürdürmek istemeyen tarzı bağımsızlar, götürüp attılar bir baktım bağımsızlar koğuşu işte metris de bir sürü garip garip sloganlar işte Mustafa kemali anlatan eden Türklük propagandasını yapan şaşırdım tabi ben oraya girince dediler ki seni istediğin koğuşa değil buraya atacağız burada kalacaksın dediler ben burada kalmam dedim kalırsın kalmazsın işte o zaten hemen bir dayak molası içeride ki kişiler geldiler işte kimisi nereden geldin vb. işte başladılar propaganda yapmaya işte siyasilerin koğuşuna gitme orada açlık grevi var işkence var dayak var ama burada havalandırmaya çıkıyoruz komutanlarımız bize yardım ediyor ne istiyorsak veriyorlar ediyorlar propaganda yapıyorlar tabi kaç kişiyi kazanabiliriz diye kabul etmedim tuttular akşam tekrar bir posta dayak daha ertesi gün tekrar dayak sonra dediler ki bu anlaşılan akıllanmamış akıllanmaya da niyeti yok bunu götürün canavarların koğuşuna atın dediler,canavarların koğuşu deyince biz henüz dışarıdayken yakalanmadan önce de bu özellikle Diyarbakır da Mamak da falan siyasi tutukluların üstüne köpek bıraktıklarını köpekle aynı kafese attıklarını duyuyorduk çok detaylarını bilmiyorsam da duymuştum herhalde dedim orada bir köpek sürüsü var onun içerisine atacaklar böyle düşünüyordum.
Neyse götürdüler canavarların koğuşuna attılar girdim baktım bizim koğuşta Y.D. var. Y.D.’le çok eskiden tanışıyoruz dışarıdan, bizim K.E., Y.K. isimleri şuan aklıma gelmiyor bir çok arkadaş baktım orada. Sarmaş dolaş ama kardeşim Y. yok çünkü ben ona gitmek için dilekçe vermiştim yanyana olalım diye vermemişler dedim ya canavarlar nerede dedi biraz sonra göreceksin canavarları, biraz sonra gelip dışarı çıkardılar, sıra dayağından geçirdiler. C. adlı bir çocuk vardı genç Tunceli’li birisi,koğuşun en genciydi, hiç unutmuyorum sürekli askerlere karşı geliyordu oda küfür ediyordu, mazgalı açıp mazgaldan da küfür ediyordu tam canavardı gerçekten, çok hareketli bir koğuştu herkese bir posta dayak atılıyordu ama oraya iki posta atıyorlardı daha özel bir kin beslemişlerdi, birkaç askere karşılık vermişler verdikleri için… orada kaldım işte.
Metris günleri başladı tabi Metris de açlık grevleri direnişler o metris baskılarını kırmaya çalışıyorlardı orada epeyce kaldım açlık grevi de devam ediyordu bir süre sonra benim ilk gittiğim koğuşu dağıttılar Sibirya denilen bölüm var Sibirya ya gönderdiler beni, Sibirya ya gittim kardeşim Y. yok. kardeşimle karşılaşamadım, Sibirya da bizim davadan yargılanan kimse de yok daha çok değişik davlardan işte DEV-YOL’dan var DEV-SOL’dan var,THKP-C SAVAŞÇILAR’dan, MLSBP davasından arkadaşlar var çok hoş bir koğuş oluştu orada, orada da yine açlık grevi devam etmiş oluyordu,açlık grevindeydi zaten bizim koğuşu dağıttıkları zaman, orada kaldım.
Açlık grevinin 29 uncu gününde H.Ş. ve bir iki arkadaş daha vardı onları idare çağırmıştı açlık grevi sona erdi, bitti ve bazı haklar da elde edilmişti başarılı bir açlık greviydi o zaman ben başladığı zaman gitmiştim o dönem yoktum bir süre sonra benim gittiğim koğuş da tekrar dağıtıldı sonra beni D-22 koğuşuna götürdüler,D-22 koğuşunda kardeşim Y. la kavuştuk birbirimize o benden önce yakalanmıştı aynı koğuşta kaldık aynı koğuşta 16 kişiydik,16 kişiden bir arkadaş DK’dandı Sadık diye bir arkadaş diğer hepsi bizim davadan arkadaştı, İ.G., M.H.G. Y.K., kardeşim Y., M.Ç., A.Ç., neyse işte 15 kişi aynı gruptan bizim arkadaşlardı çok güzel günlerimiz geçti orada tabi kavga dövüş direniş metris sürekli direniş halindeydi yani öyle rahat ettiğimiz yerler yoktu, mors alfabesi ile haberleşiyorduk, diğer koğuşlar ile…. örgütlenme devam ediyordu orada sonra o tıktıkları idare engellemek için başladı marş çalmaya bu sefer başka bir yöntem bulduk biz çapraz koğuşlar şimdi tıktıklarla yan koğuşa o oradan diğer koğuşa, koğuştan koğuşa dalga dalga örgütleniyorsun ama çapraz alanlara ulaşmıyoruz birde o arada camekan var,çapraz havalandırmalara elle yazmaya başladık onu öyle devam ettirmiş olduk arkasından idare onu engellemeye çalıştı o koridor boyunca camekan vardı karşı koğuşu görebileceğimizi şekilde o havalandırmayı başladılar parmak şeklinde boyamaya, şerit şeklinde kahverengi boyalarla boyadılar ki karşı taraf görünmesin o boyamaya karşın bu sefer biz elimize çarşaf bağlıyorduk böyle net görünsün diye çarşafı yırtıyorduk çarşafla başlıyorduk yazmaya yani böylece bizim haberleşmemiz için çok önem teşkil eden haberleşme ağını idare sürekli engellemeye çalıştı bizde sürekli bir yöntemini bularak haberleşiyorduk…
Devam ediyordu metris günlerimiz arkasından tek tip elbise gündeme geldi, tek tip elbiseyi giyer misin giymez misin o ara Sultanahmet, Kabakoz, Hasdal cezaevi kapatıldı daha çok metris ve sağmalcılara aktartıldı sağmalcılarda yeni bir bölüm yapıldı, hücre tipi 3 kişin kalacağı gibi tek kişinin kalacağı gibi daha çok idamla yargılanan ve daha çok üst düzey yönetim kadrosundaki arkadaşları sağmalcılara taşıyorlardı işte tek tek hücrelere ya da işte o üç kişilik koğuşlara atıyorlardı orada da devam etti mücadelemiz,tecride aldılar tek tip elbise giymedik tecride aldılar,giymedik tabi tek tip elbiseye karşı ciddi direnişler oldu hatta bir ara ayakkabılarımızı bile aldılar haberleşme ağımızı kırmak için bizim uzun süre duruşmalarımız yapılmadı sonra 300 kişinin katıldığı TİKKO 3 davasıydı sanırım .
TİKKO 3 en kalabalık davaydı,duruşmaya çıktık,duruşma da pankart açtık yine içeriden yazmış olduğumuz bir pankartla bir çok şeyi protesto ettik ve duruşmayı yarıda kestik çünkü duruşmaya biz o zaman atlet külot gidiyorduk tek tip elbise giymiyorduk,iç çamaşırlarıyla bizi duruşmaya çıkardılar. metris den biz tekrar o tek tip elbise kıyafetini kırmak için bizi tecride çağırdılar 15 kişilik koğuşa 60 kişiyi topladılar, beni de almışlardı idare artık cezaevindeki direnişi kırmak için elinden gelen her türlü saldırıyı yapıyordu ve kendince işte o kadro pozisyonunda ki kişileri alıp alıp sağmalcılara gönderiyordu nasılsa artık sağmalcıları artık göden çıkarmıştı ,bizi tecrit koğuşunda bir ay mı 45 gün mü tuttular çok ağır koşullarda geçti orası. Çırılçıplak havalandırmaya atıyorlardı soğuk da…. oradan sağmalcılara gönderdiler, sağmalcılara gittiğim zaman H-7 koğuşumuydu Ha kaç ta kaldım ben hatırlamıyorum, g ittiğim yerde 3-4 arkadaş vardı bizim davadan Mehmet kaplan vardı, geçen yıllarda kaybettiğimiz Mehmet kaplan ile beraberdik başka MLSBP den arkadaşlar vardı ama bu ara ufak tefek açlık grevleri oluyordu işte 5 gün 10 gün 8 gün yoğun bir şekilde bu yaşanıyordu baskılar sürekli devam ediyordu bu sefer ölüm orucu başlatıldı, DEV-SOL ile TİKB’nin ortak eylemi şeklinde. bizimde diğer devrimci gruplarında destek amacıyla kısa bir destekleri oldu ama esas olarak eylemi iki grup üstlendiler o sürdü fakat sanıyorum 50-60’ından sonra orada 4 tane çok yiğit arkadaşımızı kaybettik açlık grevinde öldüler, Mehmet Fatih Öktülmüş vardı TİKB davasından TİKB’nin sembol isimlerinden biriydi, bütün cezaevinin sembolüydü gerçekten yiğit direnişler sergilemiş bir arkadaştı. Haydar Başbağ, Hasan Telci, Abdullah Meral bu arkadaşlar DEV-SOL’dandı, maalesef 60ncı günden sonra arka arkaya kaybettik.
Filiz’de tahliye oldu,iki sene yatmıştı,iki seneden sonra cezaevinde ille de nikah yapalım ki görüşe gelsin çünkü o dönem aileden biri değilsen görüş yapamıyorsun oda bayağı bir mücadele etti dışarıdan en son başarabildi cezaevinde nikah yaptık imam nikahını da resmi nikaha çevirmiştik artık filiz de görüşüme gelebiliyordu …
6 eylül 95 tarihinde biz tahliye olduk bizim Mehmet kaplan o zaman diyordu ki Erol yoldaş nasılsa sen uzun yatacaksın tahliye olmak gibi bir durumun yok, (Mehmet hukuk fakültesinde o 68 kuşağından gelen bir arkadaş) ben tahliye olacağım gideceğim hukuk fakültesine devam edeceğim avukat olacağım ve senin avukatlığını üstleneceğim ben gelip seni tahliye edeceğim, diye espri yapıyordu, bir süre sonra ben tahliye oldum Mehmet kaldı.
Bizim gruptan aynı gruptan bizim Ali Rıza Boyoğlu, Manuel Demir, A.C., Ünal Küçükbayrak, Mehmet Kemal Yılmaz… ismi aklımda kalanlar yani 60 kişi aynı zaman da tahliye olduk.