Feridun İhsan Berkin (F.İ.B:) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Şükrü ASLAN (Ş.A:)
F.İ.B: 1977 12 Kasım’da cezaevine girdim, 29 Ekim’de yakalandım. O zamanlar polis şeydi 24 saat falandı bir gün mü? İki gün mü? Bir gündü ya sonradan en fazla uzatabilirlerdi 48 saat ama bizi karakol şube bilmem ne gezdirdi. 15 güne çıkarttılar yani, 29’unda yakalanıp 12’sinde cezaevine girdim yani bu dönem.
İzmir’de benim cezaevi yaşamım biraz köstebek gibi geçti, yani benim her gün hakikaten şey söylerken ciddi yani dalga geçerek söyledim ama ilk günden itibaren kaçmayı düşünerek girdim ben cezaevine. Bir sürü girişimim oldu orada. Bu hep kolektif tabii, en son kaçışım bireysel yani. Kaçışım bireysel çünkü tek başınaydım, kaçışıma kadar bütün her şey kolektifti. Her şeyi organize ettik, bir sürü defa ayağım o tarafa geçti geri geldi.
İşte aynı dönem babam uğraşıyormuş. Benim işte deli işte deli değil de ‘’bazı dönemlerde kendini kaybediyor ne yaptığını bilemiyor’’ işte ‘’bu olayı da kendini bilmeden yapmıştır, akli dengesi olay sırasında yerinde değildi’’ diye bir dilekçe veriyor.
babamın bu çabası şöyle bir sonuç verdi. Benim önce adli tıp geldi sana, kimseye deli olmamasını tavsiye ederim yoksa deli olabilirsin yani o karşında gördüğün insanlar tarafından. Doktorun sorduğu şey ne biliyor musun? Herkese öyle soruyor neler oluyor? Dedim ne demek istiyorsunuz? Sence neler oluyor? Ne demek istiyorsun? Ya işte sana neler geliyor? Bilmem ne falan filan neyse ben o ilk şeyi atlattıktan sonra diyorum ki ‘’ya bak kardeşim ben yaşamak istiyorum, ben yaşamayı seviyorum ama ben bu şekilde kendimi kurtarmayı istemiyorum, arkadaşlarım burada idam olurken ben kendimi deli rolüyle kendimi kurtarmak istemiyorum’’ falan. Ha demiş bu deli demiş adli tıp doktoru hani ölmek istiyor yani ölmek isteyen delidir ya.
Beni Gülhane’ye getirdiler, Gülhane hastanesi psikoloji bölümü var arkada yukarıda küçük bir bina. Arkadan neyse beni, hastane mecbur şey giyiyorsun pijama ayağından da ayakkabın çıkıyor terlik veriyorlar. İçeri bir girdim bir baktım ki lan dedim buradan kaçarım ben ya olay şu. Böyle bir oda pencereler var bir penceremiz var 4 kişi kalıyoruz büyük bir oda ondan sonra hücre gibi değil yani hastane odası. Bir pencere var, pencerenin normalde kilidi var, bir de şey anahtarlı hava sıcaktı. Kasım ayı ama hava sıcaktı, şey yaptılar, sen söyle adını pardon ekim ayı özür dilerim. Ekim ayı hava sıcak hastalar rica etti doktorlar kilitlemiyordu artık yani pencereyi açıp ben kapıyorum, şey pencereler alüminyum doğrama.
Pencerenin dışında da bir tek parmaklık tutuyor bizi. Ya dedim ‘’ben buradan kaçarım bir testere oldu mu yeter’’. Ondan sonra çok sıkı bir ziyaret bayağı nizami bir ziyaret oldu, bir gün çok sıkı bir ziyaret oldu, yani sıkı derken şey çok sıkı bir kontrol altında bir ziyaret yaptık. O ziyarette bana 50’ye yakın testere girdi içeri, klasik yöntemlerle çikolata kutularında girdi. Ondan sonra ben hemen akşam başladım çaktırmadan pencerenin önüne geldim, şey yiyorum bir yandan çekirdek yer gibi yapıyorum ama parmaklık öyle bir şey ki bir tek bu pencerenin parmaklığı değil parmaklık komple binayı sarıyor böyle bir parmaklık yapmışlar. Dışarıda, içeride iki asker var nöbet tutuyor dışarıda bir asker böyle dönüyor buradan dönüyor böyle geliyor böyle dönüyor böyle gidiyor o gelirken görüyorum onu testereyi kesiyorum. Ama testereyi şöyle kesiyorum ama bir hareketim böyle yavaş yavaş gürültü çıkmasın diye. Tabi bu sabır işi zaman işi çünkü bizim zamanımız orada yapacak başka bir iş yok yani ağır ağır elim parça parça oluyor tabi tutacak şey yok sap sadece demir testereyi tutuyorsun. Tam kaynağa yakın bir yerden kesiyorum sabaha kadar çalışıyorum sabahleyin onun tabi cezaevinde öğreniyorsun o yöntemleri. Boyayı tırnağınla kazıyorsun başka yerden sakızı o boyayla karıştırıyorsun o rengi alıyor. Zaten şey sarısıydı hafif krem sarıya yakın bir krem rengiydi. Onu kaynak yerine yeniden sakızı koydun mu sanki kaynak gibi duruyor görünmüyordu gündüz. İki saatte bir nöbet değişiminde kontrol ediyorlardı parmaklıkları bizi falan hep, indirdim çıktım yeniden doğrulttum. Ondan sonra üzerine şeyi koydum bir çamaşır astım, ıslak bir çamaşır astım ki kuruyormuş gibi.
Pencerenin önünden sürünerek geçtim çünkü çok alçak pencereler öbür pencereler yan koğuşun penceresinin önünde, onlar ayaktalar hepsi, oradan geçtim sonra çıktım yürüdüm ,kimse yok etrafta, sokağa bir döndüm nasıl koşuyorum. Aydınlık evler falanmış oralar, ben bilmiyorum ben Ankara’ya hayatımda gitmemişim o güne kadar. Yani öyle bir düşün ki bilinmedik bir suda yüzüyorsun yani, ondan sonra gecekondu mahalleleri sokağa çıkma yasağı var. Gecekondu mahalleleri arasında saatlerce yürüdüm ,neyse en son sabaha karşı bir yer buldum orada, ayağımda çorap var. Sonra uzun hikâye inşaat işçileri en iyi işçilerdir, sağ olsun bir ayakkabı aldım.
Bir gece, bu arada ben diyorum ki yürüyerek şeye gideyim Ankara’nın dışına çıkayım, Kırıkkale’ye doğru gideyim, Esenboğa Kırıkkale falan, nereye yürüyorsun soğuk, arabalar geliyor, üzerinde kar var.
ben dedim ki şimdi ne yapayım en ilginç olan olay şu ben 7 yıl yatmışım. Ha bu arada ben yıl dönümümde kaçmışım 12 Kasımda kaçtım, 12 Kasımda cezaevine girdim 12 Kasımda kaçtım, 29 Ekimde kaçamadım.
Kaçtıktan sonra telefonlar değişmiş eskiden jetonla değil santralden rica ediyordun o santral aracılığıyla aranıyordu şeyler benim zamanımda. Ben gittim Yıldırım falan birini arıyorum, beni bağladılar bir kere ikinci de yakalanıyordum az kalsın.
Ondan sonra örgüt evinde kaldım, ondan sonra örgütün tanıdığı alevi yani bir sürü evlerde kaldık. Örgütün tanıdığı alevi birinde kaldık, ondan sonra başka evlerde kaldım en son Ankara çıkış, 15 gün sonra Ankara’yı terk edebildik çünkü Ankara çıkışları hep tutulmuştu 15 gün sonra biri hep gidiyor zaten hep gidiyor çıkışlara bakıyor. Otobüse gidiyor mesela diyelim ki İstanbul’a gider gibi ama İstanbul’a gitmiyor en son dediler tamam çıkışlarda şey yok. Birde varan, Ulusoyları kontrol etmiyorlardı çok Ulusoy bileti aldık ondan sonra İstanbul’a otobüsle gittik.
Bir ay 15-20 günde orada kaldım fakat şeyi sezdim yani daralan bir çember var onu seziyorsun. Algül’e dedim biz buradan gidelim Ege’de falan tanıdık biri varsa ha birde bu arada yurtdışına çıkaracaklar beni Ondan sonra şeyden sonra söyle adını benimde tanıdığım Foçalı bir arkadaş var onun olanakları var eski bizim yakın sempatizan Algül onu buldu oda kabul etmiş ondan sonra Foça’ya gittik. Ondan sonra biz kendimiz bir kayıkla geçmeyi düşünüyorduk fakat acayip bir fırtına var ben göze alamadım.
Bir de sana bir şey söyleyeyim kışın yüzme bilsen dahi şeyden ölüyorsun hipodermimden yani donmadan ölüyorsun, deniz suyu fazla duramazsın yani. Neyse en son karşımıza bir balıkçı çıktı yani şeyin arkadaşı Taylan’ın oda yakalandığı için rahat söylüyorum yakalandı çıktı ceza yattı. Taylan’ın arkadaşı balıkçı demiş ki ben onları geçiririm böylece bir kayık bir tekne kaldırdık pancar mortuyla 9 metre uzunluğunda tekneler var balıkçı tekneleri. Pardon 6 metre boyunda böyle küçük tekne onunla biz 3 gün suda kaldık önce şey, şeyden söyle adını Foça’dan Midilliye geçeceğiz ama Midilliye geçmek çok zor çünkü görünmüyor zaten kıyı kıyı Ayvalık’a gidip Ayvalık’tan Midilliye geçtik işte o Çandarlı körfezini geçtik oradan sonra karşıya geçtik. Tabi bu fırtınada bayağı şey kırıldı dümen mümen kırıldı bilmem yiyeceklerimizi kaybettik falan hani iki kere batma tehlikesi geçirdik. Hayatımda ilk defa hortumu da öyle gördüm hortumun yanından geçtik yani uzatmayayım Yunanistan’a çıktık.
Bu arada 3 gün boyunca biz adalarda ne Kardak, Kardak tipi kayalıklarda kaldık böyle Kardak değil ama ateş yakıyoruz bilmem ne falan. Yunanistan’a geçtik bunlar hepsi sırılsıklamız ama ben çantada kuru elbiseler var kuru elbiseleri değiştim üzerimi giydim adaya çıktık, Fransızcam da var. Neydi çocuğun adı? Zülfikar mıydı? Ali, ali, Ali’nin eşyaları yok Algül’ün var ama ben çırılçıplak limanda soyundum giyindim, Algül soyunamıyor soyunamadığı için ıslak elbiseleri bir manto giyindi o ondan sonra çocuğa da ben paltomu verdim ondan sonra yapacağım başka bir şey yok. Sonra dedim önce gidip bir yemek yiyelim gittik sıcak çorba yedik balık çorbası falan ayıptır söylemesi ondan sonra bunlara sigara aldım. Üzerimizde dolar var bilmem ne var falan filan sigara aldım ondan sonra ben dedim ki gelin bir yerde ıssız bir yerde kalalım ateş yakalım, ııı dediler yemezler ya dediler polise gidip teslim olacağız yahut da iltica edeceğiz yahut da bir otele gideceğiz. Kimliğimiz yok üzerimizde otele gidemedik, otele gittik adam kimlik istedi unuttuk numarasına geçtim ben İngilizce biliyorum çat pat.
Ondan sonra polise teslim olduk iltica ettik. Bu dediğim Ocak ayında oluyor şeyin 85’in Ocak ayı şeyde kaçtım 84’ün Kasım’ında kaçtım 85in Ocağında ben Yunanistan’daydım, Yunanistan’da 6 ay kaldım orada bir geçici pasaport alıyorsun onunla beraber şeye gidiyorsun Almanya veya Fransa’ya. İşte Fransa’ya geldim iltica ettim böyle.
Görüşmeden Siyasi İlişkiler ÇalışmalarGözaltı Mahkemeler Cezaevleri ile ilgili bölüm
Aydın rolünü oynuyordum şeyde tiyatroda bir işçi var bir köylü var birde lümpen var…
Ş.A… Başka Çalışmanız?
F.İ.B… Tiyatro çalışması yaptık bu oynandı Ankara sanat tiyatrosu da oynamıştı biz ölmeyiz yeniden doğarız pardon ‘biz halkız yeniden doğarız ölümlerde’ diye güzel bir oyun var. Bu oyunu ilk şeylerle başladılar TKP’liler sonra biz ele geçirdik onu TKP’liler de kızdılar bıraktılar. Bu oyunu biz köylerde oynadık birçok köyde oynadık hatta bir tanesi bademlere de gittik yani.
Köylerde hiç unutmayacağım yani zorunlu nedenlerden teknik nedenlerden elektrikler kesildi ve biz oynarken lüks lambasının altında köylülerin hiç birisi çıkmadı sonuna kadar izlediler tiyatroyu.
Ş.A… Nerede oldu bu?
F.İ.B… Bunun kesildiği yeri hatırlamıyorum ama biz şöyle aşağı yukarı 4-5 yerde 4-5 köyde oynadık bu oyunu önce kızlar falanda vardı kızlar TKP’liydi. Bizde ki kızlar Şerife oynamak istemedi bizde kız yoktu ben Aydın rolünü oynuyordum şeyde tiyatroda bir işçi var bir köylü var birde lümpen var, lümpeni oynayan şuan halen görüştüğüm kendisi alevi dedesidir Ispartalı ve de bizim geleneğin burada onu dede olarak kabul, nasıl bulmuşlar birbirlerini Ispartalı bir dede Kürt falanda değil kendisi.
Ş.A… Fransa da.
F.İ.B… Yok kendisi şeyde oturuyor şuanda Burdur’da oturuyor Fransa’ya Almanya’ya her yere gelip alevi çalışması yapıyor benimde üniversite arkadaşım.
Ş.A… Öylemi ismi nedir?
F.İ.B… M.T. dede derler falan ona ondan sonra buralara gelir. Bütün onun şeyi de müritleri mi oluyor neyi oluyor hepsi de eski TKP/ML’lilerdir.
Ş.A… Talipleri.
F.İ.B… Evet talipleri hepsi de TKP/ML’lilerdir çoğunluğu. İlginç bir insandır yani tabi biraz pazarlamacı İbrahim Kaypakkaya ile Aleviciliği birleştirir böyledir. Ona bozuk çıktığımızda yok canım ben ama hakikaten ben o zaman anlayamıyordum o mesela çok güzel saz çalardı falan işte Haydar Haydar’ı çok güzel söylerdi bir dönem bizde onu dinlerdik. Çok hoşuma giderdi onun çalışı falan ve hala bizim eve geldi buraya ona Haydar Haydar’ı bir daha çaldırdım şeyin ama o Ali Ekber Çiçek’in Haydar Haydar’ı.
Ş.A… Şey oda eczacılık mı okudu?
F.İ.B… Eczacılık bizim alt yani bizim komiteye bağlı çalışırdı bir dönem çalıştı ama esas yanı hep aleviydi yalan değil hiçbir zaman tam olarak bizden olmadı esas yanı aleviydi öyle kaldı zaten herhalde dedeymiş yani.
Ş.A… Bitirdi şeyi.
F.İ.B…Bitirdi bitirdi ama şuanda emekli şeyde yaşıyor Burdur’da yaşıyor, şarap yapıyor evinde kendisi şarap iyi içer. Kendi şarap yapıyor haberleşiyoruz halen öyle bir arkadaştır o bizim işte onlar yani bizim altımızda olan arkadaşlardan birkaç kişi vardı hani işte bir tanesi Fahri dediğim arkadaş onu gördüm. Bir tanesi M. T. ondan sonra bir arkadaş vardı adını unuttum bizde altımızda 3 kişi bir komite kurduk yani öyle oldu devam ettik. İşte bunlarla biz daha çok, bizim en çok yaptığımız faaliyet yazılama afişleme bunları çok yaptık biz bildiri dağıtma falan bunları yaptık ondan sonra korsan eylemler işte bu 12 Mart protestoları falan bunları yaptık.
Ş.A… Bütün bunlar öğrencilik devam ediyorken.
F.İ.B… Devam ediyor tabi devam ediyorken.
’76 AYRILIĞI
Ş.A… Yani öğrenci gençlik içerisinde çalışan biri olarak.
F.İ.B… Tabi öğrenci gençliğin içerisindeyim öğrenci faaliyeti yürütüyorum legalim halen ve de o an için hiç aklımda silahlı bir eyleme katılma gibi bir şey yok yani böyle devam
ediyorum. Öğrenci komitesi kurulmuş işte bize M. geliyor falan o dönem şey oldu bizim ayrılık oldu. Biliyorsun 1ci konferans sonucunda işte ikiye bölündük işte bir şey daha sonra Halkın Birliği çıktı ondan.
Ş.A… 1ci konferans ne zaman?
F.İ.B… Konferans 197… bir dakika bizim ayrılığımız ne zaman tabi daha cezaevine girmemişim 77 olacak büyük ihtimalle, 77 olması lazım.
Ş.A… 77 1ci konferans.
F.İ.B… 1ci konferans evet.
Ş.A… Oluyor sonra ne oluyor ayrışma mı oluyor?
F.İ.B… Ayrışma oluyor işte bu yurt dışı hizbi falan diyorlar işte yurtdışından bir ayrılık oluyor aslında örgütün büyük bir çoğunluğu da 1ci konferansın çerçevesinde şey yapıyor hareket ediyor. Bir ayrılık oluyor.
Ş.A… 77’de…
F.İ.B…77’de ya burada bir keselim ben tarihte bir hata yapıyorum galiba. BU Halkın Birliğinde ben dışarıdaydım.
Ş.A… O zaman şey mi?
F.İ.B… Halkın Birliği ayrılığı çünkü 1ci konferans sanki bana 1ci konferans 78 gibi geliyor.
Ş.A… 78 Evet…
F.İ.B… Değil mi öyle hatırlıyorum ama 78’de ben cezaevindeyim.
Ş.A… 78’de bir konferans var ama öncesinde ayrışma var.
F.İ.B… Ayrışma var işte öncesinde.
Ş.A… Halkın Birliği ayrışması.
F.İ.B… Halkın Birliği ayrışması işte o zaman konferans olmadan ayrıldık galiba.
Ş.A… Halkın Birliği Ayrılığı yaşandığında
F.İ.B… Tabi 1ci konferans değil bu Halkın Birliği ayrışması doğru, doğru özür dilerim tamam. Şimdi devam ediyor değil mi tamam. Tarihte hata olmasın yani işte bu benim dediğim 1ci konferans sonucundaki ayrışma değil yani Halkın Birliği ayrışması, halkın Birliği öncesi.
İşte ben daha yeni örgütlüyüm falan mücadele ediyoruz M. gelip gidiyor M. bir gün geldi dedi ki ya işte bu parti yani dedi ki biz dedi artık bilesin ki bundan sonra ayrıldık falan dedi. Dedi İbrahim’in görüşlerini eleştirmeye başladı ondan sonra dedi daha günümüze ayak sağlaması lazım işte Türkiye yarı sömürge değil kapitalisttir bilmem ne ve şey dergilerini getirdi bana Halkın Birliğinin dergilerini getirdi.
Ş.A… Dergilerinin adı Halkın Birliği miydi?
F.İ.B… Halkın Birliği hatta bana daha önce iç yazışmalardan falan geldi sonra Halkın Birliği gazeteleri daha çıkmamıştı Halkın Birliği bana önce iç yazışmaları getirdi. Ben kabul etmedim yani beni başka etkileyende yok orada-ki M. beni örgütleyen adam. Kabul etmedim ya dedim M. ben dedim bizim yani ben bu siyaseti bu görüşler için seçtim bu görüşlerde bana göre doğru, senin anlattıkların bana uygun gelmiyor dedim ya. M. dedi ki kimse kalmadı öbür tarafta falan valla dedim kimse kalıp kalmaması da önemli değil az kişi de olsa ben kalırım ben bulurum bu görüşleri savunan birilerini bulurum.
Bu şaşırdı tabi sonra ben sonradan fark ettim bizim komite 3müzde 4müz hatta Ş.’de hepimiz M.’ya tavır almışız. M.hepimizle ayrı ayrı görüşmüş ha pardon H. bir tek Diyarbakırlı H. kabul etti yani ayrıldı o hatta ben H.’ı dövecektim bir gün. H. benim kardeşim gibi biz yani ben etimin bir parçası gibi görüyorum M.’nın ayrılışını hazmediyorum ama H.’ın ayrılışını hazmedemiyorum. Hasan Halkın Birliği gazeteleri satıyordu şeyde söyle adını bizim daha gazetemiz yok o zaman tezgâh açmış okul kantininde ne ulan bunlar falan dedim sanane dedi birde diklendi kavga ediyorduk sonra M. geldi dedi ya olur mu ya ayıp ediyorsun falan filan ayrıldık yani az kalsın kavga ediyorduk H. la
Ş.A… Zoruna gitti.
F.İ.B… Tabi zoruma gitti yani Hasan’ın yani ben M. ben diyordum ki biz ayrılırsak ben M. biz beraberiz yani. Ş.’de daha geri olduğu için yani yoksa kadın olduğu için değil Ş. daha geri olduğu için biz M. H. üçümüz bir komitedeydik zaten Ş. bazen katılıyordu.
Kızdım öyle ben sonra bize ilişkimize Ş.D. diye bir arkadaş geldi o yargılandı benimle beraber Ş. hatta M.’da geldi davaya büyük bir operasyon yapıldı falan. M.’yı bıraktılar tabi M. yakalandı sorguya alındı bırakıldı şey olmadı ceza yatmadı Ş.’de yatmadı, Ş.de geldi bizimle ilişkiye.
Ş.A… Geldi derken nereden geliyor?
F.İ.B… Yani bizim Ege bölgesinde çalışıyor ama Ş. işçi kesiminden kendisi öğrencilikten değil zaten sonradan öğrendim Musa Ş. ile ilişkideymiş. Ş. direk alıyor komiteyi bu sefer. Ş. ile başladık, yani M. daha ileriydi M. ‘le Ş. yani komitenin ilişkisi M. le Ş. Aracılığıyla komitede görüşüyorduk.
Ş. yavaş yavaş diyor işte benim daha atak biri olduğum hâlbuki benim silahlı bir deneyimimde yok yani İzmir’de şeyde yok İzmir’de öyle askeri bir komitede yok. Ş. bir gün bana şey dedi ya dedi sen aslında içimizde en yatkını sensin sen dedi Ege bölgesinde TİKKO’yu örgütle ondan sonra. Ya dedim Şükrü tabi ben önce Ş. dedim ben şeyim yani daha çok parti çevresine ya dedi TİKKO’cu olmak partiyi ret etmez falan filan böyle biraz çok ilkel tartışmalar geçti falan ve böylece.
Bu dediğim 77’nin başları oluyor bizim eylemimiz 77’nin Ekim ayında oldu. 77’nin başlarında bana, sen TİKKO’yu örgütle dedi. bu arada seni işte ben illegale çekiliyorum yavaş yavaş. Yani kimlik değişimim falanda yok aslında illegale çekilmek ne üniversiteden çıkıyorum işte bir gecekonduda kalmaya başladım o dönem bazen yurda gidiyorum yurt direnişinde zaten yurtlarda çadır var kalınacak yerde yok. Çadır direnişi aylarca sürdü çünkü yurt direnişine gidiyorum çadırlara falan işte biraz orada kalıyorum ama daha çok Ş. ile beraber M.’in evi var çünkü ben Ş. ile beraber bir işçinin. Oda yakalandı 9 yıl cezaya çarptırıldı evinde kaldığımız arkadaş N.G., Muşlu Kürt bir arkadaş, Muşlu ama kafası çok çalışmayan ama kardeşi partinin faaliyet yürütenlerinden ve de yani Ş. ile beraber aynı komitede ben daha sonra tanıştım M.G.
Kardeşi ileri biri kardeşinden dolayı bizim bütün arkadaşları tanıyor arkadaşlar evinde kalıyor hatta bizden önce Orhan Bakır bile kalmış yani orada o evde. Bir gecekondu Karabağlarda İzmir’de, biz bütün faaliyeti bildiri olsun afiş olsun silahlar olsun bilmem ne olsun burada bu gecekonduda oldu yani başka yerimiz yok zaten çok iptidai bir koşul yani şeyler koşullar çok iptidai.
Ş.A… Gecekondunun sahibi o.
F.İ.B… N.G. Muşlu, problemli bir insan ya işte karısını dövüyormuş falan karısı kaçmış yalnız yaşayan. O zaman bana çok ihtiyar geliyordu 32 yaşındaydı ama çökmüş betoncuydu, çökmüştü bana biz ona dayı diyorduk. Yani ben şimdi 30-32 yaşında çok gençtir yani insanlar onu düşünemiyordum bile o zaman ben 21 yaşındaydım.
Ş. ile biz bayağı o gecekondu mahallesinde çok bildiri yaptık bastık yani hem dağıtıyorduk hem basıyorduk. Yani dağıtıyor derken bütün örgüte Ege bölgesine Ege bölgesine demeyelim İzmir’e daha çok İzmir’in bütün afişleme bildiri faaliyeti orada oluyordu. Oradan komitelere dağıtılıyor biliyorsun bu eski şey sistemi elle şeyle serigrafi sistemiyle e öğrendim yani işte o şey floransa şey güçlü bir ışıkla önce boyuyorsun güçlü bir ışıkla resmi şey yapıyorsun şablon oluyor falan hepsini öğrendim serigrafi nasıl yapılıyor falan. Kendi kendime öğrendim şeylere baktım önce onu öğrenmek içinde bizimkilerde pek bilmiyordu şeye gittim ben Halkın Kurtuluşunun şeyleri vardı daha teknikti onların dernekte yapıyordu afişleri falan. Onların derneğinde oturdum çok beraber yaptım onlarla falan orada öğrendim ondan sonra kendim yapıyordum falan. İşte kasnak hazırlıyorsun o kasnağa serigrafiyi geçiriyorsun ondan sonra afiş yapıyorsun falan filan. Hatta bazen dalga geçiyordum bildirileri de elle basıyorduk şimdi elle çekerken şeyi rakleti, raklet diyorum Türkçesini unuttum şeyi çekiyorsun elle çekerken kâğıtları da böyle alttan o boya çekiyordu yazılar sona doğru böyle oluyordu. Millete diyordum bizim makine eğik çekiyor teksir makinesi, makine alacak paramız yoktu yani çok şeydik yani koşullar öyleydi ona izin veriyordu.
İşte Ş. ile aynı evde kaldık orada Sedat Yılmazsoy’u tanıdım işte Sedat Yılmazsoy’la daha sonra biz beraber yattık beraber idam cezası aldık. Sedat Yılmazsoy’un daha sonra yani Ege bölge sorumlusu olduğunu anladım ve Sedat ilginç bir adamdı, işçiydi yani kendisi tornacı falan yani o tür şeyler fabrikalarda çalışmış. Kendi kendini yetiştirmiş yani siyasi düzeyi çok iyiydi hepimizden iyiydi Sedat’ın kendi kendini yetiştirmiş muazzam yani çok kitap okumuş sürekli kitap okuyan hem de çalışıyordu böyle biriydi ve de Fethullah Gülen’in camisinde müezzinlik yapmış. Biliyorsun Fethullah Gülen İzmir’deydi o dönemler 70’lerde daha önce oluyor tabi bu devrimci olduğu dönemde değil daha önceden anlattı bunu cezaevinde epey konuştuk onunla.
Fethullah Gülen konuşurken hepimiz ağlıyorduk diyordu, diyordu öldü çünkü ve bunun devrimci oluşu çok komik. Devrimci biri bunu etkilemeye çalışıyor bu müezzin Sivaslıdır kendisi Alevi olup olmadığını bilmiyorum halen. Sivaslıdır Şarkışlalı ondan sonra aslında öğrenebilirim çünkü şey var H.Y. var bunun yeğeniydi oda yattı bizimle beraber. Haluk hiç sevmezdi Sedat’ı çünkü Sedat onu yakalattı ondan dolayı haluk Yücel’de Orhan’ı bir dönem Orhan Bakır’ı evinde saklayan arkadaştır bizden çok gençti şimdi halen facebook’tan görüşüyorum falan.
Ş.A… Yani o eve mi gelip gidiyordu?
F.İ.B… O eve gelip gidiyordu çünkü Ş. ile beraber orada şey yapıyordu tabi sonradan öğreniyorum aslında biz ya bir gün bir miting yaptık biz herkesi çağırdık ama biz örgütledik şey olarak tabi TİKKO değil de biz işte Mehtap mahallesinde çoktular bizim arkadaşlar. Mehtap mahallesindeki esnaflar ya esnaf üzerindeki baskılara son diye bir miting yaptık bu mitinge bütün siyasetleri çağırdık kimse gelmedi sap gibi biz çıktık ortaya saydım 90 kişi falandık yani en geri sempatizanına kadar.
Yani bütün Ege bölgesi İzmir kadar yani bütün Ege çapında 90 kişi oda sempatizan hani suyunun suyu diyelim de öyle bir şey yani kadro olarak da zaten belli oldu sonradan yakalanmadan sonra aşağı yukarı bütün örgüt çöktü kadro olarak da 10-15 kişi falanız yani. İşte orada Hasan Hakkı Erdoğan’ı tanıdım belki duymuşsundur bilirsindir. Hasan Hakkı Erdoğan’la tanıştım o daha sempatizandı o zaman tabi sonradan çok üst görevler verildi.
Ş.A… İzmir’de yaşıyordu o zaman.
F.İ.B… İzmirli, İzmir’de oturuyordu Hasan Hakkı Erdoğan tabi ben Hasan Hakkı Erdoğan Kürtçe çok güzel türküler söylerdi Zazaca türküler söylerdi çok severdim sesi de güzeldi ondan dinlerdim falan yani bizim Mehtap’ta otururdu oda ondan sonra.
Ş.A… Bu Mehtap mahallesi İzmir’in neresinde?
F.İ.B… Şirinyer’e yakın, Şirinyer’e yakın bir gecekondu mahallesidir Mehtap mahallesi.
Ş.A… Esnaf üzerindeki baskılara son mitinginin tahminen tarihi nedir?
F.İ.B…Tarihi yine aynı 76 yılında daha doğrusu şeyden halk biz işte şeye Halkın Birliği ayrılığından sonra gücümüzü bir ortaya koyalım dedik herkesi çağırdık e tabi biz kaldık yani sadece ortada. Tam bu 76’nın ayrılık dönemleriydi Halkın Birliğinden sonra biz kaldık işte yani gerçekten tam TİKKO’cular işte o dönem. Böyle bir yürüyüş yaptık esnaflarda geldi en önde şey esnaf dediğimizde böyle dükkânı olanlar değil işportacılar en önde. Hiç unutmayacağım en önde işportacılar oda mahsus belki de mahsus şeyden ödünç alınmış tezgâhlar el arabaları.
Gecekonduya yerleşmiş olduğum dönemden sonra şey bir anlamda profesyonel tam bir profesyonel bir şeye geçtim döneme geçtim öğrencilikten koptum. Öğrencilikten tamamen kopmuştum arada bir deminde dedim arada bir üniversite direnişine gidiyordum yurt direnişine, yurt direnişinden dönüyordum yeniden gecekondudaki faaliyeti yürütüyordum. Demin dediğim gibi yaptığımız çok bildiri vs. gibi çalışmalardı. Yalnız bu tiyatro çalışmasından sonraki dönem, tiyatro çalışması benim son şey dönemi oluyor.
ORHAN BAKIR’IN KAÇIRILMA ÖYKÜSÜ
Orhan Bakır bütün Ege bölgesinde çok sevilen bir insandı. Herkes Orhan Bakır’ın bu cezayı yatmamasını ve bu cezayı gerçekten kurtulmasını istiyordu bütün sempatizanlar Orhan Bakır niye cezaevinde yatıyor kaçırılsın herkes kaçırılsın diyordu. Hepimizin gönlünde o vardı ben hiç Orhan Bakır’ı görmedim o güne kadar. Bunların içerisinde Şükrü ondan sonra Sedat bu durumda Şükrü şey yaptı bir gün geldi yine dedi ki Orhan Bakır’ın kaçırılma eyleminde görev almak ister misin? Dedim tabi isterim o zaman biz örgütleyeceğiz dedi tamam dedim zaten iki kişi hem askeri birimde çalışacak iki kişi getireceğim onlar senin sorumluluğunda çalışacaklar sen dedi şeyi devam edersin onlarla ilişkiye devam edersin önce onların yetişmesi lazım ondan sonra yetiştikten sonra şey yaparız. Orhan Bakır ilk işimiz Orhan Bakır’ın kaçırılması ondan sonra diğer Ege bölgesindeki askeri faaliyetleri siz örgütlersiniz dedi tamam dedim.
Aslında ben o işin o dönem buna tamam demekle beraber olayın boyutunu tam kavrayamıyordum tabi yani şey sonuçta profesyonel bir asker olacaksın. Bu profesyonel askerliğin ne olduğunu tam bildiğimi sanmıyorum yani fakat tabi sonuçta örgütü, örgüt benim örgütüm benim savunduğum bir örgüt. Örgütün verdiği bir görev ben bir örgütün verdiği görevi yaparım öyle düşünüyordum. Benim yanıma önce şey getirdi bir gün M.Ö. şimdi Türkiye’de belki de Türkiye’de en çok yatanlardan birisi, cezaevi yatanlardan birisi yani yattığı o Turgut Özal’ın geçici indirimden çıktı ondan sonra bir daha yattı yakalandı. Uzun bir denemde yattı daha sonra hatta bir bu hayata dönüş operasyonu denilen o operasyonlarda kafaya ağır bir darbe yedi yani ölümden döndü şimdi iyi yaşıyor dışarıda cezaevinin dışında şimdi ve legal yaşıyor pardon.
M.’i getirdi M. şeyi bilmiyor yani sadece Orhan’ın kaçırılmasını istiyor ama M. askeri bir eyleme gireceğini de bilmiyor öyle geliyor. Tabi ben oturdum konuşmaya başladım M.’e dedim ya M. böyle böyle biz, M. olduğunu bilmiyorum adının tabi adlarımızı bilmiyoruz ama M. Olduğunu sonradan öğrendim. Ya dedim bizim esas görevimiz Orhan Bakır’ı kaçırmak çok düşündü ya ben dedi aslında dedi Orhan Bakır’ın kaçmasını isterim ama…..Kendisi Banaz’lıydı, Uşak Banaz’lıydı aksanı da şivesi tam bir köylü Uşak köylüsüydü, ocak başı sohbetlerini sever özellikle oranın halkının dilini iyi anlayan bir insan. Ya diyordu sağdıç der sağdıcı yoldaş olarak kabul eder o. Ya sağdıç dedi ben dedi isterim ama ben esas dedi gençleri çalıştırıp eğitim onlara propaganda yapayım onları örgütleyeyim benim istediğim budur esas benim yapmak istediğim bu ama dedi Orhan Bakır için ben yaparım problem değil.
Yani bir işi anlamdan geldi sonra Diyarbakırlı bir arkadaş getirdi çok genç biri Halil İbrahim Katar sonra yıllar sonra bu arkadaş Diyarbakır’da örgüt evinde kaza kurşunuyla öldü. Ben cezaevindeydim okudum örgüt evinde çok insanın başına geldi. silahla ya oynanıyor ya da silah temizleniyor silah kazayla patlıyor ve arkadaş ölüyor Halil İbrahim Katar. Halil İbrahim Katar çok da cıvıl bir çocuktu gözü kara herkes ona Maho derdi onu da biz Maho kabul ettik adı Maho kaldı. Halil İbrahim’e de anlattığımda Halil İbrahim’de ne olduğunu bilmiyor geliyor ama işi kavradığını hiç sanmıyorum o dönem he tamam dedi ama tabi işi çok iyi kavramış bir olarak görmedim ama geldi oda geldi.
Şimdi tabi ben elimdeki malzemeyi düşünüyorum ben zaten o malzemenin yani bende de bir şey yok aslında o dönem yani o dönem benim öyle bir eylemi kaldırabilecek bir durumum yok birde yanımdakilere bakıyorum onlar benden de beter. Yani ben beterim onlar benden beter ne yapacağımı bilemiyorum aslında neyse ben bu dediğim 77 yazı. Bana gelen olay şu Orhan Bakır şeyden gelecek söyle adını diş hastanesinden gelecek, cezaevinden diş hastanesine sevk olacak üniversitenin oraya geldiğinde kendini sevk ettirecek diş hastanesine. Oraya geldiğinde ya 2 ya 3 ya 4 jandarmayla gelecek ve biz onu ve biz onu jandarmanın elinden alacağız olay bu ama hangi gün geleceğini kesin bilmiyoruz. Yani bize yalnız haber geliyor şu gün gelecek bu gün gelecek diye haber geliyor.
Bana şey dedi işte orayı iyice araştır falan gittim bütün kampüsü kaçış yerlerini falan günlerce şey yaptım işte tek tek A 4 kâğıtlarına çizdim sonra onları harita yaptım bir evi böyle tavanı kaplayacak şekilde bütün kampüsü çıkardım nereden kaçabileceğimi böyle yaya olarak hepsini buldum. Arkadan Sedat tam devreye girdi yani olayda esas görevli herhalde oydu yani sorumlu olarak. İşte orada bölgeler arası şey vardı o zaman bölgeler daha henüz örgüt bölgesel bir dönemdeydi koordinasyon komitesi var her bölge bir anlamda tırnak içerisinde sidik yarışı yapıyor. Yani kimin bölgesi daha üstün olacak hangi silahlı eylemi kim nasıl yapacak. Sedat dedi ki ya biz dedi bizim bu elimizdeki güçle dedi bizim bölge tek başına yapar mı? Dedi yoksa benim dedi onu ağzından kaçırdı iyi ki de kaçırdı. Bizim dedi profesyonel birini getirme şeyimiz var imkânımız var başka bir bölgeden Trakya’dan T bölgesinden şansımız var dedi imkânımız var. Ben hiç düşünmedim valla dedim ben aynen kabul ediyorum yani başka biz yapamayız, biz bunu kaldırabilecek şeyde değiliz kapasitede değiliz daha buna gücümüz yok yani.
Böylece ya yaparız ama tabi kabul etmediğimi görünce mecbur kaldı tamam dedi böylece biz H.B.’la tanışmış olduk. H.B.’ı bir gün getirdi bizim o gecekonduya H.B. bize güzel silahlarda getirdi o arada bir 14’lü bir tane de kaleşnikofun minyatürü böyle bir 7.65 ama şarjörü bayağı 25-30 tane alabilen falan bir makineli tabanca getirdi. Böylece bizim silah yani elimizde çakaralmaz silahlar vardı yani 7.65 küçük küçük silahlar vardı böylece silah gücü de önemli zaten onları da aldık. Ondan sonra biz H.B.’la o bulduğumuz arabayla kaçış yönlerini falan araştırdık ve nereden kaçacağımıza yani nerden geri döneceğimize karar verdik bunun üzerine çünkü aramızda şeyde çıktı Hüseyin Balkır şey diyordu anayoldan gidelim Bornova üzeri işte orada. Hâlbuki biz orada karakolun önünden geçeceğiz ben dedim yok karakolun önünden geçmeyelim arka yoldan arka Bornova yolu. Arkadan şeye gidiyor ta Şirinyer’e kadar gider o yol eski İzmir asfaltı diyelim dedim oradan gidelim çünkü orası üniversitenin içinden tarlalardan geçiyor arkadan asfalta giriyor.
Asfalttan da randevumuz Şirinyer’de Gülçeşme tren istasyonu Gülçeşme’ye oradan çok rahat gideriz dedim tamam dedi kabul etti yani ben zorladım onu çünkü baktım güvenlik olarak daha iyi orası iyi ki de öyle yapmışız çünkü sonradan onun değerini anladık. Yani bilmeden yaptık ve böylece onu kabul ettikten sonra arkadan-ki benim hiç aklıma gelmezdi biz evde olayın provasını da yaptık yani işte ben nerede olacağım ben arabada olacağım onlar 3 kişiler nasıl duracaklar nerede duracak nasıl sıkıştıracak yani çembere alacaklar bunlar konuşuldu. Orhan ne yapacak asker 2 kişiyse ne yapacağız 4 kişiyse ne yapacağız bunların hepsi provalar yapıldı yani tiyatro oynar gibi orada böyle şeyler yaptık provalar yaptık. Yani benim için önemliydi biz hiç onu düşünmeden gidecektik paldır küldür bir iş yapacaktık yani bunları düşünmeden.
Böylece aylardan Ağustos ayı Eylül ayında kaçma imkânı var, Eylül ayında haber geldi bu arada H.B. gidip geliyor İstanbul’a gidip geliyor. O zaman kimsenin aklına gelmeyecek bir şekilde uçakla gidip geliyor İstanbul’a ve eylem günü de uçakla geldi uçakla döndü. Polisin bile aklına gelmiyor yani hiç belki de Türkiye devrimci harekette yapılmayan şeyler yani o ilk 77. Yani 77’de eylemci birisi uçakla eyleme gidiyor ve uçakla eylemden dönüyor neyse biz son gün Eylül ayında haber geldi Orhan gelebilir ama gelmeye bilirde böyle muğlakta bir olay. Sedat getiriyor haberleri ha bu arada bir parantez açayım pardon önemli çünkü.
Orhan Bakır’ın bizi tanıması lazım, H.B.’ı daha evvelden tanıyormuş çünkü Orhan İstanbul’dan geliyor H.B. ’da İstanbul’dan. Ben Orhan Bakır’ı hiç görmedim ziyaretine Sedat Yılmazsoy gidiyor Orhan’ın o dönem bana dedi sen de git tanışın görüşün konuşun eylemi konuşun falan filan. İşte hayatımda ilk defa cezaevine ziyarete gittim dedim peki biz öyle girebiliyor muyuz? Hiç kontrol yok bir şey yok yani bir kimlik gösterip öyle kayıta da almıyorlar nüfusunu gösterip giriyorsun içeri ondan sonra akrabalık şartı yok. Şimdi öyle değil tabi eskiden öyle akrabalık şartı yok herkes gidip görebiliyor şey gibi öğrenci yurduna gider gibi yani herkes birbirini görebiliyor falan filan.
Gittiğimiz yer böyle büyük bir koridor cam bölmeler var üstte de böyle tel örgü var, tel örgü derken tel değil demir örgü diyelim. Ondan sonra onun tarafı da delikli benim tarafımda delikli biz bağırarak çünkü şey yanda da insanlar böyle bölme bölme ama açık bölmeler yanındaki de konuşuyor bağırıyor sende konuşuyorsun bağırıyorsun orası acaip böyle uğultulu bir yer oluyor çok gürültülü bir yer oluyor ne sen mahkûmu duyabiliyorsun ne mahkûm seni tam duyabiliyor. Bu arada böyle bir set var bel hizasında taştan bir set var neyse konuşuyoruz falan dedi setin üzerine çık yukarı.
Orhan’ı ilk orada gördüm zaten hiç tanımıyorum Orhan’ı birincisinde gördüm dedi yukarı çık tamam dedim. Çıktık böylece o delikli tarafı ağzımızı getirince birbirimizi daha rahat duyuyoruz diğerlerini de duymuyoruz bağırmaya da gerek kalmıyor. Dedim burada dinleme cihazı yok mudur? Yok dedi ondan sonra başladık eylemi konuşmaya nasıl olacak ne edecek falan filan. İşte orada şeyi öğrendim diş doktoru var cezaevinde ama diş doktoru sadece diş çekiyor dişin tedavi olması için. Bu arada şunu da anlatayım mahkûmların en büyük derdi diş problemi her şeyden çok diş problemi o dönem öyle bir tedavi etme imkânı vardı sonradan özellikle İzmir’de bu bizim eylemden sonra diş hastanelerine götürmeyi bıraktılar en ufak bir çürük olduğunda cezaevinde çekiyorlardı. Böylece ben dışarı çıktığımda ağzımda aşağı yukarı yarısı boştu yani çürük çok herhangi bir çürükte tabi ağır sancı yapıyor tedavisi de imkânsız bunun üzerine mecburen doktora gidiyorsun doktor senin dişini çekiyor yani ağzımdaki çok sağlam dişler çekildi. Ben şimdi çoğu takma hepsi takma yani dişimin hatta bazı mahkûmlar lümpenler özellikle şey yapıyorlardı yani bu işten kurtulmak için dünyanın en tehlikeli şeyi gerçi herkes bilir bunu bakır telleri kızdırıp dişin sinirini alıyorlardı. Yani bu dünyanın en tehlikeli şeyi beyine kadar iltihap gidebilir yaptığı o şeyde, mikrop kapma ve ölme ihtimali çok büyük çünkü diş sinirleri direk beyine bağlı oradan çok tehlikeliydi. Tabi biz öyle yapmadık ben hiç öyle yapmadım ama yani o adamları da anlayabiliyorum adam dişini kaybedecek yoksa dişin sinirini böyle alıyorlardı uzatmayayım.
İşte o diş hastanesine gelecek diş hastanesine en fazla iki mahkûm getiriyorlar 2 mahkûm gelirse 4 jandarma oluyor ha 3 mahkûm olursa 6 her mahkûma 2 jandarma düşüyor. Biz her hâlükârda şöyle karar aldık kim gelirse eğer o adam isterse adamı da kaçıracağız adam istemezse bırakacağız. Bütün jandarmaları etkisiz hale alacağız, getireceğiz e silahlarını alacağız ondan sonrada arabaya binip çıkacağız karar bu.
İşte o gün Eylül ayının son günleri şeyden ha karar şöyle araba kaldıralım yani sonuçta araba çalalım araba kaldıralım o arabayla gidelim konuşuldu. Sonra ben dedim ya niye araba kaldıralım mesela dedim bir araba kaldıracağız bugün bu eylem olmazsa bu araba başımıza bela olacak ya bu araba o arada polis bizi bulursa. Yani bir araba yüzünden yakalanacağız eğer çalıntı araba olmazsa şey pardon diyelim birde bu eylemle, eyleme giderken eğer bu gün olmadı bu arabayla birkaç gün sonra bir daha eyleme giderken yolda boşuna yakalanabiliriz. Ben şey önerdim onu da herkesin hoşuna gitti ben giderim bir taksi tutarım ayrı bir yerden konaktan Bornova’ya giderim Bornova’da beklerim eğer dedim eğer şey olmazsa bizim işimiz olmazsa adamın parasını veririm gönderirim ben. Eğer o gün olacaksa o iş ben orada adamı etkisiz hale getiririm silahla tehdit eder indiririm arabayı alırım nitekim öyle oldu.
Birinci gün gittim ben genç bir çocuktu o çocukla beraber anlaştık aşağı yukarı o zamanın parasıyla 250-300 lira falandı ben ona en az yarım gün tutacağımı söyledim kabul etti. Bende para vardı o kadar örgüt parası zaten şeye kadar gittik diş hastanesine kadar gittik diş hastanesinde arkadaşları buldum ona dedim şeyde bekleyeceksin benim hastam gelince beraber çıkarız tamam dedi adam arabasının yanında bekliyor. Ondan sonra baktık gelmedi cezaevinden mahkûmda gelmedi ha pardon cezaevinden mahkûmlar geldi içinde Orhan yoktu o gün. Orhan olmayınca ben adamı çağırdım dedim kardeşim al paranı benim hastam bu gün çıkamıyor hastaneden böyle bir yalan parasını da verdim adamı gönderdim böylece biz rahat ettik yani.
Aradan bir hafta sonra okul açılıyor üniversiteler yağmurlu bir gün böyle üniversite açılacak boykot üzerine boykot var benim istemediğim şeydi çünkü ondan önce üniversite bomboştu öğrenci yok şey yok hiçbir şey yok. Yani bir çatışma çıkarsa insanlara gelmez bir şey olmaz öyle düşünüyorsun yani. Bomboştu birden boykotlar…. ben sabahleyin taksi tuttum yine aynı yalanla Konak’tan tuttum böyle bir tane şoför tıknaz benim boylarda falan böyle bir şoför murat bir arabaydı anlattım aynı şeyi tamam dedi aynı aşağı yukarı aynı fiyata anlaştık pazarlık yaptık bindik tamam gidiyoruz falan. O günü hiç unutmayacağım, Carlos’un Baider mainhoof ’in yada Carlos’un ikisinden biri herhalde Carlos’unkiydi, yani yakaladılar falan bir sürü insanı şey yaptılar. Bunun üzerine şoförde konuşuyor oh be diyor ne kadar iyi oldu diyor bu adamlar böyle bir ders aldılar falan içimden diyorum sen birazdan görürsün.
Bununla yolda gittik baktık yolda şey dolu bir sürü cemse şeyden Foça komando alayından bir sürü cemse geliyor kampüse geliyor. O beni biraz rahatsız etti tabi dedim yani biz nasıl işin içinden çıkacağız falan hakikaten o gün zor bir iş oldu. Zor ben ya çok kolay oldu ama böyle bir şeyi nasıl oldu ben halen düşünemiyorum yani halen aklıma sığmıyor çok bu kadar kolay olması şey bir ihtimal şey söyle adını ufak bir ihtimal. Tonlarla cemse gidiyor falan neyse bunlar üniversiteyi sardılar her fakültenin önünde birkaç cemse var falan asker dolu komando tam tekmili G3lü falan işte şeyler komando bereliler işte onlar.
Orhan geldi arabadan indi cezaevi arabasından hastaneye girdi ben adama söyledim tamam benim hastam ameliyat olacak. Hastaneye mahsus giriyorum birazdan çıkıyorum diyorum hastam ameliyat olacak birazdan götüreceğiz falan filan tamam diyor problem yok adam arabayı siliyor falan o arada. İçeri girdiğimde hatta merdivenlerde H.B.’da ayrı geldi onlar ben ayrı geldim yani biz aynı gelmiyoruz pardon onu atladım ben. Biz ben tek tutuyorum arabayı bizimkiler ayrı geliyor. Bizimkiler ayrı geliyor ben tek geliyorum onlar daha şey diğer dolmuşla falan gittiler ondan sonra H.B.’la diğer arkadaşlarla karşılaştık hatta şeyde bile alabilirdik de kalabalıktı merdivenlerde içeride. Orhan’la yüz yüze geldik Orhan bizi tanıyor beni tanıyor, Hüseyin Balkır’ı tanıyor kaş göz ettik yani bir şey yok devam ediyor falan. Bunu doktor yani bir muayeneden bir muayeneye götürüyorlar dişini tedavi ediyorlar sonuçta çok ağır bir şeyde değil. Elleri kelepçeli o zaman kelepçe yoktu zincir vuruyorlardı zinciri bağlıyor ortadan bir asma kilit vuruyorlar.
Bu arada üniversitede herkes beni tanıyor İranlılarla da yani İranlı çok tanıdığım arkadaş var o sadece demin belirttiğim İranlı değil başka İranlıları da tanıyorum evlerine gidiyorum yemek yiyoruz falan. Bir tane İranlı beni gördü ya Feridun nasılsın epeydir görmedim dedi gel iki tane balık aldım dedi gel evde yemek yiyelim kolumdan tutmuş bırakmıyor İranlılar çok misafirperver ya ben kötü de davranamıyorum bırak beni de diyemiyorum çok böyle nazikçe zorla bin ricayla dedim bir daha ki sefere gelirim. Sonra davetini ret etmekte ona karşı büyük ayıp oluyor fakat çok nazikçe böyle ret ettim kurtuldum ondan. Bu arada HK’lı bir sorumlu geldibeni buldu dedi gel biraz konuşalım işte sen geçenlerde yurtlarda yoktun. Bu arada benim kafam yani çok şey yani endekslenmişse dış dünyayı da unutmuşsun o arada fakat o arada bir anda tak diye şeyler geliyor dış dünyadan bu tür şeyler geliyor şey oluyor senin, senin kafanın kurgusunu bozuyor o anda her şeyi bozuyor.
Yurtlarda polis baskını oldu ya işte bu polis baskınıoldu biz onu da dedi işte şey yaptık işte böyle oldu arkadaşlar yakalanmadı kaçtık silahları kurtardık bilmem ne falan ondan da kurtuldum en son. Öğlene doğru yaklaştı bu arada ben Hüseyin Balkır’ı buldum dedim ya şeyin önü diş hekimliği hastanesinin önü şey dolu jandarma dolu yani komando dolu dedim nasıl olacak? Biz dedim böyle yapamayız dedi dur bakalım dedi sonuçta tecrübeli adam yani. Dur bakalım dedim bakarız duruma göre dedi ha bu arada bir çatışma çıkarsa benim hazırladığım dinamitlerden yaptığım el yapımı iki tane de el bombası var. Hani çok zor durumda kalırsak onları patlatır yani şey yapma geri çekilme durumu olursa onları patlatıp geri çekilmeyi düşünüyoruz.
Öğlene doğru büyük bir şans oldu işte orada şeyin jandarmaların %99’unu Bornova karakoluna çektiler ki hani daha önce orada gitmeyi düşünüyorduk onun önünden. Oraya çektiler orada yemek yemeye götürdüler %99’unu bizim şeyimizin önünde bir manga asker kaldı hastanenin önünde diğer taraflarda da kalmadı. Zaten Bornova’yı bilenler bilir yani diş hekimliği ile diğer fakülteler arasında bayağı mesafe var yani. Yani şimdiki durumunu bilmiyorum o zaman bomboştu yanında bir bina yoktu ondan sonra bu bizim için bir şey oldu yani işimizi kolaylaştırdı zor bir olayı daha kolaylaştırdı fakat yine problem bunlar 7-8 kişiydi 8di herhalde yanılmıyorsam ciddi silahlı birde komando yani bunlar şeyde değil sıradan bir askerde değil. Başlarında bir tane şey var çavuş var çavuşla beraber veya onbaşı var yani. Başlarında bir onbaşı var işte bir manga asker. Sıcak başladı yağmur mağmur İzmir’in sıcağı bir başa vurdu bunlar binanın diyelim ana kapı tam burası binanın yan tarafı gölgelik. Bunlar binanın yan tarafına yani 200 metre 300 metre arkaya gittiler binanın yan tarafında gölgede oturuyorlar.
Böylece ana kapıdan uzaklaştılar başlarında komutanda yok rahat. Bunun üzerine oda kolaylaştı bu arada Orhan’ın, Orhan bir mahkûmla gelmişti diğer mahkûmun işi daha önce bitti o adamı cezaevi arabası götürdü. Götürünce Orhan’la beraber iki jandarma kaldı bunlar hepsi şans aslında böylece bizim önümüzde iki jandarma var. Olay şöyle zaten Orhan’ı çıkarken diğerlerinin de haberi oluyor onlar hemen. Şöyle ben parktayım tam kapının önündeyim cezaevi arabası da benim park ettiğim yerle yan yana arabalar var ben şöyle bir arabanın yanında duruyorum. Cezaevi arabasını görmüyorum yani ayağa kalk, dışarı çıkıp görsem görüyorum cezaevi arabası orada cezaevi arabası aşağı yukarı 50 metre ileride arabaların arkasında. Jandarmalar gelirken ben dışarıda içerden çıkar gibi yaptım adama dedim çünkü anahtar onda bende anahtar yok. Abi bin dedim arabayı çalıştır şey geliyor getiriyorlar hastamı adam biner binmez ben silahı çektim. Dedim buradan mahkûm kaçıracağız sen biz örgütüz TİKKO’cuyuz ineceksin burada yoksa durumun kötü olur. Eğer yarın seni yakaladıklarında benim eşkâlimi tarif edersen senin hakkında iyi olmaz haberin olsun. Böyle bu tonla da konuştum yani ne sinirli ne bağırdım ne çağırdım silahı dayadım adam hiçbir şey demedi indi aşağıya arabanın yanında volta atmaya başladı böyle.
Ben o arada arabanın şoför bölümüne oturdum araba çalışıyordu aslında ben şeyi unuttum. Ben arabayı bir daha çalıştırmaya çalıştım arabayı boğdum heyecandan araba boğuldu ben bu arada gaz veriyorum durmadan sonra o arada silahlar patladı. Görmüyorum ben ama silahlar patladı ben bu sefer. Silahlar patlayınca sanki birden robotlaşıyorsun o anda yani o heyecan gidiyor gayet o olayın planladığın herşey yani sen şey değil akılcı değil tamamen içgüdüsel hale geliyor ha gazı kestim hemen. Gaz kesmeyi bıraktım çünkü gaz verdim motoru boğdum gazı kesince bir çevirdim çalıştı yanlarına gittim. Yanlarına gittiğimde yerde bir jandarma ölü daha ölü olduğunu bilmiyorum tabi sonradan öldüğünü öğrendim. Aslında bir parantez açayım çok kısa provada çok konuştuk her şeyi yani defalarca konuştuk jandarmanın askerin ölmesi doğru değil öldürmeye gerek yok üzerine sıkmayalım sıkarsak ayağına sıkalım falan böyle konuşuldu. Bilemiyorum adam kalbine yiyor 3 kurşun otopsi raporunu ben daha sonra mahkemede gördüm ama olay onu da çok kısa anlatacağım.
Olay şöyle oluyor bunlar sarıyorlar planlandığı gibi ondan sonra sarınca teslim olun mahkûmu bırakın deniyor hemen Orhan daha yakında olan jandarma ondan korkuyormuş o biraz daha tecrübeliymiş onun ellerine yapışıyor silahı alıyor Orhan alıyor onu. Öbürü ağzına mermi vermeye çalışıyor mermiyi verirken daha sonra biz silahı aldık elimize gördük mermi girmemiş şey girmiş böyle yukarı doğru girmiş mermi tutukluk yapmış. Mermi namluya girmemiş girse o sıkacak tabi yani oda var orada fakat tabi acıdığım nokta başka mermilerinde beşer kurşun var. Biz tıka basa doluyuz yani bizim çatışmada daha elverişli durumumuz onlarda beşer mermi var. Bunun üzerine diğeri ateş etmeye kalkarken arkadaş vuruyor, vuruyor ve oraya düşüyor çocuk ondan sonra silahlar alınıyor. Ben geldiğimde silahlar bizimkilerin elindeydi Orhan daha kelepçeliydi. Ha bu arada Orhan’ın kelepçeleri için biz şey aldık demir makas aldık küçük böyle demir makası.
Arabaya binildi ben öndeyim onlar binmeye başlıyor bu arada Halil İbrahim Katar tabancayı ters tutuyor yani ben oradan, orada da bir şans eseri var. Tabancayı böyle namlu aşağıda sallıyor ağzında da mermi var patladı ben böyle bakıyorum benim çenemi yaladı geçti böyle kurşun. Bir hafta yandı kaşındı yandığını hissettim yani yandı diyorlar gerçekten yandı çünkü çok sıcak bir metal o anda. Eğer ona bakmasam şöyle dursam çenemi patlatacak yani o durumda. Neyse bindiler dedim sakin olun silahları yere bırakın kimse yok çünkü öbür jandarmalar daha sesi bile tam duymuyorlar yani. Zaten bu dediğim birkaç saniyede oluyor bunlar şey değildi çok hızlı gelişiyor.
Bunlar biniyorlar ya cezaevi arabasına atılan son kurşundan şoför korkuyor parkın bir çıkışı var adam akıllılık yapsa parkın çıkışını bloke etse biz çıkamayacağız çünkü çukurdayız. Adam kaçıyor cezaevi arabası o kaçınca bizde arkasından çıkıyoruz arka yoldan devam ediyoruz gidiyoruz. Başka bir şans daha oldu jandarmalar geliyor telsiz çalışmıyor yanlarında veya telsiz yok oradaki öğrencileri zorluyorlar arabalarınızı verin biz takip edeceğiz. Kimse araba vermiyor herkes devrimci zaten çünkü kimse vermiyor araba. Bu arada biz yolda gidiyoruz ana caddeye çıktık o tarla yollarından çıktık üniversite kampüsünden çıktık arkadan tarla yollarından. Orhan’ın şeylerini kestik kelepçeler kesildi deminde dedim bizimkiler sanki şey gibi resmi görevli gibi silahları böyle tutmuşlar arabada böyle gidiyoruz. Ya dedim arkadaşlar silahları indirin falan gerek yok yere koyun tutun ama yani neyse yollar tıkandı bir ara. Ha bu arada bir tane trafik polisi geliyor aslında ben hiç anlamadım ki trafik polisi bizi gördü meğersem ben yakalandığımda bana jandarma söyledi trafik polisi sizi gördü korkusundan haber vermiyor trafik polisi öyle geçiyor.
Bunlar silahlar böyle tutulurken trafik polisi geçiyor o arada neyse ben indirttim o trafik polisinden sonra ben indirttim. Yani şöyle düşünüyorum da 22 yaşındayım ve akılcı düşünüyorum o arada bir tane daha komedi var bir anlamda başka noktalarda var. Yolda gidiyoruz Türk ticaret bankasının önünden geçiyoruz H. B. dedi ki ya yoldaş burada dur da bir inelim girelim içeri. Kamulaştırma yapacak ya dedim neyse ki ben, sorumlum benim istediğini yapar aslında neyse ki ben dedim ki ya yoldaş dedim direksiyonda benim ben durmuyorum. Ben dedim bizim görevimiz bu arkadaşı Orhan daha sorumlu ondan sonuçta Orhan hiç ses çıkarmadı dedim görevimiz bu arkadaşı en ufak bir risk olmadan en ufak bir problem olmadan sahibine teslim etmek, yerine teslim etmek bizim yapacağımız bu kusura bakma durmadım. Yani şimdi düşünüyorum ben 22 yaşındaki aklımla iyi şey vermişim yani iyi karar vermişim. Ona kalsa girecek oradan para alacak yeniden çıkacak ondan sonra.
Arkadan yol tıkandı bunların hepsi strese girdi şimdi ben orayı iyi biliyorum oradan gecekondu mahallelerine giriyor yollar çıkmaz. Ben gittim oraları hep gezdim yani kaçış yolundan yol fazla da değil yani oradan Gürçeşme aşağı yukarı 5-6 km galiba fazla bir yolda değil yani belki hadi 10 km olsun yani. Arada trafik tıkanıklıklar kırmızı ışıklar oluyor onlardan dolayı tıkanıyor yanio zamanda İzmir’in tıkanıklığı da bir şey değil 77’den bahsediyoruz yani orada tabi hıyarlık ettim. Bunlar dediler ki işte H.B. diyor ya yoldaş, ben İstanbulluyum biliyorum diyor İstanbul’da diyor biz eylem yaparken ara sokaklara bir giriyoruz ondan sonra başka yerlerden çıkıyoruz falan diyor burada da vardır ya yoldaş diyor. Orhan bu sefer baktım paniğe kapıldı Orhan’da dedi bir araya gir falan ya yoldaşlar buradan girdik mi araya bir yere çıkamayız kızdım ben orada dedim ben size göstereyim mi Bir yola girdim çıktı çıktı bitti yani 300 metre sonra yol bitti dedim lütfen susunuz indim herkes sustu. Ondan sonra ben rahat rahat direksiyonumu kullandım, gittik Sedat bekliyordu Orhan’ı almaya.
Ş.A… Sedat sizin yanınızda yok muydu?
F.İ.B… Yok Sedat eylemin sorumlusu yöneticisi ama bizzat eylemde bulunmadı. Eylemin içinde ben H. B., M.Ö. Halil İbrahim Katar. Bunlardan Sedat işin organizasyonunu yapıyor bunların içinden Sedat Yılmazsoy öldü ondan sonra diğer hepsi yaşıyor işte herkes yaşıyor şuan da. Ve ben Sedat Yılmazsoy tabi H. B. ’da bizim davadan da o kaçak olduğu için o hemen 45 gün sonra kaçtı ben 7 yıl sonra kaçtım. Yani 45 gün sonra kaçtı o yüzden mahkemede hep adı vardı sanıkların içinde fakat sonradan en son onu ayırdılar baktılar hiç yakalanmadı en son ayırdılar ayırınca bizim davadan düştü H.B. çünkü şeyde yok sadece polis sorgusu var mahkeme sorgusu yok.
Ondan sonra şeye gittik Sedat’a bıraktım Sedat’a bıraktıktan sonra bütün karakol 300 metre ileride tren yolunun yanında ben bir çuval vardı silahların hepsini bir çuvala doldurdum ben üzerime iki tane silah aldım tabanca aldım. Halil İbrahim Katar M. ben onlarda da silah var jandarmalardan alınan silahlar var H. B.’ın silahı ha H.B.hemen üstünü değişti oradan gitti uçağa uçakla aynı gün İstanbul’a gitti bizden ayrıldı oradan. Sedat’la Orhan’da ayrıldı biz üçümüz kaldık çuvala doldurdum arta kalan silahları ben sırtladım karakolun önünden sallapati geçtik öyle.
Gecekonduya gittik gecekonduya gittik şey ya işte konuşuyoruz değerlendirme yapıyoruz o anda sağlıklı da değerlendiremiyoruz. İyi mi oldu desek artı diyorum iyi olmadı çünkü şey tamam kaçırdık çok güzel ama niye jandarmayı öldürdük falan filan diye niye öldü ya işte birisi diyor ki o mecbur kalındı birisi diyor ki olumlu böyle konuşuluyor geçti öyle. Aradan akşamüzeri oldu kapı çalındı bir baktık gerçi sürekli bakıyoruz ama yani birde gecekondu şey hiçbir yerinde ev mev yok gecekondu tek böyle. Büyük bir çimlik arazinin ortasında tek bir ev zaten briket içinden baktın mı arkası görünüyor öyle bir ev yani yağmur yağdı mı sular akıyor. Kapı çalındı bir baktım Sedat’la Orhan geldi.
Aslında biz çok güzel örgütlemişiz eylemi fakat arkası yok arkası boş. Yani örgüt evi falan düşünülmemiş başka bölgelerde arkadaşlar var örgütlü arkadaşlar var. Yani ne bileyim Denizli’de Uşak’ta Orhan’ı çok seven saklayacak evler var. Sedat teyzesine götürüyor teyzesi uyuz oluyor diyor ne bu adam diyor ben sevmedim bu adamı al evimden götür diyor. Sedat’ın Orhan’ı götürecek hiçbir yeri yok işin en kötüsü ben bilmiyordum sonra öğrendim. Orhan Bakır’ın yakalandığı dönemlerdeki operasyonlarda bundan 2 yıl önce yani o dediğim tarihten 2 yıl önce Orhan Bakır yakalandığında 75’in sonu. Yakalandığında N.G.’ün evi polis tarafından biliniyor yani biz bilinen bir evde kalıyoruz haberimiz yok. Bunu Sedat biliyor ben bilmiyorum, bilinene deşifre olan bir evde biz eylemden sonra kalıyoruz ve polis bunu biliyor bilmesine rağmen biz orada kaldık. Ve polis bana şey dedi sorguda söylüyor biz dedi her yere gittik bir tek oraya gitmedik o aptalın evinde de herhalde kalmazlar, demiş polis yani böyle kurtulduk bir sürü şans bunların hepsi.
Arkadan Sedat iyi bir düşündü dedi ki sen dedi yarı legalsin zaten bana şey dedi sen ailenin evine bir süreliğine 15-20 günlüğüne İstanbul’da ailenin yanında kalır mısın? Dedim kalırım ailem anlamaz bile. Ondan sonra Halil İbrahim Katar’a dedi senin kalacak yerin var mı? Onu da dağıttı bir tek içeride şey kaldı Muzaffer’le Orhan kaldı. Ben bir gün sonra sabah, Orhan’la o gün çok az bir konuştuk Orhan tip olarak şeydi ketum biriydi yani konuşmaz fazla. Fakat ben cezaevinde çok dinledim mahkûmlara çok iyi propaganda yapıyormuş. Kürtçeyi, Ermenice de bilen Kürtçe de bilen Diyarbakırlı olduğu için Orhan Kürtçeyi de iyi bilen çok iyi bilen. Kürtlerle çok iyi konuşabilen çok iyi örgütçü biriymiş yani cezaevinde herkes bunu çok seviyordu tesadüf olan bir olay ama biz yana yana olduğumuzda konuşmuyordu. Yani bir gece kaldık öpüştük falan çok sevindik.
O gece yattık ama uyuyamıyorsun zaten ertesi gün sabahtan ben Sedat’la demiryolundan şeyden Gaziemir’e kadar yürüdük Gaziemir’den trene bindik. Polis çünkü hep otobüsleri taksileri arıyor.Polisin aklın o dönem ne uçak geliyor ne tren geliyor biz Gaziemir’den trene bindik Denizli’ye gittik, Denizli’de arkadaşlarımın yanında kaldım işte Sedat’la o gece kaldık. Sonra Sedat beni işte Derince’de işte o bizim daha sonra başımıza bela açacak yer. Derince’de onun tanıdığı bir arkadaş var B.Y. kendisi aynı zamanda parti sempatizanı. B. Y. ’nın kaldığı ev abisin evi abisi de esrarcı bir adam, karısı evden abisinin karısı evden şeyleri atıyor esrar paketlerini atıyor böyle bir adam yani böyle bir evde kaldım bir gecede Derince’de. Oradan ayrıldık Sedat’la ben kendim gittim İstanbul’a zaten aranmıyorum ben, beni tanımıyor polis zaten polisin ilk aklına gelen beni, bizi m eski şeylerden Ermeni biri var 12 Mart döneminden beni ona yani eşkâlden beni ona benzetmişler.
Bu arada şeyi öğrendim zavallı şoför bir gün falan konuşmuyor falakada korkuyor tabi bir gün falan bana şey dediler hatta inanmıyordu, jandarma dedi ki o sizin adam mı? O hiç konuşmuyor sizi çok diyordu sizi vermedi ele vermedi ama işkencede falan söylemiş eşkâlimi falan tarif etmiş. O eşkâlden şeyi çıkarıyorlar herifler işte adını unuttum 12 Marttan bizim eski TKP/ML militanlarından biri, bana benzeyen biri, bir baktım fotoğraf andırıyor. İşte başkaları var biz hiç yokuz yani fotoğraflar bu adamlar aranıyor, bu adamlar bu işi yapanlar bunlar Orhan’ın arkadaşları falan filan. Özellikle o kişilerde söyle adını Garbis Altınoğlu çevresindeki insanlar onlar. Oradan sonra İstanbul’a geldim annem babam çok sevindi dedim ben biraz burada kalacağım çünkü benim devrimci olduğumu artık anlıyorlardı ben illegaldim devrimci olduğumu bile söylemedim.
Ondan sonra anladılar tabi beni bıraktırmak istiyorlar falan işte haa hatta yok o dönem önce biliyorlardı çünkü yurda geldi ben şeyi kazandım İstanbul Teknik Üniversitesi yüksek kimyayı kazandığımda yolda da kaza yapmışlar o kazayla geliyorlar ağlıyor annem ‘oğlum gel artık’ çadırda beni buluyor. Çadır direnişinde buluyor ‘bırak gel İstanbul’da ne yapıyorsan yap yanımızda ol’ falan diye geldiler ben ret ettim hâlbuki aslında gidebilirmişim çokta iyi olurdu giderdim de. Ben eve gidince çok mutlu oldular dediler ki oğlum tamam sen söyle adını, bizde kal gel burada ne yaparsan yap yanımızda ol tamam dedim bende kabul ettim.
Bir süre sonra H. B. bizim eve geldi annem babam çok sevdi onu çünkü dedi ki tamam Feridun artık burada kalsın dedi, tamam dedi teyzeciğim kalsın hiçbir problem yok dedi. H. B. ’da bana diyor ki seni sevdim biz beraber burada faaliyet yürütürüz. Ondan sonra bir daha geldi dedi ki Orhan’ın Diyarbakır’a götürülmesi lazım. Orhan’ın Diyarbakır’a götürülmesi lazım sen babanın arabasını alabilir misin? Dedim alırım babama şey diyeceğim ben ama işte biz kızlarla eğlenmeye çıkacağız bu gecelik araba bize lazım. Babamın bir yandan istemediği bir şey ama hoşuna gidiyor çünkü oğlan devrimcilikten kurtuluyor kızlara dönüyor falan filan öyle bakıyor.
Arabayı verdi bana o gece ben Kartal taraflarında randevu yaptık işte orada bu arkadaşları gördüm Sedat da oradaydı. Sedat’ı ve H. B.’la eşi biz bir arabadayız ikinci bir araba gelmiş. Dünyanın en büyük hatasını o zaman yaptık iki arabayla Orhan’ı almaya gerek yok Orhan’ı iki kişi alır dönerdik. İki tane araba biri de daha rodajda öbürü, rodajı olan arabada da S. K.’la eşi var G.Ç. oda buralarda ama hiç göremedim o gün bu gündür. iki araba çıkarken ikinci hatamızı yaptık Sedat dedi ki ya dedi ben Derince’de alacağım bir şey var onu alayım öyle devam edelim zaten bizim esas yakalanmamıza neden olan olay o.
Ha bu arada bir tane 14’lü var H. B. dedi bunu ne yapayım? Dedim benim koltuğun altına iyice sakla onu yayların içine oraya koydu yani aklımızda çatışma falan yok böyle yolda gideceğiz yani Orhan’ı aldıktan sonra silahlanacağız daha doğrusu. Tofaş’ın satış mağazası orada randevu yapalım oradan değişiriz ışıklı bir yer dikkat çekmez yani. Biz gittik bir çanta aldık çantanın içinde ne olduğunu bilmiyorum bir James Bond çanta arabanın arka camına koyduk bu arada bildiğim bir şey var tek bir şey var arabanın bagajına subay elbisesi konuldu. Havacı elbisesi bu havacı elbisesini Orhan Bakır’a giydireceğiz dendi.
Onlarla yola çıktık onları arıyoruz bulamıyoruz Tofaş’ın önünde yoklar bu arada ben bayağı kızıyorum ya bunlar ne biçim insanlar Tofaş dedik burada yoklar falan reno ufacık bir tabela var reno’nun önünde duruyorlar ışıksız bir yer ama çok karanlık izbe bir yer. Ya yoldaş falan dedik arabalara dağılıyoruz hadi gidelim hemen demeye kalmadı 6 kişilik bir minibüs durdu yanımızda bir ekip resmi polisler hemen sardılar bizi yapacak bir şey yok yani silah da üzerimizde olsa hadi çatışıp çıkarız. Durdular dediler ne yapıyorsunuz ya dedik biz arkadaşlar hemen bana ama meğersem onlarda oralıymış G. , hemen S. bana çaktırmadan dedi biz buralıyız burada ineceğiz zaten. Ben dedim buradan ayrılıyorlardı biz dedim vedalaştık biz devam edeceğiz nereye gidiyorsunuz? Ben Ankara’ya gidiyoruz biz devam edeceğiz onları da burada bırakıyoruz falan. Ha ben takım elbiseliyim güzel bir kumaştan Beymen’den giyinmişim falan öyle bir şey var çok nazik davrandılar araba zaten o zaman Reno iyi güzel bir araba yeni bir araba. Öbürü de Fiat’tı, Murat’tı arabayı ararken bizim araba da subay elbisesini buldular tek bulabildikleri, bu kimin? Kimse bir şey demiyor bende dedim Sedat’ın nerede nesin dedi ben dedi havacı Etimesgut’ta öğrenciyim. Polis hemen yapıştı bende tabi bilmiyorum Etimesgut’ta askeri okul yok dedi doğru yanlış bilemiyorum dedi atlayın biz bir gidelim dedi karakola falan.
Onlar arabaları aldılar ama arabada bizde varız ama şey yani şey yok böyle nasıl olduğunu unuttum ama silah kullanılır hiçbir pozisyon yok karakola gittik. Önce şubeye kadar bir gittik şubede indik hepimizi ayırdılar onlar sorguya çekiyor gayet daha bir şey yok ortada falan işte beni sorguya çekmeye başladılar beni sordular yani bilmem ne yapıyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bilmem ne böyle konuşuyoruz şey böyle normal bir düzeyde konuşuyoruz sorgu bile değil yani. Subay elbisesi zaten ben dedim arkadaşın sanıyordum yanılmışım babam banka müdürü bir sürü şeyi var babamın asker tanıdığı bilmem ne birisi kalmış öyle ben bilmiyorum yani buda bir şey değil beyefendi dedim ben kullanmıyorum bu elbiseyi. Dedi arabayı aradınız mı dedi aradık ama kaba aradık dedi öbürü de rütbeli bir polis yani bizi yakalayan dedi bir inin arabayı arayın dedi şeyin şubenin önünde. Arabayı ararken siyah olduğu için dikkat çekmiyor en sonunda gördü onu James Bond çantayı çekti bir açtı zaten en başta başkan Mao’nun yolunda bilmem Çin Komünist partisinin bilmem kaçıncı kongresi işte Mao’nun ölümünden sonraki 9cu olması lazım kongresine bin selam Aydınlık yayınları uy dedi Mao’cu adam. İçinde ben gördüm o anda bilmiyordum çantanın içinde ne olduğunu bilmiyordum zaten bilmeme gerekte yok örgüt sorumlusunun aldığı bir şey çanta. En büyük hata bence ben bilseydim o çantayı niye aldırayım benim için o, benim için bir iş var bir eylem var o eylemi yapacağım ben doğrusu da o zaten, orayı sen karıştırma niye karıştırıyorsun içine hiçbir şey karıştırma. İki arabaya gerek yok bir araba gidebilirdik neyse uzun hikâye bunlar hepsi ayrı tartışma.
Eğer o olmasaydı biz bugün belki tamam ondan sonra biz bırakılırdık bırakıldıktan sonra şeyde mücadeleye devam edecektik belki de ben bugün konuşuyor olmayacaktım belki de ölmüş olacaktım çünkü mücadeleye devam edecektik herşey bir şey yani bir yerde bir hata oluyor başka bir noktaya geliyorsun. Ondan sonra tabi çantanın içerisinden aşağı yukarı o zamanın parasıyla 15 bin mark 50 bin Türk lirası çıktı. o zaman büyük paraydı marktan daha değerliydi, 77’den bahsediyorum birazda dolar çıktı. Adam hâlbuki ben bilsem o parayı biz para teklif etsek biz yine kurtuluruz adam nasıl kızıyor ulan diyor ben bu paraları tek tek saydım dokunamadım bile bir tekine dokunamadım bile. Yani bizim böyle bir durumumuz var o 6 polisi bağlarız biz yani orada ondan da haberim yok benim al kardeşim parayı bizi bırak oda olurdu.
Neyse bu iş geçti tabi beni hemen en önce beni falakaya aldılar, beni falakaya aldılar o dönem MSP dönemiydi polis MSP liydi. Bağırıyorum falakada fakat benden hiçbir şey alamıyorlar bu sefer diyor vay be Müslüman bunlar bizden daha Müslüman yani Müslümanlar işkenceye, Muhammed döneminde işkenceye bunlar dayanırlarmış ya. En komik şey oldu bunlar daha önce bu falakadan önce bunlar başladılar beni kaba dayak yapmak istediler ben 6 polis o zaman çok spor yapıyordum, 6 polisi aldım altıma oturduk yerde kahkahadan kırılmaya başladık çünkü ben 6sını birden indirdim yere ondan sonra birazdan şey geldi. Bunlar 1ci şube polisleri ama yani çok tecrübesiz yani bu uğur gür dönemi değil daha sonra Uğur Gür geliyor oraya. Yani bunlar 2ci şube polisleri geldi oraya ya dedi ne elinizi kirletiyorsunuz bırakın bize dedi falaka orada başladı daha sonra ben elektrik işkencesi görmedim ama arkadaşlara elektrik işkencesi verilmiş yani orada değil ama başka yerlerde.
Ondan sonra arkadan herkesi, ben bağırdım çoğu bağırmadı beni bir odaya aldılar işkence benim yan tarafımda ama şey böyle cam bölmeler herkes dayak yedi duydum ondan sonra bitti ondan sonra bir daha sorguya alındık sonra bizi karakollara dağıttılar o gece.
Arkadan babamın şeyi çok büyük banka müdürü olduğu için babam gelmiş şeye şubeye haberim yok. Bu arada biz kısa bir, bir araya geldik hepimiz tesadüfen şey dedi ki Sefa Kaçmaz her şeyi sen üzerine al dedi bizimde biz zaten ayrı arabadayız yani en azından biz çıkalım kurtulalım sen üzerine al her şeyi dedi biz dedi aradan çıkalım gidelim böylece en azından bir zayiatla gideriz, düşündüm niye olmasın benim arabamda çıktı. Yani hepimiz yakalanacağımıza ben üstleneyim ben bunu üstlendim ifade verdim çanta benim, TİKKO’cuyum dedim devrim sempatizanıyım İstanbul’da birisi bana bunu verdi Ankara’ya götür dedi. Ankara’ya götürmemi söyledi Ankara’da da bana vereceğim kişiyi tarif etti böyle bir ifade veriyorum.
Bu arada haberim yok bizim H.B.’ın üzerinde sahte kimlik var Gazi Yıldırım diye meğerse bir otelden çalmışlar bu kimliği meğerse Gazi Yıldırım sabıkalı bir hırsızmış ondan sonra orada da problem var zaten şimdi bana beni 1ci şube müdürünün yanına çağırdılar babam orada oturuyor. Ha beni çıkarmadan önce üstümü diktiler yırtılmış pantolon böyle aşağıya kadar sökük falan onları aldılar diktiler getirdiler benim üzerime çeki düzen verdiler babama çıkaracaklar diye. Babam ben oturduk 1ci şube müdürü yalnızız bana dedi oğlum babanı tanıdım, Görüyorum ki baban şey yani siz iyi bir aile çocuğusunuz baban çok iyi bir aileden geliyor banka müdürü senin bunlarla zaten bir işin olamaz. Bir tanesi dedi H.B., zaten dedi hırsız kimliği ile dolaşıyor ismini de bulmuşlar ben tabi bunu bilmiyorum orada Gazi Yıldırım ama H.B., Tunceli dedi biliyorsun Tunceli İbrahim Kaypakkaya’nın vatan seçtiği yer, Tuncelili bir adam dedi senin onlarla işin olmaz dedi. Ondan sonra Sedat dedi bir işçi dedi senin onunla işin olmaz dedi sen dedi bunların hepsini onların üstüne koy ben seni şimdi bırakıyorum babanla beraber gönderiyorum. Dedim yok ben ne söylediysem doğrudur senin dedi allah belanı versin dedi bana, babama dedi yapacak bir şeyim yok zaten ben yapmazdım.
Onu kim olsa yapmazdı çünkü orada konuşulan bir şey var yani işin şakası bir yana devrimci olmasam bile ben öyle düşünüyorum insani olarak bile diyoruz ki bana böyle bir şey söylenmiş ben onu yerine getireyim. Yani şey yapayım birde hakikaten ben onu üstüme alsam 5 kişi kurtuluyor yani birde tahmin ediyorsun hepsi senden daha rütbeli tırnak içerisinde. Hepsi sorumlular yani belli yerdeler sen daha parti sempatizanısın partili bile değilsin, parti sempatizanısın e yani tabi diyorum kendi içimden diyorum ne olacak ben kalırım onlar çıksın falan. Aradan neyse zaman geçti birkaç gün sonra Uğur Gür’le Mete Altan geldi bizi İstanbul’a götürdüler bunlar teslim aldılar. Hiç unutmayacağım Mete Altan’ın silahı dizine kadar gelen tabancaydı böyle uzun bir şey yani dizine kadar abartıyorum da bayağı uzun bir tabancayla dolaşıyordu falan.
Bunlar aldılar bizi şey götürdüler İstanbul’a falan İstanbul 1ci şubede sadece yatmaya götürüyorlardı sonra o zaman daha yeni açılan MİT’in Yeşilköy havalimanının şimdiki Atatürk havalimanının arkasında bir yerde bir binaya götürüyorlardı oraya. Gözlerimiz bağlıydı biz bizi götürenlerinde işkence edenlerinde şeylerini görmedik hiç yüzlerini, şeyde açılıyor gözlerimiz Gayrettepe’de gözlerimiz açılıyor orada dinlenmeye gidiyoruz yemeğimizi yiyoruz öğlenden sonra ikiden sonra geliyorlar ikiden akşam bilmem kaça kadar şeyde kalıyoruz Mit’in merkezinde kalıyoruz. Ondan sonra burada adam bana dedi oğlum bak dedi burası dedi gizli bir yer Mit’in merkezi burası dedi senin burada dedi hiçbir şeyin ne yaparsan dedi yap kimsenin ruhu duymaz haberin olsun. Burası dedi burada dedi sana yapılacak muamele etap etaptır dedi 1ci etap falaka 2ci etap elektrikli sandalye 3cü etap dedi bilmem ne 4cü etap ölüme kadar gidiyor yani bunları söylüyor buna göre her şeyi anlat. Ya bu böyle gitti falan sonradan öğrendim ki çok kısa bir sürede Sedat ya orada ya oradan önce galiba çünkü hemen Orhan, Orhan’ın evini polis basıyor galiba. Sedat zaten şeyi söylemiş yeri söylemiş her şeyi söylemiş.
Evet, bu İstanbul’da Orhan şey kurtuluyor yani ucu ucuna kurtuluyor Orhan’ın yeri söylenmiş oluyor. Haberimiz yok tabi o arada Orhan bizim gelmediğimiz yani bekliyor randevuyu bekliyor, randevu günü geçiyor gelmediğimizden dolayı Orhan acil bir karar alıyor yanında kaldığı arkadaş Sedat’ın yeğeni adı H. Y. H. Vasıtasıyla cezaevinden tanıdığı Halkın Yolundan bir arkadaş varmış güvendiği o adamı buluyor o adam Orhan’ı saklamayı kabul ediyor ve Orhan kendi olanaklarıyla o dönem hemen çıkıyor. Ve polis daha sonra biz yakalandığımızda polis hayıflanarak diyordu ki biz Orhan’ın saklandığı eve geldiğimizde çay bardakları daha sıcaktı. Yani Orhan Bakır oradan belki bir 10 dakika önce falan çıkmış yani polis operasyonundan. Böylece Orhan oradan en azından kendi olanaklarıyla kurtuluyor.
Biz işte İstanbul’da birkaç gün sürdü işkence faslı falan. Burada çok önemli bir şey benim aklımda ama o gün ki aklımla gayet normal bugün ki aklımla yapmayacağım bir şey yaptım daha sonra anlatırım. Bir polis görmüyorsun gözlerin bağlı ama sesinden tanıyorsun çok insani konuşuyor böyle ama diyorum kötü polis iyi polis kendi kendime. Bana şey diyor işte o işkence aralarında işte canın yanıyor mu böyle acayip acayip sorular soruyor, nasıl? Yani durumun nasıl bilmem ne ben kızıyorum tabi içimden fazla bir şey de söylemiyorum sonra ben bu polisle beraber İstanbul’dan İzmir’e biz uçakla gittik ben bu polise kelepçeliydim Sedat’ta bir başka polise kelepçeliydi. Bu polisin adının Tansel olduğunu öğrendim Tansel’de İzmirli falan bir çocuk belki Egeli, İzmirli olmayabilir Egeli bir çocuktu bizim yaşlarda falan bana gırgır geçiyor diyor uçağı kaçıralım falan böyle ya dedim benimle ne dalga geçiyorsun bırak benim başımı falan. Uçakta kelepçelerimizi çözdü ondan sonra bu uçakta aynı zamanda tarifeli uçak yolculardan en son, herkes binmiş bizi ekip arabası İstanbul’da havaalanında uçağın kapısına kadar getirdi uçağa biz en son en arkaya girdik, uçağın en arkasına bizi soktular en öncede bizi indirdiler İzmir’e gelir gelmez.
Oradan İzmir’e, İzmir’de bir işkence olmadı hatta beni şeye koydular yine bir şans babamın sınıfsal durumundan dolayı bir albaya denk geldim albay beni Bornova jandarma karakolunda, herkesi bir yerlere koydular beni de Bornova jandarma karakoluna koydular. Oranın terzihanesine beni bıraktılar yani orayı şey olarak kullandılar hücre olarak, temiz bir yer ama terzihane falan. Albayı hiç unutmayacağım İ.G. eski cuntacılardan 60 cuntacılarından şeye inana işte Kemalist ama şeye inanan o işte hak alınır hak istenir öğrenci hareketleri bunlar iyidir falan ama sizin yaptığınız yanlıştır böyle bir şey. Ondan sonra İ.G. hep babamdan dolayı bana iyi davrandı sadece bankacı bir adamın oğlu olduğum için bana şey getirdi coca Cola getirdi al iç diye. Sana, buna kötü bir şey yapanı döverim birisi yapmaya kalktı adamı nasıl benim önümde dövdü ondan sonra askeri sonra. En son bir polis sorgusu kısa bir polis sorgusu aslında bir şeyde olmadı zaten şeyler bitti zaten yani İstanbul’da bitti hepsi en son kısa bir polis sorgusu falan.
Bizi sorgu hâkiminin önüne getirdiler sorgu hâkimi bizi tutukladı ondan sonra doğru Buca cezaevine. Ben ama diyorum kaçarım ya hemen ondan sonra fakat cezaevine bir girdim sanki böyle başımdan bir soğuk su veya kaynar su mu döküldü diyeyim kaç tane kapı olduğunu anlayamadım. Sonradan saydım ben hakikaten koğuşa gidene kadar 7 kapı var o şeyde boşuna değil, iner yedi kol demir/ yedi kapıya, kapı altından itibaren saydığında yedi tane kapı var cezaevine girerken ama o yedi kapıyı ben 17 kapı gibi gördüm yani o kadar şey oluyor ki şaşırıyorsun yani. Neyse içeri girdik falan parmak izi falan yok yani öyle giriyorsun senin adın soyadın anne adın baba adın alıyorlar bir yere yazıyorlar kapatıyorlar o kadar.
Girdik arkadaşlar karşıladı Orhan Bakırla aynı davadan olan bir tek kalan daha doğrusu H.A. var ama o Halkın Birliğine geçmiş ama Orhan Bakırla kalan Y.T. var oda Ermeni bir arkadaş… o bizi ağırlıyor yerlerimizi bulduk falan. O dönem şeydi bizim bulunduğumuz koğuş söyle adını bir yurt gibiydi öğrenci yurdu gibiydi yani koğuş hücre hücredir ama sadece dış kapı kapanıyor hücreler kapanmıyor. Hücreleri biz açıp kapatıyoruz, hücrelere naylonlar koymuşuz falan böyle konulmuş ondan sonra soğuk girmesin falan diye her hücrede bir şey var ortada bir soba var televizyon var yukarı katta aşağı katta televizyon yok ama aşağıda bir soba yukarıda bir soba var. Ondan sonra ve şeyler hücrelerde herkes kendi istediği gibi süslemiş işte kartonlardan avizeler yapılmış. Ondan sonra hücrelerin duvarları istediği gibi boyanmış falan ve şey herkes zaten genç öğrenci çoğunluk ezici çoğunluğuyla yaşlı yok aramızda bir iki tane yaşı dediğimizde yaş ortalaması 20-25 arası en yaşlılarımız 30-35 yani öyle bir şey var.
Ondan sonra ilk gün hemen geldik yıkandık falan zor yürüyorduk falan yıkandık mıkandık Yarvet geldi şey dedi HK’dan afişlemeden biri çıkacak birbirinize benziyorsunuz gel onun yerine sen çık git ya dedim nasıl olsa kaçarız ya boş ver dedim. Ve o zaman onun yolu çok basit çocuğun ana adını baba adını doğum yerini doğum tarihini bildin mi bitiyor gidiyorsun, resim yok gidiyorsun zaten seni koğuş uğurluyor onu da şöyle diyecektik onu bağlayacaktık sözde zorla bağlanmış gibi ben bağlamış olacaktım kaçacaktım sayımda ortaya çıkacaktı. Ondan sonra nasıl gülüyor millet diyor ya sen manyak mısın? Bilmem ne ben ya kaçarım ya dedim vallahi böyle dedim kaçarım nasıl olsa uğraşmayayım neyse öyle kaldı işte. Öyle Buca cezaevinde işte 12 Eylül’e kadar hatta 12 Eylül’den daha önce 80’de biz 80 öncesi bu arada biz cezaevinde biz bir isyan yaşadık.
Ş.A… Ne zamandı bu Buca cezaeviyle ilgili.
F.İ.B… 77 12 Kasım ben 29 Ekim’de yakalandım 12 Kasım’da polis yani o zamanlar polis şeydi 24 saat falandı bir gün mü? İki gün mü? Bir gündü ya sonradan en fazla uzatabilirlerdi 48 saat ama bizi karakol şube bilmem ne gezdirdi, gezdirdi bizi 15 güne çıkarttılar yani 29’unda yakalanıp 12’sinde cezaevine girdim yani bu dönem.
Cezaevine girdikten sonra cezaevi hayatı aslında lümpenler şey diyordu ha içkide yapılıyor abi diyordu burada her şey yapılıyor bir karı yok. Ondan sonra yani biz hakikaten savcı geliyordu o zaman o savcının adını unuttum hemen çarçabuk gitti arkadan gelen savcıda iyiydi Y. U….. Y.U. ’dan önceki savcı bize hayrandı gelirdi koğuşumuza bizimle çay içerdi çünkü bizde gırgır geçiyoruz mesela mutfak kolektif bir mutfak ama komünler var yani. İşte Partizan komünü Eylem Birliği komünü HK komünü Dev Yol komünü herkes yemeklerini kendi ayrı ayrı yapıyor tencereler mencereler ortak ve gırgır geçmiş birisi mesela kepçe asmış üzerine kepçe yazmış buraya peçete yazmış falan filan.
Savcı geliyordu hoşuna gidiyordu ya diyordu bak ne güzel her şeyi yazmışsınız içeride hücrelerinizi güzel süslemişsiniz sizi çok seviyorum falan demokrat bir adamdı o adam adını unuttum. O emekli oldu sonra işte Y.U. geldi, Y.Ç.’ti sanırım. oda bize karşı hiçbir zaman kötü davranmadı. Müdürümüz şeydi Mardinli ağalarla beraber faaliyet yürüten bir adamdı, müdür sayesinde hap girer çıkar esrar girer çıkar falan böyle yani müdür önemli yani bu konuda cezaevi ticaretinde önemli bir adamdı. Savcı da belki vardı ama savcı daha iyiydi böyle şeydi hatta babam şeydi hep ziyaretime gelişinde yani ikide bir koyun kesermiş gardiyanlara verirmiş demiş ki bunu çocuklara da verin biz görmedik o koyunları. Müdüre de her gelişinde babam bir altın yıldız kumaş veya bir şey getirirmiş oradan bir fıkra anlatayım.
Fıkra değil gerçek annemle geliyorlar müdür pardon müdür değil savcı. Savcı babam her gelişinde odasına alırmış konuşurlarmış falan. Babam bir gün demiş yine bir getirdiğinde savcı diyor buda sizin paketiniz diyor babama bir torba içerisinde veriyor. Meğersem bunlar işte gece İstanbul’dan geliyorlar bir otelde kalıyorlar annem işte iç çamaşırlarını değiştirmiş babam torbaları karıştırmış annemin iç çamaşırlarını savcıya vermiş. Savcı bunun arkasından koşuyor babama diyor İlhan Bey, İlhan bey yanlış paket.
Ş.A… Hemen kontrol etmiş yani.
F.İ.B…He bakmış hemen ne var diye yanlış paket babam tabi kıpkırmızı. Babam da tabi oradan çıkıp benim ziyaretime geliyor babam nasıl gülüyor ya babam şey bir adamdı böyle kalender hoş sohbet şey yapan çok gülen komik arkadaş sofralarını vazgeçilmezi. Fazla içki içmez içki ile arası falan yoktu o kadar, sigara da içmezdi içki de içmezdi fakat arkadaş sohbetlerinde vazgeçilmeyen biriydi. Bunların böyle bankacılar arasında şeyleri olurdu toplanırlardı fasıl falan türküler fasıl falan söylerlerdi babam öyle bir adamdı. Babam anlatabiliyordu mesela oğlum savcıya ben annenin donunu verdim derdi öyleydi.
Bu tabi haberim yok getirmiş bir sürü şey bu fakat şeydi yani savcı genel olarak koğuşa karşı davranışı iyiydi yani siyasilere karşı davranışı iyiydi. Yani istediklerimizi yapıyordu yani tolerans yapabiliyordu falan bunlar şeydi yani daha kötü savcılar da gördüm ama sonra mesela bu Burdur’da cezaevi müdürü okumuş bir adamdı. Burdur’da gardiyanlar bile lise mezunuydu. En son Burdur’da idam olunacakken Hıdır Aslanın asıldığı yerde bizim müdürle fotoğrafımız var, müdürle ve başgardiyanla beraber fotoğrafımız var yani müdür bize çok iyi davrandı. Yani bunları unutmamak lazım. düşman her yeriyle düşman olmuyor bazen içinden insan çıkıyor bazen öyle bir şey var onu anlatacağım zaten demin unutmadım onu.
Cezaevine geldim ziyaretçiler gelip gidiyor işte arkadaşlar geliyor babamlar geliyor falan. Bir gün benim adım okundu babamlar normalde 15 günde bir geliyor, babamın ziyareti değil örgütten olsa haberim olur örgüt geliyordu işte örgütle görüşüyorduk her hafta düzenli, örgütün şeyi de değil. Gittim ben arıyorum adam kim falan adam dedi benim… bir tane adam hiç tanımıyorum. Bizden bir ay öncesi falan Tansel bir hırsızı kovalarken hırsızı ya bu vuruyor yahut arkadaşlarından biri vuruyor Tansel bu olaydan sonra gazetelerde açıklama yapıyor diyor ki ben böyle bir mesleği yaptığımdan utanıyorum ve şey ben bu meslekten istifa ediyorum diye yeni asırda açıklama yaptı, benim Tansel. Bundan bir 15 gün sonra 15-20 gün sonrada bu adam geldi dedim buyurun dedi ben halıcıyım ben Tansel’in ortağıyım, Tansel polisliği bıraktı dedi biliyorsun dedi, dedim biliyorum Tansel seninle görüşmek istiyor dedi. Ben dedim niye görüşeyim, Tansel etkilenmiş senden dedi Tansel seninle görüşmek istiyor, s..tir dedim işkencecinin teki dedim hâlbuki bana işkence yapmadı o adam biliyorum yani gözlerim bağlı bile olsa da anlıyorsun hissediyorsun. “sana işkence yapmadı” dedi. O orada kimseye de işkence yapmadı sana da yapmadı.. “yaptı dedim” “ sen bilirsin” dedi ve çekti gitti.
Benim hayatımda yaptığım en büyük hatalardan biridir bu, o adamı kazanabilirdi Muhlis İnci Strasburg’da psikoloji eğitimi yapmış İzmir siyasi şubenin baş komiserlerinden şimdi ölmüş tabi o bizim dönemimizde. İzmir siyasi şubesinde işkence de elini dokundurmaz yani şey psikolojik şey yapar konuşur bilmem ne falan tabi her şeyin bir şeyini okşuyor bilmem ne ama ben bunu biliyorum adam şey için söylüyor. Dedi oğlum dedi ben seni anlayamıyorum sen dedi Orhan Bakır koca kulak koca burun Stalin çirkin topal bir herif senin neyin var dedi sen niye devrimci oldun? Dedim devrimcilik güzellik çirkinlikle olacak bir şey değil ki ayrı bir olay devrimcilik falan tabi yok yok değil bilmem ne fakat bunları sonradan anlıyorum ki onu söylerken dürüstçe söylüyor şey değil beni etkilemek için söylemiyor. Çözemiyor orada o işi niye bir insanın burjuva, burjuva değiliz küçük burjuvayız ama küçük burjuvanın içinde banka müdürü şey var bir yerde biliyorsun taşrada bir banka müdürü kaymakamdan sonra geliyor yani. Adam bunu sordu dedi yani şeyde anladım T’i niye etkilediğimi de anlıyorum ben yani bir bankacının oğlu gelmiş böyle bir mücadeleye girmiş hani parası olabilecek bir insan parayı pulu bırakmış böyle bir fedakârlık yani onu anlıyorum ondan geliyor o çocuk yani T. oda bizim yaşımızda yani. onu kaçırdığım için hayıflandım yani yıllarca hayıflandım ona.
Ş.A… T’in soyadı ne?
F.İ.B… Unuttum T’ soyadını da unuttum. Yaşıyor da olabilir bizim yaş grubumuzda şuan da olsa olsa belki benden bir iki yaş büyüktür ya olsa olsa 62-63 yaşındadır ve hastalıktan ölmediyse T. yaşıyor ve ben onu bulurum yine de. Yani Türkiye’ye böyle kalabilecek bir şekilde gitsem bulurum şöyle bulurum benim dönemim arkadaşlarıyla konuşur ve bulurum yani.
Uzatmayayım İzmir’de benim yaşamım cezaevi yaşamım biraz köstebek gibi geçti yani benim her gün hakikaten şey söylerken ciddi yani dalga geçerek söyledim ama ilk günden itibaren kaçmayı düşünerek girdim ben cezaevine. Bir sürü girişimim oldu orada bu hep kolektif tabi en son kaçışım bireysel yani. Kaçışım bireysel çünkü tek başınaydım kaçışıma kadar bütün her şey kolektifti her şeyi organize ettik bir sürü defa ayağım o tarafa geçti geri geldi böyle oldu yani bir kere de öyle oldu.
İzmir’de yine ikinci kaçmayı girişimim oldu fakat güvenmiyordum adama. Bir siyasi MLSBP’den ayrılmış İzmir grubunun içerisinde iki kişi vardı biri N.G. biri de M.A….. N.G. bir gün beni çağırdı uyanık biriydi dedi seninle konuşmak istiyorum dedim nedir. Girişimizden birkaç ay sonra falan dedi ben dedi Orhan Bakır dedi kaçarken, kaçmadan önce bana söyledi dedi kaçmak istiyor musun? Diye beni de götürecekti dedi. Benim haberim yok tabi doğrudur ama çünkü bu cezaevinde olan bir şey beni de götürecekti dedi ama dedi benim o dönem dışarıda durumum müsait değildi şimdi durumumu bayağı ayarladım dışarıda ben şimdi olayı hazırladım bitirdim dedi biz M.A.’yla kaçacağız sende Sedat’la beraber, seni de alabiliriz ikinizi de. Eğer örgüt hemen sizi karşılayamıyorsa biz sizi bir hafta koruruz dedi.
Şimdi ben öyle bir şey ki o adamı kendi grubundan dışlanmıştı bizde biraz fazla âdemi merkeziyetçiydik onlar güvenmiyorsa bende güvenmiyordum öyle bir sorun vardı. Biz yine de örgüte sorduk örgüte haber gönderdik böyle böyle bir olanak var ne dersiniz diye onlar da dediler ki siz eğer güvenmiyorsanız size bağlı bir şey. Ben tabi çok kibarca arkadaşa ….dedim ki şuan da bizimde durumumuz müsait değil kusura bakma çok sağ ol ama sana yardım edebileceğim ne varsa yardım ederim. Tamam dedi bana sadece şu olabilir bize, ben çünkü şey sorumlusuydum ne diyorlar ona sıhhiyeydim diyeyim. Cezaevindeki bütün yaralar çıbanlar hepsiyle ben ilgileniyordum biraz eczacılık tırnak içerisinde eczacılık var ama fazla değil ama birazda şeyden pratik bir tecrübem var. Ondan sonra bende plaster vardı büyük dedi plasteri bana verirsen dedi en azından şey kapı altından gardiyanları bağlayıp çıkacaklar.
Gardiyanları bağlayacağız ağızlarını falan plasterle yapıştırmak için ellerini bağlayacağız ağızlarını da kapatmak için bize yardımcı olabilirsen. Tamam dedim veririm içeride silahta getirmiş ondan sonra bunlar kapı altını, ziyaret sırasında kapı altını ele geçiriyorlar. Ziyarette kapı altında 3-4 gardiyan var onların hepsini rehin alıyorlar ziyaretçilerle beraber çıkıyorlar ve cezaevinin kapısı yarım saat, 1 buçuk saat açık kaldı çıkmadık öyle durduk. Ondan sonra benim haberim vardı kimseye söylemedim özellikle şey problemi bunları atan adamları söylesem orada cinayette olur yani. Bunlar kaçtılar tamam bitti ondan sonra aradan bir süre daha zaman geçti ve bu sefer diğer grup ben zaten kaçmayı düşünüyorum diğer grup dedi ne yapabiliriz. Dedim gelin ben o adamın orayı aldım o adam orayı N.G.’ün hücresini aldım. N.G. ,o hücrede daha evvel bir tünel kazmış onu ele geçirmişler üstünü betonla kapatmışlar…
Bu sefer ben o hücredeyim o hücreden dedim ki burayı, burada hazır bir görüntü bozukluğu var burayı bozmuşlar daha önceden dedim bu mozaiği genişletiriz tünel kazarız. Bu dediğim 80 yılı, 80’e geldik 80’in kışı pardon 79 sonu falan o civarda. Özür dilerim 6 ay sürdü 79’un yazında girişimlere başlıyoruz. Biz 6 ay tünel yani başladık karar verdik iki örgüt bizim örgüt ve onlarla 6 ay tüneli kazdık. Yılbaşı bu şeyde büyük yağmurlar yağdı sonbaharda bu arada tünel zaten duyuldu ya oda uzun bir hikâye hiç anlatmayayım girmeyeyim oraya çünkü ora başlı başına bir olay. Çünkü bunlar yıkılmış erimiş bir örgüt eylem birliği İzmir MLSBP Ege bölgesi bütün merkez komitesi içeride dışarıyı tek ayakta tutma işte biz tünel kazıyoruz falan filan o havayla dışarıyı tutuyorlar böylece poliste biliyor cezaevine siperler falan kazıldı onları ben gördüm mümessilim ben o arada.
Ha bu arada şey yaptık çok kısa güzel bir şey oldu. Cezaevinde bizim önerimizle biz zorladık büyük bir komün kurduk dedik ya biz niye böyle ayrı ayrı komünler kuruyoruz yani hepimiz yani şey önemli değil ki burada sen bu siyasettensin ben bu siyasetten hepsini birleştirelim güzel büyük bir komün yapalım. Hepimiz beraber yiyelim bazı şeyleri belki birlikte yaparız başka şeylerde gelir arkasından falan. Buna Sedat, Sedat iyiydi o konularda falan o yüzden Sedat’ın zor yani böyle çok çalışmasıyla eylem birliği ve Dev-Sol hariç biz Halkın Kurtuluşu Halkın Yolu Dev- Yol büyük bir komün kurduk fakat sonra işlemiyor olay ne oldu biliyor musun? Komün içinde komünler çıkıyor adamlar şimdi ziyaretten gelen her şeyi koymak zorundasın sen, yiyecek geliyor bir sürü. Adam bazılarını ayırıyor kendi özel arkadaşlarıyla paylaşıyor falan ondan sonra baktık dedik yani paralar paylaşılmıyor komün parası çünkü tek elden sigara alınıyor, tek elden şey alınıyor tek elden sigara alınıyor e bunların hepsini delmeye başladılar tabi komün yürümedi dağıldı yine falan.
Ben işte koğuş mümessiliydim ve komün temsilcisiydim işte bütün dönem boyunca fakat yaptığın tamamen hamallık yani koğuş mümessilliği ile koğuş temsilciliği hamallık. Tamamen günlük pratik işlerde gidip geliyordum diyeceğim şeyden. Ben cezaevinin belli bölümlerine girebiliyordum mazgallara falan bir baktım bir gün siperler kazılmış yani siperlerde dışarı karşı çünkü dışarıdan silahlı insanlar gelecek ki biz kaçacağız. Böylece şey çok yağmur yağdı tünel çöktü biz kurtulduk o tünel çıktığı için ortaya biz Adıyaman’a sürgüne gönderdiler. Bu dediğim 1980’in başı Adıyaman’a sürgüne gittik Adıyaman’da fazla kalmadık ben Temmuz’a kadar Adıyaman’da kaldım.
Adıyaman’da bizim iki siyasi koğuş olduk yan siyasi koğuş kaçma girişiminde bulunuldu onlarla beraber hepimizi bu dediğimi işte Mayıs-Haziran ayları. Hepimizi döve döve dağıttılar yine bunun elebaşları olarak düşündükleri benimle beraber aşağı yukarı bir 10 kişi kadar arkadaşı yeniden sürgüne gönderdiler kimileri Burdur’a beni Afyon’a getirdiler benimle beraber 1-2 kişiyi. 12 Eylül’ü, Afyon’a geldiğimde Haziran ayıydı 80 Hazirandı. Afyon çok sıkı bir cezaevidir Afyonun hepsi MHP’lidir, cezaevi müdüründen gardiyanına yani MHP’lidir ben Afyon Kütahya halkını da orada tanıdım biraz.
……
Ondan sonra bu Afyon, Afyonda biz yine gerçekten onurlu yaşadık bir komün kurduk güzel bir komün kurduk onurlu yaşadık PKK’lilerle beraberdim. Orada işte benim zeki diye sevdiğim Dev-Solcu bir arkadaşım vardı. Dev-Solcu Zeki arkadaşla beraber çok sıkıydık orada da yani beraberdik halen görüşüyorum kendisiyle oda İngiltere’de. Z.G. Adapazarlı Laz’dır bu PKK’liler de onlarda aydın öğretmenlerdi onlarda aydın kişilerdi ondan sonra Afyonda da bir yine ufak hiç anlamsız olaylardan bir hücre cezası aldım. Bir faşisti dövdüm daha doğrusu….
Orada Afyon’da güzel bir olay oldu. İzmirli bir lümpen abi dedi siz ne biçim adamsınız İstanbul’da Sağmalcılarda devrimci abilerimiz havuz yaptılar siz ne yapıyorsunuz boş boş… Bizde yaparız, dedim. Şimdi cezaevinin avlusu mozaik bir avlu ortaya doğru bir eğimi var ortada bir delik var o delikten sular gidiyor o avluyu yıkadık bütün mahkûmlarla… adli mahkûm ve siyasilerde var 30-35 kişiyiz… avluda bir voleybol oynanırdı. Küçük bir avlu ama voleybol oynanırdı. E tipiydi.. mozaiği yıkadık ondan sonra deliği tıkadım bezle yazın hava sıcak suları doldurduk aşağı yukarı 30 cm su doluyor. oranın içinde artık debeleniyorsun suyun içinde. Diğer mahkûmlar uzun donları sıvadılar. E, adamın biri bankı getirmiş ayağını suya sokuyor… güzel yanıyor, güneşleniyor falan.. Bu arada çaycı geliyor bağırıyor bize plajdakiler çay diye bağırıyor bize.
Harika geçiyordu.. başgardiyan geldi.. Ya Feridun dedi biliyor musun? Burada su kıtlığı var siz yazın dedi suyu buraya harcıyorsunuz, bu şekilde ben dedi suyu keserim dedi. o zaman düşündüm mahkûmla karşı karşıya kalırız. bunun üzerine tamam dedim,suyu boşalttık … Ama iki hafta plaj sefası yaptık cezaevinde böyle.
Arkadan neyse sıkıyönetim geldi… 12 Eylülden sonra yılsonu beni İzmir’e götürdüler çağırdılar. İzmir’de bir fırsat geldi kaçma, ayağımı uzattım geri döndüm. Mahkeme sürüyor bu arada diş hastanesi yeniden diş almaya başlamış ama bu bizim dediğimiz üniversite değil Balçova’da bir yerlerde bir diş hastanesi açılmış bizi oraya götürüyorlar yani mahkûmları oraya götürüyorlar. Benimde tabi dişlerim bozuk birçok mahkûmun olduğu gibi, gidelim dedim oradan yazdırdık kendimizi dişçiye beni sevk etti. Umutsuzluk bu tabi biz diş hastanesinden adam kaçırmışız falan filan umutsuzuz neyse sevk günü geldi hastaneye bir sürü mahkûmla beraber girdik arabaya. Bir tane 5 fırfırlı başçavuş dedi kazın ayağı her zaman olmaz biliyorsun musun dedi, dedim ne anlamadım her zaman kaçılmaz biliyorsun dedi dedim sen kimsin?
Meğerse biz Orhan Bakır’ı kaçırdığımızda orada Bornova’da görevliymiş adam. Diş hastanesi öyle bir şey ki çok kalabalık hastane dolu falan dışarıya bir jandarma koydu ama jandarmayı dışarı koysan ne olur koymasan ne olur kapının önünde duruyor adam. O kadar kalabalıklar ki o kalabalıkta herkes şey yapabilir şöyle bir oda aşağı yukarı şey koridor, aşağı yukarı 5 metre bir koridor bir oda burada bir yani mahkûmlar burada giriyor burada da hemen tedavi ediliyor. Bir odada iki koltuk var jandarmalar ikişer ikişer mahkûm getiriyorlar tedavi edip dönüyorlar. Benle bir mahkûmu aldılar oraya, 15 gün sonra gelip bir daha ikinci müdahaleyi yaparız dedi.
Ha bu arada öbür çocuğu götürdüklerini duydum yani hissettim koltukta dişini oyuyor canın yanıyor şey yapmıyorsun fark etmiyorsun. Ben kalktım teşekkür ettim gidiyorum baktım jandarma falan yok beni unutmuşlar çocuğu alıp gitmişler, jandarma da öbür tarafa gitmiş. Mahkûm elbisesi yok ben hiç tek tip elbise giymedim ceket pantolon kazağım çok güzel gayet şey üstüm başım güzel cebimde para var ondan sonra.
Ş.A… Eller kelepçeli mi?
F.İ.B… Kelepçe yok, koltuğa otururken kelepçeyi çözüyorlar adam unuttu beni gitti ben kapının önüne geldim. Adam hiç unuttu beni dişçide unuttu beni ne olduğumu, hatırlamıyor belki de biliyor bir şey demiyor. Kapının önüne geldim asker orada nöbet tutuyor öbür asker orada arkası dönük şimdi aklıma şey geliyor bu çizgi kapı çizgisi bak ayağımı uzattığım anda şöyle bir akıyor kalabalık karınca gibi ben onların içine gireceğim.
Orada şey düşünüyorum acaba çıkış neresi ben neredeyim? Yeri de bilmiyorum cezaevi arabası kapalı götürüyor, yıllar geçmiş yani bu benim dediğim 80-81 ondan sonra birden plan yapmaya başladım öyle olursa ne olur? Kapıda beni jandarma görürse ne olur? Ya ne olur, çık ondan sonra tam ayağımı uzatıyordum arkasını döndü bitti mi? Dedi, dedim bitti. gel dedi gittim, adam beni tanıyordu… Gittim kelepçeyi vurdu.
Arkadan askeri mahkemeler… idam kararı çıktı tabi askeri mahkemede.. Sedat Yılmazso, ben ve M.Ö. idam cezası… N.G.’e 9 yıl ceza verdiler işte başkalarına bir sürü çeşitli cezalar… …Bu arada 77’den 81’e kadar 4 yılda geçmiş oldu tabi.
O gün idam cezası almışız ama gülüyoruz. idam cezası alındığı anda hücreye koyuyorlar onlar sandı ki anlamadılar biz idam almışız bizi koğuşlarımıza dağıttılar orada iyi oldu koğuştaki arkadaşlarla vedalaştık öpüştük sarıldık bilmem ne eşyalarımızı topladık bizi çağırdılar biraz sonra. Sonra işte hücrelere götürdüler… hücre 3-4 metrelik bir mesafe var cam var normalde o camın üzerine şeyle çelik sacla kapatmışlar. Yani hücreler aslında pencere falan konulsa çelik sac açılsa daha insani olur tabi bunu özellikle insani olmaması için ellerinden gelen çabayı sarf etmişler hücrelerde bir tek ışık var başka hiçbir şey yok.
Yani aslında idamlıklara uyarlı bir hücre yok çünkü ne kadar bekleyeceğini bilmiyorsun. Orada asılacaksın tamam ama ne kadar sonra asılacağını bilmiyorsun, hiçbir şey bilmiyoruz. …..Yani sonuçta öleceğiz biz idam edileceğiz kesin yani idam edileceğiz yani ben bir gün yaşayacağımı düşünmüyordum idam edileceğiz nasıl olsa hani bunu en iyi şekilde yani iyi bir final yapalım yani burada bir hata yapmayalım onurlu bir şekilde ölelim öyle düşündük yani.
Bütün arkadaşlarda buna hazırdı… mesela İlyas Has öyle militan bir adam değildi hatta bir bekçi vuruluyor bunun eyleminde İlyas Has bekçiyi öldürmekle suçlanıyor ve öyle idam kararı çıkarılıyor. Bekçiyi öldüren İlyas Has değil dışarıda olan bir adam İlyas Has bekçiyi öldürdüğü için idam edildi ama bir kelime konuşmadı…TKEP’liler de idam edildi..
Ş.A… Kimler? İsimleri?
F.İ.B… Necati Vardar, Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun ….
Bu arkadaşların da çok güzel bir şekilde idama gittiklerini biliyorum gardiyanlar anlattı yani slogan ata ata gittiler idama… fazla tanıyamadığım için üzgünüm yani gerçekten tanımak isterdim arkadaşları hele hele Necati özellikle çok cıvıl cıvıl bir çocuktu….
Ş.A… Orada bir şey sormak istiyorum bu idam cezasını verildiği zaman bunun işte Yargıtay tarafından onaylanması mecliste görüşülmesi onaylanması o tarihte kaç zaman alıyor?
F.İ.B… Ha onu kısaca anlatayım. Ya şimdi şöyle bu 81’in şey döneminde 81 yaz sonu falan işte. Ben şimdi tarihi unuttum ama bende şey var bende gerekçeli hüküm bile var elimde ve 81 yaz sonu sıkıyönetim mahkemesi bizi idama mahkûm etti. Ha bu arada çok önemli bir şey var bir kaçma imkânı var onun hazırlığındaydık. Koğuşta arkadaşlar ben gelene kadar 3-4 grup birbirine düşmüş birbirlerini tecrit etmişler hepsi beni seviyor ayrı ayrı ben geldim hepsini birleştirdim ondan sonra kaçışa ikna ettim.
Kaçma malzemelerimizi aldık gardiyan bulduk bir tane malzemelerimizi aldık öyle olunca herkes bir araya gelince herkesin bir olanağı olduğunu görüyorsun biri malzeme getiriyor biri gardiyan ayarlıyor bilmem ne hepsi var. Hepsini bunların yaptık ondan sonra tam kaçmaya yani tam şeye başlayacağız provalara falan.
Ş.A… Nerede?
F.İ.B… Buca’da, Buca’da olayda şöyle ben biliyorum birde N.A adlı arkadaş biliyor. Şimdi eski bölüm cezaevlerinde yemek asansörleri var bu yemek asansörleri şey yapılmış yani duvara kaynaklanmış o yemek asansöründeki boşluktan şeye iniyorsun yeraltına iniyorsun. Cezaevinin temeline iniyorsun temelinden dışarıya çıkmaya tünel veya başka bir şeyle kaçma imkânı var bu planı konuştuk ikna ettik herkes kabul etti… işte beni hücrelere aldılar.
- A. bana çok büyük jest yaptı hiç merak etme dedi biz çıkarken dedi çünkü aynı asansör boşluğundan çatıya da çıkıp hücrelere ulaşma imkânı var. Ben dedi geleceğim sizi çıkaracağım oradan da beraber kaçarız dedi bu arada bana bir çift ayakkabı verdi. Ayakkabının sağ tarafında falçata sol tarafında testere var ben onlarla böyle belli olmuyor yüksek topuklu şey yani ayakkabı yani yüksek ökçeli diyelim. O ayakkabıyı yıllarca o ayakkabıyla beraberdim hücreye de girdim bir süre o zaman detektör fazla yoktu sağ olsun öyle bir jest yaptı fakat ben gidiyorum ondan sonra bunlar yeniden birbirine düşüyor. Kim önce çıkacak kavgasını yapıyorlar eylem bitiyor yani yapılamadan başlayamadan bitiyor.
Sonradan şöyle 81’de ceza aldım sıkıyönetim tarafından sonra bu Yargıtay askeri Yargıtay aşaması oldu. Askeri Yargıtay bizi şeyde onayladı 82’nin sonunda onayladı aşağı yukarı 1 yıl sürüyor…. 82 Aralığında şey oldu onaylandı Yargıtay da. Yargıtay da onaylandı ondan sonra bizim dosya meclise geldi o zaman danışma meclisi vardı.
Danışma meclisine adalet komisyonunda bizim dosya tartışılıyor benim için idam kararı 7’ye karşı 8 oyla kabul ediliyor. 15 tane şey var komisyon üyesi ve ben hiç tanımıyorum Mustafa Ekmekçi o yazıyı çok aradım bulamadım Mustafa Ekmekçi benim hakkımda bir yazı yazıyor diyor ki bir insanın hayatı bir oyla olmaz. Yani beni tanımadan yazma gereği duyuyor bunu görüyor ve oda beni çok etkiledi çok güzel bir yazı yazmıştı yani şimdi yazılanın hepsi bütün çerçevesi şeyimde değil ama bir insan hakkında bir oyla karar verilemez yaşam hakkında diye yazı yazmıştı Mustafa Ekmekçi.
Ş.A… Cezaevi sürecini toparlayalım.
F.İ.B… Toparlıyorum bitiriyorum. Cezaevinde bu süreç böyle oldu ondan sonra işte şey oldu danışma meclisinde onaylandıktan sonra biz karar bekleniyordu o arada biz yine çoğaldık ikişer kişi kalıyorduk hatta üçer kişi kalıyorduk hücrelerde. Bu arada kaçma planı çıktı ortaya fakat bu kadar yoğunlaşınca onlarda sırf bizim kaçmamızı sezmediler ama orada bizi idare edemeyeceklerini gördüler bu durumda bize şey yaptılar hatta şöyle oldu.
Biz bir isyan gibi yaptık yani nasıl isyan yaparsın hücrede bağırıp çağırırsın bilmem ne falan filan slogan atarsın ondan sonra bizim üstümüze, ilk defa hücreyi üzerimize kaynakladılar o kaynaklandığı an sen diyorsun ki yahu gerçekten şey ya. Yani acayip bir olay yani kaynaklandıktan sonra sanki hiç çıkamayacakmışsın gibi oluyor yani kapı kaynaklanıyor sonra tabi kapıyı kırıyorlar kaynağı çıkarmak için. Birde çok kısa bir anekdot anlatayım bizi bir bahçeye çıkartırlardı hemen onun altındaki bahçede de şeyleri yaparlardı idamları yaparlardı orta bahçelerde. Ben hep gırgır geçerdim kaçardım hemen şeyden kaçacak bir yer değil yani bizi bahçeye çıkarırken ben aşağı bahçeye inerdim ya diyordum ki birine hazırlığınız var mı bakmaya geldim, yeni bir sehpa kuruyor musunuz falan böyle geçiyordu.
Bu demin bahsettiğim o isyandan sonra falan üzerimize kaynaklandıktan sonra işte içlerinden bir bölümümüzü, 9 kişiyi bizi sürgüne götürdüler hem kelepçe hem zincir vurulduk. Nereye götürdüklerini bilmiyorum ama sonuçta bizi Burdur’a getirdiler Burdur’a geldik Burdur cezaevine. Burdur cezaevinde koşullar çok daha iyiydi yani şeye göre Buca’ya göre hergün bizi havalandırmaya çıkarıyorlardı hatta o zaman o ünlü bakanlarda tutuklandıydı. İsimlerini unuttum biri şairdi biri de bu AP’den CHP’ye geçen iki bakan vardı onlar yolsuzluktan falan tutuklandılar onlarla aynı dönem yattık yani onlarda oradaydı.
Ş.A… Tuncay Mataracı.
F.İ.B… Biri Mataracı bir tane daha var Mataracıyla değil de öbürüyle yattık biz.
Ş.A… Burdur’da.
F.İ.B… Burdur’da, adamla konuşuyorduk pencereden ondan sonra o üstte o ayrıcalıklı bir yerdeydi onun penceresi bizim bahçeye bakıyordu öyle konuşuyorduk fakat Mataracı değildi şair bakandı Mataracı ayrı ama öbürü de yolsuzluktan yattı.
İşte Burdur’da Hıdır Aslan’da geldi ondan sonra o ara biz Burdur’dayken İlyas Has asıldı..
Bu arada çok kısa bir şey anlatayım o önemli şeyin planını yaptık o bence önemli cezaevine buradan geçeceğimde. Üçümüz oturduk düşündük dedik ya biz son mektubumuzu şimdiden yazalım avukatlarımıza verelim.
Ş.A…Üçünüz kim?
F.İ.B… Ben Sedat Muzaffer üçümüz beraberiz zaten son mektubumuzu yazalım avukatlarımıza verelim çünkü bunlar yarın. Ben özgürce yazayım istediğimi örgüte öyle ulaşsın biz son mektubumuzu yazdık avukata Algül’e verdik ondan sonra şeyi planladık. İdam edilirken kendimiz tekmeleyeceğiz sehpayı falan sonra öğrendik imkânı yok.
Ş.A…Neden?
F.İ.B… Onu anlatacağım çünkü bir gün bana naklen faşistler asıldı bizim Buca’da. Solcu bir gardiyan geldi ya ben dedim anlatma, gidiyor dakika dakika olayı bize aktarıyor gidiyor geliyor gidiyor geliyor. Yani ilk başlarda namaz kıldılar bilmem şunu yaptılar bunu yaptılar gidiyor geliyor naklen idam anlatıldı o gün yani. Ben karşı çıktım hatta biz savcıyı çağırdık o gün oda bence insan, bence çok güzel bir şey yaptık eylem yaptık bence.
Bunlar bizim siyasi hasmımızdır biz bunların öldürülmesini, sokakta görsek öldürürüz ama devletin bunların öldürmesini protesto ediyoruz ve biz bunlar sessiz bir şekilde slogan atmıyorlar. Sessiz bir şekilde ölüme gidiyorlar bizde hiçbir ses çıkarmayacağız bu şekilde sizin yaptığınızı protesto ediyoruz dedik sessiz durduk. Bir tek olayı o gardiyan bozdu olay şu ama zorla sana ellerini arkadan kelepçeliyorlar üzerine hatta dedik kefeni de giymeyeceğiz çünkü o kefen o beyaz bir şey giydiriyorlar ya. Üzerine şey giydiriyorlar kefenin ondan sonra seni çıkarıyorlar iki tane cellat bir kişi değil. İki cellat var sehpa bir masa var iki tane de tabure var celladın biri aşağıdan tabureyi tutuyor biri yukarıdan ipi boynuna geçiriyor boynuna geçirdiği anda alttaki çekiyor yani senin tekmeleme şansın yok.Hani o Deniz Gezmişin o dönemden belki de vardı ama sonradan bunun tecrübesini çıkarıyorlar ve bir sürü insanı böyle idam ediyorlar bunu duydum tabi moralimiz bozuldu. Biz tekmeleyemeyeceğiz, kefen giymeme kararı almıştık kefeni de zorla giydireceklerini anladık gardiyan dedi giydiririz oğlum dedi. Biz gardiyanla konuşuyoruz giydiriyorlar dedi bir şey diyemiyoruz bize emir veriyorlar bizde giydiriyoruz dedi tamam mı böyle geçti.
Ondan sonra arkadan işte şey babamın işte bu çabası şöyle bir sonuç verdi benim önce adli tıp geldi sana, kimseye deli olmamasını tavsiye ederim yoksa deli olabilirsin yani o karşında gördüğün insanlar tarafından. Doktorun sorduğu şey ne biliyor musun? Herkese öyle soruyor neler oluyor? Dedim ne demek istiyorsunuz? Sence neler oluyor? Ne demek istiyorsun? Ya işte sana neler geliyor? Bilmem ne falan filan neyse ben o ilk şeyi atlattıktan sonra diyorum ki ya bak kardeşim ben yaşamak istiyorum ben yaşamayı seviyorum ama ben bu şekilde kendimi kurtarmayı istemiyorum arkadaşlarım burada idam olurken ben kendimi deli rolüyle kendimi kurtarmak istemiyorum falan. Ha demiş bu deli demiş adli tıp doktoru hani ölmek istiyor yani ölmek isteyen delidir ya.
Beni Gülhane’ye getirdiler, Gülhane hastanesi psikoloji bölümü var arkada yukarıda küçük bir bina.
Ş.A… Nerede?
F.İ.B… Gülhane’nin içinde yani Gülhane’nin o bildiğimiz ana kapıdan giriliyor içeride ama yo yo Gülhane Ankara’da pardon özür dilerim İstanbul’da Gülhane var mı?
Ş.A… Var.
F.İ.B… Ha ben, o zaman yoktu ama galiba ben o yüzden Gülhane deyince Ankara aklıma geliyor pardon Ankara Gülhane. Beni Ankara Gülhane’ye getirdiler sevk iki tane denizci albay karşıladı doktor aynı soruyu sordular neler oluyor diye neyse onlara da anlattım aynı şeyi onlarda demişler bu deli ondan sonra. İşte ondan diyorum delirir insan neler oluyor diyor ya ne demek neler oluyor yani sen böyle mi hasta ile diyalog kuracaksın.
Arkadan neyse beni, hastane mecbur şey giyiyorsun pijama ayağından da ayakkabın çıkıyor terlik veriyorlar. İçeri bir girdim bir baktım ki lan dedim buradan kaçarım ben ya olay şu. Böyle bir oda pencereler var bir penceremiz var 4 kişi kalıyoruz büyük bir oda ondan sonra hücre gibi değil yani hastane odası. Bir pencere var pencerenin normalde kilidi var birde şey anahtarlı… Ekim ayı hava sıcak hastalar rica etti doktorlar kilitlemiyordu artık yani pencereyi açıp ben kapıyorum şey pencereler alüminyum doğrama.
Pencerenin dışında da bir tek parmaklık tutuyor bizi ya dedim ben buradan kaçarım bir testere oldu mu yeter. Ha o arada şey yok ama ayakkabılarım gitmiş yani ayakkabılar cezaevinde kaldı ben giderken ha ayakkabılarım üzerimdeydi ben giderken Muzaffere teslim ettim o ayakkabıları hatta bir tane de kelepçe anahtarımız vardı. Neyse ben hastaneye girdim ben dedim keşke demeseydim doktorlara bunu neyse iki deli var yanımda bir tanesi Selami bir tanesi de şey Diyarbakırlı bir Kürt ama MHP’li ikisi de. Selami Amasya’nın Neval Türkeş’in şeyi köylüsü herhalde Neval Türkeş’ten dolayı. Öbürü hacı Türkeş diyor ama ikisi deli yani.
Neyse ben ilk geldim Selami’ye zevk için işkence yapıyorlardı askerler uzat Selami ayaklarını falakaya çekiyorlardı uzat Selami ellerini falakaya çekiyorlar genç çocuklar eğleniyorlar. Ben geldim girdiğim gün dedim bundan sonra burada işkence yok şeyden kork onu biliyorum idamlıktan korkuyorlar işkence yok kardeşim burada o gün bir daha Selami’ye işkence yapılmadı. Ondan sonra ben bu arada örgütle bağ kurmaya çalışıyorum elimden geldiğince örgütle bağ kurmaya çalışıyorum. Örgütle bağ koptu meğerse büyük bir yakalanma olmuş işte daha sonra öğreneceğim Hasan Hakkı Erdoğan’ın çocukluğunda tanırken Hasan Hakkı Erdoğan İstanbul’da sorumluymuş hatta cezaevleri sorumlusuymuş. Hasan Hakkı Erdoğan yakalanıyor işkence görüyor işkencede öldürüldü o dönem işte bizim Algül’ün bağlantısı da onunla…. Bu nedenle bağlantısı kopuyor.
Ben tabi arıyorum harıl harıl Algül’ü arıyorum telefon etme şansımız var aşağıda bizim bulunduğumuz yerde jandarmaların telefonu var bize o şansı veriyorlardı sağa sola telefon edebiliyorduk akşamları bir kere komutan gittikten sonra. Arıyorum yok arıyorum yok neyse falan filan bir sürü haber saldım telgraf çektim acil dosyam görülmesi lazım acil gelin bilmem ne. …. Bana testere lazım dedim. … Ama ben kafaya koymuştum örgüt demese bile ben çıkacaktım yani başka bir yolla çıkacaktım çünkü olanak şu bir kez daha aklıma geldi bir kez geldi mi o şans bir daha olmuyor yani ondan sonra o arada Hıdır asıldı.
Hıdır Aslan asıldı ben şeydeyken Ankara’dayken Gülhane’de. Ondan sonra sırf örgüte değil birde Burdur’a soracaksın Burdur’da çünkü orada da kaçma planı vardı onu da unuttum geçtim. Yani biz yine kaçmayı hazırlıyoruz tam kaçarken beni aldılar götürdüler Hıdır Aslan’da asılınca zaten kaçma planları hepsi alt üst ben gittim mi Hıdır Aslan gitti mi herşey kalmıştı. Örgütle bağlantı kopuyor falan çünkü örgüt şey getirecekti bize tırla bizi yurtdışına götürecekti. Tırı Burdura getiriyordu biz binip gidiyorduk gardiyanla gidiyorduk öyle bir şey vardı, 15 idamlık kaçıyorduk ve bir grup değil yani bütün gruplar. O yüzden tırnak içerisinde şeyi söyleyeyim ben onlarla konuşurken benim örgütüm diyorum onlara idamlık şimdiki arkadaşlar eski arkadaşlar, bizim idamlıklar örgütü bizim yerimiz ayrı yani.
Neyse bu geldi tamam dedi kabul dedi o arada şöyle oldu ben onlar gelmediği onu bulamadığım zaman kendi şeyimde bir şeyler yapmaya çalıştım. Yıldönümlerini seviyorum ben nedense 29 Ekimde elimde hiçbir alet yok masanın ayağıyla parmaklığı ekarte etmeye çalıştım olmadı yani masanın ayağı eğildi parmaklık eğilmedi kaçamadım. Bu arada askerleri falan artık elime geçirmiştim yani şey. Ben içmiyorum aslında o zamanlar fakat askerler cin falan hastası cin tonik hastası birde bir sürü para veriyorum sigara veriyorum bilmem ne param bayağı var babam para getiriyor falan. Cin tonik içiyoruz askerlerle beraber ondan sonra sigaralarını alıyorum para veriyorum falan. Baktım benim ziyaretim kesilince askerlerden birine, üç tane askeri gözüme kestirdim önce birine açıldım dedim böyle böyle bana yardım et bana bir testere getir birde ayakkabı, getirmedi ama beni ihbar da etmedi. İkinciye söyledim oda bir daha benim oraya nöbet yazdırmadı beni ihbar etmedi ama. Üçüncüye söyledim dedi ben seni çok seviyorum ama bizim buradan kaçarsan bizim burada bütün huzurumuz bozulur e dedim ki sen hep diyorsun ki sen kaç Feridun beni çok seviyorsun sen kaç Feridun yazık seni asmasınlar Feridun. Ama Feridun bizim şeyimiz bozulur ama bana sağ olsun şeyi getirdi ayakkabı değil de kalın kalın yün çoraplar getirdi onları dedim git al bir daha sana bu kadar para ama yüz tane çorap alacak parada verdim yani. Çorapları da aldı bana birde dedim sizin nöbetinizde kaçmam merak etme falan dedim.
O arada iyi bir astsubay vardı bana cumhuriyet gazetesi getiriyordu falan ama astsubayla bir bağlantım yok yani astsubaya bir şey söylemedim pardon yedek subay üniversite mezunu falan askerliğini öyle yapıyor. Aradan Algül gelince bu işte çıkınca bunların hepsine ben dedim ki, Algül birde dosyayı onların yanında konuşuyoruz tamam dosyanı hallettik şey kabul ediyor doktorlarla da anlaşıyoruz falan filan. Tamam dedim benim dosyam geçiyor gösterdim birde telgraf geliyor filan, dosyanı hallettik aslında şifre diyor ki tamam dosya kabul oldu şeyde parti kabul etti. Aslında parti marti bitmiş orada yokta yani partiyle ilişkisi kopmuş kendisi ayarlıyor birde tanıdıklar buluyor falan yani örgütlü yine insanlar. Birisi sağ olsun almaya gelecek olanlardan birisi daha sonra yıllar sonra Hollanda da öldü beyin kanamasından öldü.
Neyse bunu gösterdim falan bunlar rahatladı benim kaçmayacağıma inandılar falan. Ondan sonra bir ziyarette 50’ye yakın testere girdi içeri, klasik yöntemlerle çikolata kutularında girdi.
Ş.A… Farklı kişiler mi getiriyor?
F.İ.B… Hayır, hayır bir kutuda girdi hepsi bir kutunun içerisine zaten ince testereler ya bunlar küçük küçük testereler bana yetiyor demir testeresi ama. Yani kutunun böyle kartonu var ya içine doldurmuş kapatmış öyle ondan sonra zaten asker kontrol etmiyor. Birde açıyorum, çikolata veriyorum askere tamam mı? Sigara da biliyorum para var birde sigarada para giriyor sigarayı da parayı da aldım. Çarşamba görüşüyoruz haftaya Salı ben kaçacağım onlar beni bekleyecekler araba gelecek.
Ondan sonra ben hemen akşam başladım çaktırmadan pencerenin önüne geldim şey yiyorum bir yandan çekirdek yer gibi yapıyorum ama parmaklık öyle bir şey ki….. Ama testereyi şöyle kesiyorum ama bir hareketim böyle yavaş yavaş gürültü çıkmasın diye. Tabi bu sabır işi zaman işi çünkü bizim zamanımız orada yapacak başka bir iş yok yani ağır ağır elim parça parça oluyor tabi tutacak şey yok sap sadece demir testereyi tutuyorsun. Tam kaynağa yakın bir yerden kesiyorum sabaha kadar çalışıyorum sabahleyin onun tabi cezaevinde öğreniyorsun o yöntemleri. Boyayı tırnağınla kazıyorsun başka yerden sakızı o boyayla karıştırıyorsun o rengi alıyor. Zaten şey sarısıydı hafif krem sarıya yakın bir krem rengiydi. Onu kaynak yerine yeniden sakızı koydun mu sanki kaynak gibi duruyor görünmüyordu gündüz. İki saatte bir nöbet değişiminde kontrol ediyorlardı parmaklıkları bizi falan hep.
Ben bir gece bir yere kadar geldim önce işte üstü keseyim sonra altı keseyim çünkü parmaklık, masayla parmaklığı ayırmaya çalıştım ayrılmayınca dedim herhalde çok sağlam falan. İşte ben hemen Çarşamba ziyarete başladım Perşembe cumaya geldim tepesi çok ince bir şey kaldı durdum işte nöbet değişimi oldu falan. Ha bu arada mahkûm koğuşunda büyük karışıklık oldu isyan çıkma durumu var camları kıracağız abi diyorlar, durun ben zor engelliyorum çocukları. Ben dedim ki kendi kendime önemli değil ben bir an evvel çıkayım çünkü ne olur ne olmaz camları kırarlarsa yeniden kilit takarlar, camlara kilit takarlarsa bitti o iş. Yani çünkü camı açman için kilitli olmaması lazım gece kilitliyorlar camları bunun üzerine karar aldım ben bir an evvel bitireyim önce yukarıyı sonra aşağıyı keseyim falan. Tek nöbetti onlar 1-3, 3-5 böyle gidiyor 11-1 nöbeti bitti 1-3 geldi bu askerler çok tecrübeli gidiyorlar uyuyorlar bir kontrol bilmem ne sonra uyuyorlar. Onlar uyuyunca ben bir daha kesmeye devam ettim pat diye şey bitti üst üst bitince.
Ş.A… İçeride kimse yok mu?
F.İ.B… İçeride hayır Selami uyuyor şeyde uyuyor.
Ş.A… Farkında değiller yani.
F.İ.B… Yok uyuyorlar birde onlar ilaç alıyor bir tek ben ilaç almıyorum onlara ilaç veriyorlar uyutmak için ya şey ilaçları işte bu sinir gevşetici ilaçları falan uyuyorlar. Ben onlar uyuduktan sonra başlıyorum şöyle bir baktım tek elle tuttum bir indirdim şey gibi lokum gibi indi aşağıya böyle parmaklık o zaman dedim aşağıyı kesmeye gerek yok.
Tam ben hazırlandım yatağı doldurdum şey yatıyormuş gibi yatağımı eşyalarla doldurdum falan. Ha şöyle bir tolerans vardı orada kazak ve eşofman tolere ediliyordu. Kazak ve eşofman olunca sporcu gibisin yani hastane gibi değil yani kazak ve eşofmanla bir tek ayağımda yün çorap başka bir şey yok tam çıkacağım Selami kalktı. Selami bana bakıyor böyle Selami yat ne var ya dedi tamam dur tamam dedim şimdi Selami’yi bir tek iyi biliyorum ki Selami’yi ben işkenceden kurtardığım için Selami bana karşı bir şey yapacağını sanmıyorum ama bir yandan da hiçbir şey belli olmaz ben çıkar çıkmaz bağırabilir. Birde o bağırırsa beni yakalayıp öldürebilirlerdi oradaki askerler öldürmez ama arkadan öldürürlerdi ha kaçıyordu öldürdük derler ha parmaklıkta kesilmiş birde resmini de çekerlerdi parmaklığın.
Artık parmaklık kesildi bitti yapacak hiçbir şey yok ben gittim yatmaya bir yandan saat geçiyor Selami hadi bende yatıyorum falan filan ben yattım yatağıma Selami yatmıyor. Karar aldım artık dedim ne olursa olsun bu iş bitti çığırından çıktı, tamam Selami dedim bıraktım onu. Onun gözü önünde bana bakıyor yatak yeri şöyle o burada ben oradan çıkıyorum böyle bakıyor oturdu hiç sesini çıkarmıyor indirdim çıktım yeniden doğrulttum. Ondan sonra üzerine şeyi koydum bir çamaşır astım, ıslak bir çamaşır astım ki kuruyormuş gibi yan koğuş ayaktaydı gece saat 1 gibi işte yan koğuş.
Ş.A… Bir şey demedi mi Selami?
F.İ.B… Selami bana bir şey demedi ne bağırdı ne etti bende demedim ha bu arada şeyi duydum ben onu söyleyeyim. Dış nizamiye var dış nizamiyede askerler var ama bu dediğim ana kapı değil arka kapı var. Ana kapıda da onu hatta nereden biliyorsun boşboğazlık ediyor askerler diyor ki hee diyor heriflerin silahı var içinde kurşun yok nizamiyedekilerin. Bunlar tabi kurşunlu murşunlu ha onu da öğrendim ya nizamiyedeki askerlerin kurşunu yok silahı var o kadar.
Pencerenin önünden sürünerek geçtim çünkü çok alçak pencereler öbür pencereler yan koğuşun penceresinin önünden onlar ayaktalar hepsi oradan geçtim sonra çıktım yürüdüm kimse yok etrafta çıktım yürüdüm şeye kadar nizamiyeye yakın böyle bir parmaklık büyük bir parmaklık. Şimdi nizamiye diyelim ki burada ben nizamiyenin bu tarafına geçemiyorum buradan aşağısı da bir köy zaten parmaklıktan aşağı yukarı 100 metre, 50 metre falan gidiyor ondan sonrası bir askeri arazi gibi böyle kapalı tel örgü var. Hastanenin dış parmaklığıyla karşıda mahalle var ama neredeyse 50 metre böyle büyük bir arazi, toprak bir arazi fakat o mahalleye girmek için orada bir sokak var nizamiyenin önünden geçmek zorundasın. Dedim ne olursa olsun ya herro ya merro parmaklığı da böyle çok büyük projektörlerle aydınlatmışlar yani seni görmeleri çok kolay fakat bu arada bir avantaj var onu da biliyorum hafta sonu.
Ben hemen onlardan hemen uzaktan atladım parmaklıktan geçtim tam önlerinden geçeceğim bana bağırıyorlar gel buraya. Birde biliyorum asker nöbet kulübesini terk etmez niye terk etsin ki, bağırıyorlar gel buraya konuşalım ne var konuşalım bilmem ne başımı öne eğdim yürüdüm önlerinden ama arada 50 metre var böyle sokağa bir döndüm nasıl koşuyorum. Aydınlık evler falanmış oralar ben bilmiyorum ben Ankara’ya hayatımda gitmemişim o güne kadar. Yani öyle bir düşün ki bilinmedik bir suda yüzüyorsun yani ondan sonra gecekondu mahalleleri sokağa çıkma yasağı var. Gecekondu mahalleleri arasında saatlerce yürüdüm neyse en son sabaha karşı bir yer buldum orada, ayağımda çorap var. Sonra uzun hikâye inşaat işçileri en iyi işçilerdir sağ olsun bir ayakkabı aldım.
Bir gece bu arada ben diyorum ki yürüyerek şeye gideyim Ankara’nın dışına çıkayım Kırıkkale’ye doğru gideyim Esenboğa Kırıkkale falan nereye yürüyorsun soğuk arabalar geliyor üzerinde kar var. Ondan sonra tam Ankara’nın bitişinde bir benzinci var ayağımda beyaz kireç boya ayakkabılar üzerimde eşofman ondan sonra bitkin bir haldeyim. Yani iki gündür yürüyorum su içmemişim selamın aleyküm, aleyküm selam dedim adam beni şöyle ayaktan tepeye kadar süzdü benzinciyi kapatıyordu adam. Hayırdır birader dedi adam ya birader dedim ben Kırıkkale’ye gidiyorum buradan otobüsler alıyor mu? Dedi birader alırlar ama dedi seni bu kıyafetle kim alır ya dedi ne var lan kıyafetimde dedim parasıyla değil mi? Ya abi yanlış anlama dedi bak dedi aşağıda polis abiler çevirme yapıyor, böyle bir uçurum iniyor yokuş aşağıya, polis abiler çevirme yapıyor in aşağıya onlardan rica et onlar seni bindirir ha sağ ol dedim.
Benim operasyonum oluyor orada tabi neyse ki o benzinciyle şey arası aşağı yukarı 1 km var birde zifiri bir karanlık ay yok. Ben eğildim böyle yavaş o fark etmedi ben böyle yavaş yavaş yürüdüm onun görüş alanından kayboldum, kaybolunca hemen araba geçer geçmez karşıya geçtim ondan sonra ben yukarı çıkarken o zaten kapatmıştı benzinciyi akşam geç vakit. Gittim bir cami inşaatı buldum cami inşaatında yattım gece ertesi gün gittim işte hemen kendime ilk işim ayakkabıcı açıldı ayakkabı aldım ondan sonra gittim bir tane Adana yedim. Ondan sonra arkadan gittim dedim ki ben şimdi ne yapayım en ilginç olan olay şu ben 7 yıl yatmışım. Ha bu arada ben yıl dönümümde kaçmışım 12 Kasımda kaçtım, 12 Kasımda cezaevine girdim 12 Kasımda kaçtım 29 Ekimde kaçamadım.
Kaçtıktan sonra telefonlar değişmiş eskiden jetonla değil santralden rica ediyordun o santral aracılığıyla aranıyordu şeyler benim zamanımda. Ben gittim Yıldırım falan birini arıyorum beni bağladılar bir kere ikinci de yakalanıyordum az kalsın çünkü aradığım yer tanınıyor daha doğrusu kardeşimi arıyorum. Kardeşimin haberi yok bu işlerden ama kardeşimi arıyorum ki kardeşim de avukatı bulsun velhasıl ilginç olan bir şey en son jetonu öğrendim ama ben böyle salağa vurdum jetonu aldım ama jetonla nasıl telefon edildiğini bilmiyorum İstanbul’a. Eskiden tamam İstanbul dışına jetonla telefon ediliyordu o zaman vardı Ankara İstanbul arası jetonla edemiyorduk eskiden. Şimdi Ankara’dan baktım meğersem insanlar jetonla ediyor.
Arkamda genç bir çocuk duruyor abey dedim bu telefon nasıl oluyor nasıl gülüyor çocuk bana tarif etti telefon böyle böyle yapıyorsun falan numarayı verdim tamam dedim sonra telefonu çevirdim konuştum ya dedim şahsa söyle ben avukatla görüşmem lazım o anlamıyor çünkü cezaevinden telefon edebiliyordum ya. A dedi şimdi oda öbür telefonda aynı anda ikimiz telefon ediyormuşuz telefonu ettik hâlbuki oda Ankara’daymış onun ben Ankara’da olduğunu bilmiyordum ondan sonra ben bir periyodik randevu verdim üç tane üst üste. …Ulus’ta büyük postanenin önünde buluştuk oda sanıyor başka birisi gelecek oraya bana götürecek falan. Ulus’ta ama ben sabahtan geldim öbürünü ikide verdim daha geç verdim hatta 4’demi 3’te verdim sabahtan gittim bütün orayı gezdim özel bir hareket olmadığını gördüm çok gezdim yani.
Ankara’da işte onun tanıdığı arkadaşlarından birinde kaldım ondan sonra örgüt evinde kaldım ondan sonra örgütün tanıdığı alevi yani bir sürü evlerde kaldık. Örgütün tanıdığı alevi birinde kaldık ondan sonra başka evlerde kaldım en son Ankara çıkış, 15 gün sonra Ankara’yı terk edebildik çünkü Ankara çıkışları hep tutulmuştu 15 gün sonra biri hep gidiyor zaten hep gidiyor çıkışlara bakıyor. Otobüse gidiyor mesela diyelim ki İstanbul’a gider gibi ama İstanbul’a gitmiyor en son dediler tamam çıkışlarda şey yok. Birde varan, Ulusoyları kontrol etmiyorlardı, Ulusoy bileti aldık ondan sonra İstanbul’a otobüsle gittik.
İstanbul’da Ş.E. sorumluydu bizi aldı ondan sonra bir örgüt evinde kaldık bir ay 15-20 günde orada kaldım fakat şeyi sezdim yani daralan bir çember var onu seziyorsun. Algül’e dedim biz buradan gidelim Ege’de falan tanıdık biri varsa ha birde bu arada yurtdışına çıkaracaklar beni ha o anda İstanbul’da ben Hayrettin Bakış geldi onunla karşılaştık şeye giderken dağa giderken ölmeden önce işte oda. Hayrettin Bakışa dedim bende geleyim ya dedi yok biz dedi seni orada koruyamayız olanaklarımız yok dedi gitmedim. Ondan sonra benimde tanıdığım Foçalı bir arkadaş var onun olanakları var eski bizim yakın sempatizan Algül onu buldu oda kabul etmiş ondan sonra Foça’ya gittik.
Biz Foça’ya gittikten bir gün sonra o İstanbul’daki ev basılıyor tabi hepsi yakalanıyor…
Ş.A… Ne zaman geçtin? Hangi tarihte?
F.İ.B… Şey günü hatırlayamıyorum, biz yılbaşı öncesi şeye geldik Foça’ya geldik sanki yılbaşını geçirecek bir çift gibi geldik işte ortada gezindik ettik bilmem ne ama yılbaşı geçtikten sonrada orada kalamıyorsun. Foça’da çünkü kışın o tarihte sadece Foçalılar var ondan sonra biz kendimiz bir kayıkla geçmeyi düşünüyorduk fakat acayip bir fırtına var ben göze alamadım. Birde şey düşünüyorsun yani sen zaten ölümün altında bir insansın birde başkasını yani Algül’de benden dolayı aranır hale geldi birde onu da götürüp öldürmek denizde bir de yüzme bilmiyor.
Bir de sana bir şey söyleyeyim kışın yüzme bilsen dahi şeyden ölüyorsun hipodermimden yani donmadan ölüyorsun, deniz suyu fazla duramazsın yani. Neyse en son karşımıza bir balıkçı çıktı…. Ayvalığa gidip Ayvalık’tan Midilliye geçtik.
Ondan sonra polise teslim olduk iltica ettik. Bu dediğim Ocak ayında oluyor şeyin 84’ün Kasım’ında kaçtım 85’in Ocağında ben Yunanistan’daydım, Yunanistan’da 6 ay kaldım orada bir geçici pasaport alıyorsun onunla beraber şeye gidiyorsun Almanya veya Fransa’ya. İşte Fransa’ya geldim iltica ettim böyle.
AYRIŞMALAR
Ş.A… Bu süreçte gelenekte, harekette iki tane ayrışma biliniyor biri geçici koordinasyon komitesi biri de Bolşevik Partizan ayrışması. Bu ayrışmalardan ilk geçici koordinasyon komitesi bu ayrışmalardan ne zaman nerede haberin oldu? Nasıl karşıladın? Nasıl değerlendirdin? Biraz onun üzerine konuşalım.
F.İ.B… Ya biz cezaevinde düzenli ilişkimiz vardı. Başından sona kadar bir tek işte koptuğu zaman demin anlattığım dönemdi, hücrelerde biraz koptu hücrelerde de sağladık ondan sonra birde ben en son dönemde koptu. Düzenli ilişkilerimiz vardı bütün yazışmaları hatta şöyle söyleyeyim dışarıda taraftarlar daha almadan bize önce geliyordu çünkü direk bölge sorumlusunun sorumlusuyla ilişkimiz vardı bizim cezaevinde. Yani bölge sorumlusu gelmese bile onun yani onun görevlendirdiği bir arkadaş geliyordu.
Bu yüzden bize bütün yayınlar dışarıdaki bütün yayınlar herkesin okuduğu yayınlar herkesten önce bize geliyordu hatta gırgır geçiyordu içerideki gençler falan ya işte arada bir cezaevine afişler girip çıkabiliyor biliyorsun ya, cezaevine girsek te biraz bilgimiz artsın falan diyorlardı yani ve bazıları cezaevlerini dinlenme yeri olarak görüyorlardı hakikaten. Geliyorlardı afişten yazılamadan gelip 15 gün kalıp çıkıyorlardı yani 1 ay kalıp çıkıyordu. Ondan sonra cezaevinin olanağı o yüzden iyiydi özellikle zaten 12 Eylül’den önce çok şeydi iyiydi. Bu dediğin iki ayrılıkta zaten 12 Eylül öncesiydi GKK’yı fark ettik yani gördük bütün GKK ile ilgili yazışmaları gördük şey yapmadık GKK yani benim için. Ben şey dedim yani GKK’lı burada tanıdığım arkadaşlar var onlarla görüşüyorum o dönemin GKK’lısı.
Ondan sonra fakat GKK’yı ben çok çok ciddiye alamadım yani almadım yani onu söyleyeyim şey yapmadım yani GKK değil de daha çok Bolşevik Partizan etkiledi tabi daha bir şey daha doğrusu 1ci konferans sonucunda yapılan oluşan ayrılık. O arada bize şeyler geldi komünistler geldi ondan sonra dergiler bütün yazılar işte merkez komitesinin yazıları onların yazıları hepsi geldi ve biz yazı da yazdık daha doğrusu açıkçası Sedat yazdı bizde onayladık. Yani biz doğru bulduk cezaevi görüşü olarak ilettik bunları fakat bizim Celal Pedük o ara dışarı, ben görmedim bir ara içeride yattı da içeride bizimle beraber yattı ama Celal Pedük bizim yazılara niye cevap vermiyorlar falan dedik. Bizim yazılarımızı da hizipçi değerlendirmişler biz Bolşevik Partizana 1ci konferansta karşı yazı yazdık daha ayrılık. Daha doğrusu pardon özür dilerim 1ci konferans oldu daha Bolşevik Partizan ayrılığı olmadı biz tavır koyduk.
Bolşevik Partizan ayrılığını elbette biz cezaevinde yaşadık ama daha önce şunu söylemek istiyorum. Bir kere 1ci konferans bizim için çok önemliydi cezaevinde bunu yakından izledik 1ci konferans belgeleri geldi ve bunları da izledik ve demin söylediğimi yinelemek istiyorum 1ci konferans için biz bu konferans görüşlerini eleştirdik, eleştirdiğimiz görüşleri bizi hizipçi olarak değerlendirmişler. Eleştirdiğimiz esas başında…sosyo ekonomik yapı işte halk savaşı işte gerilla savaşı galiba biraz Kürdistan sonunu da ele aldık birkaç sorunu ele aldık. Şöyle bir yazı yazdık o yazıya cevap gelmedi sonradan öğrendik ki bizim yazımız hizipçi değerlendirilmiş şey yapmamışlar hatta İzmir’den küçük bir hizip çıktı M. o hizibin içindeydi onlar bu bizim cezaevinde ki görüşleri şey yaptılar öne çıkardılar.
…..ne zaman darbe olacak diye bekliyordum ben, herkes bu darbeyi bekliyordu bu darbeye kimsenin hazırlıklı olduğunu da görmedim. Bizde hazırlıklı değildik kimse hazırlıklı değildi belki bunların içlerinden bir tek gördüğüm en ciddi olarak gördüğüm PKK’ydi. PKK çünkü darbeyle birlikte güçlerini yurtdışına çekti böylece bir anlamda taktik olarak geri çekildi ama PKK güçlerini korudu diğer örgütler güçlerini koruyabilecek durumda bile değildi bunu gördüm ben PKK açısından fakat şey olarak bizdeki malzeme buydu ve ben şöyle düşünüyorum. Sonuçta bu bir yenilgi yani bugün sol marjın dışında marjında altında yani biz biliyorsun marjinal marjın dışında olmak biz onunda biraz altındayız gibi görüyorum ben. Yani marjinal olabilecek kapasite de bile değiliz şuan da.
Bu elbette şeyin eleştirisi değil tabi ideolojinin eleştirisi değil ama şey düşünmek lazım ideolojik bir yenilgi aldık biz. Bunu şeyde gördüm yani arkadaşlarımı gördüm sırf benim arkadaşlarım değil diğer arkadaşları gördüm bütün örgütleri gördüm öyle bir noktaya gelindi ki. Yani insanlar hatta daha sonra yurtdışı ayrı bir deneyim tabi yurtdışına geldim yurtdışında da gördüm.
Ş.A… Yeri gelmişken yurtdışı çalışma birliği hakkında da.
F.İ.B… Tamam oraya geçiyordum zaten bunu aynı durumu aynı biçimi yurtdışında da gördüm yani burada demin dediğim gibi bu kritik aynı zamanda benim kendi kritiğimdi. Yani kendi özeleştirimdir hem özeleştiri hem eleştiri ama bu yapılması gereken yazılı bir özeleştiri değil bu sadece parantez içinde bir özeleştiri yani böyle bir özeleştiri iki kelimeyle olmaz elbette.
Yurtdışı, ben çok saf geldim yurtdışına yani temiz geldim örgütü tanımamışım, tanımadan geldim birde ben cezaevindeyim. Cezaevinde benim için örgüt çok önemli yani kaçarken bile örgüt kaçma derse ben kaçmayacaktım en son bir tek onu denedim. En son dedim yani örgüt demezse ben yine kaçayım yani hakikaten örgüt benim için çok yüce bir olaydı örgüt büyük bir şeydi fakat yurtdışına geldiğimde bu örgütün büyük bir şey olmadığını gördüm biraz dışarıdan gördüğüm örgüt değildi onu gördüm onu fark ettim.
Ş.A… Peki bu süreç içerisinde pek çok arkadaşınız oldu, onların bir kısmı bugün hayatta değil.
F.İ.B…Evet.
Ş.A… Hani bu hayatta olmayanlar dediğimizde kimler geliyor ilk aklınıza?
F.İ.B… Benim ilk aklıma idam edilen arkadaşlar geliyor, ikincisi şey Sedat geliyor benim ilk aklıma gelen en yakın çevrem geliyor. Burada da bir sürü arkadaş kaybettik kanserden kaybettik çok sevdiğim arkadaşlar gitti ama burada bir hastalıktan ölüyor insanlar birde orada devlet tarafından katledilen insanlar oldu veya devletin ölümüne sebep verdiği insanlar Sedat Yılmazsoy.
Benim için yerleri çok büyük yani Hıdır Aslan benim şuanda ki arkadaşımdan çok daha değerli bir arkadaşım. Ayrı örgütten olması bilmem ne Dersimli olması da değil Hıdır Aslan ölüme rahat gitti, ölümü göğüsleyerek gitti. İlyas Has deminde anlattım aslında bir kitle ilişkisi halk, Demokrat gazete dağıtımcısı ölümü çok cesurca göğüsledi buna hazır gitti yani. TKEP’li arkadaşlarla aynı yerde uzun süre kalmadık ama ben İlyas aklıma ilk gelen zaten İlyas ve Hıdır yani özellikle İlyas ve Hıdır çünkü onlar, ben İlyas’la da Hıdır’la da günlerce aynı hücrede de kaldım hatta belki de anlattım belki de geçtik.
Hıdır Aslan kahve kültürü olan deli şey bıçkın bir çocuktu ondan sonra bana dedi bu hücre böyle yaşam geçmez gel dedi iskambil oynayalım. Bende hiç kahve kültürüm yok oyunları da bilmiyorum ilk defa onun sayesinde maça kızı bom’u falan öğrendim. Bunları bana güzel kartonları kestik işimiz gücümüz yok zaten onları güzel iskambil kartı yaptık onları ondan sonra bununla oynuyorduk dedi bir şeyine oynamak lazım dedim neyine oynayacağız dedi bulaşığına ve böylece o gün bu gündür bütün bulaşıkları ben yıkadım. Hıdır Aslan’dan çok türküler dinledim, sesi güzel değildi, türküler söylerdi falan Dersim müziği Dersim’i anlatırdı şeyi anlatırdı kendi mücadelesini hayatını. Suculuk yapmış mesela su satmış İstanbul’da onları anlatırdı fakat oda şey bir bölgenin sorumlusuydu Gültepe’nin sorumlusuydu yani öyle şey değil basit falan bir arkadaş değil. İlk aklıma gelen Hıdır oluyor sonra İlyas oluyor sonra Sedat oluyor ondan sonra Necati Vardar’lar oluyor. Necati Vardar Seyit Konuk İbrahim Ethem Coşkun bunlar oluyor ilk aklıma gelen arkadaşlarım bunlar yani hemen ölen arkadaşlar denince bunlar geliyor ve ben bunları adeta kendimi onların temsilcisi olarak görüyorum. Kendimi sanki o görevde görüyorum onların ben bir sesiyim evet öyle düşünüyorum ve en son demin parça parça söyledim şunu söyleyeyim.
Ş.A… Çok teşekkür ederim. Bu söyleşiyi aslında bir çeşit ölümle kapadık çok bilerek yaptığımız bir şey olmadı bu ama böyle oldu.
F.İ.B…Ama yaşamayı seviyoruz.
Ş.A… Bende bütün söyleşinin en başından sonuna kadar yani birlikte düşündüğümüzde ki bir 5 saat dolayında bir kayıt yapmışız gibi görünüyor. Bu öykü yani bu anlattığınız öykü Türkiye sol tarihi açısından diyebilirim ki bugüne kadar dinlediğim en çarpıcı öyküdür, en çarpıcı anlatıdır yani benim dinlediğim.
F.İ.B… Teşekkür ederim.
Ş.A… Burada işte en kritik olayda aslında yine ölüm kavramıyla tanımlaya bileceğimiz kaçırmakla tutsaklıktan kurtarmak istediğiniz bir arkadaşınız vardı onu kurtarmak için günlerce plan yaptınız uğraştınız ve onu kurtarmaya çalışırken bir asker öldürülüyor, Kim bilir onun ailesine ocağına nasıl bir ateş düştü.
F.İ.B… Evet.
Ş.A… Onu kurtarmaya çalışanlardan böyle çok hüzünle söz ettiğin Sedat Yılmazsoy öldü yıllar sonra. Kurtardığınız kişi yani uğruna hayatınızı ortaya koyduğunuz arkadaşınız öldü.
F.İ.B… Evet.
Ş.A… Aslında herkes öldü gibi.
F.İ.B… Evet.
Ş.A… Belki de bu yönüyle bu tarihi anlatabilecek müthiş bir durum bence gerçekten müthiş bir durum yani herkes açısından her açıdan yani bu toplumun tarihini anlamak açısından nasıl bir tarihten geçtiğimizi anlayabilmek açısından çok çarpıcı.
F.İ.B… Evet.
Ş.A… Eminim ki benim gibi bu kuru sözlü tarih anlatısı bu kişisel tarih kişisel tanıklık onun üzerine bir toplumu anlatma en önemlisi başkaları tarafından da dinlenildiğinde eminim ki bunun gibi şeyler düşünülecek ve çok öğretici olacak çok büyük bir ders hayat açısından.
F.İ.B… Teşekkür ederim.
Ş.A… Birde tabi şunu söyleyeyim böyle kapatmak isterim. Bugüne kadar yani bu hayatın içerisinde bu kadar meşakkatli, farklı bir hayatın içerisinden geçip gelen ve bu hayatı hakikaten çok iyi anlatan olduğu gibi anlatan ve ilk gün ki gibi hakikaten sağlam duran mütevazı duran böyle büyük bir kişiliğe şahitlik etmiş olduk bu kayıtla bunun içinde ayrıca çok teşekkür ederim.
F.İ.B… Teşekkür ederim bende.
Ş.A…Onur Toplumsal Tarih Ve Kültür Vakfı için yaptığımız bu sözlü tarih çalışmasının bu kısmını Feridun İhsan Berkin’in anlatımlarını burada noktalıyoruz. Görüşmeyi yapan ben Şükrü Aslan, tarih bugün 8 Nisan 2017. Çok teşekkürler.
G.İ.B… Ben teşekkür ederim.