M. Ali İnci (M.A.İ:) (1954) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Devim GECE (D.G:)
Görüşmeden Siyasi İlişkiler – Çalışmalar – Gözaltı – Mahkemeler – Cezaevleri ile ilgili bölüm:
74 ün başıydı geldiğim zaman. İşte o şey çevre ile tanıştım bugünkü işte o dönem TKP/ML tek bir hareket vardı.
M.A.İ: 1954’te Gümüşhane Kelkit Akdağ Köyünde doğdum. Köy aslında büyükçe köyde Alevi köyü Zazaca konuşulan o civardaki az köylerden biri.
İstanbul’a geldik. İstanbul benim için yepyeni bir dünyaydı yani ufacık bir köyden geliyorsun milyonluk bir şehir hem de Tophane’nin orta yerinde işte zar zor beni Fındıklı Ortaokuluna yazdılar. Kartal ortaokulundan mezun oldum, sonra artık herhalde insan olgun öğrenci oluyor.
Kartal’da o dönemde lise olmadığı için Pendik Lisesi’ne yazıldım. Şimdi geriye tekrar dönmem lazım bu özellikle ortaokul yıllarına. Şimdi bizim bir din dersi hocamız vardı ve büyük ihtimalle benim Alevi olduğumu bildiği için çünkü özellikle ben herifin çok dayağını yedim ben. Derste sürekli şeyin propagandasını yapıyordu. Akşam okumayın Cumhuriyet okumayın bunlar komünist gazetelerdir ve sırf bu heriften yediğim dayak ve ona duyduğum tepkiyle oniki onüç yaşında ben Akşam okumaya başladım. Hoşuma da gidiyordu özellikle Çetin Altan’ın yazıları çok hoşuma gidiyordu. O dönemde şeyde yazıyordu belki de ilk biçimlenmemiz siyasi biçimlenmemiz oradan geldi. ….68’di lise bire gittim 69 artık yavaş yavaş böyle kendimi solcu hissetmeye başladım o dönemler. Ama herhangi bir yere yönelimim yoktu. Yani aşağı Kartal’a iniyordum diyelim mesela bir tane dergi ilgimi çekiyordu alıyordum. Çok anladığımdan falan da değil okumaya çalışıyordum. 69’da babam Almanya’ya gitti ondan altı ay sonra annem Almanya’ya gitti. Annem Almanya’ya gittikten sonra kendimi şey gibi hissettim böyle yeniden doğmuş artık kendime ait bir harçlığım vardı ve ilk işim kırtasiyeye koştum ne kadar kitap bulursam işte Fakir Baykurt, Orhan Kemal’di Kemal Tahir’di çok severek okuduğum yazarlar bunlar ne bulursam aldım. Ben gece yarılarına kadar okuyordum. Lise birden sonra üzerimde herhangi bir aile denetimi yoktu. İşte ufak kardeşim vardı onu da götürdüler abim askerdeydi müdahale etmesi mümkün değildi. Ev kirası yok harçlığım düzenli yani bana ayda bir para şey yapıyorlardı.
Son sınıfa geldiğimde artık kafamda soruların oluşmaya başladığı ne yapacağım yani aslında bir taraftan kafamda şey vardı okulu bırakıp bir yerlerde siyasi mücadeleye başlama şeyi vardı. O dönemde etrafımdaki insanların çoğu işte TİP’liler vardı. Hikmet Kıvılcımlı okumaya çalıştım ama çok bana bir şey ifade etmedi. 12 Mart muhtırası geldi, Yeni Ortam dergisiydi Cumhuriyetti Doğan Avcıoğlu’nun kitaplarıydı onlar üzerinden belli bir bilinç edinmeye çalıştım. SİP’liler üzerinden mesela TİP’in dava tutanakları falan vardı. Onları okurduk bir TİP’li arkadaşla TKP çevresi vardı. Hani, içinde komünist adı olduğu için bana çok da şey geliyordu çekici geliyordu. Fakat Kartal’da Yüksek Öğrenim Derneği vardı. Ben, Lenin’in Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı Kitabı var onu okumuştum. Ve o dönem TKP’ ye karşı olanlarla TKP arasındaki tartışma ya da işte devrimci çevreye yakın insanlar Kürt meselesini tartışıyorlardı ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı doğru düzgün savunulmuyordu. Ama yani Türkiye’de Kürtlerin olduğu bunların kendi kaderlerini tayin hakkı olduğunu söyleyenler vardı. VeTKP’lilerin tavrı şeydi ya devrim olsun biz devrimden sonra bunların hakkını veririz. Tabi ki yani Kürtler var Kürtler üzerinde bir baskı var ve bu şeyi sağladı benim TKP’den kopuşumu sağladı. Aynı dönem içerisinde bu TKP/ML TİKKO birinci davasında ismi olan fakat yakalanmamış bizim oralarda dolaşan bir arkadaş vardı. Onunla tartışıyorduk çok aklıma yattığından falan dolayı değil ama epey bir yoğun tartışmalarımız oldu. Daha sonra işte TKP/ML TİKKO ilk davadan yargılananlar 74’te yavaş yavaş çıkmaya başladı. Ve bunlardan biri ile artık örgütlü denebilecek bir ilişki başladı. Yani bu hemen hemen 74’ün başlarına tekabül ediyor.
…
Lise’ye Pendik’te gittim, ancak diplomayı Karakoçan’da aldım. Ben Karakoçan’dan döndükten sonra Almanya’ya gittim 1974 sonuydu. Buradan gittiğimde de şey olarak gittim yani örgütlü sempatizan…seninle orada ilişki kuracaklar, dediler. Aylar geçti bekledim gelen giden yok.
Ama benim daha önce işte 73’te tanıdığım bir çevre vardı belki onu da anlatmak lazım. Benim 73’te dört buçuk aylık bir Almanya maceram daha var. O dönemde tabi o çevreyi mutlaka hatırlatmak lazım bir tesadüf sonucu bu Ford grevini yürüten Baha Targün var, belki çoğunuz bilmez etmez. Bu Ford grevi de çoğunuza bir şey söylemez ama Ford grevi Almanya’daki Türkiyeli işçiler açısından çok önemli bir olay ve ilk defa patlama bir grev. Türkiyeli işçilerin biz buradayız bu mücadele içindeyiz dedikleri bir şey. Almanya’daki sendikal hareket açısından da çok önemli çünkü ilk defa Alman sendikacılar Türklerde bir potansiyel olduğunu gördüler. Çünkü daha önce biraz şey gözüyle bakıyorlar grev kırıcı gözüyle bakıyorlardı. O anlayışı değiştiren bir şeydi.
Bir başka direniş daha vardı.
Bunların ortak buluşmasına tesadüfen yani o da çok ilginç bunlar metroda gazete satarken annem benim de bir oğlum var o da okuyor falan deyince buluşma yeri ve şey yazıp, Yurtsever diye bir gazeteydi… Sanıyorum şeyler çıkarıyordu TEP kesimi Mihri Belli’ciler yani o zaman daha TEP yoktu işte, toplantı ben bir randevuya gittim.
Eve çok yakında gittiğim yer ve ilk sorduğu soru işte Türkiye’den yeni geldin ya Türkiye’de benim hakkımda ne diyorlar deyince başımdan böyle sanki bir tencere kaynar su dökülmüş gibi yani hareket hakkında ne diyorlar demiyor.
D.G: Kim sordu bu soruyu size?
M.A.İ: Baha Targün yani o dönem çok meşhurdu en azından sol çevrede ve Almanya’da o dönem de KPD denilen bir grup işte bu iki kişiyi bir araya getirip bir araya getirmeye çalışıyordu. Zaten gittiğim yerde KPD’nin bürosu… ikisininde kariyer hırsı zaten sen söyle o birleşmeyi mümkün kılmadı. Fakat onun üzerinden belli bir çevre ile tartıştım çevre çok renkliydi yani kıvılcımcıları vardı. Mihri Belliciler vardı Aydınlığa sempati duyanlar falan vardı. Bir iki ay bir eğitim çalışmaları yapıldı. Daha sonra ben Türkiye’ye döndüm dört buçuk ay sonra yani öyle bir az buçuk bir altyapım vardı işte burada 74 ün başıydı geldiğim zaman. İşte o şey çevre ile tanıştım bugünkü işte o dönem TKP/ML tek bir hareket vardı.
U.D.G: Peki o dönem tanıştınız o tanışıklığımız sırasında Yani harekete üye nasıl olunurdu Üyelik statüsü nasıl gelişiyordu Üyelik öncesi süreçlerden biraz bahseder misiniz ve bu süreçte yani işte sempatizan ileri sempatizan ya da üyelik kısmından sonra o dönem daha çok hangi alanda bulunuyordunuz Gençlik mi İşçi sendika mı İşsiz ya da Meslek sahibi mi ya da Dernek Mi biraz bu şekilde açalım Yani bu süreç İçinde bulunduğunuz Bu?
M.A.İ: Şöyle diyeyim yani onlar o dönemde çok bilincimde olan şeyler değildi. Yani Üyelik müyelik daha sonraki aşamada kafa yorduğum şeyler ama yani ben bu hareketin sempatizanı idim ne görev verilirse yapmaya hazırdım.
Yani o bilinç o kafa artık vardı. İşte o dediğim gibi temel yazılar verilmişti sorgular verilmişti. İşte elimize geçen kitapları bir şekilde okumaya çalışıyorduk. Ama çok düzenli çalışma yapıldığımı söylemem mümkün değil yani bildiğim kadarıyla başkaca bir örgütlü çalışma vardı. Yani bildiğim tanıdığım diğer şeyler…. mahalle çalışması daha doğrusu…. sözlü propaganda…. çok fazla bir eyleme katıldığımı da hatırlamıyorum. O dönemde çok yürüyüş olduğunu da hatırlamıyorum. 74’ten sonraki seçim döneminde yani, sıkıyönetimden daha çıkılmamış, sıkıyönetim ne zaman kaldırıldı bilmiyorum 74 de kaldırıldı, af çıktı. Ecevit hükümeti yani onun verdiği bir serbestlik vardı yani o dönemde öyle bir şeyim olmadı zaten. Karakoçan’da geçti 74’teki şey de…
Ondan önce bir tutuklama vardı. Mesela biz Karakoçan’da iken bize haber geldi bu M.Z ekibi tutuklanmıştı. Daha doğrusu M. Z …. Yani ben M. Z.’ci değilim ama ya bir şekilde ben onun pek detayına girmek istemiyorum. Çünkü gelinen yerde kime ne zararı kime ne faydası dokunur bilmiyorum ama işte tutuklandı. Kendinize dikkat edin yakalanırsanız da… O dönem Kıbrıs çıkarması vardı, 74’te. Biz tam Karakoçan’da iken ikinci çıkarma yapıldı. İşte yağcı olmayan bir şekilde Kıbrıs çıkarmasında Kıbrıs çıkarmasını savunun diye bir not geldi. Bu notu yırttık attık. O da çok garip yani. İlk çıkarmada ben daha şey değildim. Tamam, yavaş yavaş sempatizan örgüt Partizana sempati ya da o dönemki adıyla legal bir adımız yoktu. Ama TSİP’lilerle bu Kıbrıs çıkarmasına karşı afişe çıktığımı biliyorum yani. Öyle bir şey vardı. Hatta çok ilginçti. Böyle gecenin ortası karartma var, bekçi ne yapıyorsunuz lan falan dedi. Dedik Kıbrıs afişleri asıyoruz, O. Adlı bir arkadaş dedi ki Kıbrıs çıkarmasını öven afişler, tamam dedi fazla şey yapmayın, afişleri yaptık gittik yani.
D.G: Peki o süreçte diğer sol örgütler de sözde Kıbrıs Barış Harekâtı’nı destekleyenler var mıydı?
M.A.İ: Benim hatırladığım yoktu ama bizim bir şansımız şeydi… Yazılı basını olmayan hemen hemen tek örgüttük biz. Yani dergi yok gazete yok iç yayın organı bile yok. Yani iç yayın organı… şimdi onu daha sonra 76’dan sonra ki döneme geleceğim de benim bildiğim bir yurt dışında, yani daha sonra geleceğim oraya, iç yayın organı çıkıyordu. Teorik yazıların falan olduğu içerde yani bize verilen şey sen söyle materyali ben söyleyeyim sana işte Kemalizm, Milli Mesele, TİİKP Programının Eleştirisi, sorgular ve şeyin bir bölümü Genel Eleştirinin bir bölümü onun dışında yani Allah’a emanettik. Yani ne bulursam onu okuyordum.
D.G: Evet şimdi bunlardan biraz bahsettiniz açalım bunları biraz daha hareket içerisindeki kurumlar arası hiyerarşi nasıldı, bu altı üst ilişkisi var mıydı? Bunu belirleyen ölçütler kriterler neydi yani bu hareket içerisinde bulunma süresi alınan sorumluluk ve benzeri şeyler o ölçütlerden biri miydi acaba?
M.A.İ: İlk bağlantı kurulduğunda bunlar beni ilgilendiren sorunlar değildi. Çünkü oraya gittiğin zaman belli bir disiplini göze alıp gidiyorsun, tabii ki belli bir alt üst ilişkisi vardı ama ben çok ilgilenmiyorum bir de örgüt yeni yeni toplanıyordu. 74’ten sonra o civarda devrimci denilen örgütler içerisinde ilk temeli atan örgüttü, Partizan. Yani o dönemde bizim oralarda Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu esamileri bile okunmuyordu. Halkın Kurtuluşu o zaman zaten yoktu THKO diye bir örgüt vardı. Onlar komünist diye bir yayın organı çıkarıyorlardı galiba yurt dışında çünkü belli ilişkiler üzerinden geliyordu. Yani Berlin bölümüne biraz sonra geçeceğim ama… daha şey demedikleri nedir o sosyal emperyalist demedikleri bir dönem…O dönem bir tek Aydınlık vardı. Aydınlık’a karşı da kinimiz nefretimiz bayağı yoğundu yani.
D.G: Evet ben buradan devam edeyim hareket içerisinde üyelerin profilleri nasıldı? Yani bu etnik köken toplumsal sınıfı, yöresi ve benzeri gibi özellikleri neydi sizce?
M.A.İ: Ya şimdi burada da farklıydı… şeyde de… yurt dışında da… yurtdışında zaten üye yapılanması yoktu. Mesela yurtdışında üye kabul edilmiyordu. Onun dışında yazılama fişleme yaptığımız zaman sg kullanıyorduk. Sempatizan örgüt ya da sempatizanlar grubu imzası kullanılıyordu. yurtdışı öyleydi. 1978’de ki 1. Konferansa kadar öyleydi o bölgesel dönemde zaten ayrı bir hikâye fakat ağırlık şeydi görebildiğim kadarıyla Kürt Alevi şeyler vardı. Yani öğrenci kesimden insanlar vardı daha farklı kesim Laz vardı çeşitli halklardan insanlar vardı ama ağırlık şeydi.
D.G: Peki bu yani etnik dini ayetler ve kimlikler açıkça belirtiliyor muydu? Bu konuda sorunlar hiç yaşandı mı oluyor muydu?
M.A.İ: Ben etnik nedenlerle ya da dinsel nedenlerle yapılan bir tartışmayı hatırlamıyorum. Yani öyle bir şey olmadı. Fakat çok da kaşındığınıda düşünmüyorum. Çünkü ben geriye dönüp baktığımda Partizan kökenlilerin bugün Alevi örgütlerinde çalışıyor olması çok iyi bir alamet değil, yani. Demek ki çok fazla şey yapmamışız ilgilenmemişiz onunla. Şöyle diyeyim misal Kartal’da Alevi kökenli bir tane MHP’li vardı. Bu bizim kanımıza dokunuyordu yani Kızılbaş Alevi ve gitmiş MHP’li olmuş yani şimdi bir diğer Sünni kökenli MHP’li olmuş. O kadar çok şey olmuyordu sıkıştırmıyor da bize ama Alevi kökenli olmuş özellikle yakalandığı yerde yani o konuda ben aslında bir sorun olduğunu düşünüyorum. Ama bu sorun üstünün kaşınmaması değil üzerine gidilmemesinden kaynaklı bir sorun olduğunu düşünüyorum. Yani fazla şey yapmadık, dinle çok uğraşmadık, ki uğraşmamız lazımdı şey vardı işte halkın dini duyguları ile oynamayacaksın falan. Ama her Alevi’ye de potansiyel devrimci gözüyle bakmayacaksın. Çünkü 70’li yıllar aynı zamanda Aleviler içerisinde tabakalaşmanın da başladığı, ister istemez farklı siyasi görüşlerin de Aleviler içerisinde ortaya çıkabileceği bir durumdu. Biz bunu belki idrak edemedik bunun üzerine şey yapmadık tartışmadık ama etnik nedenlerle yani bizim için içten içe bir övgü sebebiydi mesela.
D.G: Evet bir ara verebiliriz isterseniz
Bir ara verelim.
M.A.İ: Mesela Orhan Bakır gibi Ermeni arkadaşlarım bulunması ve bu hareketin saflarında yer alması bizim açımızdan övünç kaynağıydı. Bir de şeyi görmek lazım yani TKP/ML belli konularda Türkiye devrimci hareketinde ilkleri başlatan bir hareketti. Mesela yakın zamana kadar TKP/ML ve TKP/ML kökenli hareketler dışında Ermeni meselesine neredeyse değinen hemen hemen hiçbir örgüt yok hiçbir devrimci hareket yok. Onlar açısından sorun bile değildi belki saflarında Ermeni arkadaşları vardı. Ama ben tartışıldığını bununla ilgili herhangi bir yazılı şeyi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü belli bir döneme kadar devrimci basını çok iyi takip ettiğimi düşünüyorum. Buna zaten değinen belki de devrimci çevredeki ilk insan diyebilirsin. Yani İbrahim’in Ermeni katliamını 20. yüzyılın en büyük ilk katliamı olduğunu söylemesi aslında birkaç cümle de olsa son derece önemli olduğunu düşündüğüm tespitlerden biri. O anlamda çok fazla böyle bir şey olduğunu söyleyen yok dışımızda bize takılanlar çok olurdu. Yani Türkiye Komünist Partisi değil de Tunceli Komünist Partisi/Marksist-Leninist falan diyenler olurdu. Ama o da çok doğru değil çünkü çok farklı kökenden arkadaşlar vardı aramızda ve köken üzerine bir tartışma ben hatırlamıyorum.
D.G: Peki hareket ya da parti içerisinde kadınların konumu nasıldı? Yani kadınlar hiyerarşik basamaklarda hangi konuma kadar gelebiliyordu?
M.A.İ: Ya bu konuda çok fazla bir şey söyleyecek durumda değilim ama Türkiye devrimci hareketinin ortalaması üzerinden değerlendirmek lazım. Yani belli bir yere gelene kadar hiçbir hareketin bu konuda şanlı bir geçmişinin olduğunu söylemek mümkün değil. Yani… Yok doğru dürüst tartışıldığını bile hatırlamıyorum yani…Yoktu.
D.G: Yani sizin de bulunduğunuz dönemde hareketin kaçta kaçını kadınlar oluşturuyordu?
M.A.İ: Çok az bir bölümünü yani yürüyüşlerde görebiliyordum. Yani kadın katılımı son derece azdı yani yok değildi. Yazılamaya çıktığında görebiliyordun onu… Sadece bir kere rastladım bir kadın arkadaşımı da, yazılamaya çıktığımız zaman… Onun dışında en azından ben. Vardır yok değil ben daha sonra Ankara’ya gittiğimde mesela benim sorumlum bir kadın arkadaştı. Ama o bir davadan kalmış bir arkadaştı, ama parlak değil de durum.
D.G: Peki üstadım Parti içi demokrasi nasıldı yani antidemokratik uygulamalarla hiç karşılaştınız mı ya da böyle bir şeye hiç tanık oldunuz mu?
M.A.İ: Ya ben kendim olmadım bir iki ufak şey dışında. Ama daha sonraki tartışmalar içerisinde parti içi çok önemli aksaklıkların olduğu kesin. Özellikle iç tartışmalar konusunda örgüt içi görüş ayrılıkları sağlıklı bir şekilde tartışılması aslında bir anlamda bölünmenin temelini yarardı. O dönemde görüş ayrılıklarının olduğu üç aşağı beş yukarı tahmin ediliyor. Ama kimin ne söylediği, neyi savunduğu söylenemiyor yani dışarıdan bakıldığında parti içi demokraside çok önemli sorunların olduğunu söyleyebilirim. Onda var yani daha önce tanıdığım mesela örgüt içi birliktelikler, kadın erkek şeyleri sırf bu yüzden devrimci mücadeleyi bırakıp giden insanların olduğunu biliyorum.
U.D.G: Kimdir bu insanlar?
M.A.İ: Ya mesela çok önemli biriydi bizim açımızdan en azından o dönemde aşık olmuş örgüt içinde birine… Yani partiden izin istemiş. Parti izin vermeyince karısını alıp gitmiş, yani. Öldü gerçi o arkadaş. Hasan Danişment diye bir arkadaştı. Birkaç sene önce iki üç sene önce öldü ama sırf bu yüzden bırakıp giden biri yani ve çok da geri bir adam değil.
D.G: Peki bu 1976 öncesinde biraz gitmek isterim şimdi bu dönemde Dev Genç, Aydınlık Sosyalist Dergi işte bu PDA, AFD olarak bunlar devam ettiler. Sonrasında da İşçi Köylü gazetesi Devrim Dergisi vb. gibi gazete ve yayın organları vardı. Bunlardan hangilerini takip ediyordunuz ve o siyasal çevreyi biraz açalım istiyorum.
M.A.İ: Ya şimdi 74’e geldiğinde bunların hiçbiri kalmamıştı belki devamları falan vardı. Ama bunlar 68 hareketinin yayın organları yani 14-15 yaşında Kartal’a gittiğimde gazete büfesinde bulduklarımı okuyordum. İşçi Köylü hiç geçmedi elime Devrim di Aydınlık’tı çok fazla anlamıyordum. Ama en azından devrimci solcu yayın organı diye alıp götürüyordum. Bunlar deyim yerindeyse benden bir kuşak öncesinin dergileri….Yani sözünü ettiğin dergiler. İşte 74 sol hareketin yeniden yavaş yavaş toparlanmaya başladığı yıl, işte sade TKP/ML değil diğer örgütlerden de özellikle bu Ecevit affı denen bu afla birlikte içerden çıkıp örgütlenmeye başlayan şeyler, gençlik hareketinin başlaması, ilk devrimcilerin katledilmesi büyük yürüyüşlere şey yaptı yol açtı o dönemde. Ben bunların bir bölümüne katılabildim bir bölümüne katılamadım. 74 sol hareketin bir bütün olarak yeniden toparlanma dönemiydi ve çok hızlı toparlandı. 74’te böyle demek lazım kimse 72 yenilgisinden sonra böylesine bir şey beklemiyordu yani o 12 Eylül ile aradaki büyük fark buradan geliyor. Yani 12 Eylül 12 Mart öncesi tamam daha büyük bir hareket var ama 12 Mart sonrasında çok daha yığınsal bir hareket var. İşte bu DEV GENÇ açısından da böyle daha yeni yeni mesela DEV GENÇ ismi yoktu ortalıkta şey vardı AYÖD vardı İYÖD vardı. Bunlar da çeşitli hemen hemen bütün siyasi hareketler bu şeyin içerisindeydi. Siyasi hareketlerin örgütlenmeye başlamasıyla birlikte diğer dernekler ortaya çıkmaya başladı. Herkes kendi derneğini kurmaya başladı.
D.G: AYÖD’ ün İYÖD’ ün açılımı nedir bu arada?
M.A.İ:Ankara Yüksek Öğrenim Derneği İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği ve buralara hâkim olanlar daha sonra Ankara’da Dev Yolcular kaldı İstanbul’da Dev Solcular ağırlıktaydı. Yani o bölünmede 76 sonrasının bölünmesi ama yani bu örgütlenmeler vardı. Yani demokratik denebilecek öğrenci örgütlenmeleri vardı. Siyasi örgütlenmeler daha yavaş yavaş yeniden ön plana çıkmaya başladı. Yani ortalıkta fazla yayın organı da yoktu 74’te.
U.D.G: O yıllarda 15-16 Haziran İşçi Direnişi buna dair böyle hatırladığınız ya da sizde bir etkisi var mı bunun?
M.A.İ: Var şöyle diyeyim 15-16 Haziran yetmiş kaç… 16 yaşında falandım. Aklımda kalan tek şey bu Bağdat Caddesi minibüs yolunu biliyorsun değil mi oradan giden işçi kesimi bizim otobüs durağı vardı. Oraya faşistler şey yazmışlar komünizme ölüm diye böyle şeydi.. derme çatma bir duraktı… ağır ağır taşlarla o duvarı yıkmaya çalıştıklarını hatırlıyorum. Ben işçilerin baktılar duvar yıkılmıyor biraz epey uğraştılar ondan sonra da çıkıp yoluna devam ettiler. Ama yani o giden kalabalık kitleyi gördüm ben, biraz da insan merak ediyor yani çok bilinçli şey yaptığımı söyleyemem, ama özellikle o hareketin bende bir sempati yarattığını söylemek zorundayım.
D.G: Orada böyle bir şey oldu Sizde bir karşılığı oldu mu?
M.A.İ: Yani o ben biliyorum niye yıkmaya çalıştıklarını ki bizim orada pek faşist de yoktu aslında o civarda ama.
D.G: Gelelim 1976 ve sonrasına işte bu MC hükümeti, kontrgerilla, paramiliter çizgi okullarda sokaklarda fabrikalarda sokaklardaki o saldırıları. 1977 seçimleri 78-79 Ecevit hükümetinde Maraş, Çorum, Sivas işte Alevi katliamları, sıkıyönetim ve bu üçüncü MC hükümeti buralara dair ne dersiniz? Bu olayların sizdeki yansıması ne oldu, tanık olduğunuz şeyler oldu mu? Örneğin bu 1976’da ki 1 Mayıs işte bu 1 Mayıs katliamı yani o dönemdeki hareketin partinin 76 ya da 77 1 Mayıs’ında o 1 Mayıs’a dair politikası, katılımı ve meydandaki yaşananlar nelerdi? Bunlara dair ne söylemek istersiniz.
M.A.İ: 76 1 Mayıs’ı 76’dan başlayalım 74, 75, yıl 76’nın başı Almanya’da olduğum dönem…benim için önemli yıllardı, bilinç sıralaması açısından da önemliydi. Almanya’da okunacak kaynak buradakinden çok daha fazlaydı.
Oraya döneceğim tekrar fakat 76 başında ben Türkiye’ye döndüğümde aslında hareketin TKP/ML’nin kaynadığı bir şey içerde belli görüş ayrılıklarının olduğu biliniyordu. Mesela yurt dışında komünist diye bir yayın organı vardı. Burada yapılan tespitler daha sonra bu 78’deki birlik Konferansına damgasını vuran değişimlerdi. Belli eleştiriler vardı 72 yenilgisine dair tespitler vardı, çağımız…. bir taraf yani sizin açınızdan pek bir şey ifade etmiyor belki ama o dönemde tartışılan çağımız emperyalizmin proleter devrimleri çağıdır. Halen ya da işte çağımız emperyalizmin toptan çöküşe gittiği ve devrimin proleter devrimin zafere ilerlediği bir çağdır tespitleri vardı ki bizim ve herhalde daha ikinciye yakındı. Buna yönelik bir tartışma vardı ve 76’da İstanbul’a döndüğüm zaman şey garibime gitmişti şimdi bizim herhangi bir yayın organımız yoktu. Fakat bizim sempatizanların elinde Halkın Kurtuluşu Halkın Yolu hani okumak bir tarafa ona benim bir itirazım yok. Ama devrimci dayanışma olsun diye bunları satmaya kalkmak da pek aklıma yatmıyordu benim yani ve ilk itiraz ettiğim şeylerden biri oldu. Ve nitekim en azından benim bölgemde belli bir dönem sonra en azından bunları okuyacaksa okusun ama satılması şey yapıldı. Zaten 76 1 Mayıs’ında ben İstanbul’daydım Annem buradaydı annemi havaalanına götürdüm. Ben gittiğimde yürüyüş kolu gelmişti yani ilk defa DİSK kutluyordu ve 500 bin kişilik katılım vardı. Siyasetlerin katılması yasaklanmıştı onun için bizim İleri Maden-İş diye bir sendikamız vardı. Sendika şey olduğu için İleri Maden-İş onun arkasında yürüdük biz Taksim Meydanı’na geldik herhangi bir olay olmadı. Taksim Meydanı’ndan daha sonra biz ayrıca şeye kadar yürüdük TKP/ML taraftarları olarak Tepebaşı’na kadar yürüdük. Tepebaşı’nda işte bir konuşma yapıldı ve devrim andı içtikten sonra Tepebaşı’ndan dağıldık. 76’da sakin geçti 1 Mayıs. Ve 1 Mayıs aynı zamanda bizdeki örgütsel ayrılığın patlak verildiği gün oldu. A. ’e sorun o anlatır size o daha iyi biliyor çünkü ben daha sonra şey yaptım olaya şahit olamadım sonradan şahit olan arkadaşlar anlattılar bana. İşte İstanbul Bölge sorumlusunun alandan atılmasının yani ondan önce gelen iç yazı vardı üç sayfalık bir iç yazıydı. Yani içindekilerden çok içindeki gelenlerin bize geliş biçimi bize yabancı geldi işte gerek yaptığımız araştırmalar gerekse işte dıştan gelen eleştiriler falan diye başlayıp Türkiye’deki tek komünist hareketin biz olmadığını bizim dışımızda diğer komünist hareketlerin olduğunu söyleyen bu şekilde örgüt tasfiyesine yönelik gibi geldi bize, Ben en azından o şekilde tavır aldım.
……….
Yani o Halkın Gücü’nün şekilde yani akamete uğratılması belli ölçüde yayın faaliyetinin bir şekilde durması anlamına geliyordu ki ondan sonra da bölgede şey çıkmadı legal yayın organı yoktu. O, 70 yani bu şey açısından bizde biraz daha farklıydı şeye yaklaşım şimdi anti-faşist mücadelenin gerekliliği üzerine tartışmak şey değil. Faşistlere karşı mücadele elbette veriliyordu ama bizi diğerlerinden ayıran temel bir şey vardı. Biz MHP’yi ya da o dönemki sivil faşist güçleri devletin sadece bir parçası olarak görülüyordu bunlara karşı elbette mücadele veriliyordu. Ama bence o dönemde TKP/ML’yi diğer örgütlerden ayıran en önemli özellik, ki onun halen doğru olduğunu savunuyorum ben, bir bütün olarak faşizme karşı mücadele ve faşizmin esas olarak devlet tarafından şey yapıldığı, nedir o, uygulandığı ve onun içinde antifaşist mücadelenin devlete karşı bir mücadelenin olması gerektiğini söyleyen bir şey ama bu şeyin reddedildiği anlamına gelmiyor. Mahallelerde ya da diğer taraftaki faşist saldırılara karşı koyma onlara aktif olarak cevap verme şeklindeki bir anlayışı ortadan kaldırmıyordu. Yani biraz daha farklıydı bizim o nedir o konumumuz diğerlerine göre diğerleri neredeyse antifaşist bir mücadeleye indirdikleri bir dönemdeki bunun bizde yansıması biraz daha farklı ama diğer hareketlerde neredeyse devletten şey talep edecekleri kadar… işte ülkü ocakları faşist odaklar yasaklansın. Elbette ki bir mücadelenin içerisinde biz vardık böyle bir taleple gösteri, yürüyüş yapıldığında mutlaka biz de elimizden geldiği ölçüde şey yapmaya çalıştık. Ama biz faşizmin yekpare bir bütün olduğunu düşündük halen de öyle olduğunu düşünüyorum. Ben bizim açımızdan, bilmiyorum, en azından benim açımdan MC hükümeti CHP hükümeti olması açısından bir fark yoktu. O şekilde de mücadele yürütecektik bu şekilde de mücadele yürütecek değil yani şimdi belki tartışma içerisinde ancak daha sonra ortaya çıkabilir. Ama bu 77’den sonrası da şey özellikle bu MC hükümetlerinin gelmesinden sonra işte çeşitli yerlerde Alevi-Sünni çatışmalar yaratmaya çalışmalar, dikkat edin yani çatışmaların olduğu yerler işte Çorum Alevilerin Sünnilerin birlikte yaşadığı yer, Malatya aynı şekilde Sivas aynı şekilde Erzincan aynı şekilde. Bizim açımızdan bu şeyde devletin Aleviler ile Sünnileri birbirine düşürmeye çalışarak böyle bir bölme politikasına gittiğiydi. Ben buralara doğrudan gitmedim doğrudan katılmadım ama en azından oradaki örgütlü gücün buna bu şekilde katıldığına dair o dönemde şey vardı ağız postası yani yazılı olarak gelmiyordu şeyler. Yani o bölgeden gelen arkadaşlar ya da işte o bölgeden gelen bilgilerin bize aktarılması sözlü aktarılması yani sözlü aktarılması bilgiler geliyordu. Yani ben halen o dönemde izlenilen politikanın önemli ölçüde doğru olduğunu düşünüyorum TKP/ML açısından. Yani birebir faşistlerle çatışmaya girmektense faşistlerin saldırdığı yerde onlara aktif cevap vermek ya da işte girmeye çalıştıkları şekilde engellemeye çalışmak vardır. Bunun örnekleri bir sürü.
D.G: Peki bu örnekleri vardı dediğiniz yaşadığınız böyle olaylar tanıklıklarınız?
M.A.İ: Tanıklığım ben silahlı mücadele içerisinde aktif yer alanlardan biri değildim. Ben dediğim gibi yayın esas olarak Ankara’ya gittim orada da yayındaydım. Ağırlıklı olarak ama gelen haberler açısından mesela şöyle diyeyim Tuzla Yaylalar bu Sırma Boyoğlu’nun öldüğü olay… Ben sade Sırma’nın cenazesine gittim daha sonra. Bir iki kere mahalleye gitmişliğim var çünkü MHP’liler oraya yerleşmeye çalışıyordu ve orada ağırlıklı olarak bunu engellemeye çalışan bizim arkadaşlarımız da ve nitekim işte Sırma Boyoğlu’nun öldürülmesinden sonra oradaki MHP yuvası dağıtıldı. Şey yapıldı nedir yerle bir edildi. O sadece örneklerden biriydi antifaşist örgütlenmenin o şekilde şey yapılması buna karşı bir mücadele yürütülüyordu. Ama mücadelenin esas biçiminin bu olmadığı söyleniyor da. Olmaması gerektiği de söyleniyordu ki olmaması gerektiği benim açımdan doğru olan şeydi.
D.G: Peki bu Çorum Maraş Malatya bu katliamlardan sonra hareketiniz ne yaptı? Neydi hareketinizin bu katliamlardan sonraki yaklaşımı ve pratiği?
M.M.A.İ: Ya gücünün olduğu yerde bir şekilde müdahale etmeye çalıştı. Malatya’da da Sivas’ta da Maraş’ta da Çorum’da da… diğer devrimci demokrat örgütler gibi. Özellikle Maraş olduğu zaman Partizan aslında yavaş yavaş kitlesel bir hareket durumuna neredeyse gelmeye başladı. Ki Türkiye devrimci hareketinin belki de İstanbul’daki en son yasal gösterisi Partizan’ın bir gösterisiydi. Maraş katliamından kısa bir dönem sonra daha sıkıyönetim ilan edilmeden İstanbul’da büyükçe bir miting yapıldı. Yaklaşık on beş, yirmi bin kişinin katıldığı bizim dışımızda katılan kim vardı bir herhalde KAWA’cılar gelmişti. CHP’den ayrılan ufak bir iki grup vardı bir de bu Halkın Birliği vardı onun dışında kimse yoktu. Ama Partizan mitingi biz Ankara’dan gelmiştik oldukça kalabalık katılımla İstanbul’da oldu.
U.D.G: O mitinge ait bir fotoğraf vesaire?
M.A.İ: Bulursun mutlaka Dediğim gibi 78’de ki Son legal yürüyüştü şeyde Yani son yasal yürüyüştü İstanbul’da ondan sonra sıkıyönetim ilan edildi. Mesela ondan sonra İstanbul dışına alındı şeyler, sen söyle…. eylemler. Yani o dönem bu tür katliamların kanıksandığı demeyeceğim ama insanlar üzerinde en azından devrimci çevre üzerinde fazla yıkıcı etkisi olmayan işte mücadeleyi daha fazla yükseltmek gerekir. Şeyi vardı. Diğer türlü çok fazla düşünme imkânı yoktu o dönemde yani.
D.G: Evet gelelim 1977 1 Mayıs katliamına.
M.A.İ: Şimdi ben Ankara’daydım o dönemde. Bu 77 1 Mayıs’ı öncesi uzun bir tartışma yaşandı, işte devrimci gruplar girecek mi girmeyecek mi alana…En son devrimci grupları almayacağını söyledi disk ve halkın kurtuluşu çeşitli şehirlerde 1 Mayıs mitingleri yaptı. Bizde de herkesin olduğu yerde 1 Mayıs’a katılması planlandığı onun için Ankara Ankara’da kalacak dendi. Biz hatta benlen bir arkadaş kaçıp İstanbul’a gelecektik yolda bir arkadaşa yakalandık, mecbur Ankara’da kaldık ve Ankara’da ilk defa yani kitlemizin birkaç yüzü bulduğu bir şeydi. Çünkü Ankara ‘76 ayrılığından sonra ağırlıklı TKP/ML Hareketi, Halkın Birliği’nde kaldı biz bayağı zayıftık. Fakat ‘77 1 Mayıs’ında Yaklaşık dört yüz kişilik bir kitlemiz vardı, Alanda. Şey öncesi bayağı yoğun bir çalışma vardı sen söyle Ankara’da afiş açıklayacaktık bilmem ne yapacaktık onun için uykusuz kaldık. Miting bitti eve gittik.
O dönemde Ankara’da bir yayınevimiz vardı matbaaya gidip kitapları soracaktım evden çıktım minibüse bindim… tam o matbaaya giden pasajın önünde gazeteci büfesi vardı. Gazete başlıklarına gözümün gitmesiyle gözlerimin kararması bir oldu düşmemek için zor tuttum kendimi. Gazete başlıkları işte Maocular1 Mayıs’ı kana buladı 1 Mayıs katliamı 40 ölü 39 ölü zaten kısaca bir matbaaya girdim, şeye gitmeye çalıştım Hacettepe yurduna… haber almaya. Şimdi bir sürü haberler geliyor bugünkü gibi değilsin şimdi cep telefonu var telefon ediyorsun bilgi almaya çalışıyorsun. O dönemde öyle bir olanak da yok arkadaşlarda… Şeyi öğrendim en azından bizim saflarda kayıp olmadığını öğrendim, daha sonra katılan arkadaşlardan şey yaptım alana girilememiş yaklaşık bir milyon insandan söz ediliyor. Katliamın olduğu alan Taksim Meydanı bizim arkadaşlar herhalde Şişli’nin oralarda bir yerde kalmışlar. Çoğu şeyi bile duymamış daha sonra konuştuğum arkadaşlar yani silah seslerini bile duymamıştır. Bir şekilde alanında olan insanların şeyden katliamından haberi yok. Yani 77 1 Mayıs öyleydi 77 1 Mayıs’ında Ankara’daydım.
D.G: Evet peki bu dönemde çıkan bazı Kızıl Yol İstanbul bölgesinde Devrimci Komünist İzmir bölgesinde Kurtuluş Yolu, Proleter Birlik bu HB grubu Komünist merkez yayın organı İşçi Köylü gazetesi Partizan dergisi Mücadele Dergisi Atik tarafından çıkarılan dergi. Bu gazete ve dergilerden hangileri elinize geçiyordu? Hangilerini okuyordunuz Halkın Gücü gazetesini biliyorsunuz okuyordunuz Bu gazete ile ilgili bildiklerinizi biraz daha açabiliriz biraz bunlara değinelim.
M.A.İ: Ya şimdi dediğin dergilerin bir bölümü bölgesel dönemde çıkan yayın organları. “Kızıl Yol” İstanbul bölgesinde çıkan Teorik yayın organları Komünist yurtdışının önce çıkardığı ve merkezileşmeden sonra merkezileşen yayın organı. “Kurtuluş Yolu” sanıyorum bizden ayrıldıktan sonra legal olarak çıkardılar. Herhalde onlar şeyi Kurtuluş Yolunu bu Devrimci Mücadeleyi hatırlamıyorum. En azından bize ulaşmıyordu burada ulaşmıyordu. Ona aslında şeyi de ekleyebilirsin biz Ankara’da kısa bir dönem bir sayı “Devrimci Derleniş” diye yarı legal böyle ne derece gazete denir bilmiyorum ama fanzin türü bir şey çıktı.
D.G: Kaç yılında bu?
M.A.İ: Bunlar hepsi 76 pardon 76-77 mevsimine hatırlamıyorum. Sadece şeyi hatırlıyorum Ankara’da böyle Ulus’tan aşağı yürürken bir büfede şey vardı “Devrimci Derleniş” diye bir şey ya dedim konuşulan şeydi bu yarı legal bir şey çıkarılacaktı. Yani belli yerlere konacaktır devrimci çevrelerin yoğun olduğu oradan herkes alsın baksın şey yapsın falan diye.
D.G: Sizde var mı bu yayın organı?
M.A.İ: Maalesef yok ben çok yer değiştirdiğim için yani onu kimsede de bulamazsın şeye sorman lazım M.A.K.’a.
U.D.G: Evet yayın organlarına dair?
M.A.İ: Bir baktım Devrimci Derleniş Kıvılcımcılar çıkarıyormuş öyle bir dergi onların legal çıkıyordu. Bizim ondan sonra bir şeyimiz olmadı nedir o Ankara’da yayın faaliyete Kızıl Yol’da çok dağıtılmadı bildiğim kadarıyla. Proleter Birlik geçiyordu elime şeyin iç yayın organıydı nedir o H.B.’nin. “Mücadele” yurtdışında basılıyordu ATİF’in yayın organı neydi ama Mücadele öncesinde bir yayın organı daha vardı. Gerçek diye bir gazete vardı yurt dışı bu 75’te falan çıkıyordu. 74, 75’te garipti geliyordu bizim derneğimiz vardı dernekte satılması yasaktı. Kendi yayın organımız… işte millete şeyden veriyorduk el altından, dışarıya da çıkıp satıyorduk. Açıktan satış ama zaten şeyle birlikte bu ATİF’in kurulma çalışmalarıyla birlikte gerçek bir dönem daha çıktı. Daha sonra çıkmadı yani. ATİF’in kurulma aşamasında yani benim buraya gelişimin en son dönemleri işte tüzük falan hazırlanıyordu, toplantılar falan toplantılar yapılıyordu işte yönetim kurulu belirlenecektir. Şey yapılacaktı işte ben o dönemde Türkiye’ye geldim.
D.G: Bu 74,76 dönem arası Berlin dönemi sizin yurt dışında olduğunuz dönem Almanya’yı konuşalım. Ne oldu ne yaşadınız?
M.A.İ: Şimdi buradan gittiğimde ben TKP/ML sempatizanı olarak gittim.
D.G: Ne için gittiniz bu arada?
M.A.İ: Ailem götürdü burada biraz da şeyin rahatı vardı, nasıl söyleyeyim ben sana, orada kendimi teorik olarak geliştirmen bir de Almancayı öğrenmek için ben kişisel olarak o dönemde işte gittikten kısa bir dönem sonra Almanca kursuna başladım 6 ay yoğun bir kurs gördüm. Ailemin niyeti orada tutmaktı benimse kalma niyetim yoktu. Yani niyetim yoktu… Üniversiteye falan başvurdum ama o zaman sınav sistemi farklıydı. Biraz değil yetersizliğinin şeyinden dolayı sınavları da beceremedim 75 merkezi sınav vardı. O dönem yurtdışı üniversiteleri… biz boykot ettik, girmedik. Zaten o seneden sonra yurtdışındaki sınavları iptal ettiler. Yani işte bizi beşerli onarlı sıralara dolduracaklar. Yok dedik biz, biz toptan gireceğiz büyük salona rahat rahat kopya çekebilmek için… bir şey olmadı anlaşamadık. Saat 12’de sınav komisyonu kaçtı… işte… o dönem ama daha şey değildim. Sen söyle bana buradan giderken ben dedim ki Almanya’ya gidiyorum haberiniz olsun oradaki arkadaşlarla şey yapacağım dedim. Onlar gelip seni bulacaklar dediler ben adres bıraktım. Bekledim bekledim kimse gelmedi 73’ten kalma ilişkilerim vardı feodal çevreden ya da şeyden onlarla Kıvılcımcıların bir derneği vardı. Mesela orayı açıp kapatıyordum ama ben Kıvılcımcı değildim, ben kendim şey yapıyordum. Bir tane daha dernek var, Aydınlıkçıların Derneği diye biliyorum. Şimdi yurtdışı Aydınlıkta ya çok sonraları ilişki kurduktan sonra öğrendim ki onların Aydınlıkla falan bir alakası kalmamış.
Tamamına yakını şey sen söyle İbrahim sempatizanı… Derneği toparlamaya çalıştık. Belli bir dönem sonra baktık biraz pahalıya geliyor tasfiye ettik. Ama şey devam etti nedir o çalışma işte öğrenci çevresi içerisinde bayağı bir kitlemiz vardı. Aslında onu tespit ettim şeyi tespit ettim o dönemde yurtdışına bütün yazılar gitmiş bir arkadaşın evine gittiğimde tesadüfen gördüm İşte o çekip içerisindeki yazışmalar İbrahim’in yazılarının ilk hali daha genel eleştiriye bilmem neye dönmeden şeyleri çok az insan okumuş. Okuyanlar tavrını takılmış… İşte o derneğin kapatılmasından yada tasfiyesinden sonra şey vardı ATİF örgütlenmesi. İşte böyle bir örgütlenmenin gerekliliği bunun ilk aşamalarına katıldım. Yani en azından Berlin’de o dönemde şey kararı vardı hiçbir bölge bir başka bölgenin şeyine katılmayacak nedir o faaliyetine onun için gidip gelmeler yasaktı. Yani herkes kendi bölgesinde o kural çok sonraları herhalde merkezi dönemden sonra şey yapıldı sen söyle ortadan kaldırıldı. Yani yurt dışı bir de şey statüsünde değildi. Yurtdışı üye statüsünde de değildi. Çünkü oradaki yazılamalar afişler eğer parti adına çıkıyorsa SG yazıyordu altta işte. Hürriyet Gazetesi bizimle ilgili çok sayıda haber veriyordu işte yurtdışı Hürriyet işte Stuttgart grubu bilmem ne TKP /ML TİKKO’nun şunu yaptı bunu yaptı diye sık sık haberler falan çıkıyordu epey. Bizim mesela ‘75 Aydınlık’ın işte önemli bir bölümü merkez komitesinin pardon Doğu Perinçek falan çıkmıştı içeriden. Bunların yurt dışı kafa adamları içeri düştü merkez komitesi üyeleri bunlar daha önce özeleştiri veriyorlardı. Hemen hemen İbrahim’in yaptığı eleştiriler doğrultusunda bir özeleştiri yapıyorlar. Doğu Perinçek daha sonra müdahale ediyor. Bu özeleştiriyi geri almaya falan ve bu dönemde bizim kısa bir dönem KPD/ML şeyimiz var kardeşlik ilişkileri… İşte onlar üzerinden Arnavutluk ve Çin KP’ye ulaşmak mümkündü. Fakat bu şey balayı kısa sürdü. KPD/ML tekrar Aydınlıkla kardeşlik şeyi sürdü nedir o parti ilişkisi. Çünkü 75’te 1 Mayıs vardı mesela Berlin’de Kızıl 1 Mayıs işte Berlin’de temsilcileri olan Avrupalı Marksist-Leninist örgütlerin katıldığı bir şey. Orada TKP/ML, İspanyol Komünist Partisi/Marksist-Leninist, Yunanistan Komünist Partisi/Marksist-Leninist, işte Almanya Komünist Partisi/Marksist-Leninist adına ortak bir bildiri çıkmıştı. Yani çağrı bildirisi. O çok uzun sürmedi. Mesela KPD/ML bürolarında şeyler satılıyordu. Buradan giderken bazı belgeleri götürmüştüm dediğim gibi genel eleştirinin sade başlangıç bölümü veriliyordu fakat orada biraz daha derli toplu basılmış genel eleştirinin tamamı vardı. İlk defa orada okuyabildim yani şeyini tamamını bize burada şeyde sorduğumda şey dediler teknik nedenler fakat seneler sonra şeyi öğrendim sorun bulunduğu için dağıtılmamış. Yurtdışı 75’te… bir de çok sayıda Aydınlık’tan kalma şey vardı broşür vardı. Bunlara bir şekilde bu ayrılıktan sonra el konmuş ve okunacak malzeme çoktu. Ne kadar kaç tane Kızıl kitap dağıttım bilmiyorum. Çin basımı kırmızı kaplı şeyler vardı sen söyle Başkan Mao’nun sözleri daha farklı şeyler bir de Almancayı öğrenince yavaş yavaş Almancadan okumaya başladım, bir sürü şeyi. Buradaki gibi kitap imhasına gidilmediği için çok sayıda kitap da vardı. Marksist Leninist kitap. Yurtdışının benim açımdan o şeyi oldu, yani çok miktarda okuma imkânı bulabildim.
D.G: Oradaki arkadaşlık ilişkileriniz nasıldı kimler vardı o dönemde? Yani bu sempatizan düzeyinde kimlerle beraber zaman geçirdiniz, okumalar yaptınız ya da işte birtakım etkinlikler içerisinde bulundunuz?
M.A.İ: Farklı çevrelerden insanlar vardı. Yani o aile çevresine çok takılmadım kursa gidip geliyordum. Onun dışındaki şeyde belli bir arkadaş grubu vardı. Onlarla birlikte dernekte geçiyordu zaman yani o dernek kitlesiyle paylaştım. Hemen hemen her bölgeden insan vardı yani çok fazla insan yoktur. Ama Sakaryalısıydı, Trabzonlusuydu orta Anadolulusuydu, Doğulusuydu Erzincanlı, Dersimli epey insan vardı. Yani karışıktı aslında orası bir de yurtdışında öyle bir şey ki dernek çalışması içerisinde daha önceden Aydınlık döneminden kalma birbiriyle anlaşamayan feodal ilişkiler gibi işte adamın birine gidiyorsun eski dernek üyesi ya falan adam varsa ben yoğum. O en çok rastladığımız cevaplardan biriydi. Yeniden örgütlenmeye başlarken. Bir de Aydınlık bayağı bir hırpalanmış insanları. Mesela bir arkadaşı sınırdışı verdiler. Hırsızlıktan yakalanmış adam nihayetinde kendi cebine hırsızlık yapan biri değil işte Aydınlık’ın düzenlediği işte yurt burada sözde silahlı mücadele veren insanlara gönderilecek bot, ayakkabı, elbiseydi bilmem neydi onlar için şey soydular. Onlar Kauf soygunu diyorlardı. İşte orada bir iki kere yakalanmış ne yaptıysa şey yapamadı sınır dışı ettiler vatandaşı ve bunların önemli bir bölümünü polise de kaptırmışlar. O burada İşte insanların bilmem neyi göze alarak elde ettiği şeyleri o yüzden Aydınlıktan ağızları bayağı yanmış. Bize de o gözle bakanlar vardı. Mesela öğrenci derneği seçimi yapılacaktı öğrencileri toplamaya çalıştık aynı benzeri hikâyeler yok parti üyesi alırsanız olur yoksa ya da işte merkez komitesinden biri gelsin onunla görüşelim. Bu tür garip şeylerle de karşılaştık o dönemde ama yani belli bir şey sağlandı orada ve o eski Aydınlık çevresinden çoğu insan şeyde kaldı Partizan’da kaldı. Öyleydi yani
D.G: Peki burada bir olay bir anı var mı sizi etkileyen olumsuz bir şey?
M.A.İ: Pek öyle bir şey gelmiyor aklıma olumsuz bir şey. Olumsuz bir şey de şey yapmadım yani TKP’lilerle şey daha başlamamıştı. Biz az kişi gidiyorduk gazete satmaya onlar daha kalabalık geliyordu. Yani tehdit mehtit ettikleri oluyordu ama yani kavgaya mavgaya rastlamadık. Böyle ufak tefek bir iki faşistlerle sürtüşme oldu onda da yani mesela bir yerde gazete satarken saldırdılar. Daha doğrusu bir mi iki kişi mi saldırdılar benim şansım herhalde epey şey vardı o dönem etrafımda bizim yörenin insanı diyeyim öyle onlar müdahale ettiler.
D.G: Avrupa’da faşist saldırılar oluyordu yani.
M.A.İ: Krizleri fırsata dönüştürmek falan bu arada beş tane mi altı tane gazete sattım yani o herifin saldırısı ile birlikte onda diğerleri püskürttü zaten. 74,76 dönemi Almanya’sında şeyi söylemiştim Gerçek diye bir gazetenin çıktığını, yani başımdan geçen ilginç olay ya da işte daha sonra bana çok büyük ders olan. Biz hafta sonları genelde bir ya da iki kişi bazen gazete satmaya çıkardık metro ağızlarında ya da işte Türkiyeli’lerin yoğun olduğu yerlerde böylesi bir gazete satışı sırasında işte gençlik hali karşıdan bakıldığında herifin biri geliyor bayağı çember sakallı kesin şeydir dedim hacıdır. Çok laubali bir tarzda dayı gazete alır mısın dayı sektirme de bile ver bir tane de gazeteyi verdim. Sen dedi falan köylü değil misin evet dedim falanın oğlu değil misin dedi. Evet dedim ben işte bizim köye yakın bir köyün adını söyledi oralıyım dedi ve adam bir şey biliniyor kendi çevresi içinde Barzanici biliniyor. Aslında o da fark etti durumu ama o benden çok o benlen dalga geçti yani ondan sonra bir daha da kimseye öyle bir numara çekmedim.
D.G: Peki şimdi bu dönemde Hareketin emekçiler içerisinde çalışmaları nasıldı? Yani kendi döneminizden bahsediyorum, meslek kuruluşları ile ilişkileri nasıldı? örneğin yani derneklerde sendikalarda fabrikalarda mahalle içerisinde gençlik arasında işte öğretmen vb gibi mesela o dönem Devrimci Maden İş var Bank Sen var İleri Maden İş var işte İlerici Yapı İş var bunlara dair konuşalım istiyorum.
M.A.İ: Ya şimdi İleri Maden-İş aslında çok böyle istenilerek kurulmuş bir sendika değil. İleri Maden İş sendikacılığı önlemek için bildiğim kadarıyla bir iş yerinde patronun kurdurduğu bir sendika. Fakat kısa bir dönem içerisinde patronun adamları tasfiye edilerek İlerici Maden-İş alınıyor. Ama çok fazla üyesi olan bir sendika değildi, İleri Maden-İş daha sonra zaten, eğer karıştırmıyorsam bir grevden sonra dağıldı gitti. Elbette çeşitli kurumlar üzerinde içinde belli bir çalışma vardı TÖB-DER’ de de vardı. Tüm Der Memurlar Derneği işte çeşitli
Kurumlar da ama çok sistemli bir çalışma olduğunu sanmıyorum. Yani belki o dönem parti politikası açısından şey yapıldığında kitle örgütleri içerisinde çalışmanın çok sistemli bir çalışma olduğunu düşünenlerden değilim. Taki ‘78’e gelinceye kadar. ‘78’de birinci konferansta şey kararının alınması ile birlikte parti üyelerinin ve militanlarının üretime katılması, bulunduğu yerlerde sendikalı çalışma ile birlikte epey bir değişim sağlandı. Belki ilk defa fabrikalarda sistemli bir çalışmadan söz etmek mümkün. Yani bunun en iyi örneği üzerinde çok durulmadı. Ama Otosan örneği yani Otosan’da kaybedilen bir referandum var. Yani böyle çok aptalca bir hatanın sonucu yitirilmiş referandum ama az bir oyla şey yapılmış ve ilk defa ciddi bir şekilde bir iş yerinde işte Tüm Maden İş biraz daha iyiydi İleri Maden İşe göre sendikacılık biraz daha biliniyordu.
Şimdi başka bir olay anlatacağım bu bağlantıda ve ilk defa semerileri görülmeye başlandı. Ben mesela şeyi biliyorum Tüm Maden İş’in Ankara’daki çalışmaları, orada da tamam bütün acemilikleri rağmen belli şeyler elde edilemedi, bilmem ne yapılmadı ama şey temelleri atıldı, o dönemde. Sendikalar içinde çalışmanın temeli atıldı. İstanbul Tüm Maden İş’te bir toplantı olacaktı. Bir arkadaş söyledi Cuma günü orada şeye şahit oldum, Halkın Kurtuluşçuları İle tartışma toplantısı da değil, bu deri işin durumu üzerine bir konuşma Halkın Kurtuluşçuları ya da işte 7 kişiyi buldukları yerde bilmem ne sendika kuruyorlar orada da Dev Deri Sen mi öyle bir sendika kurmuşlar, galiba. Devrimci Deri İşçileri Sendikası ve şeyi anlatmışlar işçilere Partizancılar da bizimle birlikte hareket ediyor. Deri İş’ten ayrılıp şeyi kuracaklar. Oradaki tartışma bana çok çok ilginçti. Özellikle o sendikacı arkadaşların anlattığı takındığı tavır şeyi söylediler. Bizim yeniden bir sendika kurmamıza gerek yok Deri-İŞ içerisinde şu anda gerici bir yönetim var. Fakat yani bunların hemen hemen bir gücü kalmadı. Önümüzdeki seçimlerde bunları alt edebilecek durumdayız. Onun için yeniden bir tabela sendikası kumanın anlamı yok. Bizi zor duruma da düşürür ama bizim federasyonu ele geçirme imkânımızvar. Ve o şekilde halkın Kurtuluşçularının getirdiği işçiler orada Halkın Kurtuluşçularını yalnız bıraktı. Yani bu aslında seni kadar içerisindeki çalışmaya örnek olabilecek bir tavır. Bunlardan biriydi bana göre daha sonra zaten Tüm maden İşin şeyle birleşme görüşmeleri vardı. Disk ile çünkü disk TKP’li olmayan ya da işte devrimcilerin elinde bulunan sendikaları tasfiye etmeye çalışıyordu ama tamamen böyle bir çaba vardı ama doğru bir çabaydı aslında. Yani en azından sendikal birliği savunmak açısından işçileri sendikal birliğini savunma açısından önemliydi. Bu bir bakış açısı ve o dönemden sonra sanıyorum kitle örgütleri içerisinde de yani belli bir çalışmada belli bir canlanma oldu. Ki, ‘78 bana göre Partizan tarihinde ya da işte TKP/ML tarihinde dönüm noktası olabilecek bir tarih. Bu tarihte belki TKP/ML parti hayatında görmediği kadar kitleselleşti. Diğer siyasetlerden çok fazla bir katılım oldu. Örneğin bu TKP/ML Hareketi içerisinde Proleter Devrimci Halkın Birliği pardon Devrimci Halkın Birliği, Halkın Birliği ayrışmasında Halkın Birliği’nde yer alan Neredeyse tamamına yakını bize geri geldi. Halkın Kurtuluşundan çeşitli bölgelerde çok sayıda katılım oldu Halkın Yolundan çok sayıda katılım oldu yani olumsuzlukları da vardı. Ebette ‘78’in yani işte Partizan çıktı bu bizim açımızdan önemli bir şey de ilk defa legal bir dergi çıkıyor. Teorik yayın organı epey bir ilgi topladı fakat ondan sonraki sayıların gelmesi bayağı bir uzun sürdü. Yani içerde belli tartışmaların yürüdüğü kesin tartışmaların ne olduğunu bilmiyoruz ama tartışma olduğunu biliyoruz. Demin o şeyi sordun ya parti içi demokrasi meselesinde Yani bu tür aksaklıklar olmasaydı 78’deki o gelişme devam etseydi belki hareket bugün çok daha farklı bir yerde olacaktı, yani. Ben yani bu gelişmenin önemi alanların aslında bir taraftan partinin ipini çektikleri ve yeni bölünmelerin yeni şeyin temelini attıkları görüşündeyim. Yani 78 çok önemli bir yıl.
D.G: Peki bu 76,78 yılı sonrasında yani bu süre içerisinde ve sonrasında hareket içerisinde belli bölünmelerin yaşandığı işte görülüyor ve biliniyor. Bu bölünmeler işte 1976 KK işte Koordinasyon Kurulu işte bu GKK var Geçici Koordinasyon Kurulu 1980 falan İşte Bolşevik 1981 gibi. Sizi etkiledi mi etkilediyse nasıl oldu ne gibi etkileri oldu üzerinizde? İlişkide bulunduğunuz Sınıf ve toplumsal kesim arasındaki etkileri neydi?
M.A.İ: Yani şimdi o 76’da ki işte demin anlattım bu 1 Mayıs’taki yani resmen patlak veren ayrılık işte bu Halkın Birliği ile ya da TKP/ML Hareketi ile olan ayrılıktı burada yani.
D.G: Bu 1976 ve 1978 arasında hareket içerisinde belli başlı bölünmeler olmuştu yaşanmıştı. 1976 bu KK yani Koordinasyon Kuruluyla İşte bu 1980’de GKK Geçici Koordinasyon Kurulu İşteBolşevik 1981. Bu gibi ayrışmalar ayrılıklar sizi etkiledi mi? Etkilemiştir. Nasıl etkilendiniz ne gibi etkileri oldu sizde? 72’de bulunduğunuz bu sınıf ve toplumsal kesimler bunlar arasındaki etkileri nelerdi? Biraz bunları konuşalım.
A. INCI: 1976 ayrılığında sanıyorum 76 Martı’ydı ilk iç yazı geldiğinde 3 sayfalık bir yazı işte Türkiye’deki tek komünist örgütün TKP/ML olmadığını TKP/ML dışında da güçlerin olduğunu kendimizi parti olarak adlandırmamamız gerektiğini falan söyleyen oldukça bizim tarafımızdan tepkiyle karşılanan bir iç yazı geldi. Ve bu iç yazı temelinde tartışmalar ve saflaşmalar başladı. İşte ona verilen otuz üç sayfalık bir cevap yazısı vardı. Tekrardan bir cevap yazısı… Ben bu bölünmede KK’nın karşısında bir tavır aldım ve bu dönemden sonra KK merkezi olarak yapısını devam ettirdi. Bizde ise, bölgesel bir dönem başladı. Bölgesel dediğimiz bir dönem işte İstanbul, Ankara, İç Anadolu, Dersim, Anadolu’nun çeşitli yerleri yurt dışı… bunlar yaklaşık 78’e kadar herkes kendi bölgesinde deyim yerindeyse otonom bir çalışma yürüttü. Ama bölgeler arasında belli bir bağ belli bir sempati belli bir dayanışma var dı yani bu merkezileşme işini nasıl tam yürüdüğünü ya böyle bir çalışmanın yapıldığından haberimiz vardı. Ama kimlerin yaptığı konusunda herhangi bir bilgim yok. ‘78 değişti konferans Birinci Konferans yapıldı. Birinci Konferans’tan sonra merkezileşme sağlandı Birinci Konferansın yankıları çok olumlu oldu. Her açıdan yani ilk defa dediğim gibi illegal yayın organı çıktı. O alınan kararların sonuçları kendini göstermeye başladı. İşçi sınıfı içerisinde ve gençlik kesimi içerisinde yoğun bir hareketlilik başladı ve deyim yerindeyse legal adıyla Partizan, onun dışında TKP/ML tam bir kitleselleşme ye doğru yol aldı. Belki de hareketin bana göre en parlak dönemiydi. Diyorum ya daha önce Ankara gibi kırk kişi yürüdüğümüz yerde 78’e gelindiğinde biz en son buradaki yürüyüş olmadan önce bir gün önce Dev-Yol ’un Ankara’da bir mitingi vardı. Orada yaklaşık yedi yüz, sekiz yüz kişi yürüdük Ankara’da 78’de Yani kırk kişiden sekiz yüz kişiye çıkan bir yapılanmadan söz ediyoruz en azından Ankara’dan. İstanbul’da zaten ayrılmalar oldu ama İstanbul ağırlıklı olarak kitlesel olarak şeyde kaldı TKP/ML saflarında kaldı. Bütün bu ayrılıklara şeye rağmen kitlesel bir güçtü özellikle benim kaldığım Kartal’da belki de en güçlü hareketti.
D.G: Peki bu KK ne oldu bu Koordinasyon Kurulu ya da neye evirildi? Kitleselleşebildi mi yani bu karşısında durduğunuz oluşum ne oldu neler oldu?
M.A.İ: Tabi tabi yani şimdi onlar daha sonra kendilerini TKP/ML Hareketi olarak adlandırdılar. Şeyleri de pek tutmadı yani bu proleter devrimcilerin birliği denilen işte Halkın Yolu Halkın Kurtuluşu Halkın Birliği’nin oluşturduğu tırnak içerisinde bir cephe … Tabi ki onlar da kendi yapılarını kurdular. Hareketin çok güçlü olduğu yerlerin bazıları bunların elinde kaldı. Mesela Antep gibi Maraş gibi
Ankara gibi…. Ankara’da bizden halen güçlülerdi. Ben 76 ayrılığından sonra öğrenci olarak Ankara’ya gittim hemen hemen bütün kitle neredeyse onlar da kalmıştı. Bizde çok az bir insan vardı dediğim gibi dört yüz kişilik yürüyüşte biz kırk kişiyle yürüdük. İlk ayrılıktan sonraki Ankara’daki yürüyüşte bir kan kaybı var mıydı emin değilim onu iddia edebilecek durumda değildim ama yapılarını devam ettirdiler. Bir de şeyi görmek lazım yani 70’li yıllar özellikle 74’tensonra bir canlanma sağlandı ve devrimci hareketlerin hepsinin bayağı yoğun bir kitlesi vardı. Yani Ankara’da Dev Yol rahatlıkla yüz bin kişiyi falan seferber edebilecek bir güce sahipti. Yani 76’daydı gene 76, 77 olması lazım tabi pahalılığa, faşizme ve işsizliğe karşı kitlesel yürüyüşler Ankara’daki yürüyüşe neredeyse beş yüz bin kişi katıldı. Yani, solun kitlesel potansiyeli vardı Türkiye’de. Yani bir bütün olarak bakıldığında bugün yanından bile geçmeyeceğimiz sayılar. Artık önümüzdeki dönemde nasıl olur bilmiyorum ama o kitleselliği bir daha yakalar mı Türkiye’deki sol hareket ayrı bir tartışma konusu yani.
D.G: Peki bu Koordinasyon Kurulu içerisinde kimler vardı? Yani bu işe öncülük eden kadrolar kimlerdi?
M.A.İ: Şimdi ayrılık meselesinde mi diyorsunuz. Yani isimler o dönemde pek şey yapılmıyordu belli lakaplar üzerinden yürüyordu. Yok keldi yok bilmem kimdi ama bugün isimler ortada mesela Halkın Birliği’nde kim vardı H.Ş., S.S., Garbis Altınoğlu. Mesela biz ilk defa bu ayrılıktan sonra şeyi
Öğrendik. Garbis Altınoğlu’nun harekete alındığını bu bizim açımızdan sorunluydu. O dönemde çünkü İbrahim’in genel eleştiride isim vererek eleştirdiği ve çok ağır eleştirdiği isimlerden biri Garbis Altınoğlu. Bu bavul cinayeti hikâyesinden belki de doğrudan bir dâhili yok ama en azından bir açıklama yapılması lazımdı bize o bile yapılmadı. Demek ki içerden bazı şeyler el altından yürümüş mesela MZ hizbi denen bir hizip vardı. Kimsenin grup olarak alınmayacağı söylendiği halde bunlar mesela grup olarak alınmış onlar grup olarak geldiler grup olarak gittiler. MZ hizbi bunda 70 bölgesel dönemde 76’dan sonra bu üç dünya tartışmalarının başlaması ile birlikte ayrıldılar. Daha sonra bir bölümü aydınlığa geçti bir bölümü nerelere gitti bilmiyorum. Ama ilk ayrılıklardan biri oydu bazı bölgelerde vardı ufak tefek böyle ayrılıklar konferanstan sonra mesela İzmir’de ufak bir grup çıktı.
D.G: Peki bu KK’nın Koordinasyon Kurulu temel olarak ayrılık gerekçesi ya da gerekçeleri neydi yani rahatsız oldukları şey neydi?
M.A.İ:Büyük ihtimalle yani o şimdi o yazının tamamı yok aklımda ama kalan bölümünde demin söyledim ya üç sayfalık genelge iste tek komünist hareket biz değiliz bizim dışımızda da komünist hareketler olabilir diye düşünüyoruz. Ülke yapısı ile ilgili işte Türkiye’nin kapitalist olduğu halk savaşının tartışılması gerektiği parti olarak kendimizi adlandırmamamız. Ya belki o söyledikleri şeylerin bazılarında doğruluk payı vardır olabilir. Ama geliş şekli bize çok darbeci geldi çünkü içeride tartışılmamış edilmemiş. Sabahleyin yani akşam yatıyorsun sabah kalkıyorsun böyle bir şeyle gelmiş görüşle tartışılmamış edilmemiş konular belki partiyi doğru dürüst tartışmanın içerisine alsalardı bu sonuç çıkmayabilirdi belki başka sonuçlar çıkabilirdi. Ama bunlara karşı takınılan tavrın o dönem doğru bir tavır olduğunu düşünüyorum. Yani tasfiyeciliğe karşı bir tavırdı. Söylediklerinin içeriksel olarak doğru veya yanlış olmasından bağımsız olarak bize şey gibi gelmişti sanıyorum. Hemen hemen o dönemde kiminle konuşursan konuş büyük ihtimalle aynı şeyi söyleyecek yani bu tasfiyeye yönelik bir hareketti, tasfiyeciliğe karşı bir tavırdı. Yani kendileri de daha sonra kendi örgütlerini tasfiye etmediler. Aynen devam etti örgüt bir şekilde yani üstelik şeyleri değişse de nedir o çünkü o dönemde önderlik edenlerin hiçbiri o hareketin içinde değil. S.S. değil bildiğim kadarıyla Troçkist H.Ş.’i belki görmüşsündür tanırsın şeyden Yaşam Ağacı’ndan…Garbis kendi başına bir insan şu anda diğer tanıdıklarımın çoğu da şeyden değil. Yani o dönemde ileri pozisyonda olan merkez komitesi dedikleri komitenin içerisinde yer alan insanların hemen hemen hiçbiri şey değil şu anda bu hareketin içerisinde değil. Gerçi bunu birçok hareket için söylemek mümkün ama herhalde ilk önce bunlar başladılar.
D.G: Peki bu GKK yani Geçici Koordinasyon Kurulu yani Bolşevik 1981’de falan da oluyor tabi. Bu nedir?
M.A.İ: GKK tam şeye denk geldi. Benim Almanya’ya gitme dönemine denk geldi. Ben oraya adım atar atmaz zaten daha önceki ilişkilerim olduğu için sanki sürekli oradaymışım gibi oradaki çalışmaları kesintisiz devam ettirdim. Yani bir iki gün kaldım evde akraba bilmem ne ziyaretleri. Orada geçti elime GKK’nın ayrılık gerekçesi böyle bir ayrılığın olduğu yani gittiğim yer açısından herhangi bir şeyi yoktu sen söyle pratik bir sonucu yoktu. Onları onlara sempati duyan hiç kimse de yoktu. O çevrede zaten garip de bir yapılanma idi nitekim daha sonra faaliyetlerine son verip çoğu geri döndü bunların. Yani GKK diye bir şey kalmadı. Bolşevik Partizan’ın ayrılığı biraz daha farklı bir hikâye.
D.G: Oraya geçmeden bu GKK’nın temel gerekçesi ya da gerekçeleri neydi. Beyninde kimler vardı?
M.A.İ: İdeolojik beyninde kimler vardı bilmiyorum yani tanıdığım bir iki insan var ama beyni mi değil mi bilmiyorum. Ama bunların ayrılık gerekçesi ideolojik değil de söyledikleri şeyde partinin ağırlıklı kadroları şehirlerde oysa biz halk savaşı yürüteceğimizi söylüyoruz. Bununla ilgili herhangi bir şey yok halk savaşının başlaması lazım fakat kendileri bu faaliyet içerisinde kırdan şehirlere geçen onun içindeki isimler onların şeydi kır kaçkınlarıydı yani kırdan şehirlere geldikleri için ve fazla bir şey olmadı, zaten GKK’nın. Kısa bir dönem sonra bildiğim kadarıyla geri döndüler.
D.G: Siz Bolşevik Parti Bolşevik 1981 Kendisini Bolşevik olarak adlandırılan gruba herhalde orada tanık oldunuz mu ya da tanıştınız mı oradaydınız?
A. INCI: Ya ben o oluşumun içinde yer aldım yani ikinci konferans süreci içerisinde çeşitli konularda tartışmalar başladı. Konferansın kendi süreci içerisinde konferans delegesi olması gereken kişi bir kişi konferansa gitmek yerine yurtdışına gelip oradaki ayrılığı bir şekilde örgütlemeye çalışıyor. Çünkü yurtdışındaki ileri kadroların hemen hemen %90, 95’i şeyde kaldı Bolşevik Partizanda kaldı. Yani ileri kadrolardan ya da işte sempatizanlardan çok küçük bir bölüm Partizanda kaldı. Fakat kitlenin önemli bir bölümü Partizanda kaldı onu görmek lazım. Yani tartışmalar çok açık bir şekilde yürümedi ayak oyunlarına yönelindi. Şimdi bunu anlatmayayım ama şimdi konferans yapıldı konferans bildirisi hazırlandı ikinci konferans bildirisi bu biraz daha İlkel bir şartlarda yapıldı. Konferans bildirisinin hazırlandığı günün ertesi matbaaya verilecekti bilmem ne yapacaktı matbaadaydı, derneğe bir gittim. Yani ATİK derneği, konferans bildirileri matbaa şeyi ile basılmış, orada duruyor. Şimdi normaldir resmi kanallar örgütün resmi kanalları devreden çıkarılmış gayri resmi kanallar Bolşevik Partizan önderlerinin işte bugünkü önderlerinin pek ayrılmaya niyeti yoktu. Yani tartışılıyordu taban bastırdı o noktada, çünkü artık şeyin temeli kalmadı tartışma temeli kalmadı. İçerde tartışmayla şey yapma çok çeşitli konularda görüş ayrılıkları vardı.
D.G: Neydi onlar? Yani Çin dediniz ama.
M.A.İ: Mesela mücadele yöntemleri konusu örgütlenme konusu Mao meselesi yani bunlar ana konulardı.
D.G: Biraz açabilir miyiz? Yani Mao meselesi mücadele yöntemleri dediniz.
M.A.İ: Mesela Mao’nun beş büyük ustadan biri olduğu söyleniliyor Partizan şeyi içerisinde. Bolşevik Partizanın savunduğu Mao büyük bir komünist büyük bir Marksist Leninist olmakla birlikte ilkesel konularda hata yapmış ve bu anlamda usta olarak nitelendirilemeyecek biri yani temel şeylerden biri. Bu 57-60 dekorasyonları üzerine tartışmada aynı şekilde ÇKP’nin ağır hataları işlediği o 57- 60 konusunda yeteri kadar uyanık davranmadıkları, o önemli bir tartışma konusuydu. Halk savaşı meselesinin tartışılması gerektiği yani Türkiye’deki sosyoekonomik yapının değiştiği Türkiye’de esas olarak kapitalizmin egemen olduğu artık yarı sömürge yarı feodal bir ülke olarak nitelendirilemeyeceği, örgüt yapılanması konusunda da yani örgütü hazırlıksız bir şekilde düşmana karşı şey yapılacağına, belli bir dönem güçleri koruyup, geriye çekilme, güçleri bir şekilde ikili aşama dediğin en azından kadroları kurma ve silahlı mücadele konusundaki görüş ayrılıkları vardı. Silahlı mücadelenin farklı bir şey olduğu yani bunun eğer sürekliliği sağlanamazsa yani o bir kere başladıktan sonra peşi gelmezse bunun silahlı eylem olabileceği ama mücadele ile silahlı eylem arasında bir fark olduğu silahlı mücadelenin bütünlük arz ettiği, bir kere başladıktan sonra artık hâkim sınıflara karşı bunun durmadan sürmesi gerektiği, ama faşist cezalandırmaydı, belli diğer eylemlerdi bunları silahlı mücadele olarak nitelendirmek yerine bunlar silahlı eylemler yani hiç kimsenin reddedemeyeceği şeyler tartışılan konulardan biri buydu. Bir de silahlı mücadele yani, mücadele yöntemleri konusunda belli bir mücadele yöntemine sabitlenip orada ısrar etmek yerine bunu biraz daha geniş cepheden bakmak mücadele biçimlerinin olabilirliğine, olmamazlığına bakmak… bunlardı. Ama benim için tayin edici olan o dönemde merkezin takındığı tavırdı. Merkezin takındığı tavır bana çok şey geldi gayri ahlaki geldi.
D.G: Ne için ne oldu?
M.A.İ: Delegesi olarak konferansa gitmesi gereken birini yurtdışına gönderip oradaki yönetime karşı yeni bir şey sen söyle muhalefet bir şekilde yurt dışında örgütlemeye çalışıyor. Yani bu örgütün içinde olabilecek bir şey değil sen bunu açık bir şekilde de yapabilirsin yani bunlar böyle böyle bütün kitleyi bu mücadelenin içine çekmeye çalışırsın. Ama bu açık bir şekilde yürümedi diyorum ya. Topo diye bir isimden bahsediliyor kim olduğunu bilmiyorum çeşitli rivayetler var. Yani bu konferans delegesi yurtdışı delegeleri mesela şeyde sen söyle o konferansta…. bu kişi konferans yerine yurt dışına gönderiliyor. Yani oradaki muhalefeti şey yapmak için yani çok temiz şeylerle yürümedi. Yani tartışma içerisinde bunu getirdiğimizde şey tavrı ile karşılaştık
yani köylü kurnazı şark kurnazı tavrıyla ya işte bu proleter şeydir falan mücadeledir bilmem nedir falan diye. Şey olarak da ideolojik olarak da getirilen argümanlar daha çok şeydi, nedir o… Bunların hemen hemen hepsinin şeyleri var yazılı belgeleri var ki bu yazılı belgeler buradaki çoğu insanın tanıdığı bildiği şeyler değil. Yani bunlar tamam Türkiye’de yayınlanmış neredeyse tamamına yakını ama artık yani o tayin edici oldu benim Bolşevik Partizan içerisinde yer almamda.
D.G: Peki sizinle beraber başka hangi arkadaşlarınız vardı Bolşevik Partizan içerisinde yer alan kimler vardı ve bu olan kişilerin tamamı yurt dışında mı yaşıyordu Türkiye’den var mıydı?
M.A.İ: Türkiye’den çok az insan şey bulmuş nedir o burada geldikten sonra çok insana sordum. Burada o dönem örgüt içerisinde yer almış çoğunun hemen hemen şeylerden haberi yok nedir o yazılan çizilen tartışmadan haberi yok ve yurtdışında da dediğim gibi İleri kadroların nedeyse tamamına yakını birkaç istisna hariç şey de yer aldığı nedir o Bolşevik Parti’de. Ya şey de yapabilirsin belki onun üzerinden sosyolojik bir araştırmada yapabilirsin, belli insanların tavır takınması konusunda. Çünkü bütün mesela şehir komitelerinin boşaldığını düşün tamam mı ne olacak… yani beş kişi altı kişi birden önderlik pozisyonuna gelecek. Daha önce örgüt içerisinde heyciler, yağcılar, kafa sallayıcılar ya da bir şey yapmak isteyenler birden yani çok garip şeyler de oldu. Bunların içerisinde çok dürüst insanlar vardı halen saygı duyduğumuz şey yaptığımız nedir o çok ileri olmasa da en azından sevdiğimiz diyelim, belli bir dönem beraber çalışmışsın bu insanlarla bir iki nahoş hadise oldu karşılıklı olarak şiddet kullanma. Şiddet kullanmayı hiçbir dönemde savunmadık biz bu. Belki bizim bilincimizde aynı şekilde bir sıçrama yarattı. Yani bir ayrılığın nasıl olması gerektiği konusunda olmak zorunda da değil aslında. Yani demokratik bir tartışma ortamı sağlanabilirse birlikte hareket etmenin de mümkün olacağı ve diğer arkadaşlar da yani böyle bir iki olayda şiddet uygulayanlar da daha sonra özür dilediler şey yaptılar nedir o çünkü karşı devrimci olarak görmüyorsun. Ne bizim Partizana yönelik karşı devrimci şeyimiz vardı nedir o nitelendirmemiz ne de onların bize. Bizim devrimci demokrat olarak gördüğümüz bir dönem birlikte çalıştığımız neredeyse hayatımızı teslim ettiğimiz, onların hayatlarını bize teslim ettikleri bir alandan geliyoruz. Şeyi mesela önerdik biz tamam biz ayrıldık örgütsel olarak bir ayrılık var ama. Yani demokratik kitle örgütleri içerisinde senelerdir birlikte çalışıyoruz. Birlikte yürütebiliriz bunları yani istiyorsanız yönetim kurulu sizlerin olsun ya da bilmem ama halen birlikte iş yapabilmenin olanaklarının olduğunu düşündük. Yani pek istediğimiz gibi gitmedi mesela bizden belli kişilere mesela Berlin’de derneğe girme yasağı kondu.
………………..
D.G: Peki bu 1980 öncesin de yaygın olan bu sol içi çatışmalardan hiç zarar gördünüz mü? Hareketiniz bu çatışmaların bir tarafı oldu mu? Ya da hareketinizin bu çatışmalara karşı bakış acısı neydi? Belirgin bir tavrı var mıydı? Sizi etkileyen bir sol içi çatışma şiddet oldu mu nasıl oldu, bunlar karşısında düşünceniz hissiyatınız nedir? Biraz da bunları konuşalım.
A.İNCİ: Partizan geleneğinin belki de en övünülecek yani sol içi çelişmelerde çatışmalarda takındığı tavır. 80 öncesi Partizanı hiç kimse bir şeyin içine çekemedi nedir o çatışmanın tartışmanın içerisine. Bir nahoş olay bu Dersimde Dev-Yolcu bir öğretmenin öldürülmesi olayıydı. Dev- Yol o dönemde bizi belli bir çatışmanın içerisine çekmeye çalıştı. Fakat defalarca söylendi yani bu bir fevri harekettir bireysel harekettir örgüte mal edilmesi mümkün değildir. Nitekim söz konusu kişi bütün o ahir koşullarına rağmen örgütün dışına atıldı.
D.G: Yani hareketiniz bir Dev- Yolcu bir öğretmeni mi cezalandırdı?
M.A.İ: Hareketimiz değil hareketimizin bir unsuru diyelim. Öyle ve buna karşı hareketin aldığı bir karar değil. Yani şimdi buna örnek birkaç şey gösterilebilir hareketin unsurlarının yaptığı ama hareketin belli ölçüde zarar gördüğü. Mesela bu gerçi onlar devrimci değildi öldürülenler ama bu beş isçi 1 Mayıs’taki Otosan’daki hikâye mesela o Otosan’ın kaybedilmesine yol açtı. Yani o da örgüt kararı değil fevri gelişmiş bir şey. Ki bu hareket bir faşistti yanlışlıkla yaraladığı için bildiri dağıtmış halktan özür dilemiş bir hareket yani. Bir fasitsin
Cezalandırılması sırasında onun koruması da yani faşist yaralanıyor ve bu istenilen bir durum değil. Çünkü her faşist ölümü hak eden bir faşist değil yani. Faşist olduğu için öldürmüyorsun eğer halka karşı bir suç islemişse eli halkın kanına bulaşmışsa böyle bir cezayı hak eden deyip şey yapan bir hareket. O anlamda Partizanı TKP/ML’yi diğer örgütlerden ayırmak lazım ve 80 öncesi çatışmaların hiçbirinde yok yani bu birkaç şey dışında. Yani bu beni en çok etkileyen olaylardan birisi bu sol içi çatışmalarda ben Hacettepe Üniversitesindeydim. Bu Dev-Yol ile Kurtuluş bir ara birbirlerine girdiler. Çok sevdiğim bir çocuk vardı. Kurtulusçu daha yeni gelmiş memleketten hazırlık okuyordu. Son derece efendi saygılı bir çocuktu. Birkaç gün sonra Kurtuluşluların bildirisinde çocuğun resmini gördüm Dev-Yolcular öldürmüşler bir çatışmada. Böyle hani insanın evlat acısı gibi içine çöker dediği şey var ya öyle bir şeydi yani ilk şey. O bir de daha sonra bu Bedriciler ile Karataşcıların o 92’deki ayrılıkları sırasında gene neredeyse elimizde büyümüş böyle çocukluğundan beri tanıdığımız biri vurulmuştu, yani olumsuz hikâyeler bunlar.
…………..
Mesela bu DHB’liler Almanya’da bir tane şeyi öldürdüler Halkın Birlikçisini. Ertesi gün gazete satmaya geldiler almıyorum dedim sizin gazeteyi ben. Niye almıyorsun, dedim, siz devrimcilere el kaldırdınız devrimcileri öldürdünüz.
D.G: Peki 1977 seçimleri diyelim nasıl bir siyasal tablo içerisinde yapıldı bu secim. Secim kampanyaları, seçimlere dair politikanız neydi hareketinizin politikası? Bir de bu seçimlerde Tunceli’de bağımsız bir adayın gösterdiği biliniyor. Neydi bu nasıldı bakış açınız neydi yaklaşımınız neydi tavrınız neydi ve bu Tunceli’deki bağımsız aday?
A.İNCİ: Tabi 77 daha merkezîleşmenin olmadığı bir dönemdi. Ben tanıyorum bağımsız adayı.
D.G: Adı nedir?
M.A.İ: İ.A. Onlar sülale boyu şey yani tanıyorum ben onları. Simdi mesela İstanbul boykot dedi fakat Dersim’de aday var. Çok büyük tartışmalara yol açmadı biz burada boykot dedik ama. Buradan secim çalışmasını desteklemeye giden oldu mu olmadı mı bilmiyorum. Ama şey karşılanmadı nedir o özel bir tartışmaya yol açmadı. Tamam, böyle bir aday var. Yani bazı bölgeler boykot dedi. Yani o şeydi biraz da belki o yüzden yırttık.
D.G: Şimdi bu belirttiğiniz tarihler arasında iste bir takım başka siyasi hareketler de var. İste HB Halkın Birliği HK Halkın Kurtuluşu HY Halkın Yolu TSİP Türkiye Sosyalist İsçi Partisi İGD İlerici Gençler Derneği, Aydınlık, Kurtuluş, Dev-Yol vb. gibi. İşte o dönemde bu siyasal hareketlerle iliksiniz nasıldı? Bu hareketlerin çıkardığı yayın organlarını hatırlıyor musunuz? Bu yayınları takip ediyor muydunuz? Mesela bu siyasal hareketlerle merkezi ya da yerel düzeyde ilişkileriniz ittifaklarınız oldu mu nasıldı? Son olarak işte ortak kampanyalar yapıldı mı? Kısaca iktidara karşı yani dönemin iktidarına karşı mücadele eden diğer sol kesimlerle ilişkileriniz nasıldı?
M.A.İ: Ya şimdi bu TSiP ve İGD dışındaki siyasetlerle benim kişisel ilişkilerim çok iyi denebilecek düzeydeydi. Yani beraber akşam gezmeye çıktığım oturup sohbet ettiğim yani gerek Halkın Kurtuluşundan gerek Kurtuluş’tan gerek Devrimci Yoldan insanlar vardı. Halkın Yolcularına nedense pek ısınamadım. Hiç ısınamadım yani fazla tanıdığım insan yoktu. Daha doğrusu daha sonra bu Halkın Yolunun parçalanması döneminde yani ilişki kurduğumuz insanlar vardı. Yani bunların hiçbirini karsı devrimci olarak nitelendirmediğimiz için bir de okuldasın yani bir şekilde birbirine emanetsin. Çoğu okul arkadaşlarım mahallede de olsa… Yani oturup yoğun tartışmalar yaptığımı da biliyorum sohbet ettiğimi de biliyorum. Hemen hemen hepsinin yayın organlarını bir şekilde o dönem hemen hemen bütün devrimci yayın organlarını alıyordum ben. Yani Cephesinden tut Devrimci Yoluna Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu, Aydınlık dâhil. Gerek teorik yayın organlar gerek haftalık yayın organları mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyordum. Donem dönem iç yayın organlarını aldığım dönemler oluyordu. Yani içerde çıkardıkları tartışma yazılarıydı bilmem neyiydi. Bazılarının iç tartışmalarından haberim vardı. Vs.
D.G: Peki yani hareketinizin diğer siyasal hareketlerle bir farkı, bir dönemsel kampanya?
M.A.İ: Ya dönemsel kampanyaları hatırlamıyorum. Ama mesela ben şeyi biliyorum böyle bu Dev Yolun ileri adamlarından birisi Gültepe’de katledilmişti galiba. Bizim arkadaşlardan biri geldi neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktı. Yani beraber eyleme gittik dedi, çok sevdiğini çok şey yaptım. Vardı hareketin diğer siyasetlerle çeşitli yerlerde yani eylem birlikleri olduğu dönemler de oldu. Yani biz mesela Kartal’da bu TKP ve TSİP, TİP çevreleri hariç neredeyse diğer bütün yapıların bir arada olduğu bir iki eylem oldu legal eylemler şey eylemler. Ama uzun dönemli kampanya hatırlamıyorum yok yani öyle bir şey. Ama diğer devrimci örgütlerle bulunulan yere göre bu Dev Yolda olabilir Halkın Kurtuluşu da olabilir şey de olabilir.
D.G: Peki TSİP ve İGD neden hariç? Onlarla neden birlikte eylem?
M.A.İ: Onlar karşı devrimci olarak nitelendirdiğimiz örgütlerdi.
D.G: Neden niçin?
M.A.İ: Sosyal emperyalizmin Türkiye’deki uzantıları olarak gördüğümüz ve öyle nitelendirdiğimiz için bize göre devrimci olmayan örgütlerdi yani. Yani bugünkü TKP ile o günkü TKP arasında onların da tavrı bize karşı çok farklı değildi. Yani onlara karşı şiddeti savunmuyorduk yani tamam halk içinde değil ama bunlarla olabilecek bir çatışma işçi sınıfının halkın kaldırabileceği anlayabileceği bir şey değil o anlamda şeyi reddediyorduk bunlara karşı şiddeti. Ama bunlarla eylem birliği de yapmıyorduk yani.
D.G: Peki İstanbul’da 1 Mayıs Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gülsuyu Mahallesi keza Ankara’da 18 Mayıs Mahallesi bu gibi mahalleler halkın konut ihtiyacını karşılamaya dönük yerleşim yerlerinin oluşturulmasıydı. Şimdi bu yerleşim yerlerinin oluşmasında bireysel katkınız oldu mu? Olduysa nasıl oldu? Hareketinizin bu yerlerdeki çalışmalarıyla ilgili bir bilginiz gözleminiz varsa nelerdir? Biraz da buraları konuşalım.
M.A.İ: Ya nasıl söyleyeyim gecekondu çalışmasına aklı yatanlardan biri değildim ben. Yani o dönemde de benim için 1 Mayıs Mahallesi sorundu 18 Mayıs Mahallesi sorundu. Gülsuyu pek zaten vardı eskiden beri vardı daha sonra tekrardan şey yapıldı. Yani Gülsuyu ben 68’de Kartal’a gittim Gülsuyu vardı. Çünkü okul arkadaşlarım vardı mesela bu demin şeyi söyledik MLKP işte o ilk TKP/ML Hareketine önderlik edenlerden biri H. T. Aynı lisede okumuyorduk ama başka tanıdıklar üzerinden onların evine falan gidip geliyordum ben. Ya bugün de halen çok doğru bulmuyorum yani o tür şeyleri. Mülkiyet ilişkileri konusunda biraz daha dikkatli davranılması görüşündeyim. O dönemde de insanları mülk sahibi yapmak ne derece devrime yakınlaştırır ayrıca bir tartışma konusu. Ki bugün işte örnek mahallesi falan filan neredeyse tamamı artık o dönemde gecekondu yapanların çoğu şu anda bir bölümü sefalet içerisinde.
Birkaç kere 1 Mayıs Mahallesine gidip gelmişliğim var Ankara’da bir iki kere 18 Mayıs Mahallesine gittim.
D.G: Yani bu mahallelerin kuruluşunda yer aldınız mı?
M.A.İ: Yer almadım. Sadece dışarıdan bir bakmaya gittim arkadaşlarla birlikte gittim. Ama herhangi bir kişisel katkım o anlamda olmadı yani.
D.G: Peki gözleminiz neydi? Yani bu mahallelerin kurulma aşamasında neler olup bitiyordu? Yani gördüğünüz sıkıntılar ya da.
M.A.İ: Ya epey bir güç yığılıyordu buralara. Yani ne bileyim belki başka tarafta daha fazla iş yapabilecek bir sürü insanı oraya veriyordun. Yani hem bir taraftan pratik inşaatına yardım ediyor ne derece örgütlenme yapılıp yapılmadığı da tartışma konusuydu, oralarda. Ne yalan söyleyeyim o mahallelerin hayranlarından biri değildim yani. Çünkü kendi içimizde çok yazılı olarak tartışılmıyordu ama kendi içimizde tartışıyorduk yani. Biz nihayetinde kendimize Komünist diyorsak ve nihayet olarak mülkiyeti ortadan kaldıracağız diyorsak, tamam ortada bir konut sorunu var, bilmem ne var ama çok da sağlıklı yerleşim bölgeleri değil yani buralar. Şey olarak da genel fiziki bilmem ne olarak onu kastediyorum yani. Su yok, yol yok, şey yok doğru dürüst kanalizasyon yok.
D.G: Peki sizin alternatifiniz neydi yani bu konut sorununa dair kabul etmediğiniz ve sıcak bakmadığınız?
M.A.İ: Çok uzun düşünmedim üzerine konut sorununun ama en azından o şekilde çözülmeyeceğini inanıyorum yani.
D.G: O dönemde şimdi 1 Mayıs Mahallesi fakat bu isim daha sonraları Mustafa Kemal Mahallesi olarak değiştirildi. Tabi yani bu değişiklik bir tesadüf mü sizce yoksa mahallenin kuruluşunda da katkısı olan hareketinizin Mustafa Kemal hakkındaki değerlendirmesi acaba bu ismin değişmesinde etkili olmuşmudur?
M.A.İ: Yani hâkim sınıfların mahallenin adını değiştirirken ne derecede bunu göz önünde bulundurdukları bunu bilmiyorum ama Kemalizm konusunda Kemalizm’in ne olduğunu söyleyen ilk hareket TKP/ML hareketi. Yani bir hayranlıktan bir şeyden söz etmek mümkün değil. Yani en iyi halde şey olarak şey yapabilirsin değerlendirebilirsin bunu. İşte TKP/ML’nin Mustafa Kemal değerlendirmesine tepki olarak böyle bir isim. Yani 12 Eylül generalleri neredeyse her yere ya Mustafa Kemal ya Atatürk adı verip gittiler yani şimdikilerin Osmanlı padişah adları vermesi gibi yani.
D.G: Gelelim 12 Eylüle doğru şimdi tabi bahsettik konuştuk biraz da şimdi Maraş, Çorum, Malatya Alevi katliamları o dönem kontrgerilla cinayetleri ve faaliyetleri paramiliter grupların saldırıları işte vesaire bu dönemde yani daha doğrusu o dönemde iktidar odağı bu gibi saldırılar karşısında ne diyordu? Nasıl açıklıyordu yani demeçleri neydi?
M.A.İ: Yani Demirel’in meşhur lafı var bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz şeklinde. Bir de yani MHP’nin hükümette olmasıyla birlikte açık bir şey vardı sen söyle MHP desteği hükümet desteği. Ama diğer taraftan şeyi görmek lazım polis mekanizması bugünkü gibi değildi. Polis de resmen bölünmüştü. Mesela şey örnekleri vardır çok meşhur bir site yurdu şey var hikâyesi var herkes anlatır birbirine. Şimdi vardiyalar ayrı ayrı tutuluyor sağcı polisler ile solcu polisler. Sağcı polisler basıyor işte siyasalı oradan şey yapıyor üzerine gelen solcu polisler site yurdunu basıyorlar oradan adam getiriyorlar. Sonra pazarlıklar başlıyor siz bizimkileri bırakın biz de sizinkileri bırakalım. Yani o dönem de öyle şeyler de vardı. Yani polis içerisinde çok miktarda sol görüşlü insan vardı, bugünkü gibi değildi yani. Yani bu şeye rağmen bütün MC bilmem neyine rağmen sürgünlere bilmem. Yani şeyi de değiştirdi önemli ölçüde özellikle devlet işletmelerindeki işçilerin yapılarını falan değiştirdi. Mesela Tekel’de Tariş’te bilmem nerede solcu bilinen işçilerin atılması yerine kendi adamlarının alınması. İşte Tüpraş’ta şeyde halen bunların izleri var yani bu tür işletmelerde.
D.G: Konuyu TARİŞ’ten açtınız ben sormak istedim bu TARİŞ direnişi İzmir’de. İzmir’de yani o dönemde Deşt toprak işgali var. Bu direniş ve işgal sırasında hareketinizin çalışması neydi, yaşananlar neydi? Bireysel olarak tanıklıklarınız?
…..
M.A.İ: Deşt toprak işgali bu hareketin tarihinde… Tunceli gibi toprak sorunu olmayan bir yerde, 200 dönüm toprak işgali çok komik ve savunulacak bir şey değil.
Tariş farklı yani o ilerici devrimci ya da solcu işçilerin atılıp yerine MHP’li faşist işçilerin alınmasına yönelik bir şeydi ve oradaki direniş şey bir direnişti haklı bir direniş. Yani şu anda detaylarını tam hatırlamıyorum ama kabaca aklımda kalan bu Tariş’e ilişkin.
D.G: Hangi iş koluydu?
M.A.İ: Şey gıda iş kolu olması lazım. Ya o dönemde DİSK sendikaları daha yoğundu.
D.G: 12 Eylül Darbesine gelelim. Hareketinizin darbeye karşı bir hazırlığı var mıydı oldu mu? Darbenin sizdeki yansımaları neydi? Ya buradan yola çıkaraktan aslında bir varsa gözaltı, tutukluluk, hükümlülük yaşadınız mı bunlara değinelim buraları açalım gerçekten konuşalım. Yaşadığınız gözaltı ve sorgu süreleri, yaşadıklarınız, tanık olduğunuz işkence, infaz vb. gibi olaylar ya da sizi birebir etkileyen önemli tanıklıklar?
M.A.İ: Ya şimdi ben 12 Eylül Darbesinde Türkiye’de değildim. Ben 80 başında yurtdışına çıkmıştım arada bir ben şey yapıyordum böyle orada üniversitede okuyan arkadaşların, ben daha o zaman üniversiteye yazılmamıştım orada daha sonra şey oldu, onların belgeleriyle kaçak bir şekilde fabrikada çalışabiliyorsun. Öyle bir arkadaşın belgesiyle işte gece vardiyasında çalışıyordum. Sabahın altısı işte sabah vardiyası geldi öyle birisi şey dedi ordu iktidara el koymuş oh oh iyi olmuş… sen dedim salak mısın nesin ya dedim. Ordunun iktidara el koyup da böyle halkın güldüğü bir şey hatırlıyor musun deyince, herif değişti şeyliydi herhalde MSP’liydi. Doğru söylüyorsun doğru söylüyorsun dedi bu memlekette ne oluyorsa komünistlerle Müslümanlara oluyor dedi öyle bir sohbetimiz oldu. Biz o arada bir yürüyüş hazırlamıştık MHP’lilerin bir yere dernek açmasına karşı Almanlarla birlikte bir faaliyet yürütüyorduk işte izin mizin alınmıştı, yürüyüş izni, miting izni.. Darbe olunca zaten onu da apar topar şeye çevirdik sen söyle 12 Eylül darbesine karşı. Yani biz aslında şeyimizi devam ettirdik nedir o anlamda kişisel bir şey yaşamadım. Ama haberler geliyordu işte şeye ilişkin tutuklananlara şeye ilişkin bir de ilk açlık grevini yaptık belki de 12 Eylül şeyinden sonra ATİF olarak. Yani bilseydik yapmazdık çünkü ondan sonra moda oldu her tarafta şey yapmaya başladılar nedir o açlık grevleri örgütlenmeye başlandı. İyi ses getirdi. Yani Alman kamuoyundan da iyi ses getirdi Türkiyelilere pek zaman zaman ulaşmak mümkün değildi çünkü millet korkuyordu da yani Türkiye’ye gidiyor geliyor. Ya benim planlarımı değiştirdi ben iki üç sene kalıp dönmeyi düşünüyordum yani. 12 Eylül cuntası gelince mecburen on yedi sene kaldım orada yani.
D.G: Yani doksan yediye kadar mı?
M.A.İ: 97’ye kadar 97’den sonra Türkiye’ye döndüm.
U.D.G: Peki hiç yaşadığınız bir kısa gözaltı oldu hiç tutukluluk oldu mu yani bir hapishane süreci oldu mu hayatınızda?
M.A.İ: Yok ben hiçbir hapishane süreci yaşamadım yani işte o bir tek yayınla ilgili şey vardı. Ankara’da da yani hiç polise yakalanmadım o dönem. Mektup falan yoktu, şimdi örgüt içerisinde o işleri yürüten gidip gelen şeyler vardı. Çok da doğru bulmadığım bir şeydi böyle, kendini deşifre etmenin, başkalarını deşifre etmenin bir anlam ifade ettiğine inananlardan değilim yani. Bir ara Halkın Kurtuluşçuları şeye gidiyordu Niğde’ye işte Muzafferler falan oradaydı onlara takılıp gideyim dedim yani arkadaşlar gidebilirsin dediler, niye gitmedim bilmiyorum ama o anlamda şeyim olmadı pek.
D.G: Niğde’de o zaman bir çalışma mı vardı?
M.A.İ: Yok Niğde’de yatıyordu Muzafferler.
U.D.G: Peki şimdi sizin o döneminizde o döneminize ait hareketin ilk oluşumundan itibaren muhalif kimliği nedeniyle yaşamını kaybeden hayatı kaybeden yüzlerce insan vardı. Bunlardan bazılarının ismini söylemek istedim. Meral Yakar, Ali Haydar Yıldız, Ahmet Muharrem Çiçek, Atilla Özkan, Mehmet Kocadağ, Erdoğan Yalçıngil işte.
M.A.İ: Ben isimleri okudum biliyorum yani baktım oradaki listeye.
D.G: Yani bu listede yer almayan ama hayatını kaybeden yakın tanıdığınız biri var mı ya da birileri var mı?
M.A.İ: Mesela İsmail’in adı yok benim bildiğim orada.
D.G: Arkadaşınız mıydı?
M.A.İ: Ya şeydi yani Kartal’da benim İsmail’le örgütsel bir bağım yoktu ama İsmail eve gelip giderdi. Hatta vurulmadan iki gün önce işte bizdeydi zayıf cılızdı yengem şey derdi ona sen zayıfsın derdi herkese bir tabak verirse ona iki tabak veriyordu böyle öyle bir şey vardı.
D.G: Soyadı nedir İsmail’in hatırlıyor musunuz? Peki, bu arkadaşlar içerisinde ya kimler vardı bu kişilerin ölüm haberlerini aldığınızda neler hissetiniz? Beraber çalıştığınız kişiler var mı biraz bunlara değinir misiniz?
M.A.İ: Şimdi onların hiçbiriyle ben beraber çalışmadım. İsmail’le çalıştım desem yalan olur. Ama bizim bölgenin sorumlusuydu ama ben bölgenin adamı olmadığım için şeyimiz yoktu o anlamda örgütsel bir bağımız yoktu sade şeydik o da belli bir düşüncenin sempatizanı ben de belli bir düşüncenin sempatizanıyım. Keza Süleyman’la bir kere şeyim oldu onunla da o anlamda bir bağım yoktu. Ankara ya gelmişti ben bir randevu sağlamıştım randevuya gidecek şey olmadığı için sen kendin git dediler. Yani üç dört saatlik bir şeyimiz oldu nedir o mesaimiz ama yani çok fazla bir sorunu konuşmadık yani. Ben Süleyman olduğunu da bilmiyordum sonradan öğrendim Süleyman olduğunu. Beni en çok etkileyenlerden biri de kanserden giden bir arkadaş vardı, Baki …. olması lazım soyadı, aktif bir sendikacıydı. Fikirtepe Eğitim Enstitüsü şimdiki Marmara Üniversitesi’nin şeyini oluşturan yer nedir o temelini oluşturan yer. Orada aktifti yani Fikirtepe Eğitim Enstitüsü’nde. Hasta olduğunu biliyordum o da biliyordu hasta olduğunu yani gözümüzün önünde bir şekilde eriye eriye gitti. En çok etkileyen ölümlerden biriydi bana yani diğerleri o kadar koymuyor insana diyorsun ki mücadele içinde gitti çatışma içinde gitti. Nihayetinde mücadelenin doğal sonuçlarından biri ama onda öyle de değildi yani engelleyemedik şey yapamadık gitti adam ve çok şeydi de yani bayağı aktif bir adamdı. TKP’lilerin işten attırdığı Siemens işçi temsilcisiydi şeyi biliniyor yapısı biliniyor şey yapılıyor o dönem DİSK Maden İş işte en çok etkileyen ölümlerden biri o. Onun dışında gençlik kesiminden çocuklar vardı mesela Ali Sarıbal gibi. Çok sevdiğim gençlerden biriydi. Kartallı ölüm haberini aldığım zaman çok şey oldum nedir o Diyarbakır’da işkencede öldürüldü. Var mutlaka çıkar daha yani.
D.G: Peki sormayı unuttuğumuz ama kayda geçmesini istediğiniz bir şeyler varsa dinleyelim.
M.A.İ: Yani o konuda aslında sınıf hareketi içerisinde çalışma meselesinde tek 78’de dediğim gibi ciddi bir atılım oldu yani devam etseydi belki hareket gerçekten de sınıf temeline sınıf karakterine oturacaktı ama o süre çok çabuk bitti. Yani bir taraftan işte 12 Eylül bitirdi diğer taraftan ama hareketin içerisindeki sol sekter unsurlar mı diyelim artık nasıl şey yapılırsa. Onların böyle işte tavırları sonucu mu desem çünkü ondan önce mesela kulağıma gelen belki doğrudan şahit olmadım ama diyelim ki iş yerinde çalışıp belli bir düzeye gelmiş işyeri temsilcisi seçilebilecek birini sen alır dağa gönderirsen yani o…. Şeyden sonra… işte dediğim gibi 78’den sonra biraz değişti. Yani işçi unsurlar vardı, yok değil…. Çoğumuzun köken olarak geldiği yer şeydi köylülük, belki hareketi ne derce etkiledi ne derece etkilemedi ayrıca tartışma konusu. Köylülük işte köylü kökenlilerin oluşturdukları öğrenci yapılanması yani ilerde belki değiştirebilir bazı arkadaşlar bunu ama.
D.G: (a.c)
M.A.İ: Var, desem yanlış yok desem yanlış. Şimdi bir taraftan bizim işte bizim işte bu ozan geleneğinden hemen hemen her geceye çıkan Mehmet Koçtu, Zamani’ydi, Emekçi’ydi bilmem neydi ama aslında müzik kalitesinin falan son derece düşük ve şey olduğu, şey hariç belki Emekçi biraz hariç, bir kültürel çalışmadan söz edebiliriz. Ama belli bir tarihe gelene kadar böyle sistemli kültür çalışması yok. Şu veya bu bölgede olmuş olabilir birileri hani ufak tiyatroydu bilmem şeydi yani o dönemin dergilerinin yazılmış şiirlerine bak pek kültür konusunda bir şey sahibi olabilirsin yani.
M.A.İ: Ya vardı tiyatro şey hemen hemen mesela Almanya’da her derneğin tiyatro kolu vardı. Ama tiyatro demeye bin şahit lazım koro demeye bin şahit lazım yani ön çaba diyelim. Belki ileride yani ben onun için mesela şimdiki devrimci çevrelerin müzik kültürüyle o dönemdeki müzik kültüre bakıyorum bugünkü çok gelişkin. Biz bir tek sazı biliyorduk, bağlama dışındaki her şey bize günahtı.
D.G: Peki yani bir kez daha sorayım bizim sormayı unuttuğumuz sizin kayda geçmesini istediğiniz farklı şeyler varsa kendi döneminize ait yaşadığınız olaylar yani tanıklıklar şeyler önemsiyoruz. Yani kayda geçmesini istediğiniz özellikle gün yüzüne çıkartmak istediğiniz daha önce bilinmeyen yazılmayan?
M.A.İ: Ya hemen hemen yani böyle çok kayda değer böyle üzerinde çok durulması gereken bir şey gelmiyor aklıma. Yani mutlaka herkesin kendi özgülünde yaşadığı ama genel açısından fazla bir şey ifade etmiyor mutlaka bir iki şey vardır ama öyle aklıma bir şey gelmiyor. Yani bu hareketin olumlu tarafları var olumsuz tarafları var çok övülecek tarafları var. Mesela demim dediğim gibi sol içi çatışmalarda takınılan tavır gerçekten örnek bir tavır.
D.G: Evet peki çok teşekkür ederiz geldiniz konuştunuz çok teşekkürler ağzınıza yüreğinize sağlık.
M.A.İ: Ben aslında ağırlıklı olarak şey yaptım yayın alanın da çalıştım. Çok sayıda kitap çevirdim ben. Tabi tabi Marksist klasikler… İnter bastı hemen hemen hepsini. Almancadan çevirdim. Ya şimdi mesela şeyi söyleyeyim ben on altı cilt Stalin’in redaksiyonunu yaptım çevirisini değil ama redaksiyonunu yaptım. Şey var, çoğunda ismim yok benim, Ekonomi Politik iki cilt. Şey de ismim var Kollantay’ın Kadının Toplumsal Mücadelede Konumu Lunaçarski bunda da ismim var Dühring’de ismim yok ama çünkü onlar yeni tercüme aslında şeyle karşılaştırılıp yapılmış tercümeler bilmiyorum neydi o Solla yapılmış ama yeni tercümeler yani onlar. Ben yurtdışındaydım o zaman yani buraya gelirsem sorun çıkabilir çıkmayabilir. Yani o karşılıklı anlaşma temelinde yapılmış bir şey.
D.G: Peki çok teşekkür ederiz tekrardan ağzınıza yüreğinize sağlık