Nuri Akyol (N.A:) (1957) ©2017 Onur Vakfı
Görüşen Kişi: Şükrü Aslan (Ş.A:) 

Görüşmeden SİYASAL İLİŞKİLER-ÇALIŞMALAR-GÖZALTI-MAHKEMELER-CEZAEVLERİ ile ilgili bölüm:

Biz 6-7 kişi çantalarımızı aldık, sınıfa girmedik, direkt Elazığ Orman Bölge Müdürlüğü’nün ormanlığı var, gittik orada öyle durduk… anma yapıyoruz işte Deniz’leri anıyoruz….

.A: Evet bugün 17 Eylül 2017, Onur Toplumsal Tarih Vakfı sözlü tarih projesi kapsamında Onur Vakfı’nın Kadıköy’deki binasındayız. Bugünkü sözlü tarih proje konuğumuz Nuri Akyol. Kendisi İsviçre’de yaşıyor fakat bir süreliğine Türkiye’de. Bugün kendisiyle politik tarih, 1970 ve 1980 arası dönemdeki politik ve sosyal tarih üzerine sohbet edeceğiz.

N.A: Ben 1957 … Elazığ’ın Karakoçan ilçesi Paş köyünde doğdum, yeni adıyla Akkuş.

….

N.A: …(ortaokulu Elazığ’da okudum) Elazığ Atatürk Ortaokulu, İstasyon Caddesi’nin hemen sol tarafında, Ticaret Lisesi’yle karşı karşıya olan bir yer.

Bayağı büyük bir okuldu…. Fakat bu ara tabi yavaş yavaş…. Politik…sinyaller de oluşmaya başlıyor. Hüseyin Cevahir’le biz kuzen çocuklarıyız, Hüseyin cezaevinde işte o zaman … Ben Ankara’da iken, Hüseyin’i ziyaret eden bir dayımın oğlu ile ağabeyimdi.  …… ağabeyim de bu arada Türkiye Birlik Partisi’nin kurucu üyesi…

Ş.A: İsmi nedir?

N.A: Hasan Akyol.

Ş.A: Hasan Akyol.

N.A: Bu Mustafa Timisi’nin partisinin. Kurucu üyesi diyorum da … parti kuracağız dediği için kurucu üyesi diyorum, belki yasal bir kurucu da olmayabilir. … Hüseyin Cevahir ne yapmış ?…. bir Amerikalının arabasını yakmışlar …demişti bana. Niye, Amerikalı ne yapmış? (dediğimde) …. Amerika ne yapsın dedi, her tarafı sömürüyor vs. demişti.… bu tür politik söylemleri o ara duyuyoruz…Ankara’dan Tabi Elazığ’a gelince Elazığ’da daha çok Alevilik üzerine gelişen bir refleks var yani Sünniler Aleviler….

…..

Bu ara gazeteler(i)….takip ediyoruz, Deniz’ler, Mahir’ler…  (İbrahim’in henüz ismi yok o zaman) müthiş bir sempati duyuyoruz…kendimize solcu diyoruz bu sefer. Solcu dedikten sonra aramıza… bazı Sünni(lerde) katıldı…. en büyük politik eylememiz 72’de 6 Mayıs. Okula geldik, sabahın köründe, Kemal Burkay’ın bir kız yeğeni vardı neydi kızcağızın ismi şimdi hatırlamıyorum, o bize dedi ki, Deniz’leri astılar! Astılar! Biz 6-7 kişi çantalarımızı aldık, sınıfa girmedik, direkt Elazığ Orman Bölge Müdürlüğü’nün ormanlığı var, gittik orada öyle durduk… anma yapıyoruz işte Deniz’leri anıyoruz…. Tabi bizi takip mi ettiler ne yaptılar …. geldik, ağabey ortaokul ikinci sınıftayız… ya bir dayak, bir dayak, bir dayak! İsmimiz bu sefer komüniste çıktı, biz komünistin ne olduğunu bilmiyoruz ha! (gülüyor)… Hani Aleviydik, solcuyduk… bir de komünisti öğrendik o dayakla hı! İşte ilk politik eylememiz o oldu…..

Ş.A: Ortaokul ikinci sınıftayken?

N.A: İkinci sınıftan üçüncü sınıfa geçtikten sonra Karakoçan’a geldim, Karakoçan’da ortaokula devam ettim.

Ş.A: Neden?

N.A: …Ağabeyim …..oraya taşınınca, ben de onun yanına okumaya geldim, …ortaokul ve liseyi bitirinceye kadar Karakoçan’da kaldım.

……

 ….ortaokul son sınıfta… artık solcuyuz yani devrimciyiz. Devrimciyiz artık devrimi kategorik olarak… benimsemişiz. Devrimciler ne yapar? Devrim yapar! Fakat devrimi nasıl yapar?  o çok meçhul bir şey tabi. Yapar işte! Ama devrimci olmak gerekiyor, çünkü… Ya bir de …benim… ilk teorisyenim annemdi. Annem… Dersim Katliamını annem anlatırdı,  babam anlatmazdı bize……

…. 1973 yıllarında…Hüseyin Cevahir öldürülmüş, akrabamız, onun hikayeleri var onları dinliyoruz, okuyoruz…

Ş.A: O nasıl etkiledi sizi?

N.A: Cevahir öldürüldüğün de ben Elazığ’daydım, zaten televizyondan izliyoruz. Cevahir’in amcası geldi Kamber amca…. İstanbul’a gitti. O zaman Cevahir’in babası… yurtdışındaydı… Ali Kamber amca… Keban’da çalışıyordu. Sabah uçakla götürdüler onu. O (anı) … yaşadık… radyolar 24 saat açık … sonra öldürüldü… cenazesi geldi, Ali Kamber amca geldi. Keban’da çalıştığı için hafta sonları hep dayıma geliyordu… Kamer amca, dedi ki,  ben Zazaca… kendisine dedim ki… konuştuğum bütün yetkililer, teslim olsunlar hiçbir şey yapmayız! diyor… Cevahir güldü, ya amca, yapma…boş ver sen.. kafana takma..  sen git demiş…Bu kadar diyor…. ondan sonra zaten…  öldürdü. o keskin nişancılar.

Ş.A: Mezarı Dersim’de mi?

N.A: Dersim’de kendi köyünde, Şöbek köyünde mezarı. 

Ş.A: Siz katıldınız mı cenazeye?

N.A: Ben katılmadım, hayır.

Cevahir, ailenin tek erkek çocuğuydu. Sanıyorum 8 tane kız kardeş, 1 tane erkek kardeşti. E bu kardeşler hep dayımlara gelirdi, Elazığ’da. Çünkü okuyordu çoğu. Yani onların, kız kardeşlerin yaşadığı o travmaya tanıklık ettim. Hatta,…  bu Ertuğrul Kürtçü kurtulmuştu ya, Cevahir’de kurtulmuş aslında, o ölen Hüseyin değildi diye bir efsane vardı. Bu konuşmalara-sohbetlere tanıklık ettim. Tabi bütün bu gelişmeler neticede bizi solcu yaptı.

Ş.A: Buradan biraz politik sürece geçebiliriz, zaten aslında bir giriş yaptınız, devrimci olmak diye tabir ettiniz, oradan devam edebiliriz.

N.A: Evet, şimdi o söyleşinin ilk bölümünde ifade ettiğim gibi… ortaokul son sınıfa yani 1973’e geldiğimizde artık kendimize Alevilik dışında devrimci bir kimlik edinmiştik, devrimciydik artık. Yani Mahir’lerin, işte Hüseyin’lerin, Kaypakkaya daha yoktu, onların izinde gitmek gerektiğini… hatta isimler ezberledik kendi arkadaş grubumuz arasında, ne kadar yargılananlar varsa hepsinin tek tek ismini ezberlemiştik, onlar üzerine türküler, şarkılar ….  Ne bileyim bazı türküleri uyduruyorduk kendi aramızda herhalde, bana öyle geliyor şimdi….

… 73 yılında… İ.H. talebelere katılmış, dediler. Şimdi o zaman devrimcilerin ismi halk arasında talebeydi…… Sonra … Lazı Memıh Kırçi kotuzı..(*) Lazı Memıh Kırçi, bizim Ali Haydar Yıldız.

Ş.A: Memo Kırcı’nın oğlu demek.

N.A:Memo Kırı’ın oğlu…..Memo Kır eniştemin dayısıydı, bu vesileyle bizim köyle bağlantısı olan bir vatandaştı, Elazığ’ın Hüseynik köyünde otururlardı, bize sık sık gelir giderlerdi yani böyle aile ilişkilerimiz vardı. 1970’de 26 yaşında ölen büyük ağabeyim, ….liseyi, ilk yılını Ali Haydar Yıldız’larda okuyor, akrabalık ilişkilerimiz gereği…. Tabi bunun yanında, bir de pirlik, taliplik de var.

…..

….. pardon 73 diyorum da ben, 72 yazıydı sanıyorum, … 72 yazında ortaokul son sınıftayım… Dut ağacına çıkmıştım (Mayıs ayı gelince bütün Paşlılar yaylaya çıkar, bu nedenle Paşlılar yaylada, şu anda o yayla büyükçe bir karakol tarafından işgal edilmiş bir yer. Bu karakol da kamuoyu tarafından çok bilinen bir olay sebebiyle çok iyi bilinen bir yer. Hatırlarsın, 4 tane askerin işte komutanı tarafından ellerine bomba verilmesi sonucu öldüğü bir yer, Karakoçan, o bizim köyün yaylalarında şu an bulunan bir karakol.)

Ş.A: Ne zaman oluyor bu olay?

N.A: Bu olay 4-5 sene önceki bir olay. İşte bunlar nöbette kaytarıyor bir şey yapıyor, komutanları da el bombasının pimini çekip, askerin eline veriyor, bomba patlıyor, 4 tane asker ölüyor. Karakolla ilgili daha sonra bizim köylüler daha açtı, iptal kararı çıktı, dava şu anda Yargıtay’da mı nerede bilmiyorum, onu da çok iyi takip etmedim. Neyse yani yaylalara çıkıyor Paşlılar bu Mayıs ayı geldiği zaman, köyde çok az insan kalır genellikle… yaylaya gitmek durumunda olmayan yaşlılar, hastalar, bir de tek tük böyle gençler falan kalıyor. Ben hangi sebeple kaldığımı şu an hatırlamıyorum.)  bizim kapının önünde dut var, aaa baktım iki … adam…Amcam yaşlıydı,…kapının önünde oturuyor. Amca dediler H.İ.’in evi nerede? Baktım Ali Haydar… Ben ıslık çaldım, dur bekle, bekle diye seslendim durdular, bana doğru geldiler, ben duttan indim….

Ş.A: Ali Haydar Yıldız?

N.A. Ali Haydar Yıldız, yanında kısa boylu, hep önüne bakana kumral biri vardı, ….yani ismini cismini, ben de bilmiyorum tabi.

……

Neyse, İ.H. yok…. dedim. Dedim ben evde yalnızım, burada kalın. E tamam dedi Ali Haydar. …. biz çok açız, dedi. Öyle mi dedim, ben bir bakayım hani köyde kim var… amcamlarda yiyecek yok, zaten yaylada pişirip getiriyorlar, günlük. Bizim evin alt tarafında …şair çavuş var, oğlu benden iki yaş büyük, lisede tabi. Adı Ali…  Gittim Ali’ye, .. Ali dedim, yiyecek var mı?… ne oldu dedi… bize devrimciler geldi dedim. Kim? Dedim Ali Haydar geldi.. ha öyle mi dedi! …yumurta var, ekmek var, dedi. Gelin burada yiyin, gittik beraber, orada yumurta kırdı, Ali Haydar’lar yedi…. …Ali, Ali Haydar’a, sen… Mehmet amcanın bu dağa kaçan oğlu musun, dedi? Tabir aynı böyle, tabi Ali Haydar evet dedi, … dağ değil, dedi, devrimcilere katıldım, devrimciyim dedi. …çok sertti ama bunu söylerken.

    Neyse orada yemek yedik…Ali Haydar çok çok rahatsız oldu, hissettim. Sonra, Ali;  devrim şehirden kırsala doğru mu gelişecek, kırdan şehre doğru mu gelişecek, diye bir soru sordu Ali Haydar’a. Tabi bunlar benim için yeni kavramlar yani, devrim!  Yani bir de bu devrimi benimsemek yetmiyor, e bir de bu kırdan şehire mi, şehirden kıra mı gelişeceğini de bilmek lazım, yani yeni bir şey öğrenmiş oldum orada. Ben dinliyorum. Ali Haydar, … Mao Zedong yoldaş’ın…dediği gibi…yarı sömürge yarı feodal ülkelerde devrim kırlardan şehirlere doğru parça parça… diyerek devam etti.

..

Ali Haydar’lar.. o gece kaldılar, sabah çok erkenden gittiler.

        Sonra bir gün yayladayım baktım annem, annem mi, ablam mı, dedi bak, bak senin arkadaşların geldiler, hani ben de evde devrimciyim ya, annemle tartışıyorum…en büyük şeyim annemi ikna etmek yani devrimi oradan başlatıyoruz tabi, ilkin anneni ikna edeceksin, babanı.  Annemle en büyük tartışmamız Allah… bunu anlatmadan edemeyeceğim. Allah’ı inkâr, Allah fikriyatı tamam Allah yok! Ama… bu olay yani 70’lerin başında başlıyor, çünkü…Cevahir bir yaz…köye geldiği zaman, yanında kendi kuşağından üniversite öğrencileri vardı, …nehire yüzmeye gidiyorlar…biz çocuğuz, ardından gidiyoruz, kulak misafiri oluyoruz tabi. Birisi…Cevahir’e dedi ki, (Hüseyin Cevahir’e) yahu dedi Allah var mı, yok mu? O da, …ya böyle bir şey yapmayın dedi, sakın dedi..  Allah yoktur ama bunu yaşlılarla tartışmayın böyle bir şeyi lütfen dedi, … uyardı. Şimdi Allah yoktur dedi ya… ben de annemle tartışıyorum… ya niye yoktur, Hüseyin ağabey de söyledi ya Allah yok falan. Bir gün yayla yoluna giderken bir ziyaret var tam Düzgün Baba’nın karşısında bir ulu ağaç… işte bezler falan bağlanıyor… Tam oraya girdik annem dedi ki, ya Allah yoksa dedi şunun bir dalını kes de …görelim dedi, bizim evimiz barkımız nasıl kül olur, dedi. Benim elimde de dare(**) var, gittim yanaştım böyle ama yanaşırken gözlerimi kapattım hani ne olur ne olmaz diye! Vurdum dallarına arkadaş, gözümü açtım ya… başardım! Hiçbir şey olmadı, yanmadık, kül olmadık, çarpılmadık… başladım doğramaya. E tabi bu davranış benim için çok kötü… Herkes benim için  dinsizleşmiş, Allahsızlaşmış, işte şey kesiyor, ziyaretlere saldırmaya başlıyor, demeye başladı. Tabi annem de şaştı buna şok oldu, bir şey olmadı yani.

….

Bunu bir anekdot olarak anlattım.

 Yayladayım. Annem ya da ablam bana arkadaşların geldi, deyince (‘72 yazında) baktım… yaylanın ortasında bir çeşme var, (biri) Ali Haydar’ın eline su döküyor, Ali Haydar yüzünü yıkıyor, Ali Haydar da onun eline su döküyor, o da elini yıkıyor. Ben hemen yanlarına koştum. Sordum, nereye diye! 

Ali Haydar, bizim gitmemiz gerek, dedi. Annem de çay falan yapmış böyle, hazır, dedim ya kahvaltı yapalım öyle gidin. Tamam dedi. Ali Haydar bana kahvaltıyı içeride yapalım dedi. Tamam dedim içeride yapalım. Yaylada kalınan yer  taş, öyle çok yığma taşlarla yapılmış eğreti bir şey yani, orada kahvaltısını falan yaptı. Ali Haydar uzun boylu biri ve çok şeydi hakikaten Ali Haydar böyle atik biriydi, böyle bir dirhem yağ yoktu…kahvaltı sonrasında  böyle hızlı bir şekilde kalkınca ….kafası yaylanın kapalı kalınan yerin şeyine değdi, kan akmaya başladı tabi Ali Haydar’dan. Neyse… ben çok ısrar ettim, yahu gitmeyin falan…  Dedi ki, biliyor musun bizim başımıza ne geldi dün gece? Ne geldi? Dedi biz bir yere misafir olduk dedi, adam üstümüze kapıyı kilitledi dedi, karakola haber vermeye gitti, biz zar zor kurtulduk dedi! Onun için biraz uzaklaşalım buradan, dedi. Tabi nerede ne oldu falan onu bilemeyeceğim, yani böyle bir şey söyledi. Onlarla beraber ormana böyle gittim, orada bana bir tane mağaramsı bir yer gösterdiler, dediler buradan gelip geçerken de bazen uğra buraya hani biz olabiliriz, dedi.  Annem bir bohça hazırladı yiyecek falan çökelek, yağ, bilmem ne, ekmek öyle. Öyle gitti. Ondan sonra Ali Haydar…la… gene işte Paş’da karşılaştık.

Ben o zaman… uyardım Ali Haydar’ı, ya dedim, siz çok rahat dolaşıyorsunuz, ajanlar falan bilmem ne. Bana dedi ki, biz dedi Paş dışında hiçbir köye gündüz girmiyoruz, bir Paş’a giriyoruz dedi ve Paş’da da ajan yoktur dedi. Sen biliyor musun dedi, biz bütün evlere girmişiz Paş’da! Yapma ya! Evet dedi biz gece bütün evlere sırf…. birbirini ihbar etmemeleri için… tabi ama kimse kimseye söylemiyor.

     Tabi çok yıllar sonra, (köylüler) diyor aaa bende de kaldılar, bende de kaldılar falan…

      Neyse…

      Biz hani TİKKO ismini duymuşuz ama devrimciyiz, bir çizgi belirleme… durumunda değiliz hala…. Hani TİKKO, TKPML veya daha tam isimlerini bilmiyoruz, bizim için hepsi hala aynı…. Sonra o kışa doğruydu herhalde veyahut da sonbahara doğru… Dediler, talebeler İ.H.’e gelmiş, gittik ki Kaypakkaya, yanında Muzaffer vardı sanıyorum yani hafızam beni yanıltmıyorsa. Kaypakkaya… köylülerle konuşuyordu ben gittiğimde, herkes büyük bir olgunluk içerisinde dinliyordu.

…..

Ş.A: Nerede oldu bu sohbetler?

N.A: He?

Ş.A: Nerede?

N.A: Paş’da.

Ş.A: Yok yani kimin evinde?

N.A: H.İ.A.’un babasının evinde. H.İ.A. yoktu tabi.

Ş.A: H.İ.A’un babasının evinde.

N.A: Evet, H.İ.A.’da, TİKKO’nun kadrolarından biri yani, daha önce ifade etmiştim, söylemiştim.

Ş.A: Nasıl bir mekândı sohbetin yapıldığı yer?

N.A: Ev hala duruyor.

Ş.A: Öyle mi?

N.A: He he, evin bir fotoğrafını da verebiliriz size.

Ş.A: O oda da duruyor o zaman.

N.A: O oda da duruyor, ev de duruyor.

Ş.A: Bu gidişte…

N.A: Mekân duruyor, bu gidişte çekip getireceğim.

Ş.A: Hangi tarihti tam olarak?

N.A: …..Şimdi…. 72 sonbahar mı diyeyim yani, tam tarih hatırlamıyorum. Veyahut da… kışa doğru muydu, şimdi onu tam şey yapamıyorum ama… ya sanki tüfeği de vardı, ben öyle kalmış  aklımda ama…

     Biraz dinledik……köylüler soru sordu, hani o benim sohbete tanıklık ettiğim süre içerisinde hep köylüler sordu.

…….

Köylüler içerisinde de benim amcam oğlu vardı, akıllı bir adamdı bu adam, bunun bir söyleşisi de var, kitabı da yayınlandı, ben sana fakslayacağım onu okursun, daha çok Alevilik üzerine bizim köy üzerine bir söyleşi.

Ş.A: Kaç kişi vardı toplantıda aşağı yukarı?

N.A: Ya herhalde 15-20 kişi vardı yani köyde bayağı insan…

Ş.A: İbrahim’in yanında kim vardı arkadaşlarından?

N.A: İbrahim’in yanında ben Muzo’yu hatırlıyorum, Muzaffer’i hatırlıyorum ama…

Ş.A: Muzaffer Oruçoğlu.

N.A: He, yani belki üç kişilerdi, şu an çok iyi şey yapamıyorum onu fakat…

Ş.A: Saat kaç gibi, akşam mıydı?

N.A: Geceydi, karanlık çökmüştü, …

Ş.A: Ne kadar süre kaldılar?

N.A: …Ben duyduğumda gittim, karanlıktı. Belki onlar gündüz gelmişlerdir onu bilemeyeceğim.

Ş.A: Ne kadar sürdü bu tartışma?

N.A: Ya tartışma 3-4 saat sürdü yaklaşık olarak, daha sonra köylüler yavaş yavaş kalkmaya başladı ama iki üç çok meraklı köylü kalmıştı orada, o ara ben de kalkmıştım zaten.

Ş.A: Öyle mi?

N.A: He.

Ş.A: İbrahim’in giyimi nasıldı yani mesela bu şapkalı şeyi var ya, o zaman var mıydı şapkası?

N.A: Ya onu çok iyi hatırlamıyorum, sanki şapkası yoktu böyle ama işte düz bir saçı vardı benim hatırladığım kadarıyla, çakır gözlü, hafif biraz sakalı vardı. Bir de… böyle kendinden çok emindi mesela… O…. çok ayrıntılı anlatırdı, çok güven verici bir yapısı vardı yani…Zaten köylüler çok çok seviyordu Kaypakkaya’yı… Daha sonraki yıllarda da bizim köyde yaıpaln sohbetlerde, herkes O farklı diyorlar… Paş’ta en çok konaklayanlardan biri de M.Ç. ’tir.

Ş.A: Kimdir M.Ç. ?

N.A: M.Ç., TKPML’nin ilk kadrolarından, Filistin’de kalmış İrfan Çelik’lerle… orada bir çatışmada kolu şey olan… bu nedenle kolunda bir platin … taşıyor diye biliyorum. Paris’te yaşıyor o, iyi bir ressam olduğunu duymuştum.

……

Ş.A: Bu, bu arada hani köy, köyünüze gideceksiniz, o İbrahim Kaypakkaya’nın katıldığı toplantıya katılan kişilerle temas kurma şansınız varsa…

N.A: Bir kişi, bir kişi yaşıyor.

Ş.A: Yaşıyor. Onu dinleyip yani o toplantıya dair biraz daha detay dinleyebilirseniz.

N.A: Alabilirim, alabilirim.

Ş.A: O evin bir fotoğrafını, hatta odanın bir fotoğrafını çekebilirseniz…

N.A: Tabi. Şimdi ev geçen seneye kadar ayaktaydı, orada…evde kimse yaşamıyor ama…dilerim hala ayaktadır, onu çekeyim. Bizim G. ağabey var, G. ağabey aynı zamanda muhtarımızdı o zaman, genç bir muhtardı. Zaten … en çok soru soranlardan bir tanesi de oydu, şimdi o köyde yaşıyor, onunla tabi…

Ş.A: Konuşursunuz.

N.A: Konuşurum, tabi. Yani… o daha iyi hatırlıyordur ne konuştuğunu ama…

Ş.A: Peki, devam edelim.

N.A: Ondan sonra 73’e giriyoruz. H.İ.A. profesyonel (çalışmaya) geçmiş, zaten 72’de. Karakoçan’a uğruyorlar, kalmıyorlar ama biz öğrencilere görünüyorlar, bir şey bırakıyorlar… Ali Haydar ölmeden kısa bir süre önce, ama ne kadar kısa tam hatırlamıyorum, H.İ.A. gördüm, Karakoçan’da. Bir öğrenci evi var, o şu anda yıkıldı mı bilmiyorum, eğer varsa onun fotoğrafını da alayım. Baktım Ali Haydar yukarı çıktı hızlı, gündüz gözüyle ama…

…..sabah oldu, liseye gittik, ….karakol komutanı Memo Kopuz’un evi bombalanmış, dediler …..kim bombalamış? İşte anarşistler bombalamış.

O ara müthiş bir …öğretmen, aydın, işte solcu, bakkal vs. avı başladı. Öğrencilerden kimse yok! Daha çok TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) üyesi öğretmenleri topladılar.

Bombalama olayı üzerinden bir hafta, on gün geçti. Paş Köyünde oturuyoruz.  bir cemse asker köyü bastı, H.İ.A. da orada, onu hemen aldılar. Eve getirdiler, evde arama yaptılar,  .. biz de izliyoruz ama… Tabi köylüler, özellikle kadınlar feryat figan… H.İ.’i cemseye attılar kış günü. Sonra haber geldi…H.İ ‘i bombalama nedeniyle almışlar, diye…

    Bunlar bombalama işini yaptıktan sonra Karakoçan’ın içinde bir Ohu çayı geçiyor, …izlerini gizlemek için Ohu çayını takip ediyorlar, içine giriyorlar, buz gibi su ve iz bırakmıyorlar, yaklaşık 10 kilometre iz bırakmıyorlar. Fakat oradan bir köye gidecekler, o zaman karda izleri belli oluyor.

O izi takip ediyorlar, iz derede kayboluyor, …başka iz bulamıyorlar.

Bir süre sonra Vartinik Olayı oldu işte….

Ş.A: Bahsettiğiniz o yöredeki ilk eylem mi oluyor peki?

N.A: Evet.

Ş.A: İlk eylem?

N.A: Yani TKPML’nin…

Ş.A: İlk eylemi.

N.A: Elazığ’daki ilk eylemi…. Karakoçan jandarma komutanı Memo Kopuz’un evine bomba atılmasıdır.….

Ş.A: Memo Kopuz dediğinizde yani…

N.A: …yani ismi Mehmet’ti ama soy isminin ne olduğunu bilmiyorum ama Memo Kopuz diye biliniyor…. hakikaten köylülere çok büyük hakaretler yapan bir insandı yani, sevilmeyen bir insandı. Zaten.. bu insanlık dışı yoğun uygulamaları nedeniyle  böyle bir eyleme başvuruyorlar. Ondan sonra Vartinik Olayı …

Bu ara tabi okulda da hareketlilik…

Ş.A: Lisede?

N.A: Lisede başlıyor, hani işte bu yargılamalar başlayınca…yavaş yavaş kendimize TİKKO’cu demeye başladık ama hiç kimsenin bizimle ilişkisi yok, kendimize TİKKO’cu diyoruz… Bizim Z.Y. vardı akrabamız, N. hoca vardı TÖS-DER başkanı, Karakoçan’da içeride onlar. Bunların yakınları gidip geldiklerinde onları anlatırlardı, böyle duygusal bir şey sürüyordu işte.

     74’e gelince… 74 affı çıktı, tabi afla beraber… bizim yörede işte İ.H., H.İ, Z. , N. hoca, cezaevinden çıktılar.

(Bir de M.Ç. vardı.  M.Ç. TİKKO davasından…ama herhalde pişmanlık mı dile getiriyor ne, bu M.Ç.  Karakoçan’a bir manav dükkanı açmıştı. Tabi biz de bunu duyduk hani pişmanlık getirdiğini… Çocuklar toplanıyorduk, örgütleniyorduk, bunun mallarını çalıyorduk, ihanet etmiş, ya adamı iflas ettirdik ya…. !)

Cezaevinden çıkanlar, davul zurnalarla karşılandılar.  Müthiş bir coşkuydu o.

N.A: Şimdi 74 Affı’ndan sonra işte bu tahliyelerle beraber H.İ.A.  köye geldi, Karakoçan’a geldi, fakat anladığım kadarıyla örgütle doğrudan organik ilişkisi yoktu. ……..Neyse H.İ.., işte insanları örgütlemek, faaliyeti geliştirmek noktasındaki ısrarından vazgeçmemişti. Bize bu Sünni köylerle çok yakın ilişkiler geliştirmemiz gerekiyor, Alevi köylerle sınırlı kalmamak lazım diye söylemişti, bu çerçevede … bu Sünni köylerle bir futbol takımı kuralım, bunlarla işte maçlar düzenleyelim, müsabakalar düzenleyelim, bu çerçevede bir sosyal bir faaliyet çerçevesinde bir ilişki ağı yaratalım. Ve hakikaten de öyle oldu, ilkin Okçuoğlu köyü var bizim yakın yani sonradan Sünnileşmiş köy aslında, Avukat A.Z.O’nun köyü bu. İlkin biz onları çağırdık onlar geldi, biz gittik derken onlarla böyle bir şey ilişkimiz gelişti. Zaten Karakoçan’da 1975’de çok ciddi bir olay olmuştu. Bu MC hükümeti dönemiydi sanıyorum, biz faşist öğretmenlere dönük bir eylem gerçekleştirmiştik.

     …..mesela bu yedi devrimcinin katledilmesine neden olan İstanbul Üniversitesi Beyazıt meydanındaki faşist eylemi var, bu eylemde bilfiil yer alan Sıddık Polat bizim okulda, bizim sınıfta mıydı hatırlamıyorum. İşte bunlara dönük bir eylem yaptık, hakikaten hepsini kovduk yani çok büyük bir kavgaydı o, öğretmenler bıçaklandı vb. yani epey de böyle zayiat olmuştu. Sonra bizi gericiler çevirdi ve bizi yakacaklardı okulla beraber, o… biz mesela bu eylem sırasında bu köylerin, Sünni, ilişki kurduğumuz Sünni köylerin yani kazandığımız o insanların çok büyük bir desteğini gördük yani çok çok büyük! Yoksa mesela belki bir Alevi-Sünni kavgasına da neden olabilecektik yani.

Evet ilk devrimci eylemimiz bu. Sonra ya bir dernek açalım dedik, bu dernek açma faaliyeti içerisinde yani kurucular içerisinde, buna önayak İ.A. ‘du. 2 avukat ve 74 Affı’yla çıkan bir başka kişiyle birlikte. Bunlar organize etti, biz de dernek faaliyeti içinde yer aldık, derken dernek oluşmasıyla beraber, çok ilginçtir, MHP’lilerin de yeri vardı, Ülkü Ocakları mıydı veyahut da MHP binası mıydı hatırlamıyorum, bu MHP yönetimi olduğu gibi bizi kutlamaya geldiler! Çok ilginç ya! Ve bu kutlama sırasında tabi yav tavır alalım mı, almayalım mı gibi kendi aramızda böyle şeyler de oldu hani…

Bu arada, 74 affından sonra  Aziz Vatan ile birlikte yurtdışından gelen grup içerisinde yer alan bir kişi bizim sorumlumuz olarak atandı. İlk örgütsel temasımız bununla oldu. Yani sanıyorum 74 sonu veya 75 başı da olabilir. Sorumlu kişinin gelmesiyle beraber… okuma grupları oluşturuldu.

 

(*) Memo Kır’ın oğlu katılmış

(**) Kesici bir alet